| Konu: | CHP GRUBUNUN, ANKARA MİLLETVEKİLİ AYLİN NAZLIAKA VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, KAYIP ÇOCUK SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİ, ÇOCUK KAÇIRILMA OLAYLARININ ÖNÜNE GEÇİLMESİ, ÇOCUKLARIN EKONOMİK SÖMÜRÜYE VE CİNSEL İSTİSMARA KARŞI KORUNMASI İÇİN ALINACAK TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 7/1/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 13 MAYIS 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 13.05.2014 |
SELMA IRMAK (Şırnak) - CHP grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Irmak, aleyhine...
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Usulen aleyhine, Sayın Hatip, usulen aleyhine.
SELMA IRMAK (Devamla) - Evet, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çocuk sorunu, bizim ülkemizde belki en can alıcı sorunlardan bir tanesidir. Çocuklara yönelik tutum, çocuklara yönelik politika bir ülkenin demokrasi seviyesini gösterir. Bir ülkede eğer sıralama erkekler, kadınlar ve çocuklar ise siz o ülkeden bir şey beklemeyin. Bir ülkede eğer önem sırası çocuklar, kadınlar ve erkekler olarak diziliyorsa evet, o ülkede bir demokrasiden bahsedilebilir belki. Bizim ülkemizde de ne yazık ki en az değer gören, en fazla istismar edilen, en fazla hak ihlaline uğrayan kesim, savunmasız kesim olan çocuklardır. Bunlara toplumun başka kesimlerini de eklemek mümkündür ama en fazla can acıtan, en fazla toplum vicdanını yaralayan, çocuklara yönelik hak ihlalleridir.
Hak ihlali söz konusu olunca elbette ki demokrasi söylemi de gündeme geliyor, demokrasi sorunu da gündeme geliyor. Demokrasiyi geliştiren bütün ülkelerde en temel sorun öncelikli olarak çocuk hakları olmuştur. Bu nedenle de Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme tarih boyunca en fazla önem gören ve pek çok ülkede en fazla kabul gören insan hakları belgesi olmuştur. Bu sözleşmenin imzalandığı 20 Kasım 1989 tarihinden bu yana da her 20 Kasım günü tüm dünyada Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde de bu sözleşme 1990 yılında imzalanmıştır ama bir sözleşmenin imzalanması bu sözleşmenin gereğinin yapıldığı anlamına gelmiyor. Sözleşmenin içeriğini hepinizin bilmesiyle birlikte hatırlatmak babından ifade etmek isterim, en temel maddeleri şunlardır: Ayrım gözetmeme, çocuğun yararının gözetilmesi, yaşama ve gelişme hakkıdır. Yine, anne babanın rolü ve sorumluluğu bu sözleşmede belirgindir ama en fazla devletin sorumlulukları bu sözleşmede altı çizilen maddelerdir.
Şimdi, bu sözleşmenin ana maddelerini şöyle sıralayalım: Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı, yaşama ve gelişme hakkı, sağlık hizmetlerine erişim hakkı, eğitime erişim hakkı, insana yaraşır bir yaşam standardına erişim hakkı, eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı, istismar ve ihmalden korunma hakkı, uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı, ekonomik sömürüden korunma hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, düşünce özgürlüğü hakkı, dernek kurma özgürlükleri hakkı, çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı, özel gereksinimleri olan çocukların hakları, engelli çocukların hakları olarak sıralanmaktadır.
Şimdi, ilk hak olarak çocuğun bir isme sahip olma hakkını ele alalım ülkemizde. Belki, bu konuda en fazla Kürt çocukları mağdurdur. Kendi dilinde, kendi kültürünce, kendi anne babasının koyduğu ismi taşıyamayan ve bunun için mahkemelere düşen en fazla Kürt çocuklarıdır. Yine, pek çok örneği kamuoyuna da yansımıştır, kamuoyuna yansımayan pek çok boyutu da vardır. Benim kız kardeşimin ismi "Sidar"dır ama "Sidar" her nedense nüfus memuru tarafından kabul edilmeyip "Zeynep" olarak kayda geçmiştir.
Yine, 2014 yılında, en son örneklerden bir tanesi, Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde yeni doğan erkek çocuğuna "Cigerxwîn" ismini vermek isteyen Tayip Karagöz nüfus cüzdanı almak için gittiği ilçe nüfus müdürlüğünden "ret" cevabını alıyor ve çocuğuna istediği ismi veremiyor. Yine, "Helin Kürdistan, Jiyan, Berxwedan, Rewşen" gibi isimler ne yazık ki bu ülkede kabul görmeyen isimler. Ya teröristlerin isimleridir diye reddediliyor ya da "X, W, Q" harfleri yasaklı olduğu için bu isimler kabul görmüyor. Bu belki en öncelikli, çocuğun doğar doğmaz uğradığı hak ihlallerinden bir tanesidir, bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Yine, bu ülkenin en fazla çocuk ölümleriyle anılması, bu ülkenin bu biçimde anılması ilginçtir. Çünkü çocuklar geleceğimizdir, çocuklarını öldüren bir ülke aynı zamanda geleceğini de öldürür. Çocuklarını ihmal eden bir ülke elbette geleceğini de ihmal edecektir ve geleceksizdir.
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi raporuna göre Enes, Uğur, Ceylan ve Berkin'in de aralarında olduğu 600'ü aşkın çocuk devlet tarafından katledilmiştir, devletin güvenlik ve emniyet güçleri tarafından katledilmiştir; bunların 197 tanesi de AKP'nin iktidarda olduğu son on iki yılda gelişmiştir.
Yine, Gündem Çocuk Derneği'nin Türkiye'de Çocuğun Yaşam Hakkı Raporu'na göre ise sadece 2013 yılında 633 çocuk yaşam hakkı ihlaline uğramıştır.
Kayıp çocukları ifade etti Aylin Hanım, ancak yine de söylemek gerekiyor, 30 bin kayıp çocuk az bir rakam değildir, bunlar resmî rakamlar. Bir de ulaşılamayan rakamlar var, bize ulaşamayan aileler var, her gün bir yerde bir çocuğun kayıp haberine rastlamak mümkündür.
Çocuk işçiliği ülkemizde belki sömürünün en acı olduğu noktalardan bir tanesidir. Çocuklar sömürülmek ve çalıştırılmak için değil, çocuklar eğitime gönderilmek üzere mutlaka gelecekleri ayarlanmalıdır, geleceklerinin garantisi sağlanmalıdır. Oysa, ülkemizde, 15 milyon 247 bin çocuktan 893 bin tanesi çalışma hayatında bulunuyor ve bunlardan yüzde 50'si eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalıyor.
En önemli konulardan bir tanesi, son günlerde çokça dile getirilen ve ilginç önerilerle, örneğin idam cezası gibi önerilerle önlenmek istenen bir konu da cinsel istismardır. Çocukların cinsel istismara uğraması, taciz ve tecavüz durumu belki de bu ülkede en utanç verici noktalardan bir tanesidir. Çocuklarına tecavüz eden bir ülkeden hayır gelir mi? Çocukların çocuğa tecavüz ettiği bir toplum dejenere olmuş bir toplumdur; bu, kültürel yapı çürümeye gidiyor demektir. Bunun önüne geçmek için bir an önce kolları sıvamak, çocuklarımızı istismar edenlere yönelik çok ciddi tedbirler almak durumundayız. Elbette ki hukuki tedbirler, yargısal tedbirler alınmalı ama öncelikli olarak zihinsel tedbirlerin alınması gerekmektedir. Eril zihniyetli bir toplumda çocukların istismara uğraması elbette ki çok doğaldır. Bir öğretmenin, bir imamın, bir esnafın, bir müdürün, bir polis memurunun çocuğa tecavüz etmesi çok daha düşündürücüdür. Bunun devlet tarafından artık bir politika hâline getirilmesi, meşru görülmesi, kadınlar ve çocuklara ilişkin yapılabilecek her türlü muamelenin reva görülmesi anlamına gelmektedir. Yani "Siz istediğinizi yapabilirsiniz. Onlar sizin malınızdır, onları istediğiniz gibi sömürebilirsiniz." anlamına gelmektedir.
Sadece Diyarbakır'daki örneği vermek istiyorum: Yaşları 6 ve 10 arasında değişen 3 kardeş, aylarca, O.K., F.B. ve soyadı bilinmeyen A. isimli polis memurları tarafından cinsel istismara uğruyor, şiddet görüyor, uyuşturucu kullanmaya mecbur bırakılıyor, maruz ediliyor. Yapılan nedir? Bu polis memurları hakkında açılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanıyor. Ailelerin ve kamuoyunun tepkisi üzerine hâkim ne yapıyor? Dava açan aileye, hakaret etmek ve iftira atmak suçlarından dava açıp ceza veriyor.
Bir de ayrı bir konu cezaevleridir. Bir ülkenin gerçekten arka kapısı, arka bahçesi cezaevleridir. Bu ülkede en fazla acıyla kıvranan yer ya da kanayan yara cezaevleridir. Cezaevlerinin genel sorunlarına ilişkin belki çok şey söylenebilir ama çocuklara ilişkin belki daha ivedilikle söylemek lazım. Bu öneri de bir fırsattır bu sorunları dile getirmek ve ortadan kaldırmak üzere.
Evet, Mayıs 2013 itibarıyla Türkiye'de tutuklu çocuk sayısı 1.354'ken hükümlü çocuk sayısı 429. Cezaevlerinin yetersizliği nedeniyle 1.085 çocuk yetişkin cezaevlerinde ya da yetişkinlerle birlikte ya da ayrı bölümlerde kalmak zorunda kalmıştır ve bundan dolayı da çocuklar büyüklerin tacizine, tecavüzüne ve istismarına maruz kalmıştır. Biliyorsunuz, Pozantı, Şakran, Kürkçüler, Antalya ve son olarak da Sincan çocuk ceza infaz kurumlarında kalan çocukların işkence ve kötü muamele ve onur kırıcı muamelelere maruz kalması bilinen gerçeklerdir. Peki, bunlara karşı ne yapacağız, izlemeye devam mı edeceğiz? Çocuklarımızın katledilmesine, cinsel istismara uğramasına, haklarının ihlal edilmesine izleyici mi kalacağız, geleceğimizin karartılmasına izleyici mi kalacağız? Yoksa, bu ülkenin karar alma organı; gerçekten bu halkın yaşam refahını, geleceğini yükseltmekle sorumlu olan bu Meclis üzerine düşen görevi yapacak mı, gereğini yapacak mı buna karar vereceğiz. Bu anlamda da hepimizin çocuklarımıza karşı sorumluluğu var. Hepinizi sorumluluğumuzu yerine getirmeye davet ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)