| Konu: | İÇİŞLERİ ESKİ BAKANI MUAMMER GÜLER HAKKINDA BİR MECLİS SORUŞTURMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN (9/6) ÖN GÖRÜŞMESİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 05.05.2014 |
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün çok önemli bir görüşmeyi gerçekleştiriyoruz. Bundan hepimizin ders çıkarması lazım. Bir yanım diyor ki, samimiyetle söylemem gerekirse, söylenenler doğru olmasın ama bir yanım da, hakikaten bir seneyi aşkın bir süre, hiç de öyle komplo falan olma ihtimali olmayacak şekilde başka bir ülkede yakalanan bir kaçakçılığın, bir kara paranın neticesinde Uluslararası Polis Teşkilatının ve başka ülkenin uyarılarıyla başlayan takiple eğer Türkiye'de bir sene delil toplamayla, dinlemelerle, fiziki takiplerle geçerek deliller elde edildiyse, bu doğruysa acaba ne olmalı diye başka bir cevabı veriyor. Evet, bir yanım diyor ki aslı olmasın çünkü ortada Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek makamlarında görev yapan, tanıdığımız ve bazen görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Ama, bir yanımızda da toplum, devlet, millet ve gelecek ve bu açıdan da düşündüğümüzde o yanımızın da başka cevaplar ve başka sorularla karşılaştığına şahit oluyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben konuşmamı üç başlık altında toplayacağım: Demokrasi, millet iradesi, devlet ve millî güvenlik. Çünkü bütün tartışmalar bu üç ana kavram üzerinde tecelli ediyor. Her şeyden önce, biz bu kavramlardan neyi anlıyoruz, bunlarla neyi ifade ediyoruz, bunların ne olması gerekiyor? Eğer devlet bir kurallar ve kurumlar hiyerarşisiyse önce devleti yönetenler bunu böyle almalı, böyle algılamalı ve böyle hareket etmelidir. Ama, bugün bakıyoruz ki devlet bir kurallar ve kurumlar hiyerarşisi olmaktan çıkmış, kural iki dudağın arasından çıkan söz olmuş, kurumlar ise yeri geldiğinde kuşatılan, yeri geldiğinde şahsiyetsizleştirilen, itibarsızlaştırılan ve yeri geldiğinde ele geçirilen birimler hâline gelmiş.
Değerli milletvekilleri, böyle bir devlet düzeninin yaşaması mümkün değildir. Eğer demokrasi tarihini tanımlamamız gerekirse iktidarın kaynağı, sınırlandırılması ve denetimi mücadelesidir demokrasi tarihi. Eğer siz iktidarın kaynağına doğru teşhis koyamıyorsanız, iktidarı denetleyemiyorsanız, iktidarı sınırlandıramıyorsanız çağdaş demokrasiye ulaşmanız mümkün değildir. Peki, bugün ben saygıdeğer milletvekillerine soruyorum: Acaba, Türkiye'de, iktidar, kaynağını doğru anlayabilmiş midir? Ben bugünkü AKP iktidarının kaynağını doğru anlayabildiği kanaatini taşımıyorum. Bütün söylemleri ve yaşadıklarımız bize bunu kafamıza vura vura hatırlatıyor. Değerli arkadaşlar, iktidarın kaynağı eğer millet iradesi ise millet iradesi çoğunluk iradesi değildir. Millet iradesi, bu Parlamentonun topyekûnudur ve Türk milletinin iradesidir. Ne yüzde 43'tür ne yüzde 45'tir ne de yüzde 99'dur değerli arkadaşlar. Her şeyden önce, millet iradesiyle bunu anlamamız gerektiği kanaatini taşıyorum.
Eğer siz demokrasinin, iktidarın denetlenebilir olduğunu bugünkü Türkiye'de söylüyorsanız ben inanın ki hayretle karşılarım. Hem soruşturma komisyonunun kurulması için önerge vereceksiniz hem de soruşturma delili toplayan savcılar, hâkimler, polisler, cumhuriyet tarihinin en büyük tayinleri gerçekleştirilecek, soruşturmalardan el çektirilecek ve onlar darbe teşebbüsçüsü olarak yaftalanacak, Meclis kürsülerinden "Onlar şerefsiz." diye itham edilecek. Böyle bir mantıkla iktidar denetlenebilir, demokrasi gerçekleştirilebilir mi değerli arkadaşlar?
Eğer siz iktidarın denetimini sadece sandık olarak görürseniz, hukuk denetimini hiçe sayarsanız sandığı halk mahkemelerine dönüştürürsünüz. Köydeki Mehmet amca sizin hukuka uygun yönetip yönetmediğinize, kanunlara uyup uymadığınıza nereden karar verebilir? Hukukun neresindedir köydeki oy veren Mehmet amca? Sizin, Anayasa Mahkemesi Başkanının söylediği gibi, devlet imkânlarını, bir lütuf olarak sosyal yardımları sunduğunuz vatandaş nasıl bir hukuk denetimi sağlayabilir? Böyle bir ülkede acaba demokrasi kurumlarıyla ve kurallarıyla yaşayabilir mi? Peki, iktidarı sınırlandırabilir misiniz?
Sayın Başbakanın 3 bakanın istifasından sonra genişletilmiş il başkanları toplantısında kendi ağzından söylediği bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu dosyayla ilgili söylüyor: "Eğer sizin elinizde hakikaten hukuka uygun ciddi belgeler varsa bunları önce bizimle paylaşırsınız. Gereği neyse biz yaparız." Siz mahkeme misiniz? Kaç kişiyi hukuka teslim ettiniz? Böyle bir mantık içerisinde acaba yargı denetimi sağlanabilir mi değerli arkadaşlar? Yani birtakım deliller, belgeler, bilgiler varsa bunu yürütmenin eline vereceksiniz, ondan bunun gereğini isteyeceksiniz. Bu mantık içerisinde acaba Sayın Bakan da... Diyor ki: "Reza Zarrab telefon açmış." Basın işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısına yönlendiriyor tehdidi. Tehdidi niye oraya yönlendiriyorsun Sayın Bakan? Reza Zarrab'a diyeceksin ki: "Savcıya git." Eğer Reza Zarrab hakikaten tehdit edilen konudan korkmuyorsa ülkenin savcısına gidecek, hakkını hukukunu orada arayacak. Bireysel ilişkilerde aramayacak, hukuk devletine sığınacak.
Değerli milletvekilleri, sizin iktidarınız döneminde her şey kayıt dışına çıktı, ekonomi kayıt dışına çıktı. İşte "Ülkenin cari açığının yüzde 25'ini karşılıyorum." diyenin vergide verdiği ortada, hiç vergi kayıtlarında adı yok ve ülkede iş adamlarının, koca koca 630 milyon dolarları havuz medyası için toplayanların vergilerinin ne olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar hep görülüyor. Dış politika kayıt dışına çıktı.
Değerli milletvekilleri, savaş ilan etmek sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Suriye meseleleriyle ilgili Dışişlerinde yapılan görüşmenin ortaya saçılmasının neticesinde gene bir vaveylayla karşılaşıldı. Acaba bu dinlemelerin içeriği mi yanlış, onların konuşulması mı yanlış, onların dışarı çıkması mı yanlış? Biz hiçbir meselemizi doğru tartışamıyoruz. Acaba nasıl olur da Dışişleri Bakanlığındaki o görüşmede Suriye'yi bombalayarak, Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskat ederek Suriye'yle savaşa girmenin senaryosunu hazırlayabilirler? Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer darbelere karşı duracaksa önce bu konuşmalara karşı durmalıdır Türkiye Büyük Millet Meclisi. 12 Martta idam edilen gençler Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskat etmek gerekçesiyle idam edildiler. Acaba orada konuşulanın ıskat gerekçesinin onlardan ne farkı vardı? Bunların da kayıtlara geçmesini istiyorum ki orada anayasal suç işlenmiştir, Türkiye Büyük Millet Meclisi ıskat edilmeye çalışılmıştır.
Değerli milletvekilleri, aslında konuşulacak çok konu var. Acaba yolsuzluk, rüşvet mi millî güvenliği tehdit eden unsurdur, yolsuzluğu ortaya çıkarmak, onlarla mücadele etmek mi millî güvenliğe tehdit unsurudur? Sayın Başbakan her şeyden önce her konuyu millî güvenlik meselesi olarak tanımlayıp bütün usulsüzlükleri, yolsuzlukları devlet zırhının içerisine alarak karşı tarafı suçlamaktan vazgeçmelidir. Böyle bir devlet mantığı olmaz. Elbette ki bunların karar verileceği yer, delillerin en iyi şekilde toplanıp değerlendirileceği Meclis araştırma komisyonudur.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)