GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU VE TÜRK MEDENİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:83
Tarih:30.04.2014

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım Bakanlığının politikalarıyla ilgili birkaç sefer daha huzurlarınızda söz almıştım, bugün de gündeme gelen kanun değişiklikleriyle ilgili partimizin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin en önemli zenginliklerinin başında tarım ve hayvancılık geliyor ve biz yıllarca dünyaya şöyle övündük, dedik ki: "Biz, dünyada gıda ithalatı yapmayan ender ülkelerden biriyiz." Bazen bunu "5 ülke" rakamı ile telaffuz ettik, bazen "7 ülke" rakamı ile telaffuz ettik. Ama, maalesef, bugün gelinen noktada bunları söyleyemiyoruz. Çok geniş topraklarımız var, büyük bir kısmı henüz, hâlâ istenilen ölçüde sulanamıyor ve maalesef, rakamlarla ne kadar oynarsak oynayalım, ne kadar Sayın Bakan, Sayın Başbakan bu konularda bizlere bir başarı hikâyesi anlatırlarsa anlatsınlar, şu an hâlâ saman ithal eden, canlı hayvan ithal eden, pirinç ithal eden bir ülke durumundayız. Yine aynı şekilde, rakamlarla ne kadar oynarsak oynayalım, bizim dışarıya sattığımız tarımsal ürünlerin miktarı belli, aldığımız miktar belli, ürettiğimiz rakam belli, bu ürettiğimiz rakamın bu konuda dünyanın gelişmiş ülkeleriyle olan mukayesesi belli. Mesela, birkaç ülkeyi örnek olarak göstermek gerekirse: Bugün, bir Fransa, Almanya, Hollanda, Kanada ve en önemlisi de Amerika Birleşik Devletleri sanayide, teknolojide, ticaretin diğer kalemlerinde, üretimde ne kadar ileri olursa olsunlar, aynı iddiayı tarım ve hayvancılıkta da sürdürüyorlar. İşte, defalarca yazıldı çizildi, söylendi, sadece Hollanda'nın tarımsal ve hayvansal ürünlerle ilgili, bitkisel ürünlerle ilgili yıllık ihracatı 85 milyar doları buluyor. Dolayısıyla, siz burada rakamlarla istediğiniz kadar oynayın, işte "Ben sana hayran, sen bana kurban.", kendi kendinizi methedin ama neticede, dünya ölçeğinde üretim rakamları var, Türkiye'nin kendi üretim rakamları var, Türkiye'nin bu konuyla ilgili ithalatı var, bu konuyla ilgili ihracat rakamları var. Yani, bir polemikle, laf oyunuyla veya makyajla bu gerçeği değiştiremeyiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi toprak reformu, özellikle Bülent Ecevit hükûmetleri döneminden itibaren ve Türkiye solunun ilk yıllarından itibaren Türkiye'de yıllarca tartışıldı ama bugün geldiğimiz noktada, artık, küçük toprakların yani 5, 10, 20, 50 dönümlük toprakların üretim açısından da, onu işleyen açısından da verimli olmadığını bütün dünya kabul ediyor. Bu anlamıyla, toprakların birleştirilmesi yani toplulaştırma işlemi olumlu bir mantık. Yani, olumlu olan mantıklara da biz burada ters bir cevap verecek veya eski dünyanın eski argümanlarıyla konuşacak değiliz ama bugün, bu toplulaştırmayı nasıl yapıyorsunuz, "toplulaştırma" adı altında neler yapıyorsunuz, bunun eksikleri ne, yanlışlıkları ne bunları da konuşmak mecburiyetindeyiz.

Şimdi, ben söz almadan önce yeter gelirli tarımsal arazi miktarlarına bir baktım. Yani Rize'den Muğla'ya, Edirne'den Diyarbakır, Urfa'ya kadar ne yapılmış, ne edilmiş incelediğimiz zaman, bir bakıyoruz ki Şanlıurfa'daki Diyarbakır'daki arazi miktarları ile Rize'deki rakamlar aynı. Yani, 10 dönümlük bir çay bahçesi ile 100 dönümlük Şanlıurfa'daki bir tarım arazisi neredeyse, sulu ve susuz kategorisinde, aynı klasmanın içine konulmuş, arkasından da bir madde eklenmiş, "Bu rakamlar Bakanlar Kurulunun uygun görüşüyle değiştirilebilir." denilmiş. Peki, siz, neden bunu tekrar Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakıyorsunuz, neden yolu bu kadar uzatıyorsunuz? Yani, Rize'de kimin 100 dönüm, 200 dönüm, 500 dönüm çay bahçesi veya fındık bahçesi var? Var mı? Yani, burada Karadenizli milletvekili arkadaşlar var...

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - Yok.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) - Yok.

ALTAN TAN (Devamla) - Siz, oradaki 60 dönüm ve 70 dönüm İle Şanlıurfa'daki bir 60, 70 dönümü hangi mantıkla aynı kategoriye koyuyorsunuz? Yani, birinci yanlış. Klasik bir halk tabiri var: Dakika bir, gol bir. Sonra da "Biz bunu gördük ama bunu şöyle düzeltebiliriz." diye bir ek madde koyuyorsunuz, Bakanlar Kurulunu devreye sokuyorsunuz, Bakanlığın iznini devreye sokuyorsunuz. Değerli arkadaşlar, yolu bu kadar uzatmaya gerek yok.

İkinci bir mesele; bugün, tarım arazilerinin büyüklüğüyle ilgili: Yine, bu rakamlar Almanya'da 45,7 hektar yani 457 dönüm, bizim halkımızın anlayacağı rakamlarla, 457 dönüm, Fransa'da 521 dönüm, İngiltere'de 538 dönüm. Sizin Türkiye için düşündüğünüz bu rakamlar da yine ihtiyacı cevaplamıyor, yine ihtiyacı karşılamıyor.

Aile içi sorunları, ihtilafları çözecek daha pratik önerileriniz ve hazırlığınız da yok. Yani, ortak satım, aile şirketi oluşturma, bir kardeşin veya bir vârisin diğer vârislerin hakkını alma gibi seçenekler ortaya koyuyorsunuz ama bu konularda ihtilaf olduğu vakit, bu nasıl çözülebilecek; o konuda da net ve sonuç alıcı bir çözüm yok maalesef.

Değerli arkadaşlar, yine, bu konuda toprak reformunu, toplulaştırmayı, daha iyi bir üretimi, bunları tartışırken şunu sürekli olarak göz ardı ediyoruz: Bugün, Türkiye'de en büyük ağa, devlet ağa! Hazine, bugün Türkiye'nin en büyük ağası. Hâlen kadastro gören topraklarımızın yarısı devletin adına kayıtlı ve ben Sayın Bakana da buradan sesleniyorum hemşehrimiz olması hasebiyle: Bugün, Mazıdağı'dan başlayarak, Diyarbakır'ın Çınar ilçesinin Mardin hududundan başlayarak Şırnak hududuna kadar meşelik ve genellikle üzüm üretilen küçük bağlardan oluşmuş bir arazi, coğrafyamız var. Buralarda mükemmel fıstık üretimi var, badem üretimi var, olabiliyor, çok cüzi olarak, belli yerlerde yapılıyor ama yine bu coğrafyanın -bugün, gidin, çıplak gözle bakın yani ölçüme mölçüme gerek yok- yüzde 70'i, 80'i kıraç dediğimiz araziler, hazine adına kayıtlı veya mera statüsünde, bunların tamamı boş. Yani, bademle ilgili, fıstıkçılıkla ilgili, üzümle ilgili Midyat, Dargeçit (Kerboran), İdil, Gercüş, Savur, Ömerli, Mardin ve Diyarbakır'ın Eğil, Piran, Hani üçgeni arasındaki arazi yapısında -çünkü bunlar birbirine benziyor- oluşturulabilecek büyük çiftlikler yani en az bin dönümlük, 2 bin dönümlük çiftlikler halka, köylüye, kooperatiflere, şirketlere -bunun şekli sonradan konuşulabilir- verilirse bütün dünyaya hitap edilecek kadar bir üretim elde edilmesi mümkün. Ama, söylediğim coğrafyada bu hazine arazilerinin neredeyse tamamına yakını boş bir şekilde, sadece mera olarak, otlak olarak değerlendiriliyor diyeceğim; tam mera olarak da değerlendirilmiyor, öyle duruyor yani meşe, maki örtüsü içerisinde, bodur meşelikler çerçevesinde, böyle kaderine terk edilmiş durumda.

Yine, değerli arkadaşlar, bir mayınların temizlenmesi hikâyesi vardı bizim bölgede. 900 kilometreye yakın bir Suriye sınırı var. Senelerdir "Bu mayınlı arazi temizlenecek." deniliyordu. Milyonlarca dönüm arazi var burada. Hükûmet, bu konuyla da ilgili bugüne kadar niye bu işi yapmıyor, gelip söylemiyor? Ya, gelin bunun gerçeğini söyleyin, deyin ki: "Oradaki Kürtler ile buradaki Kürtlerin birleşmesini istemiyoruz. Bu iki halk kaynaşıp, birleşip, entegre olacağına bu kadar arazi orada atıl kalsın." Bunu da itiraf etmiyorlar, edemiyorlar değerli arkadaşlar.

Diyarbakır şehir içi olmak üzere -biraz evvel bir arkadaşımız da söyledi- şehir merkezlerinde kalan hazine arazileri var, meralar var. Örnek: Diyarbakır Dicle Üniversitesi 26 bin küsur, 27 bin dönüm arazi; bunun içinde hâlâ mera statüsünde yerler var. Ya, üniversitenin içinde mera olur mu? Bunların bir kısmı çıkarıldı, bir kısmı çıkarılmadı, bende listesi var. Sayın Bakanın bilmiyorum bu konuda bilgisi var mı? Bu çıkarılmayanlar niye çıkarılmadı, onu bilen de yok. Yani, örnek olarak diyorum, 10 tane ada varsa, parsel varsa bunlar, bu parseller -300 dönüm, 400 dönüm, 500 dönüm- mera vasfından çıkarıldı, hazine adına tescil edildi fakat bir kısmı çıkarılmadı, aynı şekilde duruyor. Soruyorsunuz, niye böyle yaptınız diye Diyarbakır'daki müdürlüğe. O konuda da tatminkâr bir cevap yok ve bu hazine adına tescil edilenler de Dicle Üniversitesine verildi. Diyarbakır'da yurt yapacaksınız, hazineye ait elde stok yok, arazi yok; okul yapacaksınız, arazi yok. Dicle Üniversitesinin yüzde 90'ı da şu an boş duruyor.

Evet, değerli arkadaşlar, anlatacak çok şey var, zaman doldu.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)