| Konu: | TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU VE TÜRK MEDENİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 30.04.2014 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Verimli tarım işletmelerinin oluşmasını sağlamak için tarım arazilerinin parçalanmasını önlemeyi amaçlayan bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz. Gerçekten, Türkiye'nin çok önemli bir konusunda çok önemli bir hukuk düzenlemesi yapmaktayız. Ancak, mevcut durumu bir "facia" olarak niteleyen Sayın Bakan, on yıldan bu yana Bakan, on iki yıllık da bir iktidar; "facia" olarak nitelendirilen ve Türkiye için çok değerli olan tarım konusunu bu kadar geciktirmiş olmanın bir vicdan muhasebesini yapmaları gerekiyor.
Tabii ki "4 milyon hektar toplulaştırdık." demeniz önemli ama sonucu bir "facia" olarak nitelendirdiğinize göre demek ki daha yapılması gereken çok şey var ve yapmadıklarınızdan dolayı da bu topluma, Türkiye'ye çok şey kaybettirdiğinizin bir muhasebesini yapmanız lazım.
Değerli arkadaşlar, getirilen kanunla verimli işletmelerin oluşmasını sağlamak için yeni bir sistem getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Tarımsal işletmeye ait tarım arazilerinin mülkiyetinin tek bir mirasçıya devredilmesi hususu bir yöntem olarak kullanılacak." Doğru; grubum olarak, partim olarak, program olarak biz de bunu destekliyoruz, katkı da veriyoruz. Ancak, bir sorunu çözerken yeni sorunların çıkmasına da tedbir geliştirmek, önlemek gerektiği kanaatindeyiz. Anayasa'mızın 35'inci maddesi mülkiyet hakkının kutsallığını söyler ve bunun ancak kamu yararı olması hâlinde sınırlandırılabileceğini söyler. Her ne kadar Anayasa'nın 44'üncü maddesi "Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesi için tedbirleri almakla sorumludur..." Ama mülkiyet hakkı çok temel bir özgürlük alanıdır.
Şimdi, siz, getirdiğiniz kanunla Anayasa'nın 35'inci maddesindeki mülkiyet hakkını sınırlandırmayı amaçlıyorsunuz, bunu da bir zorunluluk olarak görüyorsunuz. Bunun hem vatandaşlarımız arasında hem de kamu vicdanında, uluslararası hukuk noktasında ortaya çıkartacağı birtakım problemleri de göz ardı etmemeniz gerekiyor. Çünkü, Türkiye'de kanunların genelliği önemlidir ama kanunların Türkiye'nin her tarafında aynı anlamda uygulanması hâlinde de zulme dönüştüğünü başka örnekleriyle de görmüş bulunuyoruz.
Değerli Bakana hitaben bir arzım olacak: Sayın Bakan, bakınız, Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun 1977 çıkışlı. Bu kanunun 1'inci ve 2'nci maddesinde, bu afetlere maruz kalan çiftçilerin zararının karşılanabilmesi için ürünlerinin, üretim araçlarının ve tesislerinin yüzde 40'ını kaybetmeleri şartını getiriyorsunuz. Bu kanun, yaklaşık kırk yıllık bir kanun, hâlbuki ülkemiz -özellikle bu mevsimde- birçok sebeple tabii afetlere maruz; don, rüzgâr, sel, birçok felaketlere maruz ve çiftçi elinin emeğini gözünün önünde kaybediyor. Bunu karşılamak için devletin, maalesef, bu kırk yıllık kanuna dayanarak varlığının yüzde 40'ını kaybetmesi şartını getiriyorsunuz; getiriliyor. Bu sizin değil, bu kanunun kusuru. Ama bunun çiftçiye hiçbir faydası yok. Türkiye'mizin her bölgesinde bu bir kangren hâline dönüştü, bir zulme dönüştü. Benim seçim bölgem Mersin'de, hemen her ilçede sık sık tarımsal alanlarda, tarım alanlarında bu türlü afetler oluyor.
Bir başka sıkıntı daha: Çiftçiyi sigortaya alıştırmak için yoğun bir gayret gösteriyoruz. Ancak TARSİM yaptığı sözleşmelerde öyle açıklıklar var iki, afet karşısında tazminat ödememek için kırk tane bahane buluyor. Maalesef, Tarsus'ta yaşanan son felaketten sonra TARSİM'le çiftçiler mahkemelik oldular. Bunu da düzenlemek gerekiyor ve bu kanunu değiştirmek gerekiyor. Bunu da dikkatinize sunmak için söz aldım.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)