| Konu: | ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUKLARIN KEŞFİ, EĞİTİMLERİYLE İLGİLİ SORUNLARIN TESPİTİ VE ÜLKEMİZİN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLAYACAK ETKİN İSTİHDAMLARININ SAĞLANMASI AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU KURULMASINA İLİŞKİN ÖNERGELER VE MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 27.05.2014 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET EMREHAN HALICI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Üstün zekâya ve yeteneğe sahip çocukların belirlenmesi ve desteklenmesi, daha sonra takip edilmesine dönük olarak son yıllarda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Üniversiteler, eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen toplantıların yanı sıra Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda konuyla ilgili bir strateji oluşturma kararı alınmıştır. Geçtiğimiz yılın aralık ayında Türkiye Zeka Vakfı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi salonlarında Zekâ ve Yetenek Kongresi düzenlenmiştir. Bu umut veren çalışmaların en önemlisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan araştırma komisyonudur. Kısır siyasi çekişmelerden uzak, uyum ve uzlaşı içerisinde çalışan Komisyonun Sayın Başkanı Halide İncekara başta olmak üzere tüm üyelerine huzurlarınızda şükranlarımı sunarım.
Kuşkusuz görüşlerimizde ve önerilerimizde farklılıklar yaşadık ancak bunları demokratik bir biçimde tartıştık, birbirimizi dinledik, anlamaya çalıştık. Bu olumlu atmosferin Meclisin diğer ortamlarına da yansıması en önemli temennimdir. Farklılıklar yaşadık diyorum, aslında bu çok doğal çünkü Komisyon çalışmaları sırasında dinlediğimiz akademisyenler, konunun uzmanları, aileler, bürokratlar hep birbirinden farklı görüşler ortaya koydular. Sorunlar da, çözüm önerileri de birbirlerinden çok farklıydı.
Çalışmalar sonucunda benim şahsi olarak iki tane temel tespitim oluştu. Bir: Bu konuya ülkemizde çok önem veriliyor. İki: Ne yapılması gerektiği konusu ne yazık ki belirsiz. Eğer bir konu hem önemliyse hem de ne yapılacağı bilinmiyor ise siyasete görev düşüyor demektir. İktidar partisi başta olmak üzere tüm partilerin, raporda değinilen konularla ilgili düzenlemelerin yapılması için gayret göstermeleri gerektiğini hatırlatmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihimize bakıldığında bu konuyla ilgili özel bir konumumuz olduğu görülür. Üstün yeteneklilerin eğitiminde dünyadaki ilk örnek enderundur. Özel yeteneğe sahip çocukların seçilmesi, farklılaştırılmış eğitim verilmesi, performansa göre eğitimin sürdürülmesi, ders veren hocaların da üstün meziyetlere sahip olması gibi yaklaşımlar enderunun ayırt edici özellikleridir. 18'inci yüzyıldan başlayarak bu özelliklerin gevşemesiyle maalesef başlangıç vasfını kaybetmiştir.
Cumhuriyet döneminde konuyla ilgili ilk kanun 1929 yılında çıkarılan 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun'dur. Daha sonra, 1948 yılında 5245 sayılı İdil Biret ve Suna Kan'ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanun çıkarılmıştır. Özel yeteneklilerle ilgili olarak çıkartılan ilk kanun olan bu kanun, daha sonra, 1956 yılında 6660 sayılı Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkındaki Kanun'a dönüşmüştür. Kanun ve daha sonra 1963 tarihinde çıkarılan bir yönetmelikle bu durum hâlâ yürürlüktedir.
İdil Biret ve Suna Kan'dan sonra kanundan çeşitli sanatçılar yararlanmıştır. Bunlar arasında Bedri Baykam, Fuat Kent, Ateş Pars, Gülsin Onay, Hasan Kaptan, Hüseyin Sermet, İsmail Aşan, Nevbahar Aksoy, Neveser Aksoy, Selman Ada, Tunç Ünver, Vedat Çizer, Verda Erman gibi önemli isimler sayılabilir.
1976 yılında Özel Statü Yönetmeliği çıkarılmış, özel yetenekli çocukların devlet konservatuvarlarında yoğun bir eğitim görmeleri ve konservatuvarın yüksek bölümünü bitiren gençlerden bir kısmının da yurt dışına gönderilmeleri sağlanmıştır. Bu özel statüden de yararlanan sanatçılar şunlardır: Burçin Büke, Çağıl Yücelen, Çağlayan Ünal, Ertan Torgul, Fazıl Say, Muhiddin Dürrüoğlu, Oya Ünler, Özgür Balkız, Şölen Dikener ve Yeşim Alkaya. Bu isimlerden sonra Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı komisyon oluşturamadığı için yasa ne yazık ki uygulanamamıştır. Bu durum kabul edilemez. Çok az sayıda ismin yararlandığı bu yasa ve yönetmelikler bir an önce işlerlik kazanmalıdır. Komisyonlar toplanmalı, uygulamalarla ilgili esaslar kamuoyuna duyurulmalı ve yeteneği kanıtlanan çocuklarımıza, gençlerimize düzenli olarak destek sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma komisyonunun adı "Üstün Yetenekli Çocuklar" ifadesiyle başlamaktadır. Bu ifadenin üstün zekâlı çocukları da kapsadığı belirtilmektedir. Bazı uzmanlar, bazı yöneticiler "üstün zekâlı" ifadesini itici bulduklarını söylemektedir. Bazı uzmanlar ise "üstün" sözcüğünü de doğru bulmayıp bunun yerine "özel" sözcüğünü kullanmayı önermektedirler. Bu konudaki görüşüm, ifadeyi tam ve doğru olarak yani "üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklar" olarak kullanmaktır. Eğer bu kişileri bulmayı, topluma ve insanlığa kazandırmayı hedefliyor isek onlara hak ettikleri değerleri vermemiz gerekir. Bu konuda ürkek olmaya, çekingen olmaya gerek yoktur. Üstün zekâya ve üstün yeteneğe sahip olan insanlar, hem o ülkenin hem de bütün dünyanın hazineleridir. Hele bunların arasından bazıları daha da öne çıkarlar. Dünyanın çehresini değiştiren, bilimde, teknolojide, sanatta devrimler yapan; iyiyi, doğruyu ve güzeli görmemize katkı sağlayan bu az sayıda insanlardır. Milyarlarca insan arasında binlerle ifade edilebilen bu farklı insanlara, başka bir deyişle dâhilere çok ama çok şeyler borçluyuz.
Değerli milletvekilleri, zekânın pek çok tanımı var. Zekâ, öğrenme yeteneğidir; zekâ, daha önce karşılaşılmayan problemleri çözebilme yeteneğidir; zekâ, anlama ve anlatma yeteneğidir; zekâ, çevreye ve koşullara uyum gösterebilme yeteneğidir; zekâ, akıl yürüterek sonuçlar ve karar üretme yeteneğidir. Zekâ tabii ki tek bir alanda tanımlı değildir, değişik birçok alan vardır. Örneğin, Gardner'in çoklu zekâ kuramına göre sözel, sayısal, mekânsal, bedensel, müziksel, sosyal ve içsel zekâ alanları vardır.
Ülkemizde üstün zekâya ve yeteneğe sahip öğrencilerin tanılama süreçleri Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. İllerde bulunan rehber ve araştırma merkezleri ve bilim, sanat merkezleriyle iş birliği içerisinde yapılmaktadır. Komisyon üyeleri olarak rehberlik ve araştırma merkezleri ve bilim, sanat merkezlerinde yaptığımız incelemelerde birçok eksikliğe şahit olduk. Bu kurumlar yeniden ele alınmalı ve amaçlarına uygun biçimde çalışmalarını sağlayacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Verilen eğitimler, çocuğun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor gelişimine uygun olmalıdır. Yeteneklere yönelik eğitim programlarını belirlemek için yapılacak tanılama işlemlerinde zekâ testlerinin yanı sıra yetenek testleri, yaratıcılık, karar verme, problem çözme, müzik, iletişim gibi becerileri ölçen uygulamalar da muhakkak kullanılmalıdır.
Zekâ çok değerli olduğu ve kıymet verildiği için suistimallere de çok açık bir durumdadır. Ülkemizde zekâ ve yetenek konusu daha çok gündeme gelmeye başlayınca üstün zekâlılar okulu, üstün yetenekliler sınıfı, dâhiler okulu, dâhiler sınıfı gibi adlarla çeşitli girişimler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Çocukları için her şeyi feda etmeye hazır olan aileler için bu çok ciddi bir risktir. Bu tür faaliyetlerde bulunacak kurumlara Millî Eğitim Bakanlığı tarafından onay verilmeli, faaliyetleri titizlikle incelenmeli ve sürekli olarak denetlenmelidir. Ailelerin yanıltılması, çocukların hayal kırıklığına uğratılması kesinlikle önlenmelidir.
Ülkemizde aileler genellikle üstün zekâ ve yeteneği sadece derslerde ve sınavlardaki başarıyla ölçmektedir. Bu, yanlış bir tutumdur. Dâhilerin bir çoğu eğitim hayatlarında özel bir üstünlük göstermemelerine rağmen, ilgi duydukları alanlarda olağanüstü başarılara ve eserlere imza atmışlardır. Sınavlarda başarıyı hedefleyen, ezbere dayalı bir eğitim sistemi yerine farklı beceri ve yetenekleri ortaya çıkarmayı ve geliştirmeyi hedefleyen bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Farklı becerilere sahip olanların olabildiğince erken tespit edilmelerini, doğru yönlendirilmelerini, desteklenmelerini ve takip edilmelerini sağlayacak bir program ne yazık ki şu an için mevcut değildir. Komisyon çalışmaları sırasında böyle bir programa alınacak öğrencilerin nitelik ve nicelikleriyle ilgili değişik görüşler dile getirilmiştir. Bizim düşüncemiz, böyle bir programı gerçekten üstün zekâya ve yeteneğe sahip olduğu belirlenen az sayıda kişiyle başlatmaktır, bu sayede destek ve takip olanakları daha büyük olacaktır. Az sayıda ve odaklanmış uygulamalardan elde edilen sonuçlar ve birikim doğrultusunda program daha çok kişiyi kapsayacak biçimde büyütülebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, rapora da yansıtmaya çalıştığımız önerilerimizi kısaca özetleyecek olursak, ilk önerimiz, üstün zekâ ve üstün yetenekle ilgili olarak bir ana plan hazırlanmasıdır. Bu planda hedefler tanımlanmalı, ilgili kurumların görev, sorumluluk ve etkinlik alanları belirlenmelidir. Ayrıca, planı yürütmekten sorumlu olacak olan özerk ve bağımsız bir yapı oluşturulmalıdır. Üstün zekâ ve üstün yetenek konusunda bir tanım yapılmalı, bu tanımda yer alacak kriterler net olarak belirlenmelidir. Tanılama süreçlerinde kullanılacak yöntemler ve araçlar ilgili kişi ve kurumların da görüşleri alınarak belirlenmelidir. Bu süreçler adil, şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır. Üstün olarak tanımlanan çocukların eğitiminde zenginleştirme, farklılaştırma, sınıf atlama gibi uygulamalar muhakkak yapılmalıdır.
Üstün yeteneklilik konusu aile, kamu ve toplumun ortak sorumluluğundadır. Ailenin erken yaşta çocuğun yüksek potansiyelini fark etmesi çok önemlidir. Erkenlik ilkesi çerçevesinde doğumdan itibaren Sağlık Bakanlığı tarafından gelişimsel takip yapılmalı, çocuğun potansiyelini nasıl destekleyebileceğine ilişkin olarak ailelere yol gösterilmelidir. Zekâ ve yetenekte yüksek potansiyelin belirlendiği andan itibaren gelişim verileri kayıt altına alınmalı ve kurumlar arasında bilgi akışı sağlanmalıdır. Sağlık Bakanlığında doğumla başlayan gelişimsel takip bilgileri, okul çağının başlamasıyla birlikte sistem üzerinden Millî Eğitim Bakanlığına aktarılmalıdır.
Üstün zekâya ve üstün yeteneğe sahip olanların eğitimini veren eğitmenlerin nitelikli olmaları gerekmektedir. Bu kişiler akademik seviyede iyi bir alan eğitimi almış olmalı, araştırmacı, yaratıcı, gelişmelere açık, kendini yenileyebilen ve lider özelliklerine sahip bulunmalıdır. Oysa gene yaptığımız Komisyon çalışmalarında öğrenci ve aile şikâyetlerinin çoğunun eğitmenler ve yöneticilerle ilgili olduğunu gördük. YÖK, öğretim üyesi yetiştirme programı kontenjanları ve yurt dışı burslarında bu alanda akademisyenlerin yetiştirilmesi için pozitif ayrımcılık uygulamalıdır. Ayrıca, üstün zekâlı ve üstün yeteneklilerin eğitiminde görevlendirilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi için yüksek lisans, doktora ve üç ile altı aylık kısa dönemli sertifika programları açılmalıdır. Bu özelliklere sahip gençlerimizin eğitimlerini tamamladıktan sonra kendi alanlarında istihdam edilmelerini sağlayacak ve beyin göçünü ve bunların olumsuz etkilerini önleyecek politikalar muhakkak oluşturulmalıdır.
Bir bilgiyi de sizlere iletmek isterim: Zekâ ve Yetenek Kongresi'nin 2'ncisi 29-30 Kasım 2014 tarihlerinde Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yapılacaktır. Kongrenin temel bileşenlerinden biri "İyi Uygulamalar ve Projeler" başlığı altındaki oturumlar olacak. Bu oturumlarda, Türkiye'de ve dünyada üstün zekâlı ve üstün yetenekli bireylerin potansiyellerinin yaşama geçirilmesine yönelik olarak geçmişte ve son dönemde yapılmış kayda değer nitelikteki uygulama örnekleri, projeler ve yine aynı amaç çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan akademik çalışmalarla ilgili taraflarla bilgi paylaşımı yapılacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zekâ ve yetenek konusu sadece çocuklarımız, gençlerimiz için değil her yaştaki insanlarımız için önemlidir ve her yaştaki insanlarımız için muhakkak ele alınmalıdır. Geleceğimiz çocuklarımızdır, gençlerimizdir ama onların yarınlarını bugün bizler yani yetişkinler biçimlendiriyoruz. Bizler zeki olmaya, sorunları doğru anlamaya, etkin çözümler üretmeye mecburuz. Sadece çocuklarımızın değil, kendi zihinsel becerilerimizi de geliştirmek için çaba sarf etmeliyiz.
Beynimiz Allah'ın bize verdiği en değerli hazinedir. Eğer etik değerler çerçevesinde bilgiye, akla, düşünmeye gereken önemi verirsek sağlıklı beyinlere sahip oluruz. Sağlıklı beyinlerin olduğu yerde haksızlıklar, adaletsizlikler olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde açlıklar, yoksulluklar olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde yolsuzluklar, usulsüzlükler olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde doğa ve çevre tahribatı olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde kavga olmaz, savaş olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde tedbirsizliklerden, ihmallerden kaynaklanan kazalar, felaketler olmaz.
2000 yılında zekâyla ilgili düzenlediğimiz bir toplantıya Başbakanımız rahmetli Bülent Ecevit katılmıştı ve çok güzel bir konuşma yapmıştı. Ben ondan kısa bir bölümü size aktarmak istiyorum. Rahmetli Ecevit şöyle diyor: "Zekâ düşünce aracıdır. Doğal olarak her araç gibi zekâ da insanlığın hayrına olduğu kadar zararına da kullanılabilir. Nitekim, tarihte de çağımızda da insanlığı felakete sürüklemiş zeki fakat akılsız yöneticiler az değildir. Onun için, zekâ eğitimini belirgin bir ahlak eğitimiyle bütünleştirmenin uygun olacağını düşünüyorum. Zekâ ve akıl birbirini çağrıştıran, birbirine yakın ama birbirinden farklı kavramlardır. Zekâda cesaret ve cüretkârlık vardır, akılda ise sağduyu ve ihtiyatlılık vardır. O nedenle, akıl zekâyı denetleyebilir. İdeal birleşim, bir insanda zekâ ve aklın dengeli olarak bulunmasıdır. Atatürk'ün başarısının sırrı da gerek komutan gerek yönetici olarak her adımında ve her atılımında bu dengeyi kurabilmiş, cesaret ve sağduyuyu bütünleştirebilmiş olmasındadır. Zekâ ile aklın uzaktan bir akrabası ise kurnazlıktır. Tabii, kurnazlıkta zekânın da aklın da saygınlığı yoktur. Ancak kurnazlık bazen bir savunma yöntemi de olabilir. Taoizmin kurucusu büyük Çin bilgesi Lao Tzu bu tür kurnazlık olgusunu şu özdeyişle anlatmıştır: 'Yumuşak yönetilen ülkenin halkı yalındır, sert yönetim ise halkı kurnazlaştırır.'" Ecevit, "Ben de buna şunu eklemek istiyorum." diyor ve devam ediyor: "Yöneticilikte hüner, insanları kurnazlığa zorlamamaktır. Bunun yolu ise zekâ ile aklı bağdaştırarak bulunur."
Rahmetli Ecevit'in sözlerinden herkesin, hepimizin ve özellikle de şu an ülke yönetiminde bulunan değerli dostların ders çıkarmaları gerekir.(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zekâ bireyler için ne kadar önemliyse üstün zekâlı insanlar da toplumlar için o kadar önemlidir. Hem bireylerin zekâ ve yeteneklerinin geliştirilmesi hem de üstün zekâ ve yeteneğe sahip olan kişilerin topluma kazandırılarak kolektif bir zekânın oluşturulması ancak bir reformla gerçekleştirilebilir. Bilim, teknoloji ve sanat üretimini hedef alacak olan bu reformun temel ögesi düşünen, sorgulayan, zekâ ve yeteneğinin kıymetini bilen ve sürekli geliştirmeye çalışan yaratıcı insanlardır. Bu reform, aynı zamanda ülkemizi bilgi toplumuna dönüştürmemiz için gerekli olan bilgi reformunun bir parçasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu reformu gerçekleştirmeye kararlıyız.
Bu duygularla komisyon raporumuzun daha sonra yapılacak olan çalışmalara ve atılacak olan adımlara ışık tutmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)