GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, GÜNDEMİN "ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER" KISMININ 2, 3, 4 VE 5'İNCİ SIRALARINDA YER ALAN (9/3), (9/4), (9/5) VE (9/6) ESAS NUMARALI MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİNİN, BU KISMIN SIRASIYLA 1, 2, 3 VE 4'ÜNCÜ SIRALARINA ALINMASINA VE BU KISIMDA YER ALAN DİĞER İŞLERİN SIRASININ BUNA GÖRE TESELSÜL ETTİRİLMESİNE İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:84
Tarih:05.05.2014

OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bugün görüşmelerini yapacağımız ya da biraz sonra oylayacağımız Meclis soruşturma önergeleri, bu süreç, 17 ve 25 Aralık süreci, bu süreçle ilgili iddialar, fezlekeler, soruşturma önergeleri... Aslında bugün geldiğimizin özeti şu: Birincisi: Gerçekten 17 ve 25 Aralık süreci içerisinde bu iddiaları dile getiren savcıların, hâkimlerin, polislerin başına, fezlekelerin başına her şey geldi. Pişmiş tavuğun başına gelmeyenler bu fezlekelerin ve iddiaların başına geldi.

Bakın, 17 Aralık ve 25 Aralık süreci içerisinde çok vahim iddialar var. Bu vahim iddialarla ilgili her şey aslında bütün delilleriyle buraya, ortaya konmuş, bütün maddi delilleriyle ortaya konmuş, fotoğraflarıyla ortaya konmuş, konuşmalarıyla ortaya konmuş. Bunlar montaj, dublaj değil; bunlar kaçakçılık yapmaktan, kara para aklamaktan tutun, bir suç örgütü yapılanması gerçekleştirilmesine kadar bütün maddi delilleriyle ortaya konmuş iddialar. Tabii biz bu iddialar ortaya konduğu zaman hiç kimseyi suçlamıyoruz ama bizim aramamız gereken bu iddiaları dile getirenlerin, bu iddiaları ortaya koyanların başına neler geldiğini herkesin idrak etmesi gerekiyor. 17 ve 25 Aralık süreci içerisinde, bu süreçle ilgili olarak suçlananlar, 52 milyon dolar rüşvet almaktan, Türk vatandaşlığını para karşılığı, maddi menfaat karşılığı verenler, bayram öncesi, arife günü 1 milyon dolar, 500 bin dolar rüşvet almayla ilgili iddialar ortaya konduğu zaman yapılması gereken süreç nedir? Bu süreçlerle ilgili bu iddiaları dile getirenlerin, savcıların ve hâkimlerin bağımsız ve tarafsız çalışmasını sağlamaktı ama maalesef 17 Aralık ve 25 Aralık süreci içerisinde, böyle bir süreç içerisinde maalesef yargıya baskılar olmaya başladı. Yürütme yargıya baskı uygulamaya başladı. Bununla ilgili soruşturma yapan savcılar görevden alındı, hâkimler ayarlandı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna müdahaleler başladı, polisler sürgün edildi. 17 Aralık ve 25 Aralık sürecinde hesap vermekten kaçınanlar, yargıdan kaçanlar bunun üstünü örtmek için neleri söylediler: "Dış güçler planladı. Yargı darbesi var." dediler. Bütün bunlarla ilgili iddiaları ortaya koyarak, 17 ve 25 Aralık süreciyle ilgili kesinlikle böyle bir rüşvetin ve yolsuzluğun olmadığını, aksine bir yargı darbesi olduğunu, bunu dış güçlerin planladığını ifade ettiler. Ne hazindir ki dış güçlerin planladığını söyleyenler, bunu Amerika Birleşik Devletleriy'le görüştükleri zaman dile getirmediler; İngiltere'yle, Almanya'yla, Fransa'yla görüştükleri zaman dile getirmediler ama miting meydanlarında dış güçleri sorumlu kıldılar. "Yargı darbesi." dediler, bunlarla ilgili iddiaları reddettiler.

Şimdi, biraz sonra görüşeceğimiz Adalet ve Kalkınma Partisinin iradesi oysa diyor ki: "Rüşvet ve yolsuzluk yapan bu bakanlarla ilgili soruşturma." Yahu, hani bu yargı darbesiydi, hani dış güçlerin planlamasıydı? Bu durumda bu önergeyi veren Adalet ve Kalkınma Partisi, bu 17 ve 25 Aralık sürecini soruşturmak, yargının önünü açmak gayreti içerisinde değil, aksine üstünü örtmeye çalışıyor. Nasıl hâkimlere, nasıl savcılara, nasıl adli kolluğa müdahale ettiyse Meclis soruşturma süreciyle ilgili attığı taktik adımların amacı ve hedefi soruşturmak değildir, Yüce Divana göndermek hiç değildir; aksine Meclis soruşturmasını bir aklama paklama süreci olarak değerlendirmektedir, onun için de bugünkü görüşmelerde de önce kendi önergesinin görüşülmesini istemiştir. Aslında, bakıldığında, bu önergelerin geliş sırasına göre görüşülmesi gerekirken Adalet ve Kalkınma Partisi, zannederim, 24 Nisanda verdiği önergeleri 19 Martta verilmiş önergelerin önüne koymak suretiyle yine taktik adım atmıştır. Oysa yapılması gereken iş neydi? Öncelikli olarak, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekillerinin verdiği önergeleri öncelikle görüşmek ve Meclis iradesini oluşturmak gerekiyordu.

Öyle bir noktaya geldik ki Meclis olağanüstü toplandı, dedi ki: "Bu fezlekeler görüşülsün, okunsun." ama bu Meclisin toplanmaması için sizler lobilerde oturdunuz. "Meclis toplanmasın." Niye? "Millet bu fezlekeler hakkında bilgi sahibi olmasın." Meclis toplandı, bu sefer Meclis Başkanının darbesi gerçekleşti. Milletvekillerinin Parlamentoya gönderilmiş bir dosya hakkında bilgi edinme hakkı gasbedildi hiçbir yetkileri yokken. Meclis Başkanı milletvekillerinin millî egemenlik yetkisini kullanmasını kısıtladı. Neden? "Milletvekilleri bundan haberdar olmasın." dediler ve maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen fezlekeler milletvekillerinden saklandı ve gizlendi.

Daha sonraki süreç içerisinde soruşturma önergeleri 19 Martta verildi. AKP bir önerge verdi, çakma bir önerge, aslında bu iddialarla hiç ilgisi olmayan, tamamen geçiştiren bir önergeydi. Yine Meclis Başkanına dedik ki: "Bu önergelerin gündeme alınması doğru değil çünkü Meclis soruşturmasının zorunlu kıldığı muhtevada değil, şartları taşımıyor." "Hayır, görüşülmesi gerekir." dediniz. Yine Milliyetçi Hareket Partisi ve muhalefet olarak bu konuda ısrarımızı ortaya koyduk, Adalet ve Kalkınma Partisi yine tornistan etmek zorunda kaldı, önergeyi yenilemek zorunda kaldı.

İşte bugün, geldiğimiz bu süreç içerisinde gerçekten yargıya yapılan müdahalenin sonuç verdiğini gördük. Öyle ki haram para aklamacı Rıza hakkında serbest bırakma kararı veren bir hakîmin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında methiyeler dizdiğini İnternet sayfalarında, Facebook sayfalarında gördük. Dolayısıyla, bu süreç içerisinde maalesef yargıya müdahale devam etmektedir, bu da Adalet ve Kalkınma Partisinin yürütme gücünü yargıyı tahakküm altına almak için kullandığının bariz delilidir.

İşte bunun için AKP, grup önerisini önce kendisi görüşmek için karar alıyor ve görüşme gününü de ayarlıyor, pazartesi günü. Milletvekillerinden sakladılar, bu sefer de milletten saklıyorlar ama aziz milletimiz yoğun bir ilgi gösteriyor, yoğun bir ilgiyle bu Meclis soruşturmalarını takip etmek istiyor; onun için kanallar tıkanıyor, altyapı kâfi gelmiyor. Bu da vatandaşların bu yolsuzluk ve rüşvet iddiaları karşısında ne kadar duyarlı olduğunu ve Adalet ve Kalkınma Partisinin bu görüşmeleri milletten saklamasına yönelik tepkiye duyduğu bir örneği teşkil ediyor.

Bu bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada Adalet ve Kalkınma Partisinin yapması gereken iş, bu önergelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında TRT'den naklen yayınlanabileceği bir ortamı hazırlamasıdır. Millet öğrensin. Siz de konuşacaksınız, biz de konuşacağız. Milletin huzurunda bunları konuşalım, niye kaçıyorsunuz? Fezlekeleri sakladınız, savcıları sürdünüz, hâkimleri sürdünüz. Bugün geldiğimiz bu noktada, Meclis soruşturma komisyonunda 4 bakanı aynı kefeye koymak suretiyle bir hukuk ucubesi meydana getiriyorsunuz. Onun üstüne üstlük Meclis soruşturmalarını bir aklama komisyonu olarak kullanmak suretiyle, Yüce Divana göndermek yerine bu komisyonda aklamak için çabaladığınız gayet açık ve nettir.

Bu bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada Meclisin iradesinin ortaya çıkmasını temin edecek bir ortama geliyoruz ama ne hazindir ki bugün kahvaltılı toplantıda Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekilleri Meclis soruşturmasını görüşüyor. Oysa İç Tüzük'e göre, bu konuda bir toplantı yapılamaz, görüşme yapılamazdı. Hangi talimatlarla milletvekillerinin hür iradesi baskı altına alınmak isteniyor? Nasıl yönlendirilmek isteniyor? İşte, 17 ve 25 Aralık sürecinde Adalet ve Kalkınma Partisinin takındığı tavır yargının çalışması değildir, yargının üstüne baskı oluşturmak suretiyle bu süreci aklamak için kullanmak istemektedir.

Bu bakımdan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda verdiği önergenin kesinlikle samimi olmadığı... Nasıl yargıya müdahale etmişse Meclis soruşturma sürecine de müdahale etmek suretiyle âdeta bu süreci bir aklama hâline getirmeyi düşünmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, kim ne yaparsa yapsın... Cuma günü savcı neden takipsizlik kararı veriyor, pazartesi günü Mecliste konuşacağımız zaman? Anlaşılmaktadır ki savcılar dahi bu süreçle ilgili siyasi gündeme göre karar vermektedir. Savcı, milletin yargısını takip etmesi gereken savcı hangi takipsizlik kararını verirse versin, biz milletin iradesiyle bunları takip etmeye ve hesap sormaya devam edeceğiz. Bunun üstünü hiç kimse örtemeyecektir.

O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşeceğimiz bu fezlekeler, bu önergelerle ilgili süreç konusunda yapılan müdahaleleri gördüğümüz zaman, yargıya yapılan müdahaleleri gördüğümüz zaman bunun neden milletten saklanmak istendiğini, neden Meclis yayını yapılmak istenmediğini, neden üstünün örtülmek istendiğini gördüğümüz zaman, gerçekten, burada, turpun büyüğü heybede demektir. Demek ki bu iş çok derindir, çok daha vahimdir, korkulmaktadır. Neden?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Çünkü Çankaya yokuşuna giderken önce Ahlatlıbel'e gidip orada hesap vermekten korkmaktadırlar. Ama unutulmasın ki Çankaya yokuşunu tırmanmak için Ahlatlıbel'de, Yüce Divanda hesap verileceğini herkes görecektir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)