| Konu: | CHP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN DERİCİLİK SEKTÖRÜNÜN SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/559) GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 10 HAZİRAN 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 10.06.2014 |
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bolu'nun Gerede ilçesinde faaliyet gösteren dericilik sektörünün sorunlarının ortaya konulması ve çalışan işçilerimizin sorunlarının giderilmesi için verilen Meclis araştırması önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Soma faciasının acısı, hâlâ tazeyken yine risk grubunda olan bir başka sektörün sorunlarıyla ilgili söz aldım. Soma'da 301 fidanımızı yitirdik, 301 eve ateş düştü; 432 evlat babasız kaldı; eşler, hanımefendiler eşsiz kaldı; evlerin direkleri yitirildi. Ne uğruna? Gerçekten, bir hiç uğruna. Bu konuyu çok fazla uzatmayacağım.
Soma faciasından önce, Manisa Milletvekili Özgür Özel arkadaşımızın verdiği önerge Adalet ve Kalkınma Partisi oylarıyla reddedilmeseydi, belki de o acı yaşanmayacaktı. Bu önergenin tarihine bakıyorum, iki yıl önce verilmiş, Meclis gündemine ancak yeni alınıyor. Allah göstermesin, bu sektörün konuşulması için illa bir facia mı olması gerekiyor? Bugün Türkiye'de deri işletmelerinde çalışarak yaşamını sürdürmeye çalışan deri işçilerinin de kangren hâline gelmiş sorunları var. Diğer sektörlerde çalışan işçiler gibi deri işçileri de birlik olamamaları, güçlü bir mücadele hattı örememeleri nedeniyle çözümsüzlük yaşamaktadırlar.
Türkiye, deri üretiminde Avrupa'da 2'nci, dünyada ise 4'üncü sırada. 80'ler ve 90'lar, deri sanayicileri için Türkiye'de deri sektörünün hızla geliştiği dönemlerdi ve İtalya'nın tahtına göz koymakla övünüyorlardı. Onların bu övünçle bahsettikleri ve palazlanıp büyüdükleri dönem, deri işçilerinin Kazlıçeşme'de insanlık dışı koşullarda köle gibi çalıştırıldıkları, yaşadıkları mahallelerin bataklıktan farksız olduğu bir dönemdi. Kazlıçeşme'de çalışan binlerce deri işçisinin, birçok yönüyle unutamayacağı bir geçmişi var. Geçmişte Kazlıçeşme atölyelerinde ağır çalışma koşulları, bugün hâlâ taşradaki deri atölyelerinde devam ediyor. Filmlere de konu olan bu çalışma ve üretim koşulları çalışanların birçoğunun sağlığını elinden aldığı gibi, atıklar da çevreyi yaşanılmaz bir hâle getirdi ve getirmeye de devam ediyor.
Deri işçileri gerçekten dertli. Az zamanda, az işçiden, fazla üretim yap-maları isteniyor. Çalışma koşulları gerçekten kötü. Sigortasız çalışmanın çok fazla olduğu bilgisi elimizde var. Ücretleri gayet de düşük ama kendilerinden hep maksimum verim isteniyor. Dericilik sektöründe de taşeronlaşma en üst seviyede, diğer sanayi sektörlerinde olduğu gibi. İşçiler, fazla mesai nedir bilmiyorlar. Sağlık sorunları had safhada çünkü riskli meslek grubundalar. Boğuştukları sağlık sorunlarıyla ilgili bilgileri yoktur, bilgilendirilmezler zira. Deri işçilerinin hemen hemen hepsinde bel ve sırt ağrıları var. İş kazaları bu sektörde çok fazla görülüyor. Tozlu ortam, işçilerin çok erken yaşlarda KOAH, astım gibi akciğer hastalıklarına yakalanmasına sebep olmakta. Kimyasallar nedeniyle kanser vakaları sıklıkla görülmekte.
Deri çalışanları da mevcut Hükûmet nedeniyle işsizliğin tavan yaptığı bir ülkede üç kuruşa çalışmak zorundalar. Yaşadıkları tüm zorluklara karşın, deri işçilerinin demokratik haklarını kullanmalarına, eylem yapmalarına izin verilmemektedir. Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi'nde de, Gerede'de çalışan işçi kardeşlerimize de zamanında çok sert müdahalelerde bulunulmuştur polis tarafından. Doğu ve güneydoğuda yol kesen, çocuk kaçıran, bayrak indiren teröristlere sessiz kalan güvenlik güçleri, diğer bölgelerde, âdeta, kükremektedirler. Doğu ve güneydoğudaki eli kanlı canilerin eylemleri film gibi izlenmektedir. Yüzlerce askerin olduğu bir kuvvette bir soytarı giriyor... Ben henüz anlayabilmiş değilim, nasıl girebiliyor? Hadi giriyor, direğe nasıl tırmanıyor? O pis elleriyle şanlı Türk Bayrağı'nı dokunup indirmesine nasıl izin veriliyor? Bu Hükûmet, şerefli ordumuzun kahraman neferlerini nasıl bu hâle getirdi, anlamakta zorluk çekiyorum.
Ben buradan Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığında görev yapan Mehmetçiklerimize sormak istiyorum: O şarlatan, bayrak direğine tırmanırken Sakarya'da, Dumlupınar'da, Kocatepe'de, Çanakkale'de şehit olan atalarımız hiç mi aklınıza gelmedi? Vatanın bütünlüğünü korumak için can veren şehitlerimiz hiç mi gözünüzün önüne gelmedi? Sizi her gördüğünde kendi evlatlarıymış gibi sarılan o şehit analarının, şehit babalarının gözyaşları da mı sizi harekete geçirmedi? Ben "çocuk" denilen o eli kanlı teröristin o direğe tırmanmasına göz yumulmasından esef duyuyorum.
Sayın Başbakan günah keçisini yine buldu; "Bayrağın indirilmesine göz yuman, o birlikte görev yapan asker ya da komutan her kimse bunun bedelini ödeyecekler." diyor. Bence yine tribünlere oynuyor. Sözde çözüm sürecinin ilerleyebilmesi için "Teröristlere dokunmayın." talimatı vereceksiniz, sonra da "Bedelini ödeyecekler." diyeceksiniz. Bu, bir tenakuz değil mi? Biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Muhterem Canikli "Bizim bu konuda sessiz kalmamız mümkün mü? O komutanın orada sessiz kalmasını hoş görmemiz mümkün mü?" derken Sayın Beşir Atalay'ın olayın üzerinden birkaç saat geçmesinin üzerinden "Bizim talimatımız bu minvaldedir." açıklamasını zannediyorum duymamış.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başbakanımızın açıklaması da var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - "Ortamı germemek için, bu konuda çözüm sürecine helak getirmemek için böyle bir talimatımız var." demiştir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Öyle bir şey yoktur, çok net söylüyorum. Öyle bir talimat olamaz, öyle bir talimat yoktur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Beşir Atalay'a söyleyin onu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben söylüyorum işte.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Kendi açıklaması, Sayın Beşir Atalay gelip bunu tevil etsin o zaman.
Sayın Başbakanın bugünkü grup konuşmasında söyledikleri de çok manidar: "Ankara'dan gelip ben mi indireyim?" diyor. Başbakan, Ankara'dan Diyarbakır'a bu iş için gitseydi, emin olun, değil indirmek, o teröriste direğe çıkması için yardım ederdi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Yapma ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Merdiven koyardı, destek çıkardı çözüm sürecine kolaylık getirsin diye.
AHMET YENİ (Samsun) - Hadi oradan! Dediğin lafa bak!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Seni bir daha uyarıyorum, bir daha uyarıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Sen kimsin! Haddini bil!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Aklını başına al, dikkat et!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Olaydan saatler sonra Genelkurmay Başkanlığından "Bu tür eylemlere karşı serinkanlı davranmaya gayret sarf ediyoruz." açıklaması geliyor. Dün önergemde sordum, bir kez de buradan sormak istiyorum: Mehmetçiklerimiz kışla içinde şehit edildiğinde de aynı serinkanlılığı gösterecek misiniz sayın komutanlar, onu mu bekliyorsunuz? Soğukkanlı mı davranacaksınız? Mehmetçikler teker teker orada can verirken siz serinkanlılığınızı muhafaza mı edeceksiniz? Ben böyle bir olayın yaşanmasına izin verildiği için aziz şehitlerimizden ve onların kederli ailelerinden ve aziz milletimizden özür diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)