| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SOMALİ FEDERAL CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK VE TIP BİLİMLERİ ALANLARINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 07.05.2014 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağlık alanında Somali'yle yapılacak olan anlaşmayla ilgili grubumuz adına bazı şeyleri ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, Aytuğ Bey'in burada dile getirdiği pek çok şeye katıldığımızı ifade etmek istiyorum. Biz sağlık alanında, diğer bütün alanlarda, tabii ki, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlayacak bütün olumlu sözleşmelere katkı sunmaya hazırız. Ancak, ülkedeki temel problemlerini çözmeden, uluslararası sözleşmeler üzerinden sanki burada her şey halledilmiş de bu deneyimler diğer ülkelere taşınıyor şeklinde bir algı yaratılırsa o zaman tabii ki bizim de söyleyeceğimiz sözler olur. Onları biraz ifade etmek istiyorum.
Şimdi, en sonda söylemeyi düşünüyordum ama konu Somali olunca en başta şöyle bir şeyi ifade edeyim: Hani "Bu uluslararası sözleşme ne getiriyor, ne götürüyor? AKP'nin yaklaşımı nedir?" düşüncesini en iyi açıklayan şey, Sayın Başbakanın bütçe konuşması sırasında genel bütçede aktardığı bazı cümleleri burada ifade etmek olacak. Sayın Başbakan bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada Somali'yle sağlık alanında geliştirilen ilişkileri burada övmüştü ve o dönem şöyle demişti: "Bakınız, Somali Cumhurbaşkanı diyor ki: 'Geçmişte Somali halkı hastalandığında Azrail'i bekliyorlardı, şimdi ise Türk hekimlerini bekliyorlar.'"
Şimdi, Sayın Başbakanın bu konuşmasını izleyen o Türk hekimleri, Türkiyeli hekimler, sağlık emekçileri de hemen telefona sarılıp bizi aramışlardı ve demişlerdi ki: "Doğrudur, Somali'de bir sahra hastanesi kuruldu. Çoğunlukla bizler de gittik, orada hizmet verdik ama bizim emeğimizin üzerine de yatan, bizim emeğimizin karşılığını vermeyen bir anlayışla karşılaştık." Altı ay boyunca sağlık emekçileri, orada çalışan doktorlar yapmış oldukları hizmetlerin karşılığında hak ettikleri ödenekleri alamadılar. Bu konuyla ilgili biz soru önergeleri hazırladık, Sağlık Bakanlığına soru önergeleri verdik, defalarca görüşmeler oldu. Son birkaç ay öncesine kadar o ödenekler verilmemişti. Şu anda verildi mi verilmedi mi bilmiyorum ama tam da böylesi bir konunun üstüne, benim sizden ricam, öncelikle, bu uluslararası ilişkileri geliştirirken, burada böyle havalı birtakım ifadelerle kendi politikalarınızı -Somali'de neler yaptığını- anlatırken önce bir dönüp bakın, bu konuda emek harcayan insanların ne durumda olduğuna, mağduriyetlerinin niye giderilmediğine bir el atın. Dolayısıyla, bu uluslararası sözleşmeler de -tam da bahsettiğimiz gibi- emek boyutlu çok fazla önemsemediğiniz ama siyasi olarak size getiri getirecek bir pazarlama aracı olarak kullandığınız bir olaya dönüşmesin.
Ben, Türkiye'deki sağlık deneyimlerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama, getirmiş olduğunuz sağlık sisteminde şu anda hem hizmet alanlar açısından hem de hizmet verenler açısından o kadar büyük problemler yarattınız ki vallahi bu problemleri Somali'ye aktarırsanız -Aytuğ Bey'in dediği gibi- Somali'ye iyilik değil, kötülük yapmış olursunuz. Şu anda, sağlık emekçilerinin neredeyse tamamında, yüzde 95'e yaklaşan bir oranda kendi yapmış olduğu işe karşılık bir memnuniyetsizlik var. Sağlık sistemiyle o kadar fazla uğraştınız ki, sağlık sisteminde sağlık emekçilerini o kadar değersizleştirdiniz ki, sağlığı öyle bir meta hâline getirdiniz ki yaratmış olduğunuz sistemin bütün faturasını sağlık çalışanları ve sağlık emekçileri ödüyor. Neredeyse her gün sağlık emekçileri ile hastaların ya da hasta yakınlarının karşı karşıya geldiği şiddet olayları yaşanıyor. Nisan ayında 2 ölümcül hadise yaşandı ve sağlık emekçisi arkadaşlarımız neredeyse ölümden kıl payı döndüler. Burada sorumluluk hekimde mi, hemşirede mi, sağlık emekçisinde mi? Hayır. Ama, getirdiğiniz sağlık sistemi hasta ve hasta yakınları açısından da o kadar büyük problemler yaratıyor ki hasta ve hasta yakınları bu problemleri yaratanın sistem değil, sağlık emekçisi olduğunu sanıyor. Dolayısıyla, bu sağlık sistemine karşı olan tepkisini maalesef sağlık emekçisine yönlendirmeye başlıyor. Bu uygulamaların, bu sağlıkta dönüşümü sağlayan sistemin getirdiği problemlerin tamamının bir kere ülke içerisinde ele alınması gerekiyor. Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin bir tarafa bırakılarak koruyucu sağlık hizmetlerini öne alan, önceleyen, hizmet alan ve hizmet veren bütün sağlık camiasının bu konudaki yapmış olduğu işin, bir ticari mantıkla değil, kutsal bir insani görev anlayışıyla değerlendirildiği bir yeniden sistemi Türkiye'de mutlaka ele almamız gerekiyor.
Bizim başından beri sağlıkla ilgili savunduğumuz tek bir şey var: Biz, bütün vatandaşlarımızın eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz ve ana dilinde sağlık hizmeti hakkı olduğunu savunuyoruz ve bunu vermenin de sosyal devlet olarak devletin birincil görevi olduğunu söylüyoruz. Sizin getirdiğiniz sistem ise, maalesef,özel sektöre alan açan, sağlık emekçilerinin emeğini hiçleştiren, her geçen gün özel hastanelerin ceplerini doldurmayı neredeyse bir sistem hâline getirmiş olan politikalar silsilesini oluşturuyor. E, bunun ülke açısından getirmiş olduğu sıkıntıları defalarca örnekleriyle buralarda biz sizlerle paylaştık. Özel hastane sayısının son on iki yıllık süre içerisinde nasıl patladığını, özel hastanelerde verilen sağlık hizmetlerinin her geçen gün nasıl parasal bir niteliğe büründüğünü defalarca burada paylaştık.
Özel hastanelerde olan uygulama, bugün, getirmiş olduğunuz kalemlerle artık kamu hastanelerinde de aynı şekilde gündemleşmeye başladı. "Paran kadar sağlık" anlayışı geldi. Bugün en basit bir enfeksiyon hastalığı geçiren bir hasta bile, bir poliklinik muayenesi olduğunda, o poliklinik muayenesi neticesinde reçete alıp ilaçlarını almaya gittiğinde, ciddi düzeyde kendi bütçesini sarsacak faturalarla karşılaşmaya başladı. Özel hastanelere -belki buradaki arkadaşlara, hekim olan arkadaşlara daha sık şikâyetler geliyor- en basit biyokimyasal tetkikler için gittiğinizde bile, 400 TL'lik, 500 TL'lik ek faturalarla hastalar, hasta yakınları maalesef muhatap olmaya başladılar. Dolayısıyla, bu "paran kadar sağlık" anlayışını getiren bir uygulamanın, bir dönüşüm programının mutlaka bir kenara bırakılması gerekiyor. Sağlıkta parasız hizmet vermek, parasız olarak sağlık hizmetine vatandaşların ulaşabilmesini sağlamak sizin açınızdan birincil öncelikli görev olmalı.
Bütçe görüşmeleri sırasında, biz, burada, Van'da yaşanan bir hadisenin örneklerini getirmiştik. Yaşamını yitiren küçük Muharrem'in sağlık hizmetine ulaşamadığı için altı saat, yedi saat boyunca nasıl yaşam mücadelesi verdiğini burada ifade etmiştik. Daha sonra, sağlık hizmetini alamadığı için yaşamını yitiren Muharrem'in cenazesinin babasının sırtında bir çuvalda nasıl taşındığını, vicdanlarınız tekrar bir muhasebe yapsın diye buraya getirmiştik. Siz ne yaptınız? Bir çözüm üretmeyi bir kenara bırakalım, Sağlık Bakanınız -seçim çalışmaları sırasında- Kütahya'ya ambulans uçakla seçim çalışmalarına gitti. Kamuoyuna bu yansıdığı için de daha sonra "Biz Kütahya'daki sağlık yatırımlarını -ne tesadüftür ki seçim çalışmalarına denk geliyor- yerinde görmeye gittik." diye açıklama yaptılar. Özrü kabahatinden beter. Küçücük bir çocuğun yaşamına mal olacak bir transport sistemini sağlayamamanın ezikliğini yaşamanız gerekirken, tam tersine, Sağlık Bakanınız Kütahya'daki seçim çalışmalarına Muharrem'i kurtarması gereken ambulansla gitti. Anlayışınız bu olursa Türkiye'deki sağlık sorunlarını çözmeniz mümkün olmaz. O nedenle, bu anlayışı bir an önce terk etmeniz gerekiyor.
Bakın, birinci basamak sağlık sisteminde sağlık ocaklarını tasfiye edip aile hekimliği uygulamasına geçtiniz. Biz o dönem bunun sakıncalarını ifade etmiştik, koruyucu sağlık hizmetleri açısından neler getirebileceğini ifade etmiştik. Bugün "polio"dan tutun kızamığa kadar koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterli verilmediğini ortaya koyan pek çok vaka maalesef önümüze çıkıyor. Tüberkülozla ilgili... Çok dirençli tüberküloz suşlarının giderek arttığı sıcak ülkeler arasına Türkiye girmek üzere. Sadece piyasa koşullarını göz önünde bulunduran, piyasa endüstrisini canlı tutmaya çalışan ticari bir mantıkla sağlığı ele alırsanız korkarım ki önümüzdeki dönemde bu bahsetmiş olduğumuz bulaşıcı hastalıklarla ilgili de çok ciddi travmalarla, çok ciddi problemlerle karşı karşıya geliriz.
Bizim özellikle, başından beri, bu uluslararası sözleşmeler ve sağlıkla ilgili ifade ettiğimiz bir başka önemli konu var. Şimdi, Somali'yle sözleşmeler yapmak iyidir ama yanı başınızda kanayan bir yara var ve defalarca o sorunu buraya getirdik. Rojava'da kendi kendini yönetmek isteyen ve tarihe not düşecek bir direniş örneği ortaya koyan bir gerçeklik var, bir halkın gerçekliği var. Rojava'da birlikte yaşadığı Ermeni, Süryani, Asuri halklarla birlikte, Sünni, Şii, Türkmen halklarla birlikte yeni bir oluşum yaratan bir Kürt halkının gerçekliği var. Biz Türkiye'nin dış politikada Rojava'daki bu yeni oluşuma saygılı olmasının, buna göre politikalar belirlemesinin hem Türkiye'ye hem Orta Doğu barışına kazandıracağını ifade etmiştik ve bunun için de yapmanız gereken sembolik bazı şeylerin adımlarının mümkün olduğunu, bunu insani yardımlar üzerinden ortaya koymanın çok büyük kazandıracağını ve bunun aynı zamanda, kendi halkınıza karşı da, Türkiye halklarına karşı da bir görev olduğunu ifade etmiştik. Sınır kapılarının açılması gerektiğini, insani yardımların ulaştırılması gerektiğini, ilaçların, aşıların orada bu ilaçlara, aşılara ulaşamayan çocuklara ulaştırılması gerektiğini defalarca buradan ifade etmiştik. Bugüne kadar bu konuda, bugün uluslararası sözleşmelerde "Dışarıya sağlık hizmeti götüreceğiz.", "Şu anlaşmaları yapacağız." diyen Hükûmetiniz maalesef tek bir adım atmamıştır. Rojava'da aşı bekleyen çocuklar, ilaç bekleyen çocuklar, ilaçsızlıktan, aşısızlıktan maalesef yaşamlarını yitirmeye devam ediyorlar. Rojava sınırındaki kapılar hâlâ kapalıdır. İnsani yardımı bırakın, ticari ilişkileri de bir an önce normalleştirmenin gayreti içerisinde olması gereken Hükûmet, Rojava'da, Kobani'de, bir hastanenin donanımını sağlamak üzere -Avrupa'dan toplanmış olan- tıbbi donanım, tıbbi teçhizat malzemelerinin bile geçmesine izin vermeyen bir noktadadır. Böylesi bir anlayış kabul edilebilir mi? Eğer gerçekten bir samimiyetiniz varsa, eğer gerçekten Türkiye'deki sağlık deneyimlerinin paylaşılmasıyla ilgili, insanlığın hizmetine sunulmasıyla ilgili bir gayretiniz varsa bunun en basit turnusolü, en basit aynası Rojava sınırında duruyor. Rojava sınırını ilaçlara, aşılara, hastane malzemelerine, yaralılara kapatmanın hiçbir mantığının olmadığını kabul ederek ancak bu işe başlayabilirsiniz. Dolayısıyla, biz, bu getirilen uluslararası sözleşme vesilesiyle de, Türkiye'nin Rojava politikasıyla ilgili yanlışlarından bir an önce vazgeçmesi gerektiğini buradan ifade etmek istiyoruz. Rojava'daki çocukların beklemiş olduğu aşıların ve ilaçların bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilerek oraya ulaştırılmasının önündeki bütün engellerin aşılması noktasının Hükûmetin iradesiyle birlikte ortaya konulması gerektiğini buradan tekrar ifade etmek istiyoruz.
Bir diğer önemli konu: Özellikle bölgede yaşanan bir trajedi var, -Türkiye'nin genelinde bu vakalar fazla- "subakut sklerozan panensefalit" vakaları. Ama doğu ve güneydoğuda vaka sayısı olarak gerçekten araştırılmayı gerektiren düzeyde bir oran dikkat çekiyor. Bununla ilgili bugüne kadar Sağlık Bakanlığı bir çalışma yaptı mı bilmiyorum ama zaman zaman kamuoyuna da bu konuda bazı bilgiler yansıdı. Özellikle, kamuoyuna "Güneydoğuya bozuk aşı gönderildi." şeklinde yansıyan bazı iddialar da vardı, bu "subakut sklerozan panensefalit" geçiren çocuklar çok ağır yaşam mücadelesi veriyorlar. Aileleri her açıdan çok perişan durumda, toplumsal ve sosyal açıdan, ekonomik açıdan göğüsleyemeyecekleri problemlerle maalesef her gün baş başa kalıyorlar. Bu konuda da Sağlık Bakanlığının özellikle bir çalışma yapması ve hem oradaki hasta olan çocuklara gerekli tedavilerin ulaştırılması noktasında hem de ailelerin yaşadığı sıkıntıların giderilmesi noktasında ciddi bir çalışmaya öncülük etmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Uluslararası sözleşmelerle sağlıkla ilgili bazı anlaşmalar yaparken önce bir içeriye bakıp kendi sağlık sistemimizdeki bu bahsetmiş olduğumuz çarpıklıkları düzeltmenizi öneriyoruz. Her geçen gün sağlıkta çığ gibi büyüyen sorunları çözmeden ne ülke içerisinde ne de ülke dışında farklı devletlere verebileceğiniz herhangi bir katkının olmayacağına inandığımızı ifade etmek istiyoruz.
Hepinizi, bu duygularla, saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)