GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SANAL ORTAMDA İŞLENEN SUÇLAR SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:79
Tarih:22.04.2014

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de sanal ortamda işlenen suçlarla ilgili sözleşmeye dair kanun tasarısı üzerinde grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle, böyle bir sözleşme gerekli midir? Güncel olsa, bugünün ihtiyaçlarına cevap veren bir sözleşme olsa "Evet." deriz. Yani, on beş yıl önceki bir sözleşme ve on beş yıl önceki sanal erişim ile bugünkü sanal erişimi yan yana koyduğunuz zaman hiç de bugünün ihtiyaçlarına cevap veren bir sözleşme olmadığı apaçık ortada. Dolayısıyla, ihtiyaç mı, değil mi noktasından meseleye bakmayacağız.

Böyle bir sözleşme ihtiyaçtır ama günün ihtiyaçlarına cevap veren şekliyle dizayn edilmiş bir sözleşmeye ihtiyaç vardır. Ki, 2001 yılında imzalanmış bu sözleşmenin de 5 maddesine zaten çekince koyuyorsunuz, bari çekinceleri kaldırın. Yani, on beş yıl içerisinde, on dört yıl içerisinde bu çekincelerinizi ortadan kaldıracak gelişmelerin var olmuş olması gerekir, bu gelişmelerin olması gerekir. Niye çekince koyuyorsunuz, onu anlamış değiliz. Hele hele, son dönemlerdeki tartışmalardan hareketle bu meseleye baktığınız zaman, bu çekincelerin hiçbir şekilde olmaması gerekir.

Server merkezlerini Türkiye'ye çekmek için bu kadar takla attığınız bir dönemde, sanal suçlarla ilgili olarak imzalanmış bir anlaşmayı bugün kanun tasarısı olarak Mecliste görüşüyor isek bu çekincelerin varlığı abesle iştigaldir, başka da bir şekilde bunu ifade etmek mümkün değildir. Şimdi, biz bilgi alma özgürlüğü, haber alma özgürlüğü merkezli bakıyoruz bu işe. Haber alma özgürlüğünü nasıl yorumluyoruz, hangi pencereden bakıyoruz? Bu şekilde bakıyoruz. İnsanların kişilik haklarının ihlal edilmesini hiçbir surette kabul etmiyoruz, onaylamıyoruz da. Yalnız, kişilik hakkını yorumladığınız zaman, çok geniş bir çerçevede bu işi ele alma şansına sahipsiniz. Birisine hakaret ediliyor diye kişilik hakkını elinden alma gayretine girerseniz, aynı şekilde o hakkın karşılığı olan yani insanın haber alma özgürlüğünü de elinden almış olursunuz. Geçtiğimiz ay Mecliste kabul edilen İnternet yasakları bunun zeminini hazırladı. "Kişilik hakları" adı altında yapılan engelleme tam bir hak ihlalidir, haber alma özgürlüğünün engellenmesidir. Bu Meclis bunu yaptı. Bu iktidar bu Meclise böyle bir yasayı onaylattı.

Son bir buçuk ay içerisinde Türkiye'de medya organlarını bir inceleyin, neler olmuş Türkiye'de? Mesela ben size bir örnek vereyim. Birçok defa ifade ettim. Ben o gün de yaptığımız konuşmalarda söyledim, dedim ki: Parti genel başkanlarının yaptığı konuşmalar burada sansürlenecek. Meclis çatısı altında parti genel başkanlarının konuşmaları sansür edildi mi, edilmedi mi? Sansür edildi. Yapılmamış konuşmalar da sansür edildi bu süre içerisinde. Bir örnekle sizinle paylaşmak istiyorum. Partimizin 28 Mart 2014 Urfa mitingi sanal ortamda sansür edildi. Başlanmamış bir miting, yapılmamış konuşma İnternet ortamında erişime kapatıldı. Hangi saatler içerisinde? Saatleri de veriyorum: Urfa mitinginde partimiz Eş Genel Başkanı Sayın Demirtaş saat 15.35'te konuşmaya başlıyor, saat 16.08'de konuşması bitiyor ama bu saatler içerisinde, öncesinde İnternet ortamında canlı yayınlar kapatıldı, erişime engellendi.

Şimdi, sormak istiyoruz: Hangi suç fiiline dayanarak siz o konuşmayı sansürlediniz? Bilmek istiyoruz: Yapılmamış konuşmayı siz nasıl biliyordunuz da İnternet ortamında derhâl sansürlediniz? O zaman bir şey yaptınız, o zaman bir şey yaptınız: Öncesinde partimizin Eş Genel Başkanının bulunduğu ortamlarda konuşmasını hazırladığı ortamları dinlettiniz, neleri konuşacağını önceden haber aldınız, bunun üzerine konuşmasını İnternet ortamında, TİB'in kararıyla sansürlediniz. Çıkıp birilerinin burada bunu izah etmesi gerekir: Genel Başkanımızı, Eş Genel Başkanımızı hangi ortamlarda dinlediniz, hangi hakka dayanarak dinlediniz? Son dönemlerde ortam dinlemelerinden çok muzdaripsiniz ya, çok şikâyet ediyorsunuz da; bu değilse neye dayanarak siz o sansürü gerçekleştirdiniz, bilmek istiyoruz. Sayın Bakanın Hükûmet adına bu sorumuza cevap vermesi gerekir.

Tekrar soruyorum: 28 Mart 2014, Urfa mitingi; yapılmamış konuşma neye dayanarak önceden TİB kararıyla sansürlendi? Bunu bilmek istiyoruz Sayın Bakan, çıkıp burada açıklarsanız çok memnun oluruz. Bizim aklımıza şu geliyor: Siz önceden Eş Başkanımızın bulunduğu ortamları dinlettiniz, ortam dinlemesine dayalı olarak Hükûmetinizin hoşuna gitmeyeceği şekilde konuşmalar yapacağını öğrendiniz ve sansürlediniz. Bunu bilmek istiyoruz.

Bir başka örneği daha, bakın, bu Meclisin bir ayıbı var ve yaklaşık iki yıldır hâlâ bu ayıbı temizlemiş değil. Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 2012 "Nevroz"u sonrası çıktı aynen şurada, şu açıklamayı yaptı -şu anda Bakanın oturduğu sırada oturuyordu- gensoru görüşmeleri esnasında dedi ki: "Biz iki hanım milletvekilinin kendi aralarındaki konuşmalarından hareketle 'Nevroz'da nelerin olabileceğini önceden öğrendik." "İki hanım milletvekili" dediği, bizim iki kadın milletvekili arkadaşımızın kendi aralarındaki telefon görüşmesi. Çıktı, burada söyledi, itiraf etti, milletvekilinin telefonunun dinlendiğini burada İçişleri Bakanı itiraf etti. Ne yaptı Meclis bugüne kadar? Hiçbir şey. O gün, o saat itiraz ettik, o dakika itiraz ettik. Sizden ses çıktı mı? AKP grup başkan vekillerine, diğer vekillerin hepsine soruyorum: O gün sesiniz çıktı mı? "Milletvekili yasama çalışmaları yaptığı sürece, aktif milletvekilliği yaptığı süredeki telefon konuşmaları ve iletişim mekanizmalarında dokunulmazlık kalkanı altındadır." diyebildiniz mi? "Ey Bakan, siz hangi gerekçeyle milletvekillerini dinlediniz?" diyebildiniz mi? Demediniz. Şimdi, çıkıyorsunuz, "Biz dinleniyoruz, Başbakan dinleniyor, Cumhurbaşkanı dinleniyor, Genelkurmay Başkanlığı dinleniyor." diyorsunuz. Eğer o gün sahip çıkmış olsaydınız, sizin bakanınızın o uygulamasına "Hayır." demiş olsaydınız bugün haklı çıkabilirdiniz.

Ben bu Meclis çatısı altında asosyal medyaya hiçbir şekilde bulaşmayan vekillerden biriyim. Siz "sosyal medya" diyorsunuz, ben hiçbir şekilde öyle de tarif etmiyorum, benim açımdan asosyal medyadır. Hiçbir şekilde asosyal medya üzerinden bir erişimim de söz konusu değildir. Piyasada adıma açılmış sahte hesaplar vardır, hiçbiri bana ait değildir. Hiç kullanmadım, Twitter'i mivitırı -sizin deyiminizle- hiç kullanmadım, kullanmam da. Dolasıyla, benim çıkıp şurada Twitter'la, asosyal erişim mekanizmasıyla ilgili olarak söz söyleme hakkımın olduğunu düşünüyorum ama sizin yok. Neye dayanarak yok biliyor musunuz? Çünkü, siz aktif bir şekilde kullanıyorsunuz. Sadece siz değil, "Twitter mivitır hepsini kapatıyorum." diyen Başbakanın kendisi kullanıyor. Hem de kaç takipçisi sizinle paylaşayım, siz de mutlaka biliyorsunuzdur ama ben bir kez daha sizinle paylaşayım. Başbakan Erdoğan'ın Twitter takipçileri, 4 milyon 208 bin 281 takipçisi var. Kaç "tweet" atmış Sayın Başbakan biliyor musunuz? Şimdi, bakmadık içeriklerine. Kime ne kadar hakaret etmiş, ne söylemiş, içeriklerini Allah var incelemedim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Hakaret yok hakaret.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ne söylemiş bilmiyorum ama kaç "tweet" atmış biliyor musunuz? 3.043 "tweet" atmış. Ne zamana kadar? 20 Marta kadar. 20 Marttan sonra Başbakan kesmiş, girmemiş bir daha. Şimdi, 3 bin "tweet" atan bir Başbakanın "Ben Twitter mivitır tanımam." diyebilmesi mümkün mü? Mümkün değil.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - "Tweet" atmaktan bıkmış olabilir.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sadede gelelim.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Şimdi, eğri oturup doğru konuşmak lazım. Saadet ortada, görmek isterseniz görürsünüz. (AK PARTİ sıralarından "saadet değil" sesi) Saadet arıyorsanız, İdris Naim Şahin'le ilgili biraz önce söylediklerimi hatırlarsınız. Saadet arıyorsanız, 28 Mart 2014 Urfa mitingiyle ilgili sansürü hatırlarsınız.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Saadet Partisinden AKP'ye geçme...

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuda sizin çok şey söyleme şansınız yok. Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama dünyadaki bütün liderler, devlet başkanları, parti genel başkanları hepsi bu asosyal medyanın bütün erişim mekanizmalarında isim sahibiler. Papa'dan Obama'ya, Merkel'den Erdoğan'a kadar herkes kullanıyor; Sayın Gül kullanıyor, herkes kullanıyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü kapitalizmin çarkını bu şekilde işletmek istiyor, kapitalizmin çarkı bu şekilde dönüyor. İnsanlar, bu asosyal medyanın erişim mekanizmasını etkin bir şekilde kullanabilmek için asgari bin TL'lik bir cihaza ihtiyaç duyarlar. Günbegün bu asosyal erişim mekanizması kendini yenileyerek, versiyon yenileyerek, sürekli bir şekilde toplumu tüketime alıştırıyorlar, bu anlamda bir tüketim yoğunluğu var. Şimdi, bunların hepsini kabul ediyor musunuz? Kabul ediyorsanız Ahmet Bey, kapatacağım ben buradan.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Kısmen kabul ediyoruz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Arkadaşlarınız da kullanıyor!

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bakın, kim kullanıyorsa bu konuda kapitalizmin yoğun tüketim çarkına herkes kendi cenahından biraz su dökmüş oluyor. Açık ve net eleştirilerim bu konuda vardır; bir basın mensubu, meslekten, gazeteci olan biri olarak bunu söylüyorum. Gerçekten, özellikle, toplumu giderek asosyalleştiren bir fonksiyona dönüştü bu. Eğer, bunu engellemeye dönük bir çabanız varsa, toplumu asosyal bu tezgâhtan kurtarmaya dönük bir çabanız varsa eyvallah deriz ama yasakçı zihniyete eyvallah dememiz mümkün değildir. Bu anlamda, size ucu dokunduğu zaman sizin bağırmanızı anlamam ben, anlam da vermem.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kapalı mı olsun açık mı olsun Twitter, ne demek?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Kullanan kullanıyor zaten. Her türlü sansürcü yaklaşımın karşısındayız, asla ve asla.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Hakarete de karşıyız.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hakarete de karşıyım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kişisel saldırılara da karşıyız.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ama bu ülkede birisi hırsızlık yapıyorsa hırsıza da hırsız diyebilmek gerekir, anlatabiliyor muyum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Doğru söylüyorsun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Ama yok, hırsıza hırsız demek suçtur.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ama siz diyorsanız "Hırsıza hırsız demeyin, başka bir şey deyin." o başka. Buradaki uygulamalar, hırsıza hırsız diyemeyeceğiniz uygulamalar üzerine şekillenmiş. Sizin de bütün gayretiniz bu. Yoksa Twitter'dan, şundan bundan rahatsız olduğunuz yok.

Üç ay öncesinden Twitter'ın server merkezinin Türkiye'ye taşınması için, yasa çıkarmak için Plan ve Bütçe Komisyonunda kırk tane takla attınız. Orada neler konuştuğunuzu biliyoruz. O gayretleri... Ama bakın "Twitter'ı kapatmak yoluyla şirkete şantaj yaparım, merkezini daha erken Türkiye'ye çekerim." yoluna giderseniz bu da doğru bir karşılık vermez. Nitekim geldiler, görüştünüz, ne karşılık aldınız? Hiç. Hiçbir karşılık alamadınız çünkü bu çarkın içerisinde varsınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Mahkeme kararları uygulanmaya başlandı, takip etmediğin için bilmiyorsun Adil Bey.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ben mahkeme kararlarını takip ediyorum, takip edebilmem için illa da Twitter'a girmek gerekmiyor Ahmet Bey. En son Twitter'a gidiyor, orada da buzlanıyor mahkeme kararları, anlatabiliyor muyum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Hatta sürekli uygulanmaya başlandı, farkı oldu yani.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sayın Başkan, şimdi, bu sözleşmede -anlam bulması için- öncelikle bu çekinceli maddelerin kalkması gerekir. 5 maddede çekinceniz var, bu çekincelerin bir anlamı yok. Bu sözleşmeyi eğer gerçekten anlamlı kılmak istiyorsanız bu çekinceleri kaldıracaksınız.

İki: Bu sözleşme imzalandığı zaman ne Twitter vardı ne Facebook vardı ne de başka bir şey vardı. Güncellenmiş bir sözleşmeye ihtiyaç vardı, bu konuda bunlara da cevap vermiyor.

Şimdi, Türkiye'de giderek toplumsal hastalığa dönmüş bir İnternet kullanımı vardır, sanal erişim kullanımı vardır. Bunların da önüne geçmek için ayrıca tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçların hepsini hatırlatarak konuşmamı burada sonlandırıyorum.

Teşekkür ederim.