GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELER VE MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU
Yasama Yılı:4
Birleşim:94
Tarih:28.05.2014

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25 Nisan 2012 tarihinde sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddetin araştırılıp gereken önlemlerin alınması için bir komisyon kurulması kararı alındı. Bu karar, Doktor Ersin Arslan'ın ameliyat ettiği bir hasta yakını tarafından görevi başında öldürülmesinden tam sekiz gün sonra alındı. "Bir sağlık çalışanı ilk kez mi cinayete kurban gidiyordu, ilk kez mi şiddete uğruyordu?" diye sorabilirsiniz. Maalesef hayır. Birçok sağlık çalışanı görevini yapmaya çalışırken, hastaların hayatını kurtarmaya çalışırken hayatından oldu ve şiddete maruz kaldı. Doktor Göksel Kalaycı, Doktor Ali Menekşe, Doktor Ersin Arslan sembolleşen bu isimlerden birkaçı.

Ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımız, "En birinci görevi toplumun sağlıklı kalması için gerekli önlemleri ve koşulları gerçekleştirmek olan, devlet durumunda bulunan siyasi kuruluşların arasında sağlık çalışanları neden şiddete uğruyor sağlık çalışanları neden cinayete kurban gidiyor?" diyen bir Allah'ın kulu çıkmamış mıdır da bu konuyu araştırmak için, gereken önlemler alınması için bir sağlık çalışanının daha hayatını kaybetmesini beklemişlerdir diye düşünebilirler. Ne acı benzerliktir ki tıpkı Soma faciasından yirmi gün önce ve daha öncesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekillerinin maden kazalarının araştırılıp önlemlerinin belirlenmesi için verdiği önergenin AKP Grubu tarafından eften püften bulunarak reddedilmesi gibi, 301 canımızı kaybettikten sonra benzer önergeyi gidip vermeleri gibi, 2011 genel seçimlerinden sonra seçilip Parlamentoda çalışmaya başladığımız ilk günlerde, geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz -Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, nur içinde yatsın- yiğit, çalışkan ağabeyimiz, İstanbul Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu tarafından ilk olarak verilmiş. Akabinde ben ve birçok milletvekili tarafından bu talep yenilenmiş ve tıpkı daha önce reddettikleri önergeyi Soma faciasından üç gün sonra vermeleri gibi, Ersin Arslan'ın ölümünden sonra da daha önce reddettikleri önergeyi iki gün sonra vermeleri gibi.

Halkımız, Uludere'de, Gezi'de ölen insanlar için kılını kıpırdatmayanların, rahmet bile dilemeyenlerin samimiyetini, vicdanını burada da, Soma'da da sorgulayacaktır. Vicdan vardır ya da yoktur. Vicdan varsa herkes için vardır; bir tek can için de 301 can için de Uludere için de Gezi için de Reyhanlı için de Soma için de Mavi Marmara için de olmalıdır. Vicdan doza, sayıya, kişiye, olaya, duruma bağlı değildir. Bağlı olursa, bunun adı "vicdan" değildir, bunun adı "strateji"dir, bunun adı "samimiyetsizlik"tir. İktidarınız için, iktidarda kalmak için her şeyi yapıyorsunuz; insanlar kutuplaşmış, insanlar ayrışmış, insanlar ölmüş, insanlar yoksullaşmış umurunuzda değil.

Ben, Soma'da hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalan acılı ailelerine sabır diliyorum, faciadan kurtulan emekçilere "Geçmiş olsun." diyorum.

"Kaza geliyorum demez." demiş atalarımız, çok da doğru söylemiş. Çünkü yaklaşık bir aydır gaz ölçümlerinin normalden çok yüksek seyretmesine, ısının artmasına, daha önce birçok kez kömür kızışmasından dolayı yangın çıkmasına ve bunların külle, suyla, betonla kapatılmasına bakarsak bu olayın adı "kaza" değil. Ve madende güvenlik cihazlarının uyarısına rağmen çalışmaya devam ediliyorsa, en tehlikeli, en ağır işlerin başında olan madenciliği "dayıbaşı", "ekipbaşı", "çavuş" adıyla özelleştirip madencileri yaptıkları kazı kadar para alan taşeronların eline veriyorsak, madende karbonmonoksit ölçüm cihazları yeterli aralıklarla yerleştirilmiyorsa, ocakta bir tane yaşam odası, kaçış odası yoksa, müfettişler denetimleri kapıdan yapıp gidiyorlarsa, yani iş güvenliği sağlanmıyorsa ve bu denetlenmiyorsa, bunun adı "kader" de değildir, bunun adı "cinayet"tir, bunun adı "katliam"dır. Buradaki sorumluluğunuzdan "kader" diyerek, "fıtrat" diyerek, ölen madencileri "şehit" ilan ederek kurtulamazsınız. 301 vatandaşımızın vebali boynunuzdadır, bu dünyada da ahirette de hesap vermekten kurtulamazsınız.

Sadece maden şirketi sahiplerinin ve yöneticilerinin göstermelik tutuklanması yeterli değil, Soma katliamının asıl sorumluları madene ruhsat verme yetkisini kendine bağlayan Başbakan, asıl işveren TKİ'nin, Türkiye Kömür İşletmelerinin bağlı olduğu Enerji Bakanı ve iş güvenliği denetimini yapmaktan sorumlu olan Çalışma Bakanıdır, birinci derecede sorumludur.

Ben, burada, milletin kürsüsünden, sayın sorumluları hesap vermeye ve istifaya davet ediyorum. Aslında tüm yaşadıklarımız insanınıza, vatandaşınıza verdiğiniz değerle ilgili. Ülkemizde ne öğretmenin ne işçinin ne memurun ne madencinin ne de doktorun ve hemşirenin değeri var. Ülkemizde yaşamın her alanında şiddet, evet, gerçek ancak sağlık çalışanlarının uğradığı şiddet diğer çalışma yerlerinin alanlarına göre tam 16 kat fazla.

Biz, bu çatı altında 2012'de -biraz önce söyledim- sağlıkta dönüşüm performans uygulamasıyla yöneticilerin, siyasetçilerin hedef gösterici söylemlerinin, uzun çalışma saatlerinin, yetersiz istihdamın, iş yoğunluğunun, insan sağlığına hizmet gibi kutsal bir görev yürüten sağlık çalışanlarına şiddete yol açtığı ve sağlık çalışanlarının şiddete uğrayacağı düşüncesiyle çalışma şevklerinin kırılıp âdeta hastaları ellemekten korkar hâle gelmesinin, kaliteli sağlık hizmetinin sunumunu tehdit etmeye başladığı görüşleriyle verilen 10 önergenin birleştirilip bu Komisyonun kurulması oldu. Tüm iyi niyetimizle Komisyonun sağlıkta çalışanlara yönelik şiddetin önlenmesi için bir umut olacağını düşündük. Komisyon olarak yaklaşık dört aylık süreçte pek çok toplantı yaptık, sosyal tarafları dinledik. Ancak yüz binlerce sağlık kuruluşunun, sağlık mensubunun beklediği rapor herkes için bir hayal kırıklığı oldu. Beklentimiz bu hayati durumun siyaset üstü ele alınıp hiçbir alınganlık gösterilmeden, konu istismar edilmeden, nedenlerinin ve çözüm önerilerinin rapora yansıtılması ve sonuçta da sonuç alıcı gereken adımların atılmasıydı. Ancak rapora bu görüşler açık yüreklilikle, samimiyetle yansıtılmadı. "Onu yazmayalım, bunu yazalım." mantığı ve siyasi kaygılarla bunların içinden uygun bulunanlar alındı.

Taslak rapora itirazlarımız üzerine oluşturulan raporun "Öneriler" kısmına sağlıkta dönüşüm ve performansa ait birer madde eklendi; geldiğinde yoktu taslak raporda ama bizim itirazlarımızla konuldu, aynen okuyorum: "Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın sağlık hizmetlerinin işleyişine yansıyan bölümleri halka tam olarak anlatılmalı." Yani Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın hiçbir kusuru yok, halka anlatılmamış!

Değerli milletvekilleri, birer madde var koskoca sağlığı baştan aşağı değiştiren Sağlıkta Dönüşüm Programı ve performansa dair ki 24 ayrı toplantıda tüm sosyal tarafların hemen hemen hepsinde bu alanlardaki yanlışlara dikkat çekilmesine rağmen, birer madde ile bunları geçiştirip medyanın olumsuzlukları, kusurları, yanlışları üzerine 8 madde konuldu.

Bakın, Komisyon 25 Nisan 2012'de kuruldu, bir yıl sonra rapor tamamlandı ve bir yıl bir ay sonra bugün Genel Kurula geldi, görüşüyoruz. Bu sürede, önerilen 66 öneriden dişe dokunur hiçbir madde yerine getirilmedi. Sadece Tam Gün Yasası'yla buraya eklenen bir maddeyle şiddet uygulayanların tutuklu yargılanmasına dair bir madde... O da zaten şiddeti önleyici değil, şiddetten sonra önlem alıcı bir madde.

Maalesef üzülerek ifade ediyorum ki sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin engellenmesine katkı sağlamayacak bu rapor da, tıpkı kayıp çocuklar raporu gibi, tıpkı madenciler raporu gibi, İç Tüzük'te komisyon raporlarının akıbeti konusunda denetim mekanizması olmadığı için, bulunmadığı için, çözüm önerileriyle birlikte Meclisin tozlu raflarında yerini alacaktır.

En çok acilde şiddet görüyoruz, yüzde 79'unun acil servislerde olduğunu gösteriyor bize. Çok önemli bir konu da var: Şiddete uğrayan sağlık çalışanı şikâyet etmiyor, bunu rapor etmiyor. Yüzde 60'larda bu oran. Bu gerçekten çok düşündürücü ve sonuç almaya da engel olucu.

Ben konuşmama son verirken şunu söylemek istiyorum: Siyasilerin, yöneticilerin bu kadar yıkıcı, yıpratıcı propagandasına rağmen sağlık çalışanlarına sevgi, saygı duyan, minnetle bizlere, sağlık çalışanlarına teşekkür eden tüm yurttaşlarımızdan Allah razı olsun. Onların bu sevgilerine, saygılarına layık olmaya çalıştığından eminim sağlık çalışanlarının.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)