GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DENİZ GEZMİŞ VE ARKADAŞLARININ İDAM EDİLİŞLERİNİN 42'NCİ YIL DÖNÜMÜNE İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:87
Tarih:08.05.2014

LEVENT GÖK (Ankara) - "Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/Gittiler akşam olmadan ortalık karardı."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Attila İlhan'ın, idamlarından hemen sonra onlar için yazdığı... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı önceki gün 42'nci ölüm yıl dönümlerinde andık. Kırk iki yıl... Neredeyse yarım asra yaklaşmasına karşın hâlâ ilk günkü acısıyla anılıyor Deniz Gezmiş ve arkadaşları. Ankara İl Başkanlığımız her yıl 6 Mayıs sabahında idam saatlerinde yüzlerce gençle, binlerce gencin de Karşıyaka Mezarlığı'nda ve tüm Türkiye'de onları anmasıyla bu ölümlerin elbette bir anlamı var, bir önemi var.

1968'ler, tarihin en barbar, asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak "Gerçekçi ol, imkânsızı iste." diye haykırdığı günlerdi. Böyle bir günde ve dünyada, Türkiye'de Denizler de özgürlük bayrağını yükseklere taşıdılar.

Deniz Gezmiş, ilk kez, 1966'da temizlik işçilerinin Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında, işçileri destekleyen gösteriler sırasında gözaltına alındı. Taksim Meydanı, Deniz Gezmiş'in ilk gençlik yıllarındaki gibi bugün de, Deniz'in idamından tam kırk iki yıl sonra da yasaklı olmaya ve yasakları delenlere cehennem azabı yaşatmaya devam ediyor. Ne kadar övünsek yeridir!

Denizlerin kendilerini darağacına götüren eylemlerin özünde neler vardı? Denizler, ülke çıkarlarının emperyalizme peşkeş çekilmesine, ona karşı bağımsız Türkiye mücadelesini sürdürdüler. Denizler, yoksulluğa ve yolsuzluklara karşı göğüs gerdiler, ötekileştirmeye karşı çıktılar, demokrasi için, adalet için, barış ve demokrasi için mücadele ettiler. Mücadele ederken de yürekliydiler, darağacına giderken de yürekliydiler.

Deniz ölmeden önce babasına şunları yazdı: "Baba, mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum; insanlar doğar, yaşar ve ölür. Önemli olan çok fazla yaşamak değildir, yaşadığı süre içerisinde çok şey yapmaktır. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Ölüm karşısında âciz ve çaresiz kalmış değilim. Oğlun o yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu."

Yusuf Aslan ise idam sehpasında "Bizler asılarak bir defa şerefimizle öleceğiz fakat sizler, bizleri asanlar her gün öleceksiniz." demiş ve tabureyi kendisi ayaklarıyla itmiştir.

İşte, emek mücadelesinin adalet, demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü arayışını sürdüren Türkiye toplumunun bugün de verdiği mücadelenin temel taşıdır Denizlerin mücadelesi. Denizlerin davası ve yargılama süreci hukuk dışına götürülmüş ve siyasi kararla hüküm oluşturulmuş, infazlar gerçekleştirilmiştir. Bugün de aynı hukuksuzlukları yaşamıyor muyuz, hem de ileri demokrasi cilası altında? Bu mücadele bitmemiştir ve her geçen gün de artarak devam edecektir. İşte, onun için, bugün ölümlerin üzerinden yarım asır geçmesine karşın Türkiye'nin demokrasi güçleri ayaktadır ve Denizlerin yanındadır. İşte, bunun için, Denizlerin yaşamı sıradan bir yaşam değildir, ölümleri sıradan bir ölüm değildir, 6 Mayıs sıradan bir gün değildir. Kin ve intikam uğruna, topluma kendilerince biçim vermek adına kırdıkları 3 fidanın ölümsüzlüğünün adıdır 6 Mayıs. Ölümsüzlüğün ve ihanetin adıdır 6 Mayıs. 6 Mayıs, soldurulmak istenen 3 fidanın, gençlerin, çocukların isimlerinde ve yüreklerinde boy boy ve her renkte açtığı güllerin adıdır.

Bu vesileyle Deniz Gezmiş'i, Yusuf Aslan'ı ve Hüseyin İnan'ı saygıyla anıyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)