GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELER VE MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU
Yasama Yılı:4
Birleşim:94
Tarih:28.05.2014

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 454 sıra sayılı Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Konusunda Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten çok önemli bir komisyon. Uzun bir süre mücadelesini verdiğimiz, muhalefet partileri olarak defalarca buraya araştırma önergeleri getirdiğimiz, sizin vicdanlarınıza seslenmeye çalıştığımız ama hiçbir şekilde başaramadığımız, en son, Doktor Ersin Arslan adındaki bir arkadaşımızın yaşamını yitirmesi üzerine bir zorunluluk olarak Meclis tarafından ele alınan bir komisyonun raporundan bahsediyoruz. Bu komisyon raporunun görüşülmesi sırasında Meclisteki milletvekillerinin bu kadar ilgisiz olması, özellikle, hekim olan, sağlık çalışanı olan arkadaşlarımızın bile bu saat itibarıyla bu sıralarda olmamasını büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz. Bu çalışma yapılırken çok önemli tartışmalar yapıldı, çok önemli öneriler sunuldu ve komisyonun çalışma süresi boyunca da genellikle siyasi parti kimliğinden arınmış olarak hekim kimliğinin ya da sağlık çalışanı kimliğinin ön plana çıkarılması ve gerçekten var olan sorunların çözülmesine yönelik bazı ciddi sonuçlarla önümüze çıkan bir rapordan bahsediyoruz.

Bu raporu incelediğiniz zaman raporun en önemli hususlarından bir tanesinin de Meclisin sağlıkta yaşanan bu şiddet olaylarına el atması, bununla ilgili toplumda bir farkındalık yaratması, toplum üzerinde bu konunun gerçekten siyasiler tarafından ciddiye alınmasıyla ilgili bir ağırlığın oluşturulması olduğunu fark edersiniz. Ancak dün geceden beri, bu görüşmelerin Meclis TV'nin canlı yayın saatleri içerisinde olması için bile, maalesef, emek harcamak zorunda kaldık. Anlamsız bir şekilde, iktidar partisi, dün gece geç saatler itibarıyla birkaç milletvekilinin olduğu bir oturumda, canlı yayının olmadığı bir saatte bu raporun görüşülmesini, maalesef, kendi gündemine almıştı. Yine de işte bu yanlışlardan dönerek -bu saat itibarıyla- yaklaşık birkaç saattir bu konunun burada görüşülmüş ve canlı yayında verilmiş olmasını biz son derece önemsiyoruz.

Aslında bugünkü tartışmalardan başlayarak da sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik bütün toplumsal kesimlere ve en başta da siyasi partilere ve onların liderlerine düşen bir bilinçlendirme kampanyasının bir startı olmasını temenni ediyoruz. Çünkü bu sağlıkta şiddet olaylarını, maalesef, tetikleyen en önemli hususlardan birinin de özellikle siyasi liderlerin, sağlık çalışanlarına yönelik kullanmış olduğu özensiz ve dikkatsiz dil ve üslubun olduğunu burada tekrar belirtmek istiyoruz. Sağlık çalışanının ensesini karartmaktan tutun da alnını karışlamaya kadar, iğne yaptırmamaya kadar kullanılan dil ve üslup, sağlıkta çalışanlara yönelik, toplumda belli bir önyargının açığa çıkmasına ve daha sonra da şiddet şeklinde yansımasına neden oluyor.

Değerli milletvekilleri, bu komisyon raporu incelenirse, orada da görülecektir ki ön plana çıkan birkaç husus var, bu şiddetin kökeninde, temelinde yatan belli başlı önemli noktalar var. Her şeyden önce, AKP'nin on iki yıllık iktidarı döneminde gündeminde olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin bu şiddetin temelindeki, bu şiddeti besleyen ve büyüten bazı uygulamaları önümüze getirdiğiyle ilgili ciddi tespitler var. Yine, özellikle, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin bir boyutu olan performans sisteminin çok önemli bir boyut taşıdığı, çok önemli bir yer tuttuğu yine sağlık çalışanlarına yönelik, demin ifade ettiğim gibi, bugüne kadar kullanılmış olan dil ve üsluptan tutalım da yaklaşım tarzına kadar pek çok noktanın ele alınması gerektiği gibi bir husus önümüze çıkıyor.

Sağlık Bakanı da buradayken ifade edelim, son yapılan bir araştırmada şöylesi bir tablo var önümüzde...

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Sağlık Bakanı burada değil.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Burada değil mi? Demin buradaydı ama demek ki kaşla göz arasında, maalesef, Sayın Bakan gitmiş ama en azından Komisyon üyeleri de kendisine aktarırlar.

Bakın, 1.300 sağlık çalışanı üzerinde yapılan bir araştırmada yüzde 81,9 oranındaki sağlık çalışanının şiddetle karşılaşma endişesi yaşadıkları tespit edilmiş. Yine, bunlardan yüzde 86,8'i meslek hayatları boyunca en az bir kez şiddetle karşılaştıklarını, tecrübe ettiklerini ifade etmişlerdir. Yine, bu araştırmada yüzde 81,4 oranındaki bir sağlık çalışanı kitlesi de sağlıkta herhangi bir şiddet türüyle her an karşılaşabileceklerine dair bir kaygıyı ifade etmişlerdir. Yani uygulamaya çalıştığınız, uygulamaya koyduğunuz Sağlıkta Dönüşüm Projesi, başlı başına, şu anda zaten sağlık çalışanları arasında şiddetle ilgili çok büyük bir kaygıyı ve endişeyi önümüze getirmiş durumda. Biz bu anlamda bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin gözden geçirilmesi gerektiğini buradan tekrar ifade etmek istiyoruz. Çünkü Sağlıkta Dönüşüm Projesi'yle ifade ettiğiniz pek çok şeyin ayaklarının havada kaldığını, gerçek hayattaki sorunların farklı olduğunu defalarca bu kürsüden ifade ettik, bugün de ifade edelim.

Bakın, hekime ulaşmayla ilgili, hizmet alanların, hasta, hasta yakınlarının hekimlere ulaşmasıyla ilgili burada tozpembe tablolar yaratıyorsunuz ama bugün üniversite hastaneleri başta olmak üzere, istediği hastanede istediği hekime muayene olmakla ilgili çok ciddi sıkıntılar bu Sağlıkta Dönüşüm Projenizin bir cevabı olarak, bir sonucu olarak önümüze gelmektedir.

"Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden özel hastanelerle anlaşmalar yaptık ve isteyen herkes istediği hastanede tedavi alabilir." şeklinde propaganda yaptınız ama bakın gelmiş olduğumuz aşama itibarıyla özel hastanelere başvurup borç batağında debelenen hasta ve hasta yakınları gerçeğiyle karşı karşıyayız. "Artık, hastalar borçlarından dolayı rehin alınmıyor." gibi bir söylemde bulundunuz. Bu söyleminizin doğru olduğunu ifade edelim; hastalar rehin alınmıyorlar, çünkü onlara senetler imzalatılıyor. O imzalatılan senetlerle hasta ve hasta yakınları, karşılarında icra memurlarını görüyorlar ve ödeyemedikleri, zaman da cezaevlerindeki odaların, maalesef, yollarını tutuyorlar.

Sadece son üç gün içerisindeki bir örneği ben size vereyim: Diyarbakır'dan gelen bir hasta, Ankara'daki bir özel hastaneye başvuruyor. Bu hastaya birkaç operasyonun yapılacağı ifade ediliyor ve bu operasyonlardan, bahsedilen operasyonlardan sadece bir tanesi yapılıyor ve kalan iki operasyon için de hasta evine gönderiliyor. Yaklaşık yirmi günlük bir süre içerisinde yatan Diyarbakırlı hastaya 135 bin lira gibi korkunç bir fatura çıkarılıyor. Bunu Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle de görüşmemize rağmen, bu getirilmiş olan uygulamalar neticesinde Bakanlık olarak yapabilecekleri herhangi bir hususun olmadığını belirtiyorlar. Yapılan pazarlıklar neticesinde, belli bir miktar peşinat alınıyor, hastaya senetler imzalatılarak kalan miktarını yirmi gün sonra almak ve kalan iki ameliyatını da iki ay sonra değerlendirmek üzere hasta Diyarbakır'a geri gönderiliyor. Böylesi bir uygulamanın savunulabilir hiçbir yeri yoktur ve bu da sizin uygulamış olduğunuz sağlıkta dönüşüm projelerinin sonucudur.

Bakın, burada, sağlıkla ilgili her görüşmeden sonra "Genel Sağlık Sigortası'yla biz herkese ücretsiz sağlık hakkı tanıdık." diye yine propagandalar yaptınız ama Genel Sağlık Sigortası uygulandıktan sonra da bu söylemlerinizi kendiniz yine buraya gelip çürüttünüz. Sigortalı vatandaşlara verilecek olan hizmetlerin kapsamı, miktarı ve süresinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sınırlanabileceğini sizler belirttiniz ve bu teminat paketi dışında kalanlar için de tamamlayıcı sigorta uygulamasını ya da "vatandaşın cebinden alabileceğiz" gibi uygulamaları, maalesef, yine sizler önümüze getirdiniz. Genel Sağlık Sigortasını yürürlüğe koyduğunuz zaman da muayene ücretlerine, neredeyse, yüzde 650'ye varan zamlar getirdiniz; devlet hastanelerinde 8, özel hastanelerde 15 TL olacak muayene ücretleri getirdiniz. Aile hekimliğiyle ilgili getirmiş olduğunuz muayene ücretlerinin, katılım paylarının da yargı tarafından iptal edildiğini burada vurgulamak gerekir.

Bütün bu tartışmalar yaşanırken ya da bütün bu hoşnutsuzluklar hem hizmet alanlar hem hizmet verenler hem hasta ve hasta yakınları hem sağlık çalışanları arasında yaşanırken sağlıkla ilgili harcamaları da diğer hükûmetler döneminde görülmeyecek düzeyde artırdınız. Sadece 2014 yılında Ocak ve Nisan ayları içerisinde sağlık harcamalarını yüzde 3,24 oranında artırdınız. Böylesi bir pratikle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Genel olarak sağlıkta uyguladığınız bütün bu dönüşüm projesinin amacının özelleştirmeye alan açmak olduğunu, özel sektöre, sermayeye alan açmak olduğunu buradan vurgulamak istiyoruz. SGK üzerinden özel hastanelere aktardığınız paralarla ilgili birtakım tedbirler alma yoluna gittiniz ama vatandaşın cebinden özel hastaneye giden paylar, maalesef, sizin iktidarınız döneminde yüzde 7'lerden 30'lara, yüzde 70'lere ve en son yüzde 200'lere çıktı. Siz, 18 yaşın altındaki çocuklar için hiçbir ücret talep etmediğinizi, bunu esas alan bir düzenleme yaptığınızı ifade ettiniz ama maalesef biz biliyoruz ki, pratikte, 18 yaşın altında olan bütün hastalar için de bu ilave ücretler, katılım paylarının da alınması gibi bir durumu önümüze getirdiniz.

Aile hekimliği uygulamasına geçerken "Sağlık ocaklarında var olan yığılmayı bitireceğiz." dediniz ama diğer ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda bir aile hekiminin bakacağı bölgedeki hasta sayısının Avrupa'daki ülkelere göre 2 kat daha fazla olduğu gibi bir sorunlar yumağını getirdiniz; aile hekimlerine nöbet uygulaması gibi birtakım, gündemde olmayan bazı uygulamaları getirdiniz ve her geçen gün sağlık çalışanları üzerindeki bu kaygıları artıran uygulamaları maalesef gündeminize aldınız.

Değerli milletvekilleri, bu performans sistemi, başlı başına tartışılması gereken bir konudur. Performans sistemiyle ilgili, hemen hemen, bu sağlıkta şiddeti artıran boyutuna dikkat çekmeyen bir komisyon üyesi yoktu. AK PARTİ adına o komisyonda bulunan değerli vekil arkadaşlarımız da bu performans sisteminin sağlıkta şiddeti artıran bir uygulama olduğunu ifade ettiler. Biz, bunun önlenmesi, sağlık çalışanlarına, insan onuruna yaraşır, kendi mesleki gelişimini sağlayacak ve emekliliğe yansıyacak bir ücretlendirme sisteminin, mutlaka, Hükûmetin ve Bakanlığın gündeminde olması gerektiğini ifade ettik. Performans sistemiyle, birbirine rakip olan hekimlerin, birbirine rakip olan sağlık çalışanlarının iç barışının, iç huzurunun bozulduğunu defalarca ifade ettik. Hastaya "puan" gözüyle bakan bir anlayışın, sağlık hizmetini metalaştırdığını defalarca ifade ettik ama bütün bu önerilerimiz ortada olmasına rağmen, maalesef, bugüne kadar da bu performans sistemiyle ilgili farklı bir politika ya da farklı bir yasa teklifinizi de bugüne kadar görmedik.

Demin dediğim gibi, özellikle sağlıkta özel sektöre alan açan uygulamalarınız da çok ciddi verileri önümüze getirdi. 2008 yılında özel hastanelere vatandaşlar tarafından verilmiş olan miktarlar yüzde 30 iken, 2010'da yüzde 90'a, 2013'te yüzde 200'e çıktı. Özel hastanelere aktarılan para miktarı iktidarınız döneminde tam 16,5 kat artış gösterdi ve sağlıkta özel sektörün almış olduğu pay da yüzde 6'dan yüzde 30'a çıktı. Yani bu şekilde sağlığı özelleştiren, sağlıkta özel sektöre alan yaratan bir uygulama yaptınız.

Bununla beraber, aynı zamanda taşeronlaştırmayı sağlık alanına taşıdınız. Hükûmetiniz döneminde, 387 bin civarında olan kayıtlı taşeron işçi sayısı, çalışan sayısı 2 milyona ulaştı ve bunun en fazla hayata geçirildiği alan da sağlık sektörü oldu. Yani bir bütün olarak bu neoliberal politikanın, güvencesiz çalıştırma, esnek çalıştırma, taşeronlaştırma ve özelleştirme uygulamalarını sağlığa taşıdınız ve bütün bu yapmış olduğunuz uygulamalar da, maalesef, şiddet olarak hasta, hasta yakınları ve sağlık çalışanları arasında bir sorun alanı olarak önümüze döndü.

Bakın, bu özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesiz çalıştırmayla ilgili daha yakın dönemde yaşadığımız Soma faciasından bir ders çıkarmanızı umut ettik ama, maalesef, görüyoruz ki hâlâ o konuyla ilgili tutarsız bir yaklaşım içerisindesiniz. 301 insanımızın yaşamını yitirdiği, aslında öncesinde de sadece, bakın, 2010, 2011 ve 2012 yılında 293 madencinin bu özelleştirme ve taşeron uygulamasıyla ilgili yaşamını yitirdiği bir tablo karşısında bile bu politikalarınızı tekrar gözden geçirme ihtiyacı hissetmediniz. Dolayısıyla böylesi bir yaklaşım üzerinden sağlıkta şiddeti önlemenin mümkün olmadığını burada biz tekrar vurgulamak istiyoruz.

Tabii, bu Komisyonun hazırlamış olduğu önerileri inceleyecek olursanız, gerçekten çok değerli öneriler var. Örgütsel ve kurumsal faktörlere ve cezalara yönelik önerilerin yanında, bir de toplumsal ve çevresel faktörlere yönelik öneriler var. Burada sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin toplumdaki genel şiddet eğilimiyle beraber ele alınması ve bu toplumdaki genel şiddet eğilimini azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması önerilmişti. Ama, maalesef, bakın, Soma faciasından sonra bile siz, halkımızın ortaya koyduğu bütün demokratik tepkilere şiddetle cevap verdiniz. TOMA'yla, gazla, copla, yumrukla, müşavir tekmeleriyle toplumsal taleplere, demokratik tepkilere yaklaşan bir Hükûmetin, sağlıkta şiddeti bitirmeyeceğini ifade etmek istiyoruz. Özellikle, bu tepkiler üzerine yaşamını yitiren vatandaşlarımızla ilgili Başbakanın kullanmış olduğu dil ve üslup da hepimizde çok ciddi kaygı yaratmıştır. Uğur Kurt'un cemevi bahçesinde yaşamını yitirmesini "Polis nasıl sabrediyor, anlamıyorum." demek suretiyle, âdeta, meşrulaştıran bir yaklaşım içerisinde olması, "Vur" emri anlamına gelebilecek bir beyanatta bulunmasını çok büyük bir talihsizlik ve düzeltilmesi gereken bir demeç olarak değerlendiriyoruz.

Yaşamını yitirenler için "GBT'lerine baktık. GBT'lerinde bir şeye rastlamadık. O nedenle yanlışlık olmuştur." gibi bir anlayışın ortaya konmasını, GBT'sinde bir şey olanların, âdeta, öldürülmesinin, neredeyse, mübah sayılacağı, meşru sayılacağı bir pencereden değerlendirildiğini, toplumun değişik kesimleri tarafından bu pencereden değerlendirildiği uyarısını size buradan hatırlatmak istiyoruz. Siz de yıllarca baskı gören ve bu sistemin baskılarından nasiplenen bir gelenekten geldiğinizi söylüyorsunuz. Pek çoğunuzun GBT'sinde de bu şekilde notlar olduğunu size hatırlatmak istiyoruz. Dolayısıyla, bu anlayışların bir an önce düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

Hele hele polis kurşunuyla yaşamını yitiren 15 yaşındaki gençler hakkında, Berkin Elvan hakkında "Öldü, gitti, arkasından törenler mi düzenleyeceğiz?" diyen bir anlayışın, şiddeti önleme gibi bir durumunun olmadığını ifade etmek istiyoruz.

Ben burada konuyla bağlantılı olarak, özellikle -Sağlık Bakanı da geldi- bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Uzun süredir muhalefet sıralarından gelen bir hasta tutuklular sorununu burada sizin vicdanınıza seslenecek şekilde gündemleştirmeye çalışıyoruz. Türkiye cezaevlerinde şu anda 239'u ağır, 650 kronik hasta tutuklu var. Bu hasta tutuklulardan 230'u her an yaşamını yitirebilecek, ölümcül bir hastalığa sahipler ve neredeyse her gün cezaevlerinden bir cenaze çıkıyor. Bugüne kadar -ben rastlamadıysam Sayın Bakan düzeltsin- bu ülkenin Sağlık Bakanından bu hasta tutuklularla ilgili tek bir cümle duymadık, böyle bir şey olabilir mi? Siz bütün bir ülkenin, 76 milyonun sağlığından sorumlu bir Bakansınız ve bu konuyla ilgili Sağlık Bakanlığının ortaya koyacağı bir duruşun, bir tutumun, Hükûmete sunacağı bir önerinin olması gerekiyordu. Mevcut durumda, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden, tam teşekküllü hastanelerden bile alınan raporları dikkate almayan adli tıp süreçleri ve hasta tutukluları ölüme götüren duyarsız politik süreçlerle karşı karşıya olduğumuz bir dönemde Sağlık Bakanının da bu konuda duyarlı olması ve kamuoyuna bir açıklama yapması gerektiğini ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu raporun Sağlık Bakanlığı ve Hükûmet tarafından dikkate alınması gerektiğini, rapordaki önerilerden yola çıkılarak yasalaşması gereken hususlarla ilgili hızla yasal hazırlıkların yapılması, pratik sahada Bakanlığın yapması gereken çalışmalarla ilgili de bir an önce bu çalışmaların başlatılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)