| Konu: | TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 12.06.2014 |
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Tasarı'nın 70'inci maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde, bundan önce de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının gereğinin yerine getirilmesi, mahkemelerdeki adil yargılanma hakları ihlallerinin önlenmesi, yargıdaki iş yükünün azaltılması, yargının etkinleştirilmesi, yargıdaki tıkanıklığın giderilmesi, yargıdaki keyfîliğe, hukuksuzluğa son verilmesi gibi gerekçelerle pek çok yargı paketi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirildi. Ancak, getirilen bu paketlerden hiçbirisi kamuoyunda yaratılan büyük beklentileri maalesef karşılamadı. Bu çıkartılan dört pakete rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ülkemize yönelik verdiği ihlal kararlarının dayandığı olgular ve olaylar hâlâ sürüyor. Mahkemelerimizde, yargı organlarımızda hâlâ adil yargılanma hakkı ihlalleriyle karşı karşıyayız. Şu an bizlerle birlikte milletvekili sıralarında oturması gereken Sayın Engin Alan hâlâ tutuklu, cezaevinden tahliyesi gerçekleştirilemedi.
Sayın Başbakanın danışmanı Akdoğan'ın "Orduya kumpas kuruldu." şeklindeki açık itiraflarına rağmen, ordunun seçkin subaylarının mağduriyetlerini giderecek bir şekilde yeniden yargılama yolu açılmadı. Yani, bu örnekleri oldukça çoğaltmak mümkün ancak maalesef bu kadar, dört paketten sonra bunların hepsi temel sorun olarak karşımızda duruyor.
Peki, o zaman beşinci yargı paketinin ne yapması gerekiyordu değerli milletvekilleri? Beşinci yargı paketinin, aslında, bu sorunları çözecek düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirmesi gerekiyordu. Ancak, bu paket de maalesef bu sorunları çözmekten uzaktır. Bu sorun, mahkemelerimizdeki hukuksuzlukları, adaletsizlikleri ortadan kaldıracak bir paket olarak karşımıza gelmemiştir. Tam tersine, bu paket içerisinde öyle düzenlemeler vardır ki, şu an mahkemelerdeki keyfîliği ve hukuksuzluğu daha da tırmandıracak, daha da azdıracak düzenlemeler olarak karşımıza gelmektedir. Bunun en bariz örneği, üzerinde konuştuğum 70'inci maddedir.
Değerli arkadaşlar, bakın, 70'inci maddede, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 141'inci maddesine, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere, hâkimler ve cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar ve yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davalarının sadece devlete açılabileceği şeklinde bir fıkra ekleniyor ve bunun dayanağı olarak Anayasa'mızın 129'uncu maddesindeki memurların ve kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusur nedeniyle verdikleri zararlardan dolayı sadece devlete karşı dava açılabileceğine yönelik düzenleme gösteriliyor.
Ancak, değerli arkadaşlar, bakın, elimdeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı, bunun böyle olmadığını, Anayasa'nın 129'uncu maddesinin, hâkimlere karşı kişisel kusurları veya haksız fiilleri nedeniyle tazminat davası açılamayacağına yönelik tezin aslında hukuka uygun olmadığını çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bugün burada bizlerle birlikte milletvekili sıralarında oturan Sayın Haberal var. Bu karar "Haberal Davası" olarak bilinen, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde açılan ancak Hukuk Genel Kurulu kararıyla da çok net bir şekilde tevsik edilen bir doğruyu aslında tüm çıplaklığıyla bizlere anlatıyor.
Değerli arkadaşlar, Hukuk Genel Kurulu diyor ki: "Hâkimle idare arasındaki ilişki, aslında diğer memurlarla idare arasındaki bir ilişki değildir çünkü hâkim, Türk milleti adına, bağımsız olarak, emir ve talimat almadan bu görevleri yerine getirir. Dolayısıyla, hâkimle devlet arasındaki ilişkiyi bir memurun, bir kamu görevlisinin hizmet ilişkisi olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu nedenle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573'üncü maddesine dayanarak, hâkimlerin kişisel kusurlarından ötürü, kasıtlarından ötürü vermiş oldukları kararlarla yarattıkları zararlar nedeniyle hâkimlere karşı Anayasa'nın 129'uncu maddesi hükmüne rağmen dava açılabilir, açılmalıdır; bu, hukuk devletinin gereğidir, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin gereğidir, Anayasa'nın 36'ncı maddesindeki 'Hak arama hürriyeti' başlıklı düzenlemenin gereğidir." Bu karar, bunu hepimize çok açık bir şekilde yani yoruma mahal bırakmayacak bir şekilde anlatıyor değerli arkadaşlar.
Peki, Hukuk Genel Kurulunun bu kadar açık kararına rağmen bu mahkemelerdeki, yargıdaki keyfiyetin ve hukuksuzluğun sürdürülmesini niye arzu ediyoruz? Paralel devletten şikâyet eden Adalet Bakanı ve AKP Hükûmeti kendi paralel yargısını mı kurmak istiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Hâkim ve savcılara talimatla karar verdirerek, onları koruma altına alarak kendi paralel yargı devletini mi oluşturmak istiyor?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hukuk devletinde bu kabul edilemez; bu, keyfî kararların önünü açacaktır. Bu nedenle, bu düzenlemenin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ediyoruz.
Saygılarımla Meclisi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)