| Konu: | CHP GRUBUNUN, GÜNDEMİN "ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER" KISMININ 2, 3, 4 VE 5'İNCİ SIRALARINDA YER ALAN (9/3), (9/4), (9/5) VE (9/6) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİNİN, BU KISMIN SIRASIYLA 1, 2, 3 VE 4'ÜNCÜ SIRALARINA ALINMASINA VE BU KISIMDA YER ALAN DİĞER İŞLERİN SIRASININ BUNA GÖRE TESELSÜL ETTİRİLMESİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 05.05.2014 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün cumhuriyet tarihinin en önemli yolsuzluk iddialarından biriyle ilgili olarak Meclis toplandı. İddiaları diyorum, bu iddialar öyle eften püften iddialar olsaydı, bir mahalle dedikodusu hâlinde olsaydı, herhâlde bu Meclis böyle bir toplantıya da gerek duymazdı.
Değerli arkadaşlar, bu kadar önemli bir mevzuyla alakalı toplandık ama ne yazık ki üçüncü dünya ülkelerinde bile rastlanılamayacak bir katakulliyle -yani tabirimi mazur görünüz Sayın Başkan- bu görüşmeler halktan gizli olarak yapılıyor. Peki, neyi gizliyorsunuz?
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Son gün Altan Bey, bugün son gün, bilmiyor musunuz?
ALTAN TAN (Devamla) - Neyi gizliyorsunuz değerli arkadaşlar? Meclis Başkanını da buradan ben şahsen kınıyorum; bir emriyle, bir talimatıyla, bu görüşmeler rahatlıkla halkın gözetimi altında yapılabilirdi. Bunu da yapmamakla, maalesef, Sayın Meclis Başkanı kendi siyasi kariyerine bir kara çizik atmıştır.
Değerli arkadaşlar, ne saklanıyor, ben söyleyeyim. Meşhur bir hikâye var bizde, memlekette anlatılan. Bedevi bir Arap'ın önüne bir tepsi mükemmel sarılmış yaprak sarması getiriyorlar. Ne yapıyorlarsa bedevi yemiyor. Rica, minnet... "Ya, niye yemiyorsun, bir tane tat en azından." Diyor ki: "Bunun içinde büyük bir hile olmasaydı vallahi bu kadar sarıp sarmalamazdınız." İşte, siz de eğer halkın duyacağı, bizlerin konuşmalarıyla ortaya çıkacak gerçeklerden bir rahatsızlık duymasaydınız, bugün bangır bangır bütün dünyaya bu Meclisin tartışmalarını açık ve seçik olarak gösterecektiniz.
Değerli arkadaşlar, az buz iddialar değil dedik. Bir telefon konuşması, 1 milyar dolardan bahsediliyor. Bu montajdı, sabotajdı, debriyajdı, ne kadar "yaj"lı "maj"lı Fransızca kelime varsa bunların hepsi eklendi. Peki, bunun tespiti çok mu zor? İşte, aylardır bekliyoruz, bir türlü tatminkâr bir netice alamıyoruz.
Onun ötesinde, bir Banka Müdürünün yine evinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar bulunuyor. Yine, o arkadaş da daha henüz tam olarak hesabını vermeden, veremeden bir başka bankanın yönetim kurulu üyesi yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanının oğluyla yaptığı telefon görüşmelerinde yine trilyonlardan bahsediliyor ve bu paralardan "Üç beş kuruş" diye bahsediliyor, ifade ediliyor.
Şimdi, imar yolsuzlukları... İstanbul'un göbeğinde, Boğaz Köprüsü'nün ayakları dibinde 230 bin metrekare olan emsal 600 bin metrekareye çıkıyor ve bu iktidar Sülün Osman'ı geride bıraktı. Sülün Osman Galata Köprüsü'nü sattı, Dolmabahçe Saat Kulesi'ni sattı. Bu iktidarın belediyeleri havayı sattı arkadaşlar, havayı, göğü sattı! Tabii, bunda Şişli Belediyesinin yaptıkları da bir parantez içinde. Bunların büyük bir kısmı da Şişli Belediyesinin sınırları içerisinde. İlçe belediyesi ile Büyükşehir, nasıl olduysa, Maslak'taki, Sarıyer'deki, Şişli'deki meselelerin büyük bir kısmında bir -tırnak içinde- uyum içerisinde gitti.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben bunları böyle mahalle üslubuyla artık konuşmak istemiyorum çünkü seçim boyunca iki ay bunlar konuşuldu. Gelelim şimdi işin esas, öz noktasına. Esas sorun ne? Osmanlı padişahları ve dünyadaki diğer padişahlar da, çarlar da, şahlar da, krallar da bütün bir mülkü kendilerinin kabul ediyorlardı. İşte, İngiliz Kralına 1215'te verilen Magna Carta Fermanı'ndan bugüne kadar devam eden bir zihniyet var bütün dünya krallarında, padişahlarında; Rus çarından, İran şahından Osmanlı sultanlarına kadar, bütün bir devleti kendi mülkü kabul ediyor ve "Bu mülk üzerinde ben istediğim tasarrufu yapabilirim." diyor. İki: Halkı, tebaayı kul olarak kabul ediyor, tebaa... Ben her türlü tasarrufun sahibiyim. Dolayısıyla, bu verilen ihalelere, verilen kredilere, medya havuzlarına bizim günümüzdeki bazı şeyhülislamlar da fetva üretiyor, bunu ortak bir havuz olarak değerlendiriyor. İşte değerli arkadaşlar, esas eleştirilecek nokta bu.
Peki, Rus çarını, İran şahını, İngiliz kralını bir yana bırakalım, bizim kendi inancımızda ve sizlerin de her gün müntesibi olmakla övündüğünüz ve kullandığınız, siyasete alet ettiğiniz İslam dininde durum nasıl? Ben size birkaç tane örnek vereceğim. Bunlardan birisi Hazreti Ömer'le alakalı. İşte, meşhur hikâye, her yerde anlatılır, çocukluğumuzdan beri camilerde anlatılır bize. Hazreti Ömer bir gün minbere çıkar, hutbe verecek millete; oradan bir sahabe kalkar ayağa, der ki: "Ey Ömer, seni dinlemiyoruz, itaat de etmiyoruz." Kızmaz, köpürmez, "Atın bunu dışarı." demez, "Ananı da al git, babanı da al git." demez. "Niye beni dinlemiyorsun, niye bana itaat etmiyorsun?" Der ki: "Dün bize hazineden, ganimetten birer parça kumaş dağıtıldı, ancak yarım gömlek olabiliyor. Senin üzerinde tam bir gömlek var bundan, elbise var." Yine kızmıyor. Oğlunu işaret ediyor "Kalk, cevabını sen ver." diyor. Oğlu diyor ki: "Ben kendi hissemi babama verdim. İkisini birleştirdik, bir gömlek yaptık." İtiraz eden sahabe kalkıyor ayağa, diyor ki: "Bundan sonra konuş, konuşmaya devam et, seni dinleyeceğiz, itaat de edeceğiz." Sorgu sual bu.
İki: Yine, Hazreti Ali'ye kendi öz ağabeyi Akîl geliyor, diyor ki: "Çok perişan bir hâldeyim -iki gözü de görmüyor- çocuklarıma götürecek ekmeğim yok, bana biraz yardım et." Hazreti Ali ondan perişan bir hâlde, ölene kadar borçlu, ölene kadar, diyor ki: "Veremem, benim param yok. Biliyorsun, ben de senin gibiyim." "O zaman hazineden ver." "Allah'ın malını da sana veremem." diyor, öz ağabeyine verdiği cevap bu.
Üçüncü bir örnek: Büyük İslam mücahidi, Kudüs'ün fatihi Kürt Selâhaddin Eyyubî öldüğü vakit cenazesi giderken, tabutu giderken bir münadi -yani çağırıcı, ses verici, ilan edici- tabutun önünde yürüyor ve diyor ki: "Ey Ümmetimuhammed, işte koskoca Selâhaddin'den geriye bu atı ile bu kılıcından başka bir şey kalmadı, mirası yok."
Değerli arkadaşlar, bunları 5 yaşından itibaren her yerde anlatacaksınız, sonra da hesap vermeyeceksiniz, hesap verenlere kızacaksınız, öfkeleneceksiniz. Böyle bir inanç yok. Velev ki sütten çıkmış ak kaşık gibi bembeyazsınız, size iftira ediyorlar; çıkıp bu hesapları vermek zorundasınız, bütün bu cevapları vermek zorundasınız. 4 bakanı neden istifa ettirdiniz? Eğer hiçbir suçları yoktuysa, hakikaten bu arkadaşlara inanıyorsanız, Erdoğan Bayraktar'ın teklif ettiği gibi "Başbakan istifa etmeli." derken etmiyorsa, o zaman sizden rica ediyoruz, bu 4 bakanımızı geri iade ediniz; bunu bir istirham olarak kabul ediniz.
Değerli arkadaşlar, Alman Cumhurbaşkanı bir arkadaşından ev alma gerekçesiyle 500 bin avro borç para aldı diye istifa etti, istifa etmek zorunda kaldı. Alman dedi ki: "Biz birbirimize bedava, karşılıksız bir çay ikram etmiyoruz, 500 bin avroyu neye karşılık aldın?" İstifa etti.
Yine, daha bir ay evvel bir İngiliz milletvekili danışmanına Mecliste 40 avroluk bir yemek yedirdiği için istifa etti. Şimdi, dünyada böyle, İslam tarihinde böyle. Vahşi kapitalizm sizleri esir aldı. CHP her seferinde kalkıp diyordu ki: "Bunlar şeriatı getirecek, devleti İslamileştirecek."
KAMER GENÇ (Tunceli) - Altan Bey, Türkiye'yi anlat, Türkiye'yi, Türkiye'de ne olmuş?
ALTAN TAN (Devamla) - Sayın Kamer Genç de yine laf atıyor oradan; niye atıyor, onu da bilmiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, diyorum ki: Bunlar ne yaptı, onu anlat.
ALTAN TAN (Devamla) - Arkadaşlar, bizim arkadaşlarımız devleti İslamileştireceklerine, iktidar bizim arkadaşları devletleştirdi. Boşuna endişelendiğinizi söyledim, defalarca söyledim.
Değerli arkadaşlar, söylenecek çok söz var. Lütfen hesap vermekten çekinmeyiniz.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)