| Konu: | HDP GRUBUNUN, BİNGÖL MİLLETVEKİLİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN DERSİM İLİNİN LAÇ DERESİ BÖLGESİNDEKİ MAĞARALARDA DERSİM 38 KATLİAMINDA HAYATINI KAYBEDEN YURTTAŞLARIMIZIN KEMİKLERİNİN BULUNMASINDAN SONRA DERSİM KATLİAMIYLA YÜZLEŞİLMESİ AMACIYLA 12/7/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 8 MAYIS 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 08.05.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Dersim meselesi hep gündemimize, Türkiye gündemine oturmuştur, çoğu zaman siyasi polemiklere sebep olmuş bir olaydır.
Gerçekte Dersim meselesi nedir? Tarihî geçmişi nedir? Bunların hepsini objektif bir gözle görmek ve değerlendirmek gerekir. "Dersim" Farsça bir kelime, "der" kapı demek, "sim" gümüş demektir, "gümüş kapı" anlamına gelir ve Dersim, bugünkü Tunceli vilayetimizin dışında Erzincan, Bingöl, Elâzığ gibi vilayetlerimizden de bazı bölgeleri kapsamaktadır.
Dersim, Osmanlı döneminde yurtluk, ocaklık tarzı şeklinde yönetilmektedir ve özellikle bu şekildeki bir yönetim olarak feodal bir yapı kazanmıştır ve devlet otoritesi bu sebeple Dersim'de kurulamamıştır. Nitekim, daha Osmanlılar döneminde bu konu mesele hâline gelmiştir. Nitekim, 1864'te Payas'ta Ulaşlılar, Kozan'da da Kozanoğulları'nın ıslahatı konusunda devlet nezdinde görüşmeler yapılırken, Ahmet Cevdet Paşa bu bölgenin ıslahından sonra Zeytun'da ve Dersim'de de ıslahat yapılması teklifini dile getirmiştir.
Dersim, Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelen katillerin, eşkıya gruplarının sığındığı bir mekân olması dolasıyla ıslahına gerek duyulduğu belirtilmiştir. Dersim'e giden bu eşkıya gruplarının çevrede yağmada bulundukları ve bunlara katılan bölgedeki bazı aşiretler dolayısıyla bölgede asayiş kalmadığı belirtilmiştir. Ancak, Kozan bölgesinin ıslahının tamamlanması ve Kozanoğulları'nın çeşitli yerlere sürgün edilmesinden sonra Rumeli'de isyanlar çıktığı için Zeytun ve Dersim yöresinin ıslahatı yapılamamıştır. Daha sonra, yani, 1876 yılından itibaren ise, bölgeye 11 askerî harekât düzenlendiğini İçişleri Bakanı Şükrü Kaya belirtmekte, ancak bir çözüm sağlanamadığı ifade edilmektedir. Bölge, Birinci Dünya Savaşı'na kadar bu hâlde kalmış, bu dönemde Ermenilerin Halep'e sevki sırasında, Erzurum Ermenilerinden iki kafilenin bu bölgeden geçişi sırasında kafilelerin imha edilmesine karşılık bu bölgede devlet otoritesi bulunmadığından yeni sevk edileceklerin buradan yapılmaması talimatı verilmiştir.
Dersim, Millî Mücadele döneminde bu hâlini korumuş ve hatta 1920 yılında Koçgiri isyanı çıkmıştır. İsyanın bastırılmasından sonra ise bu defa 1925 yılında Şeyh Sait isyanı zuhur etmiştir. Bir yıl sonra, yani 1926'da ise Koçuşağı isyanı çıkmıştır; bu her iki isyan zorlukla bastırılmıştır. Bölgede 19'uncu yüzyıldan itibaren İngiliz ve Fransız etkisinin de olduğu bilinmektedir. Nitekim, 1935 yılında İtalyanlar tarafından, önce Suriye'nin Halep, daha sonra Kamışlı kentlerinde Kürt ve Ermeni delegeler bir araya getirilmiştir. Halep'teki bu toplantıya, Herak Papazyan, Doktor Basmacıyan, Beyrut'taki Asitane gazetesi sahibi Balyan, Kürtlerden ise Antakya Lisesi Muallimi Memduh Selim, Cerablus Mebusu Mustafa Şahin katılmıştır ve toplantı Basmacıyan'ın evinde meydana gelmiş, akşam saat 19.00'da başlayan toplantı 22.00'ye kadar devam etmiştir. Kamışlı'daki ise Garo Sason, Kürtlerden de Haco Ağa'nın oğlu Hasan Ağa ve Cemil Paşazade Kadri ve Mehmet beyler bulunmuşlardır. Dolayısıyla, bölgede tamamen Fransız ve İtalyanların doğrudan etkisi bulunmaktadır çünkü zira, bu sırada Antakya'da, Antakya'nın Türkiye'ye katılıp katılmaması konusunda Fransızlarla büyük bir problem vardır. Nitekim, buna bağlı olarak, 1936 yılı sonlarında Hatay'ın bağımsızlığının ortaya çıktığı günlerde Fransızlar, ajanları İzzettin vasıtasıyla Seyit Rıza ile irtibat kurarak Dersim'de huzursuzluğun artmasına sebep olmuşlardır. İzzettin, Mart 1937'de bir isyan için Suriye'deki Fransız gizli teşkilatından Seyit Rıza'ya talimat getirmiş, Dersim olaylarına büyük ölçüde karışmıştır.
1925 yılında Şeyh Sait İsyanı'nın devamı niteliğindeki Raçkotan ve Raman isyanları da İngilizlerin kışkırtmaları sonucu gerçekleşmiştir. İngiltere'nin Türkiye'deki Büyükelçilik görevlileri 1937 Tunceli İsyanı'nı yakından takip ederek gelişmeleri, İngiltere Dışişleri yetkililerine sürekli olarak rapor etmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı'nın yaklaştığı sıralarda Orta Doğu'da güç odakları oluşturmaya çalışan Avrupa devletleri, Türkiye'nin Hatay ve Dersim gibi önemli olaylar karşısındaki tutumunu dikkatle takip etmişlerdir. Rusların da bu işte katkısı bulunmaktadır. Rusların Dersim bölgesinde organize ettikleri en önemli isyan 1916 yılında olmuş fakat 1917 Bolşevik İhtilali'nin de etkisiyle bölgeden çekilmişlerdir. 37-38 Dersim İsyanı dolayısıyla toplanan mahkemede ifade veren Seyit Rıza, sorgulamasında, isyanda Rus kurmay subaylarının yer aldıklarını, Rusların silah ve cephane gönderdiklerini belirtmiştir. Keza, Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgede kalan Ermeniler dolayısıyla, 1919 yılı sonlarında Ermeni ve Kürt liderler arasında sağlanan uzlaşmayla ortak hareket etme kararının da alındığı görülmektedir.
Nitekim, Binbaşı Noel de bölgede görüşmeler yaparak bir Ermenistan ve Kürdistan sınırı tespit etmiştir. Daha sonra Hoybun Cemiyetinin faaliyetleriyle, 1933 yılında Ermeni Bogos ve Nuri Dersimî Dersim çevresinde gizli görevlerde bulunmuşlardır.
1937 Dersim isyanından hemen önce, Suriye sınırından Türkiye'ye kimlikleri belirlenemeyen 4 Ermeni komitacı girmiştir. Bunlar Dersim bölgesine girerek faaliyetlerde bulunmuşlar ve hemen arkasından isyan patlak vermiştir.
İsyanın başlangıcı olan Kahmut Köprüsü'nün yakılması olayında da Ermeni asıllı Demirci Mustafa kullanılmıştır. Gerçekten de 1937 yılında Singeç Köprüsü'nün Atatürk tarafından açılışının yapılmasından önce, köprü yakınındaki karakolun Dersim eşkıyası tarafından basılması ve 33 askerin şehit edilmesi, Dersim'de olayların başlangıcını teşkil eder.
33 askerin öldürülmesinden sonra, 27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demenan aşiretleri tarafından yakılmıştır. Diğer Türk birlikleriyle bağlantı kurulmaması için bölgenin telefon hatları kesilip, jandarma birliklerine pusu kurulmuştur.
Pah Bucağı Karakolu'na baskın düzenlendikten sonra, Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu'nun da basılması için asi milislere emir vermiştir. Bölgedeki 9'uncu seyyar jandarma taburuna da baskın düzenlenmiş, kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz asi kuvvetlere karşı savaşmak üzere, eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askerî kuvvetler kendilerini korumakta zafiyet içine düşmüşlerdir. Birçok askerî birlik basılarak askerler öldürülmüş ve yaralanmıştır. Asiler Mazgirt Köprüsü'nü tahrip etmişlerdir.
Dolayısıyla, bu tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi bu olaylar karşısında karar almış ve harekât emri vermiştir. Harekât sırasında bazı uygunsuz davranışların olduğu bilinmektedir, ancak günümüzdeki tarzda devlete başkaldıran bir görüntü bulunmaktadır. Buna karşılık yapılan harekât, ne Alevilere ne Türklere ne de Kürtlere yönelik olmuştur, çünkü burada hepsinden insanlar bulunmuştur.
Olaylar, bölgede feodal yapı içinde bulunan gruplara karşı bir sindirme harekâtıdır ve devlet güvenliğini sağlama çabasıdır. Nitekim, Seyit Rıza, isminden de anlaşılacağı gibi, gerçek bir seyit değildir. Seyit ise Kürt veya Türk değil ise Arap asıllı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tabii ki konu çok daha uzun süreli çalışmaları gerektirmektedir. Şimdi, harekâtın sonlandırılmasından sonra birtakım aşiret grupları -ki 6 aşiret bu Dersim isyanına katılmıştır- içerisinden Keşan, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Çorlu, Vize, Bandırma, Akhisar, Manisa, Aydın, Turgutlu, Salihli, Kula, Balıkesir, İzmir, Ödemiş gibi yerlere mecburi iskân gerçekleştirilmiştir. Bu bölgelerden Trakya'ya 347 aileden oluşan 3.470 kişi nakledilmiştir. Gidenlere yevmiye ve iaşe bedeli ile tohumluk ve çift hayvanı bedeli olarak da 300 bin lira harcanmıştır.
Şimdi, asıl yapılması gereken şey... Türkiye Büyük Millet Meclisinin bunu araştırması mümkün değil. Dolayısıyla, bunun, gerekiyorsa üniversiteler veya çeşitli enstitüler tarafından, Genelkurmay arşivi başta olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları, Fransız, İngiliz ve Rus arşivlerinin muhakkak incelenmesi suretiyle durumun ortaya konması gerekir. Dolayısıyla, burada birtakım... Efendim, Kürtlere karşı yapılmış bir harekâttan söz edilmesi söz konusu değil çünkü o bölgedeki Alevilerin Kürt olması da zaten mümkün değil. Dolayısıyla, buradaki harekâtın devlete başkaldırmış kişilere karşı yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, biz şunu değerlendiriyoruz ki elimde birçok belgeler var bunlarla ilgili, kimin kiminle iş birliği yaptıklarına dair de. Dolayısıyla, bu konunun açığa kavuşturulması Türkiye Büyük Millet Meclisinin değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde objektif, bilimsel çalışma yapacak kişilere aittir ve polemiklerden kurtulmanın tek yolu da budur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)