GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN DERİCİLİK SEKTÖRÜNÜN SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/559) GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 10 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:100
Tarih:10.06.2014

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bugün, Türkiye'nin bugüne kadar sorunları çok konuşulmamış ancak son derece önemli ve meşakkatli bir iş yapan sektörüyle ilgili, deri iş kolunda çalışan işçi arkadaşlarımızın sorunlarıyla ilgili düşüncelerimi açıklamak için grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Arkadaşlar, özellikle Soma faciası sonrasında kamuoyunun dikkati çalışanlarımız, emekçilerimiz üzerinde yoğunlaştı. Maden işçilerinin sorunlarıyla ilgili bu Meclis kürsüsünden hepimizin faydalandığı çok değerli konuşmalar yapıldı. Bugün sorunlarını tartışacağımız, konuşacağımız deri işçileri de neredeyse maden işçileri kadar zor şartlarda çalışan ve önemli bir kısmı maalesef kayıt dışı olan bir sektörün temsilcileri.

Arkadaşlar, takriben 250 bin civarında deri işçisi Türkiye'de deri iş kolunda faaliyet gösteriyor ancak resmî kayıtlara baktığınızda bunun 100 bin kadar olduğunu görüyorsunuz. "Neden?" diye sorarsanız, bunların önemli bir kısmı sigortalı değil, resmî kayıtlarda bunların çalıştığına dair herhangi bir ibare dahi yok.

Çoğunuz belki bilmezsiniz sayın milletvekilleri: Deri işçileri nerede çalışır, ne iş yapar? Deri işçileri "tabakhane" denilen orta ve büyük boy işletmelerde çalışıyorlar, deriyi burada işliyorlar. Hayatınızda hiç tabakhaneye gittiniz mi biliyorum ama gittiğinizde çok şaşıracağınıza eminim. Çünkü tabakhaneye gittiğinizde ilk olarak yoğun, keskin ve iğrenç bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Düşünün ki oradaki işçiler bu kokuyla günlerce, aylarca, yıllarca çalışmak zorunda kalıyorlar, gerçekten çok kötü. Tabakhaneye girdiğiniz zaman düşük ücretlerle çalışan, iş güvencesiz olarak çalışan, çok çok önemli bir kısmı sigortasız olan işçi arkadaşlarımızla karşılaşıyorsunuz, gariban Anadolu çocuklarıyla karşılaşıyorsunuz. Tabakhaneye girdiğinizde her an iş kazasına maruz kalınabilecek bir ortamda bu işçilerin çalıştığını görüyorsunuz. Hatta, arkadaşlar, abartarak söylemiyorum, tabakhaneye girdiğinizde ağır veya hafif hemen hemen her işçinin bir iş kazasına maruz kaldığını görüyorsunuz; kiminin kolu kopmuş, kiminin bacağı kopmuş, kiminin parmağı kopmuş. En iyisinin hâli nasıl biliyor musunuz arkadaşlar? Kolunda ve bacaklarında onlarca kesi var. İşte bu zor şartlarda çalışıyor bu insanlar.

Sayın milletvekilleri, tabii, bu işçiler çalışmayı bıraktıktan sonra da tabakhanedeki çalışma koşullarından kaynaklı problemler ileride de bu arkadaşlarımızın yakasını bırakmıyor. KOAH gibi, astım gibi hastalıklar sürekli bunların başını ağrıtmaya devam ediyor. Bu sektörde kimyasal maddelerle çalışıldığından ve kimyasal maddelere doğrudan temas edildiğinden deri sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın önemli bir kısmında kanser rahatsızlığı görüldüğü de bir vakıa, herkes tarafından da kabul ediliyor.

Sayın milletvekilleri, benim seçim bölgem olan Bolu'nun Gerede ilçesinde de ciddi anlamda bir dericilik faaliyeti var. Dericilik sektörü anlamında Gerede, Türkiye'de 2'nci büyük yer, alanımız. Arkadaşlar, burada, Gerede Kaymakamının açıklamasına göre yaklaşık 3.500 kadar işçi çalışıyor, 2011 yılında bunu söylemiş ama resmî kayıtlara baktığımızda Gerede'de çalışan deri işçisi sayısı sadece 1.039. Neden biliyor musunuz? Aslında Kaymakam doğru söylüyor, burada 3.500'e yakın çalışan var ancak bu çalışanların önemli bir kısmı sigortasız olarak çalışmalarına devam ediyor.

Yaklaşık iki buçuk yıl önce ben bu Meclis kürsüsünden anlatmıştım. Gerede'de deri işçileri birden ayaklandı, tarihlerinde ilk kez. Ne istediler biliyor musunuz? "Sigorta istiyoruz; hafta sonu çalışma ücreti istiyoruz, hafta sonu bir gün tatil istiyoruz; yıllık ücretli izin bize hakmış, bunu istiyoruz." dediler. Onun dışında herhangi bir şey istemediler. Yani yasanın kendilerine tanıdığı hakların tamamını bile istemediler. Bunlar verilmedi diye de bu işçi arkadaşlarımız ayaklandı, iş bıraktılar, yürüyüş yaptılar. Bunun sonucunda bu arkadaşlarımızın belli bir sayısına tekabül eden kısmı hakkında dava açıldı ve 2 arkadaşımız hakkını aradı diye mahkûm oldu. Ben bunu paylaşmak istedim sizinle. Düşünebiliyor musunuz, artık 2014 yılındayız "Hafta sonu iznimi istiyorum." diye ayaklanan işçi hakkında mahkûmiyet kararı veriyor mahkeme? "Sigorta hakkımı istiyorum." diyor. "Fazla mesai yaptırıyorsunuz bana, bari bir kısmını ödeyin, ne olur." diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İşten atarlar, işten; çünkü hak hukukları yok.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Ama bunun sonucunda polis gazına, copuna maruz kalıyor ve arkasından da mahkeme kararıyla mahkûm oluyor. İşte böyle bir ortamda yaşıyoruz.

Sayın milletvekilleri, ben sizden şunu samimiyetle istirham ediyorum: Şu önerimizi kabul edin. Gelin, deri iş kolunda faaliyet yürüten işçilerimizin çalışma koşullarını bir inceleyelim. Gerçekten çok şaşıracaksınız, gerçekten nasıl şartlarda çalıştıklarını görünce diyeceksiniz ki: "Aman Allah'ım biz bugüne kadar bunu nasıl ihmal etmişiz?" İşte ben o yüzden samimiyetle sizlerden istirham ediyorum, dericilik sektöründe çalışan işçi kardeşlerimizin, emekçilerimizin çalışma koşullarını görelim, iş güvenliğiyle ilgili şartlarını görelim. Yine, şunu da söylüyorum: Bu alanda faaliyet gösteren tüccarlarımızın, iş adamlarımızın sıkıntıları varsa bunları gidermenin de yollarını arayalım. Bu konuda ben sizlerden samimi bir destek bekliyorum.

Sayın milletvekilleri, bu konu dışında, tabii, önemli bir konu da var Türkiye gündeminde. Diyarbakır'da Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait kışlada bayrağımızın indirilmesi beni gerçekten çok yaraladı ve gerçekten, o görüntüleri izlerken benim midem bulandı sayın milletvekilleri. Herkes şimdi şunu söylüyor: "Bayrak bir ulusun onurudur. Bayrak bir ulusun namusudur, şerefidir." Bunu hepimiz söylüyoruz, doğru da bunlar. Hatta, Sayın Başbakan da bugün söylüyor. Ancak, arkadaşlar, yürüttüğünüz, iki yıldır yürüttüğünüz sürecin sonunda bu bayrağın o gönderden indirilmesi terörün önünde Türkiye Cumhuriyeti devletini diz çöktürmenizin resmidir maalesef. Şimdi, Sayın Başbakan çıkıyor, grupta aslanlar gibi kükrüyor. Neler söylüyor? Vay efendim "Niye o komutan buna müdahale etmedi?" O komutan buna müdahale etseydi ne olacaktı biliyor musunuz? Bugün "O komutan niye müdahale etmedi?" diyen Başbakan hemen o komutanla ilgili soruşturma başlatılması talimatını verecekti. Geçmişte bunlar oldu. İki yıldır sayenizde teröristler doğuda ve güneydoğuda cirit atıyor, yolları kapatıyor, resmî kurumlardaki bayrakları indiriyor. Bayrak indirilmesi ne demektir sayın milletvekilleri? Bayrak indirilmesi şu demektir: Bayrak hangi şartlarda indirilir? Hani, bir savaş hâlinde düşman kuvvetleri sizin toprağınızı işgal eder, hükümranlığınıza son verdiğini göstermek için de bayrağı indirir burada. Şimdi ben soruyorum: Bizim, hem de kışlamızda bayrağımız indiriliyor. Bu, şu demek mi, şu mesaj mı veriliyor bizlere? "Türkiye Cumhuriyeti devletinin burada hükümranlığı sona ermiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kışlada bulunan askerleri işgalci kuvvettir." Bunu mu demek istiyorlar? Böyle mi algılayalım? Başbakanlık makamı kınama makamı değildir ülkede yaşanan bir olayla ilgili. Başbakan gereğini yapacak, kınamayacak yetkilileri, şunu bunu. Siz polise ve askere bu yetkiyi vereceksiniz. Ama polis ve asker ne yapsın? Siz bunların savaştığı teröristlerin başıyla iki senedir zaten müzakere yapıyorsunuz, aynı masa etrafında oturuyorsunuz. Şimdi de o bayrak orada indirildi diye "Kınıyorum." diyorsunuz. Siz neyi kınıyorsunuz arkadaşlar? Siz o bayrağı indirenin suç ortağısınız. Hiç kusura bakmayın, suç ortağısınız. Yürüttüğünüz sürecin sonucu bunlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, Sayın Başbakana cevap Lice'den geldi. Nasıl bir cevap geldi izlediniz mi? İşte, şu anda burada olmayan BDP Grubu Lice'de grup toplantısı yaptı. Eş başkanlarının arkasındaki resme dikkat ettiniz mi? Sizin Başbakanınızın aynı masa etrafında çözüm aramaya çalıştığı teröristbaşının posterleri vardı arkasında. Bu bir mesajdı Başbakana. Bu mesajı aldınız mı?

İSMET UÇMA (İstanbul) - Sen aldın mı?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Almalısınız, siz almalısınız, biz zaten bu mesajın ne olduğunu biliyoruz. Teröristbaşı oradan açıklama yapıyor, muhtemelen ortağı rica etti, "Bir açıklama yap da tansiyonu düşür." Diyor ki efendi: "Efendim, diğer ulusların bayraklarına saygılıyız." Ne demektir bu laf? Ne demek diğer ulusların bayrağına saygılıyız? Bu bayrak Türk ulusunun bayrağı, Türk ulusu da bu coğrafyada yaşayan Türk'ün de, Kürt'ün de, Laz'ın da, Çerkez'in de ortak adıdır. Lütfen, gidin bunu ortağınıza anlatın, o İmralı'daki caniye.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)