GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:98
Tarih:05.06.2014

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, az önce yapılan bir yanlışı düzeltmekle başlamak istiyorum. Ağrı isyanı, 1926 ile 1930 yılları arasında çıkmıştır, uçak ise 1939 yılında düşmüştür; dolayısıyla, hiç alakası yoktur Ağrı isyanıyla, Kürtlerin öldürülmesiyle. Dolayısıyla, bunu öncelikle düzeltmek isterim çünkü İran'a veliahdın doğum gününe gönderilen pervaneli ilk uçak geri dönüşte kötü hava şartları sebebiyle düştüğü için, burada düştükleri için, oraya bir anıt olarak koymuşlardır, dolayısıyla Ağrı isyanıyla, Kürtlerin öldürülmesiyle hiçbir alakası söz konusu değildir.

Diğer taraftan, yine Millî Mücadele döneminde meydana gelen olaylar, Osmanlı Devleti'nin, Türklerin emperyalistlerle yaptıkları bir mücadelenin sonucudur yani yedi düvel dediğimiz, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ruslar başta olmak üzere Anadolu'yu işgal eden, Sevr'i dayatan güçlere karşı Türk milletinin bağımsızlık mücadelesidir ve bu mücadele sırasında ne Hitler vardır ne de Mussolini vardır. Dolayısıyla aksine böylesine despot bir şekilde ülkeyi işgal etmek isteyen kuvvetlere karşı Türk milleti direncini göstermiştir ve bağımsızlığını elde etmiştir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk de bu mücadelenin lideridir. Dolayısıyla, onun herhangi bir şekilde ne Mussolini'yle ne de Hitler'le mukayese edilmesi söz konusu bile olamaz. Eğer böyle bir iddiada bulunuyorsanız o zaman ya tarihi bilmiyorsunuz veyahut da kin duyduğunuz için kendi düşüncelerinizi, ideolojilerinizi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz demektir.

Değerli milletvekilleri, Millî Mücadele dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu hakikaten, tamamen emperyalizme karşı verilmiş bir mücadelede örnek olan bir mücadeledir. Dolayısıyla, bunu herhangi bir şekilde ne despotizmle ne Hitler gibi nasyonal sosyalizmle izah etmek asla mümkün değildir. Milliyetçilik tamamen farklıdır, Atatürk'ün ortaya koyduğu milliyetçilik, Türk milletinin tümünü kucaklayan, onları ülkenin tümüyle vatandaşı olarak gören bir anlayışın temsilcisidir, ismidir. Dolayısıyla nasyonal sosyalizm dediğimiz ırkçılığa giden bir anlayışın Türk milletiyle asla ilgisi yoktur. Zira, Türk milleti imparatorluk kurmuş bir millettir. İmparatorluk kuran milletlerin ırkçı olması asla mümkün değildir çünkü oldukları takdirde zaten imparatorluk kuramazlar çünkü imparatorluklar millî devlet değildir, pek çok uluslu, inançlı milletleri bir arada tutan bir devlet yapısıdır. Dolayısıyla, onun herhangi bir şekilde bu söylenen, demin söylenen biçimde adlandırılması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, aslında istinaf mahkemelerinin kurulması bugün görüşmekte olduğumuz... Ona girmeden önce şunu söyleyeyim: Bakın, dünyanın hiçbir ülkesinde tarihî birtakım değerler ortadan kaldırılmaz. Yani İngiltere'yi düşünün, Magna Carta'yı düşünün. Magna Carta yani halka özgürlük ve hürriyet veren ilk anayasal hükümler İngiltere'de bugün bile aynı şekilde geçerlidir. Ne zaman ortaya çıkmıştır Magna Carta? 13'üncü yüzyılda. Yani 13'üncü yüzyılda ortaya koydukları bir ilkeyi bile İngilizler tarihe olan saygıları, gelenekleri -ve millet- ve tarih yazmak istedikleri için günümüze kadar getirirler. Hâlbuki biz 6 Mart 1868'de kurulmuş olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliyeyi bile -yani bugünkü anlamda söyleyecek olursak Yargıtayı- ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. İkincisi: Yine aynı şekilde 10 Mayıs 1868'de kurulmuş olan Danıştay; yine aynı şekilde onu kaldırmaya çalışıyoruz. İstinaf mahkemeleri yok muydu Osmanlı Devleti'nde? Vardı. Yani 1879 yılında da istinaf mahkemeleri kuruldu ama istinaf mahkemeleri kurulmadan önce de Osmanlı Devleti'nde istinaf mahkemelerinin görevini yerine getiren bir mahkeme tarzı vardı, yönetimi vardı. Dolayısıyla, onu göz önüne almadan bunları değerlendirmemiz mümkün değil. Nitekim, Tanzimat'tan önce, yani bu mahkemelerin kuruluşundan önce Osmanlı Devleti'nde bu mahkeme işlemlerini gören Divan-ı Hümayundu. Normal mahkemelerde kadıların gördüğü davalar, Divan-ı Hümayuna arz edilir, Divan-ı Hümayun eğer bunu... Ki, kazasker vardı burada, en yüksek kadı, mahkemeyi yöneten kadı vardı -ki sonra şeyhülislam olurdu- bu kişi tarafından dava kabul edilir yani karar kabul edilir veya reddedilirdi. Reddedilirse ya davayı gören mahkemeye iade edilir veya bir başka mahkemeye sevk edilirdi.

Bundan sonrakinde devam edeceğim. (MHP sıralarından alkışlar)