GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:100
Tarih:10.06.2014

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün burada pek çok arkadaşımız bayrağımızla ilgili duyarlılığını dile getirdi. Elbette hepimizin duyarlılığı bayrağımızdır; egemenliğimizin simgesidir bayrak, bu ülkenin bağımsızlığının simgesidir, bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nın simgesidir, o nedenle bayrak konusunda hepimizin duyarlı olması çok normaldir, duyarlı olmazsak zaten anormaldir.

Ancak, ben bir duyarlılığı daha anlatmak istiyorum size. Dün, zannederim, İran Devlet Başkanı Ruhani geldi. Bütün devlet başkanları geldiğinde önce Anıtkabir'e giderler ancak ne hikmetse Ruhani, Anıtkabir'e gitmedi, devlet töreni yapılmadı. Ben bunun hesabını soruyorum şimdi AKP Grubundan: Neden böylesi bir şeye izin verildi? Eğer bizim kurucumuz ve gerçekten de bu ülkenin kurucusu, temsilcisi, Kurtuluş Savaşı'mızın ve devrimlerin, bu Meclisin kurucularından olan Kemal Atatürk'ün Anıtkabir'inin ziyaretine eğer gidilmiyorsa o zaman o devlet başkanı bu ülkeye gelmez, eğer geliyorsa da onu mutlaka Anıtkabir'e götürürsünüz. Sadece bayrakla ilgili duyarlılıkları dile getirmek yetmiyor. Sayın milletvekilleri, Sayın Grup Başkan vekili; bu konuda da, Ruhani'nin Anıtkabir'e gitmemesi konusunu da ben sizlerden kınamanızı istiyorum.

Şimdi, özellikle bayrak konusunda... Bu, sadece tek olan bir olay değil, bugün grubun grup toplantısında Genel Başkanımız da söyledi ama daha önce de 21 Mart 2013'te o terörist Abdullah Öcalan'ın mitingini yaptırdınız Diyarbakır'da, 21 Martta. Ne oldu orada? Türk Bayrakları yoktu ama PKK bayrakları vardı, sesinizi çıkarmadınız ona. Ardından Bodrum'da, baba bir düğünde Türk Bayrağı asmak istedi evine, ona izin verilmedi. Neymiş efendim: "Türk Bayrağı tahrik unsuru oluyormuş." Bakın, işte siz böylesine bir ortamı yarattınız, bunlara izin verdiniz ve o nedenle de insanlar neredeyse düğünlerinde bile Türk Bayrağı'nı asamaz konuma getirildiler.

Şimdi, bu konuda bayrak indirilirken görevli komutanlar baktı diye Sayın Başbakan da tepkisini koyuyor ama öbür taraftan da Bülent Arınç diyor ki: "Biz bu konuda siyasi bir karar aldık, siyasi bir tavır aldık, o nedenle oradaki askerler buna ses çıkarmadı." Bugünkü gelinen ortama siz neden oldunuz, AKP Grubunun bu çözülme süreci neden olmuştur. Bunun bütün halkımız tarafından bilindiğine ben eminim. Eğer şimdiye kadar görmeyenler de varsa artık bundan sonra göreceklerdir eminim.

Yalnız, ben size bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. 5 Haziran günü burada, Genel Kurulda bir başka şey daha oldu sevgili arkadaşlar. Ülkemizin kurucusu, Kurtuluş Savaşı'mızın muzaffer komutanı ve devrimlerimizin asıl babası olan Kemal Atatürk'e buradan bir hakaret yapıldı. Bu hakaret neydi? Ben burada duymayan insanlara da bunu duyurmak istiyorum. Adil Zozani -HDP Grubundan bir Milletvekili- aynen şöyle söyledi: "Kemalizm dediğiniz şey bir parça Hitler, bir parça Mussolini'dir." dedi ve bu konuda bizim Büyük Önderimiz Atatürk'e hakaret etti ancak bu konuda ne Meclis Başkanlığından ne de bir başkasından tepki geldi. Bizim grup başkan vekilimiz çıktı ve tepkisini gösterdi. Adil Zozani'nin burada olmasını ben gerçekten isterdim. Bugün özellikle onlara cevap vermek için, bu konuda, Atatürk'e dil uzatanlara cevap vermek için bir hazırlık yaptım.

Aynı zamanda HDP Grubuna şunu hatırlatmak istiyorum: Kendi içlerinde bir sürü milletvekili konumunda olan o insanlar, önceden Cumhuriyet Halk Partisinin il başkanlığını, ilçe başkanlığını ve milletvekilliğini yaptılar. Bunu yapanlar şimdi Cumhuriyet Halk Partisine, kurucusuna bu şekilde bir saldırı yapıyorlar, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine de bir saldırı yapıyorlar.

Ben, Mussolini ve Hitler'le ilgili Atatürk'ün söylediği bir sözden burada bahsetmek istiyorum. Atatürk diyor ki: Dünya nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından pervasızca paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini belirterek "İtalya faşizm ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesinin 8 milyon faşist gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor. İtalyan gençlerine kara gömlekler giydirerek çoktan tarihe gömülmüş bulunan Roma İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı bu şartlandırılmış gençlere aşılamaya çalışıyor.

Almanya'da Hitler'in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka büyük, tehlikeli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır, dikkat buyurunuz, milliyetçi demiyorum, ırkçıdır. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur, bir delidir. Tekmil Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır. Faşizmin de Nazizm'in de sonu yoktur. Halkı ve gençliği sürekli olarak heyecan içinde tutmak için durmadan silahlanmak, sağa sola tehditler savurarak ayakta kalmak zorundadırlar. Bu işin sonucu ise savaştır ve bu savaşın sonunda ne faşizmin ne de Nazizm'in ayakta kalmasına olanak göremiyorum." diyor. Bakın, bunu Büyük Önderimiz Atatürk İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasından yıllar önce söylüyor ve Mussolini'yi de Hitler'i de birer faşist olarak nitelendiriyor ama buradaki bu aymaz ve kendisini bilmez bir milletvekili bizim Atatürk'ümüze dil uzatıyor.

Ben buradan özellikle şunu talep ediyorum, Meclis Başkanlığından da yazılı olarak talep ettim: Atatürk'e "Nasyonel sosyalisttir." diyen, "Biraz Mossolini'dir, biraz Hitler'dir." diyen bu HDP milletvekilinin Meclisten ve Cumhuriyet Halk Partisinden ve milletimizden özür dilemesi sağlanmalıdır. Bu yazılı talebim gerçekleştirilmediği takdirde bu konuda ben, yargı yolu da dâhil olmak üzere her türlü çabayı göstereceğime buradan bütün milletimizin önünde söz veriyorum.

Şimdi, bu çözüm süreciyle ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.

Hepimiz biliyoruz ki bu "çözüm süreci" denilen olayda, çözülme sürecinde Tayyip Erdoğan, Öcalan'la bu çözülme sürecini başlattığında ve HDP milletvekillerini göndererek Kandil'le birlikte bu çözülme sürecini başlattığında biz karşısına neler çıkabileceğini söyledik. Şimdi PKK yolları kesiyor, çocukları kaçırıyor, insanları kaçırıyor ve karakolların yapımına karşı çıkıyor, orada "Benim elimdedir artık buradaki hâkimiyet." diyor, bunu hep beraber görüyoruz. Bu tamamen Hükûmetin yapmış olduğu yanlışlıkların sonucudur.

Hakan Fidan Oslo'da ortaya çıkan ses kayıtlarında ne demişti? Demişti ki PKK'lılara: "Eğer sizin hoşunuza gitmeyen komutan varsa, hoşunuza gitmeyen vali varsa biz onu değiştiririz." Değiştirdiniz ve değiştirdiğiniz o valiler şimdi her türlü saldırı karşısında "Aman süreç zarar görmesin, aman Başbakan bize kızmasın." diye susuyorlar, herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar, orada devletin gücünü ve otoritesini göstermekten artık vazgeçmiş durumdalar.

Şimdi, elinde silah tutan Kandil'deki teröristler ise diyorlar ki: "HDP'yi de tanımıyoruz." Tabii ki Başbakanı da tanımıyorlar, tabii ki Öcalan'ı da tanımıyorlar, "Elinde silah tutan kim ise artık onun hükmü vardır." diyorlar ve ayaklanmaya çağırıyorlar ve insanları ayağa kalkmaya çağırıyorlar, isyana çağırıyorlar.

Şimdi, siz onlara "Silah bırakın da gidin." dediniz ya, daha sonra da Başbakan "Silah bırakmadan da gidersiniz isterseniz, gidin." demişti. Bu aslında örtülü aftı, o teröristlere örtülü aftı. "O suçu işleyenler yurt dışına çıkabilir ya da serbestçe bu ülkede gezebilir." dediniz ama bizim kumpas mağduru olan askerlerimizi, milletvekillerimizi ne yazık ki cezaevlerinde tuttunuz. Bunlara sizler neden oldunuz. İşte sizin neden olduğunuz bugünkü olaylar sonucunda da artık teröristler önü alınamaz bir şekilde herkesi tehdit ediyorlar, hepimizi tehdit ediyorlar.

"Öcalan'a özgürlük." diyorlar, "Askerler çekilsin tamamen." diyorlar, "Çocuklar dağda kalsın, orada eğitim vereceğiz." diyorlar, "özerklik" diyorlar; bunu dağdaki PKK'lılar söylüyor. PKK'lıların sözcüsü konumunda olan HDP milletvekillerinden, yine, Demir Çelik, Taraf gazetesinde 28 Nisan 2014'te aynen şunu söylüyor, diyor ki: "Türkiye 25 ayrı etnik bölgeye bölünsün -yani ırk temelinde bölünsün diyor- ayrı bayrak olsun, ayrı meclis olsun, ayrı başkent olsun, kamuda ve eğitimde ayrı dil olsun, ayrı polis gücü olsun, özerk bölge ve siyasi statü olsun." Buna ne dersek deyin, siz ister "özerklik" deyin ister "Yerel yönetimleri güçlendireceğiz." deyin, bunun adı federasyondur, bunun sonu bağımsızlığa gider. Bunu hepimiz görüyoruz ama ne yazık ki Başbakan görmüyor, sizler görmüyorsunuz. Tayyip Erdoğan ne dedi? Onların Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdikleri bu önerge zamanında "Eyalet sistemi neden olmasın." dedi. Yani orada bir uzlaşma olduğu görülüyor, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun önergelerinde de bunlar belli zaten. Biraz önce Grup Başkan Vekili Hanımefendi şunu söyledi: "Tek vatan" dedi, "tek bayrak" dedi ama "tek dil" diyemedi. Bunu gözlemledim ben. Demek ki artık Türkçenin resmî dil olmasından vazgeçildiğini gözlemliyorum. Acaba böyle mi diye grup başkan vekilinden de soruyorum.

Şimdi, bize dayatılan bu "25 ayrı bölge olsun, 25 ayrı dil olsun, 25 ayrı bayrak olsun." aslında bize dayatılan Sevr'dir. Sevr'i dayatıyorlar bize, buna da sizler alet oluyorsunuz. PKK dayatıyor, HDP dayatıyor ama bunu halkımızın gözünden gizlemeye çalışıyorsunuz.

Bizler ne diyoruz? "Müzakereyi, Öcalan'la yapılan, PKK'yla yapılan müzakereyi bırakın." diyoruz, "Muhatap yasal temsilcilerdir." diyoruz, "Muhatap Türkiye Büyük Millet Meclisidir." diyoruz, "Eğitim dili ve resmî dil Türkçedir." diyoruz, "Ancak yerel diller -Kürtçe dâhil- öğrenilmeli, kullanılmalı, yayın yasakları olmamalı, kültürel haklar geliştirilmelidir." diyoruz. "Ancak bizim vazgeçmeyeceğimiz tek şey var, üniter devlet, ulus devletten asla vazgeçmeyiz." diyoruz. "Türkiye'yi ırk temelinde, etnisite temelinde, dil temelinde bölemezsiniz." diyoruz. "Ulus devlet ırkçılık değildir, siyasi bir birlikteliktir, vatandaşların eşitlik temelinde birlikteliğidir." diyoruz. Ama Başbakan buna karşılık ne diyor? "Bütün milliyetçiliği ayaklar altına aldım." diyor, aynı zamanda eyaletler istiyor. Aynı zamanda ulusal bayramların kutlanmasını neredeyse artık yok ediyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti'ni zihinlerden ve tabelalardan silmeye çalışıyorsunuz, Andımız'ı kaldırıyorsunuz. "Sıra ne zaman İstiklal Marşı'na gelecek?" diye de vatandaşlarımız soruyorlar. Aynı zamanda, doğuda, artık okullarda İstiklal Marşı'nın okunamadığını, bu konuda direnen öğretmenlerin dağa kaçırılmakla, kaldırılmakla tehdit edildiklerini hepimiz biliyoruz. Aynı şekilde, Davutoğlu da "Ulus devlet artık bitmiştir." diyor, Öcalan da PKK da HDP de "Ulus devlet bitmiştir." diyor.

Büyükşehir Yasası'yla idari federasyonu getirdiniz, buna doğru yol alıyorsunuz. Önce "Özel okullarda ana dil böler." dedi Tayyip Erdoğan, ardından "demokrasi paketi" adı altında karşı devrim paketiyle bunu getirdiniz.

Terör örgütünün propagandasını serbest bıraktınız. Aynı şekilde, tüm bu işlemleri yapabilmek için Balyoz ve Ergenekon davalarını yarattınız, yurtsever askerlerimizi, bilim insanlarımızı ve bütün aydınlarımızı cezaevine koydunuz. Buna karşı tavır olacaklara... Şimdi Kuzey Irak'la birleşmenin yollarını ve sınırlarımızın ortadan kaldırılmasının yolunu arıyorsunuz.

Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkenin temsilcileri olarak şunu bilmenizi istiyoruz: Sevr'i nasıl Kurtuluş Savaşı'yla yırtıp attıysak sizin bütün projelerinizi de yırtıp atacağız. Onun için ben AKP milletvekillerine özellikle şunu söylüyorum: Kendinize gelin. Nereye gittiğimizi lütfen hepiniz gözlemleyin. Bilmeyenler de, özellikle bu HDP'nin ve Anayasa Uzlaşma Komisyonunda sizin milletvekillerinizin de önerdiği şeylere baksınlar lütfen. İyiniyetli olan AKP milletvekillerine buradan seslenmek istiyorum.

Şimdi, 592 sıra sayılı Yasa Tasarı'yla ilgili aslında bölüm konuşmasını yapmak üzere gelmiştim ama gündem o kadar sıcak ki bunlara değinmeden ve bu gerçekleri size anlatmadan o konuya geçmek istemedim.

Şimdi, Yargıtay Kanunu'nda da belli değişiklikler yapılıyor. Bu Yargıtay Kanunu'nda yapılan değişikler neler? Öncelikle Yargıtay üzerinde yine bir oyun oynanıyor, daireler yeniden şekillendiriliyor ve bu dairelerde görev alacak ya da 1. Başkanlıklarda, daire başkanlıklarında görev alacakların görev sınırları yükseltiliyor. Şimdiye kadar neden bunu, daha önce o Yargıtay Başkanlığında görev alacakların görev süresini değiştirmişsiniz de şimdi yükseltiyorsunuz? Bunun bir tek nedeni var sevgili arkadaşlar: Cemaatle yapmış olduğunuz suç ortaklığı artık bittiği için cemaate mensup yargı mensuplarını, Yargıtay üyelerini siz oradan dağıtmayı istiyorsunuz, o daireleri dağıtmayı istiyorsunuz. Onun için yeniden geçici maddeyle "Bu dairelerin iş bölümü ve bu dairelerdeki bütün görevlilerin yerleri değişecektir." diyorsunuz. Yargıtay Başkanlığı için on yıl ve diğer başsavcılıklar için de beş yıl süresini koyuyorsunuz.

Şimdi ben size şunu soracağım: Eğer siz bu hâkimlik ve savcılıkla ilgili, mesleğe yeni alınmalarla ilgili doğru düzgün bir düzenleme yapmazsanız, gerçekten bu işi hak edenleri almazsanız, AKP'li ya da sağ görüşlü olacak ille de yani bu iş hak edenler değil de AKP'li olacaklar şeklinde bu düzenlemenize devam ederseniz aynen cemaatle yapmış olduğunuz o iş birliğindeki gibi sizi arkanızdan vuracak insanlar yeniden gündeme gelecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Şimdi suç ortaklığınızın bitmesi nedeniyle bu düzenlemeleri yeniden yapıyorsunuz. Bu düzenlemenin yapılmasının gerçek nedeni cemaatle olan suç ortaklığınızdır. Bunu söylemek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)