GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELER VE MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU
Yasama Yılı:4
Birleşim:94
Tarih:28.05.2014

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 454 sıra sayılı Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık hizmetinin kaliteli ve kolay ulaşılabilir bir şekilde sunulması halk sağlığı açısından son derece önemlidir. Bu hizmetin sunumunda, hastalar, hasta yakınları ve sağlık çalışanları arasında geleneksel saygı ve güvene dayalı bir ilişkinin olduğu öteden beri bilinmektedir. Ancak, son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet vakalarının arttığı görülmekte ve sağlık çalışanları saldırıya uğrayacakları endişesiyle hizmet veremez duruma gelmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, 24'üncü Yasama Dönemi'nde farklı siyasi partilerdeki milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda vermiş oldukları önergelerin değerlendirilmesi, ne yazık ki Soma'daki maden cinayetinde olduğu gibi büyük bir acının yaşanmasından sonra kararlaştırıldı. 17 Nisan 2012 tarihinde Gaziantep'te yaşanan menfur bir olaydan sonra değerli meslektaşım Doktor Ersin Arslan'ın yaşamını yitirmesi sonrası ve bir daha benzer olayların oluşmaması adına 25/4/2012'de komisyonun kurulmasına ancak karar verildi.

Hiç düşündünüz mü değerli milletvekilleri, amaçları insana hizmet etmek olan, hastalara şifa dağıtan ve onların iyi olmalarından başka bir şeyi düşünmeyen, bunu yaparken eşinden, çocuklarından ve sosyal çevresinden fedakârlık ederek kendilerine ve ailelerine yeteri kadar zaman ayırmayan doktor ve hemşirelerin yani sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmasının, hakaret edilmesinin nedenini hiç sordunuz mu? Şunun bilinmesini istiyorum: Hiçbir hekim veya hemşire, hastalarına asla zarar vermek istemez. Hastanın başına herhangi bir şekilde bir olumsuzluk gelmesini asla istemez. Peki, o zaman neden şiddete maruz kalıyorlar? Sağlık çalışanlarının bu vakalarda suçu olmadığına göre, bu vakalarda suçu olan vatandaş mı, hasta mı, hasta yakınları mı? Elbette ki hayır. Ülkedeki ekonomik zorlukları iliklerine kadar hisseden, çocuklarının ekmek parasını denkleştirmeye çalışan vatandaş, kendisine sağlık hizmeti sunan çalışana neden şiddet uygulasın, neden hakaret etsin, hiç düşündünüz mü? O hâlde sorun nerede? Sorun şu: Eksiklik kimde?

Elbette ki her iki tarafın da -insan olmasından kaynaklanan- zaman zaman yanlış davranış içerisinde olması doğaldır. Ancak, asıl sorun sistemdedir, asıl sorun, vatandaş ile sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiren, onların birbirine düşman gibi davranmalarına neden olan sağlık alanındaki uygulamalardır. Asıl sorun, sağlık alanındaki hızlı değişmeler, karşılanmayan yükseltilmiş beklentiler ve siyasilerin söylemleridir. Sistemin getirmiş olduğu fizikî şartların yetersizliği, ağırlaştırılmış çalışma koşulları, her gün değiştirilen yeni uygulamalar, siyasilerin oy uğruna popülist ve ayrıştırıcı söylemleri ve en önemlisi de bu olumsuzlukların doktor ve hemşirelerden olduğunun algısını yaratmış olmaları değil midir? Öncelikle bunların düzeltilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta şiddet olaylarının, Hükûmetinizin başlattığı Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan sonra da artması, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olayları hakkında konuşurken toplum olarak nasıl bir şiddet kültürü içerisinde olduğumuzu da size ifade etmek istiyorum.

Savaşçı bir zihniyete sahibiz. Sorunlarımızı şiddet yöntemiyle çözme anlayışıyla hareket ettiğimizi ifade etmek zorundayım. Evde, iş yerinde, okulda, sokakta, trafikte, statta, hatta bu Meclis çatısı altında dönem dönem birbirimize gücü gücüne yeten kuralının işlediği bir anlayışa sahip olduğumuzu, maalesef, iletmek zorundayım.

Ailesinden sürekli dayak yiyen bir çocuk, gelecekte aynı yöntemi kendi çocuklarına uyguluyor, burada bitmemiş olan öfkesini sokağa ve iş yerine taşıyor.

Değerli milletvekilleri, sağlık alanında şiddetin diğer meslek alanlarından fazla olması ayrı bir çelişki konusu. Amacı, sağlık sorunu yaşayanları tedavi etmek, sorunlarını ortadan kaldırmak olan bu sektörde, yaptığınızın karşılığı olarak, doğalı, daha az bir şiddetin olması beklenir ancak deminki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olguları, diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha fazladır.

2005 yılından bu yana, Profesör Doktor Necip Kalaycı, Doktor Ali Menekşe, Doktor Günaydın Dağdeviren, Doktor Ebru Taşçı, Doktor Ersin Arslan, Doktor Melike Erdem, Hemşire Rahşan Bakan, Hemşire Meral Arslan; yitirdiğimiz bu değerli meslektaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyor, başka arkadaşlarımızın olmaması adına hepimize görev düştüğünü hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, insanın kendisi ve yakınının sağlığıyla ilgili bir sorunun olduğunu düşünmesi elbette kaygı içermektedir. Hayatı tehdit edebilecek sorunları da bu kaygıya ilave ettiğinizde, insanların bu kaygısının, bu korkusunun saldırgan bir noktaya gelebileceği herkes tarafından bilinmektedir. Bu nedenle, sağlık hizmeti verilen ortamların potansiyel şiddet yüklü ve sağlık alanında çalışanların son derece hayati bir işle uğraştıkları göz önüne alındığında, şiddetin aslında burada olmaması ve buradan uzaklaştırılması lazım. En temel ve en hayati hizmet olan sağlık hizmetinin güvenlik kaygıları içerisinde yürütülmesi, yalnızca ortamın konforunu bozmakla kalmıyor, aynı zamanda hizmet kalitesini de düşürüyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi size soruyorum: Öncelikle sağlık hizmeti almaya çalışan hasta ve hasta yakınlarını hekimlerimize, sağlık çalışanlarına karşı şiddet uygulamaya iten dürtü veya cesaretlendiren olay nedir?

Şunun bilinmesini istiyorum, şu bilinen bir gerçek: Şiddetin ortaya çıktığı her yerde ilke olarak karşılanmayan beklentiler vardır. İnsanların sağlık alanındaki beklentilerini yükseltmek aslında doğru bir durumdur ancak halk sağlığı hizmetlerindeki beklentilerin yükseltilmesi, sağlık kuruluşlarının fiziki, teknik ve personel yetersizliklerinin göz ardı edilerek yapılması söz konusu değildir.

Sayın Bakanım, özellikle dinlemenizi istiyorum. Altyapı sorunlarını, personel sayısını çözümlemeden toplumdaki beklentiyi yükseltirseniz, bu karşılanmadığında hasta ve hasta yakınları hayal kırıklığına uğrarlar. Bu hayal kırıklığının nedenini de sağlık çalışanları, özellikle hekimler olarak kabul ederler. Hakkı olanın kendisine verilmediği ön yargısına kapılan bu kaygılı insanlar, söz konusu beklentileri sağlıkla ilgili olduğu zaman ve karşılanmadığında rahatlıkla şiddet uygulama hakkını kendinde bulmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, aslında, sağlık alanında uyguladığınız politikalarla vatandaşa şunu söylediniz: "Bundan sonra sağlık hizmetini daha ucuza, daha kaliteli ve daha erişilebilir kılacağız." Ancak bunların gereklerini yerine getirmediniz. Öyle bir algı oluşturdunuz ki Hükûmetiniz döneminde vatandaş istediği hastaneye, istediği doktora rahatça gidecek, istediği zaman tedavi olacak, bununla ilgili herhangi bir zorlukla karşılaşmayacak. Peki, soruyorum size Sayın Bakanım: Bunun için ne yaptınız? Geldiğiniz dönemden beri yeni kamu hastaneleri mi açtınız? Yetersiz olan doktor, hemşire ve personel sayısını mı artırdınız? Yoksa, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını mı düzelttiniz? Sağlık Bakanlığının verilerine, iktidara geldiğinizden bu yana kamu ve özel hastanelerinin sayısına ve buradaki hastaların, yatan hastaların, ameliyat olan hastaların sayısına bakmanızı istiyorum.

Ben bir doktorum, sizlerin de içinizde değerli doktor ve meslektaş arkadaşlarım var. Değerli Bakanım, dönem dönem size ve müsteşarınıza kadar iletişim kurmaya çalışıyorum. Bana -gelen telefonların yarısı- üniversitelerden, hastanelerden, hocalardan sıra alma, ameliyatlarını öne çekme, muayene olma, yoğun bakımlarda yer olup olmadığıyla ilgili telefonlar gelmektedir. Bir meslektaşıma, milletvekili olan herhangi bir partiden meslektaşıma eğer bir günde 50 telefon geliyorsa 20-30'u budur. Şimdi -eminimdir ki içinizde de olanlar vardır- adama kanser tanısı koyuyorsunuz, üç yıl sonra, 2017 yılına ameliyat günü veriyorsunuz. Şimdi size soruyorum: Hani getirdiğiniz sistemde vatandaş istediği hastaneye, istediği zaman daha kolay gidecekti? Bu sizleri rahatsız etmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, bakın, bunun başındaki sistemin sağlıkta dönüşüm sistemi olduğunu vurguladık. Biz "Getirdiğiniz bu sistemle sağlığı piyasalaştırıyorsunuz." dedik, "Özelleştiriyorsunuz." dedik, bizi dinlemediniz. "Bu sistemde hasta ile hekim arasındaki güveni ortadan kaldırıyorsunuz." dedik, bizi dinlemediniz.

Üstüne üstlük bir de iyilik yapmak adına, sağlık çalışanlarının ekonomik durumunu düzeltmek adına, performansa dayalı, ne olduğu belirsiz sistemle hekimleri ve sağlık çalışanlarını da bu getirdiğiniz kısır döngü sistemin içine koydunuz.

Gelinen nokta şu: Getirdiğiniz Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla ve uygulamalarınızla sağlık hak olmaktan ve bir kamu hizmeti olmaktan çıktı, parası olanın hizmet alacağı bir alana maalesef Hükûmetiniz döneminde geldi.

Değerli milletvekilleri, hatırlatmak istiyorum: "Bu bir özelleştirmedir." dedik, "Bu bir piyasalaştırmadır." dedik, inanmadınız. Özel hastanelerinizin sayısı Hükûmetiniz döneminde yüzde 120 arttı. Özel hastanelerdeki yatak sayısı Hükûmetiniz döneminde yüzde 300 arttı. Ha, yatan hasta sayısı 10 kat arttı. Bütçeden -demin değerli milletvekilimin bahsettiği gibi- özel hastanelere ayrılan payı yüzde 6'dan, yüzde 30'a çıkardınız. Gün geçtikçe artan bu sıkıntının içinde olacağınızı, kamu-özel ortaklığıyla getirdiğiniz sistemle çözmeye çalıştığınızı, bunda zorlanacağınızı söyledik, bize inanmadınız ve öyle bir gün geldi ki katkı paylarını almaya başladınız ve bu katkı paylarıyla vatandaşın cebine el uzatmaya başladınız.

Dünya Sağlık Örgütündeki verileri söylüyorum: Türkiye'de kişi başına kamu sağlık harcamaları 750 dolar. Yine aynı veriler, toplam sağlık harcaması 1.000 dolar. Fark 250 dolar yani yüzde 25. Kim veriyor Sayın Bakanım, kim veriyor değerli milletvekilleri? Ben söyleyeyim: Vatandaş veriyor katkı payını, cebinden vatandaş veriyor. Hani sizin getirdiğiniz sistemde vatandaş hizmeti daha ucuza alacaktı, ne oldu?

Değerli milletvekilleri, övündüğünüz bir başka nokta daha var sizin. Diyorsunuz ki: "Biz geldiğimizden beri uyguladığımız alanlarda vatandaş yüzde 70 memnunluk oranına sahip."

Şimdi soruyorum size, hem milletvekillerime hem Sayın Bakanıma soruyorum: Yüzde 70 memnun olan vatandaş, kendisine hizmet vermek durumunda olan sağlık çalışanlarına sizin döneminizde 5 kat fazla şiddeti niye uyguluyor? Acaba sizin döneminizde aynı hastaneye bir yılda 5 kat fazla gitmesi sık hastalandığından dolayı mı, yoksa teşekkür etmek için o hastaneyi ziyarete mi gidiyor? Bunu takdirinize bırakıyorum.

Şiddetin artmasında, yaygınlaşmasında başka önemli bir nokta daha var: Hekimlik mesleğinin, hekimlerin değersizleştirilmesi ve "yaşanan sorunların tek nedeni hekimler" olarak algı oluşturulması sizin Hükûmetiniz döneminde oldu. Yoksullaştırma, tayin ve geçici görevlendirmeler, SABİM, mobbing uygulamalarıyla baskı, performans ağırlıklı maaş, emekliliğe yansımayan ücret ve gelecek kaygısı... Bunları çözmediğiniz sürece hekimlerin ve sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmasını önleyemezsiniz.

Bir iki şey hatırlatmak istiyorum Sayın Bakanım. Siz de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunusunuz. Bakın, hemşirelerle ilgili bir veri vereyim: Türkiye'deki hemşire sayısının yetersiz olduğunu siz de biliyorsunuz ama Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdığınızda bizim hemşirelerimizin yükü Avrupa Birliği ülkesindeki bir hemşireden 7 kat daha fazla, ancak maaşları üçte 1 oranında düşmektedir. Uzun çalışma süreleri, altmış saate varan nöbet tutma, ekstra iş, mobbing ve şiddetle hemşireler tükenmişlik sendromu yaşıyor, görev yapmak istemiyor. Cerrahpaşa'dansınız, iki gün önce olan haberi sizinle paylaşmak istiyorum. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde 14 bölüm kapatıldı. Son olarak iki gün önce çocuk beyin cerrahi bölümü hemşire yetersizliğinden kapatıldı. Lütfen, takip etmenizi istiyorum bir Cerrahpaşalı olarak.

Bakın, hemşireler üzerinde yapılan bir anketi size söyleyeyim: Yüzde 37'si amir baskısı gördüğünü söylüyor, yüzde 68'i mobbing uygulandığını söylüyor, yüzde 62'si şiddete maruz kaldığını söylüyor -hani memnuniyetten hep övünüyorsunuz ya- yüzde 62'si mesleğinden memnun olmadığını söylüyor. Bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum bu konuda. Yüzde 68'i ailesine yeteri kadar vakit ayıramadığından dolayı tükenmişlik sendromu yaşıyor ve mesleğinden huzursuzluk içerisinde bahsediyor.

Değerli meslektaşlarım, artan bu şiddet vakalarının büyük bir kısmının bir türlü düzeltmeyi beceremediğiniz, uygun çalışma ortamı yaratamadığınız hastanelerin acil servisinde olduğunu birçok konuşmacı arkadaşım söyledi.

Uyguladığınız yöntemlerle, önce, hastaların altından kalkamayacakları katkı payını istediniz. Sonra "Katkı payları -mevcut poliklinikler yerine- acillerden alınmayacak." dediniz. Acillerde zaten fiziki şartlar yetersiz, siz de biliyorsunuz; doktor sayısı yetersiz, siz de biliyorsunuz; hemşire sayısı yetersiz, siz de biliyorsunuz. Bir de katkı payı almayarak acillerin yükünü 10 kat artırdınız. Eksikliklerin sağlık emekçilerine yüklenmesinin, şiddete maruz kalmalarının en önemli nedenlerinden biri budur.

Değerli milletvekilleri, katkı paylarının yarattığı acil servislerdeki bu yığılmayı düzeltmek için vatandaşı hekim ve sağlık çalışanıyla karşı karşıya getirdiniz. Bunu gidermek için, aile hekimlerine, yasal olmayan bir zeminde, acil servislerde nöbet tutturup geçici görevlendirmelerle çalışma şartlarını ağırlaştırdınız. Sonuçta, acil servislerde şiddetin artması söz konusuysa, bizzat Bakanlığın bu konuda yapmış olduğu uygulamalardandır diyorum.

Değerli milletvekilleri, bunlar yetmiyormuş gibi bir başka uygulamayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şiddetin artmasında önemli bir faktör, yöneticilerin, sağlık yöneticilerinin, Hükûmet sözcülerinin, özellikle Sayın Başbakanın sağlık çalışanlarını vatandaşla karşı karşıya getirdiği söylemlerdir.

Bakın, bir iki tanesini paylaşmak istiyorum. "Ben hastanın cebinden doktorun elini artık çekeceğim. Artık 'doktor efendi' dönemi bitti, öyle yok. Ben profesörü vatandaşın ayağına getireceğim. Şimdi ben hastaları göndereceğim, hadi çevirsin de ben alnını karışlarım." diyerek vatandaşı sağlık çalışanlarına karşı ön yargılı, kaygılı, her an şiddet uygulamaya hazır bir potansiyel hâline getirdi. Bence şiddetin asıl nedeni budur. Oy uğruna, popülist söylemler uğruna, sistemden kaynaklanan eksikliklerin sağlık çalışanlarına yöneltilmesinin ve şiddete maruz kalmalarının en önemli nedeni bu dili kullananlardır. Toplumu ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi, "Benden olmayanın ne hâli varsa görsün." algısını yaratanların sağlıkta şiddetin artmasında önemli katkılarının olduğu kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, ne yazıktır ki Sayın Başbakan bu tarz düşünce ve söylemlerinden bir türlü vazgeçmiyor. Daha birkaç gün önce, Okmeydanı'nda yaşanan bir olayda muhtemel polis kurşunuyla yaşamını yitiren Uğur Kurt'un cenaze törenleri sonrası insanların protesto haklarını şu cümlelerle ifade ediyor: "Doğrusu şaşırıyorum ben bu polise. Polis nasıl olur, bu eylemcilere tahammül ediyor?" Sayın Bakanım, bu söylem polisle vatandaşı karşı karşıya getiriyor, polisin daha çok şiddet, daha çok orantısız güç kullanmasını, hatta adam öldürmesini teşvik ediyor. Hukukçu arkadaşlarımız vardır, bu bir suçtur. Eğer eyleme alınmak istiyorsa, buradan duyuruyorum: Bu bir suçtur. Sayın Başbakanı buna benzer toplumsal olaylardaki söylemlerinde, bu ülkenin bir Başbakanı olarak, daha sağduyulu, daha yapıcı söylemleri kullanmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şiddeti tetikleyen bir başka önemli konu da performans ağırlıklı ücret politikasıdır. Sağlık çalışanlarına uygulanan performans ağırlıklı ücret, hasta ile hekim arasındaki güveni ortadan kaldırmıştır. Hastalar, performansın olduğu bir zeminde, kendisine sunulan, önerilen tedavinin acaba gerekliliğinden mi, yoksa bunun performans koşullandırması mı olduğu kaygısını taşımaktadır. Bu yöntemle gereksiz iş yükü artmıştır, bu yöntemle gereksiz müdahale ve işlemler artmıştır. Performansa dayalı, ağırlıklı maaş olması nedeniyle, sağlık çalışanları, maaşının bir kısmını buradan elde etmek için, zamanının büyük bir kısmını bu işlere harcamaktadırlar. Bu durum, sağlık çalışanlarının, gelirini koruyabilmek için daha çok çalışmasına, daha çok puan getiren işler tercih etmesine sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak, ağır çalışma koşulları altında tahammül düzeyi azalmış, yorgun ve mümkün olduğu kadar hızla iş yapmaya çalışan sağlık çalışanları ortaya çıkmıştır.

Sayın Bakanım, bu rapor düzenlenip sizlere sunulduktan sonra son bir yıl içerisinde sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet vakalarının sayısını biliyorsunuz. Ortalama, bir ayda 920 yani bir yıl içerisinde 10.800 civarında şiddet olayı sizin Sağlık Bakanlığının verilerinde var. Nasıl bir yöntemle önlem almayı düşünüyorsunuz? Polisiye yöntemlerle önlem almak mümkün değil. CMK'da yapacağınız değişiklikler elbette ki önemlidir ama asıl sorun, demin de ifade ettiğimiz performans sisteminin, algı oluşturma yönteminin, vatandaşla sağlık çalışanını karşı karşıya getirme yönteminin üzerinde düşünmeniz ve bununla ilgili ciddi tedbirler almanız.

Bir hekim olarak, sağlık çalışanlarına, doktorlara ve hemşirelere yeteri kadar değer vermenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)