| Konu: | HDP GRUBUNUN, BİNGÖL MİLLETVEKİLİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN DERSİM İLİNİN LAÇ DERESİ BÖLGESİNDEKİ MAĞARALARDA DERSİM 38 KATLİAMINDA HAYATINI KAYBEDEN YURTTAŞLARIMIZIN KEMİKLERİNİN BULUNMASINDAN SONRA DERSİM KATLİAMIYLA YÜZLEŞİLMESİ AMACIYLA 12/7/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 8 MAYIS 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 08.05.2014 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dersim katliamıyla ilgili gerek Barış ve Demokrasi Partisi olarak gerekse de şimdi Halkların Demokratik Partisi olarak biz sayısız çalışmada bulunduk, grup önerileri getirdik, yasa teklifi sunduk ama bu katliamla gerçek bir yüzleşmeyi ve bu yüzleşmenin gerektirdiği çözüme gidecek gerçek adımları bugüne kadar maalesef bu Meclisin gündemine koyamadık. Bu vermiş olduğumuz önergenin her şeyden önce bu hakikatlerin araştırılmasına ve yüzleşmenin gerçekleşmesine katkı sunmasını temenni ediyoruz. Sağlanacak bu katkının aynı zamanda yürüyen çözüm sürecine, barış sürecine de katkı sağlayacağını, Kürt meselesinin çözümüne ve Türkiye'nin demokratikleşmesine de ciddi bir adım olarak tarihe geçeceğine inandığımızı ifade etmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, 4 Mayıs 1937 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştirilen Dersim katliamının 77'nci yılına girmiş bulunuyoruz. Uzun bir Bakanlar Kurulu kararı var, o Bakanlar Kurulu kararını uzun uzun burada okumayacağım. Zaman yetmediği için sadece kararın mülahazasını burada sizinle paylaşmak istiyorum. Şu anlama geliyor verilen Bakanlar Kurulu kararı: Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimî olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki silah kullanmış olanları ve kullanmayanları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hâle getirmek, köyleri kâmilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu hâle getirmiştir. şeklinde özetlenen bir Bakanlar Kurulu kararıyla 1937 ve 1938 tarihinde Dersim'de tam bir katliam -hatta biz onu Dersimlilerin deyimiyle tam bir soykırım olarak tanımlıyoruz- bir soykırım halkımıza yaşatılmıştır. Bu soykırımın kökeninin aslında 1924 yılının inkârcı, retçi, asimilasyoncu Anayasasına ve İttihat Terakki zihniyetine dayandığını biliyoruz. 1924 yılındaki bu tekçi anlayışın devreye girmesinden bugüne kadar, maalesef, bir katliam tarihi halkımızın, halklarımızın önüne bugüne kadar getirilmiştir. 1925 yılında Şeyh Sait Efendi öncülüğündeki direnişe karşı gerçekleştirilen katliamdan, Ağrı'dan, Zilan'dan, Dersim'den, Çorum'dan, Maraş'tan, Sivas'tan, Roboski'den Paris'e kadar gerçekleştirilen bütün bu katliamlar tarihinin kökeninin 1924 Anayasası'nın ruhunda olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Daha önce de Dersim katliamıyla ilgili buraya öneriler getirdiğimizde, maalesef, gerek iktidar partisinin gerekse de muhalefet partisinin milletvekilleri buraya çıkıp Dersim'de bir eşkıyalık faaliyetinin olduğunu ve buna karşı devletin almış olduğu tedbirlerin söz konusu olduğunu ifade etmişlerdi ve biz defalarca bunun böyle olmadığını, Dersim'deki katliam, soykırım sürecinin zamana yayılmış bir planlama olduğunu, 1937-1938 yılında da bu planlamanın askerî operasyon boyutunun hayata geçirildiğini ifade etmiştik. Bakın, bunun en açık kanıtı, 1926 yılında yani katliamdan tam on bir-on iki yıl önce cumhuriyet elitlerinden olan Hamdi Bey'in hazırladığı raporda açık bir şekilde ifade ediliyor. 1926, dikkatinizi çekiyorum, katliamdan on bir yıl önce Hamdi Bey hazırladığı raporda "Dersim, cumhuriyet hükûmeti için bir çıbandır." belirlemesinde bulunmuş ve raporuna diğer alınması gereken tedbirleri yazmıştır.
Yine, Genelkurmayın o tarihte hazırladığı Dersim raporlarında "Dersim halkı cahildir, şekavet ruhu hâkimdir. Bununla beraber şekavete, tecavüze, soygunculuğa asıl müessir rüesa olmuştur." ifadeleri yıllar önce kullanılmıştır.
1930 yılında Mareşal Fevzi Çakmak da hazırladığı bir raporda "Dersimli okşamakla kazanılmaz, silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder, Dersim daha çok koloni gibi nazara alınmalı." ifadesini kullanmıştır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Dönemin İçişleri Bakanı ve İsmet İnönü'nün ıslah projelerinde dile getirilenlerin tamamı on bir-on iki yıllık bir sürece yayılan bir katliam planlamasının devreye konduğunu ve bunun askerî operasyonla hayata geçirilmesinin de 1937-1938 yılında olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Maalesef bütün bu süreçler Bakanlar Kurulu ve Meclis kararlarıyla devreye konmuş, Şark Islahat Planı'ndan Tunceli Vilâyetinin İdaresi Hakkında Kanun'a kadar, 1925 yılından 1935 yılına kadar da birtakım yasal düzenlemelerle maalesef hayata geçmiştir. O dönemin direniş öncülerinden olan Seyit Rıza'nın yaşının küçültülerek oğlunun yaşının büyütülerek idam edilmesi de tarihe diktatöryel hukuk cambazlığı olarak geçen pek çok örnekten sadece yurdumuzda yaşanan bir tanesidir.
Biz burada uzun uzun anlatmayacağız. O dönemin canlı tanıklıkları üzerinden vicdanlarınıza sesleneceğiz. Bakın, o dönem Malatya Emniyet Müdürü olan ve idamlarda da rol alan İhsan Sabri Çağlayangil böyle diyor: "Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içerisinden bunlar fare gibi zehirlendi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükûmet otoritesi köye ve Dersim'e böyle girdi."
O dönem katliama katılan askerlerden -ismini anmayayım- birinin itiraflarında şunlar var: "Dersim'de bizimkiler vardılar ve temizlediler. Karşılık veren yoktu. Ufak tefek çapulculuk oluyordu. Yoksa, devletle alakaları yok bunların. Bizimkilerin zayiatı olmadı. Biz temizlik yaparken haksızlık yaptık."
Yine o dönemde katliama katılmış pek çok askerin itiraflarında tüyler ürpertici gerçekler var. O dönem, Dersimliler için mermi kullanılmaması, süngülerle öldürülmesi, bir dönemden sonra da süngülerle öldürmenin silahlara zarar verdiği, o nedenle silahların kullanılmayarak meşe sopalarıyla insanların öldürülmesinin talimatlarının verildiği, döneme tanıklık eden pek çok askerin itiraflarında yer alıyor.
Profesör Doktor Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun psikiyatri hekimliği yaparken aktardığı bir vaka ise dönemin özeti gibi: "Bundan on dört yıl önce, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesiyken gördüğüm bir hastanın bana anlattıklarını açıklama zamanı geldi." diyor. "70 yaşını aşmış bir erkek hastaydı. İntihar nedeniyle kliniğe yatırılmıştı. Majör depresyon tedavisi görüyordu ve bahsettiğim, çocukları meşe sopalarıyla öldürme, meşe kütükleriyle öldürme sahnelerini bana anlatıyordu. Meslek etiğim gereği detayları anlatmayacağım." diyen Profesör Mehmet Bekâroğlu da bu konuda bir yüzleşmenin yapılması gerektiğini açık bir şekilde ifade ediyordu.
Yüzleşmeyle ilgili, 2010-2011 yılında Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Gerekirse özür dileriz." açıklamasına hepimiz büyük anlam biçtik, Dersim halkı da büyük anlam biçti ama üzülerek görmekteyiz ki o özrün gereği yerine getirilmemiştir. Yarım ağızla yapılan özürler değil, gerçek anlamda o sürecin katliam gerçekleriyle yüzleşmeyi esas alan bir özrün devlet adına yapılması ve mağduriyetlerin giderilmesi, Dersim'le ilgili ortaya konması gereken somut adımların bir an önce atılması gerektiğini düşünüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin de her zaman olduğu gibi, bugün, buraya gelip bir savunma refleksi içerisinde değil, gerçekten kendi tarihiyle yüzleşmeyi esas alan bir perspektif içerisinde bu önergeye destek vermesinin, Dersim halkının temel beklentisi olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Biz, bu konuyla ilgili bir yasa teklifi hazırladık, orada yapılacaklar belli. "Devletin tunç eli" anlamına gelen "Tunceli" isminin bir an önce geri çekilerek "Dersim" adının iade edilmesi, katliamdan geri kalan vatandaşlarımızın çocuklarından, torunlarından, halkımızdan özür dilenmesi ve mağduriyetlerin giderilmesi, Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin Dersim halkına, Kürt halkına verilmesi, Dersim'in kayıp kızları, kayıp çocuklarıyla ilgili bütün arşivlerin açılması ve bununla ilgili gerekli adımların atılması, Dersim halkının diliyle, inancıyla, kimliğiyle, kültürüyle ilgili mevcut politikaların devreden çıkarılması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - ... ve Dersim doğası üzerinde sürdürülen HES barajları, kalekol, karakol yapımları şeklindeki insansızlaştırma projelerinin de geri çekilmesinin temel talepler olduğunu ifade ediyor, bugünkü önergemizin de Mecliste bütün bu gerçekleri ortaya koyacak bir araştırma komisyonu kurulmasına vesile olmasını temenni ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)