GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÇANAKKALE SAVAŞLARI GELİBOLU TARİHİ ALAN BAŞKANLIĞI KURULMASI HAKKINDA
Yasama Yılı:4
Birleşim:105
Tarih:18.06.2014

HDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasayla ilgili konuşmama başlamadan önce, her gün, hatta her saat değişen Irak'taki durumla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Musul'a yapılan IŞİD çetelerinin saldırıları esnasında Hewler'deydim. Irak'taki durumun vahameti, halkın söylem ve tavırlarından açıkça görülmekteydi. Çocuklar "Bu çeteler gelip başımızı kesecek." diye uyumuyor, kadınlar tedirgin, bir bütün olarak toplum "Yarın ne olacak?" diye geleceğe karamsar bakıyor.

Yıllardır Suriye'de ve Rojava'da Kürt halkı bu çetelere karşı muazzam bir mücadele verip direnirken ve katliamdan geçirilirken kimsenin sesi çıkmıyordu. Kürtler, dört yıl önce, bu çetelerin hiçbir insani ölçüyü tanımadan insanları inanç ve etnik kimliklerinden dolayı katlettiklerini ve tüm Orta Doğu halkları ve ülkeleri için tehdit unsuru olduğunu söylemiş ancak hiçbir şekilde dikkate alınmamışlardır. En son bu çetelerin Musul'a girişleri birçok kesime söz söyleme hakkı vermiş gibi, her gün onlarca kişi bu konuda yorum yapmaktadır. Hükûmet ise ne yazık ki konsolosluğunda bayrağı indirilmesine ve onlarca çalışanı ve vatandaşı alıkonulmasına rağmen ses çıkarmamış veya çıkaramamış, aksine, Sayın Başbakan basın-yayın kuruluşlarının sessiz kalması gerektiğini vurgulamıştır. Acaba dedikleri gibi asıl amaç oradaki rehineleri korumak mı, yoksa Suriye'ye tırlar dolusu silah gönderilirken IŞİD'le olan ilişki ortaya çıktığı hâlde sessiz kalarak desteğini devam ettirdiğini mi göstermeye çalışıyor, merak ediyoruz. O silahların, iddia edildiği gibi Türkmenlere gitmediği de açıklığa kavuşmuştur. Varsayalım ki o silahlar Türkmenlere gönderildi, bu, düpedüz Suriye'ye müdahaledir, hiçbir şekilde kabul edilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son gelişmeler de göstermiştir ki Türkiye'nin, AKP iktidarının, yıllardır izlediği dış politikasında, özellikle de Kürt politikasında acilen değişiklik yapması gerekmektedir. Kürtleri karşısına alarak Türkiye'nin demokratikleşmesi ve barış ortamına kavuşması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısına ilişkin olarak görüşlerimizi de şöyle paylaşmak isterim: Evet, her zaman dile getirdiğimiz üzere, Türkiye, birçok medeniyetin ana vatanı olduğu topraklar üzerinde kurulmuştur. Ancak, ulus devletçi yapılanma, kimlikleri, kültürleri, inançları, çoğulculuğu reddeden bir anlayışın ürünüdür ve Türkiye'nin de bu süreci, katliamlar, sürgünler, göçler, asimilasyon, imha, yok sayma ve daha birçok baskı ve inkâr politikalarıyla doludur.

Çanakkale'de yan yana savaşan halklara reva görülen, Türk Sünni olarak var olma ya da yok olmaydı. Türkiye'de ulus devlet yapılanması sürecinde dinler, diller, kültürler yok sayılmıştır. Burada, medeniyetlerin, tarihin en kesin ispatı olan tarihî yapılar, eserler, resimler, mezarlıklar, anıtlar, surlar, kaleler, kiliseler yok edilmiştir. Türkiye, üzerinde kurulduğu medeniyetlere ait tarihî kalıntıları, yapıları ya yok etmiş, yağmalamış ya da kendi milliyetçi anlayışına göre yeniden dizayn etmiştir.

Özünden, gerçek kimliğinden, gerçekliğinden, tarihinden, yaşanmışlığından koparılan bu topraklarda elbette inkâr ve imha önce halkların tarihlerine karşı başlatılmıştır. Tarihi yok edilen halklar bu ülkede birer mülteci, sığınmacı olarak yaşamıştır. Hayatta kalabilmek için, dillerini, dinlerini gizleyerek yaşamışlardır. Türkiye, medeniyetlere ait tarihi yok sayıp kendisine, tarihî gerçeklikle ilgisi olmayan bir resmî tarih oluşturmuştur. Bu durumsa doğal olarak bugüne kadar Türkiye'yi gerçek demokrasiye kavuşturmayan en önemli neden olmuştur.

Aslında Türkiye, başkalarına ait dilleri, tarihi, inancı yok sayıp yeryüzünden silmeye çalıştıkça kendi tarihini de yok etmiştir. Bugüne kadar gelmiş kuşaklar Türkiye'nin gerçek tarihini bilmeyerek yaşamıştır. Zoraki yaratılan bir tarih elbette beraberinde başka halklara, dillere, inançlara düşmanlığı yaratmıştır. Çok kültürlü, çok dilli, çok dinli topraklar tek din, tek millet, tek dil dayatmasıyla kan gölüne dönüştürülmüştür. Bugün hâlâ bunun ceremesini Türkiye halkları çekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin dört bir yanını sarmış tarihî yapılar şimdi yok olmakla karşı karşıyadır. Türkiye, büyük bir enerjisini ya bu yapıları yok etmek için harcamış ya da değiştirerek Türkleştirmiştir. Tarihî yapıları, başka medeniyetlere ait bir tarihi bile Türkleştirmek, herkesi Türk saymak üzerine kurulmuş bu anlayış bugün ise tarihî yapıları kendi kaderine terk etmekle yetinmektedir. Türkiye, hiç olmazsa bundan sonra gerçek tarihiyle yüzleşmelidir. Çünkü tarihî yapıların her biri bir inancı, bir kültürü, bir dili yani bir halkı temsil ediyor ve kabul etmeliyiz ki onların da bu topraklarda dillerini, dinlerini, kimliklerini yaşamak gibi bir hakları vardır.

Çanakkale savaşlarının cereyan ettiği alanın bütünsel bir bakış açısıyla ele alınarak açık hava müzesi olarak yeniden düzenlenmesine ve yönetilmesine ilişkin faaliyetleri yürütecek Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı kurulmasına yönelik hazırlanan bu tasarının Türkiye'deki tüm tarihî yapıların tarihî gerçekliğine uygun bir şekilde korunması için uyumlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Çanakkale savaşlarının yaşandığı Kumkale beldesindeki alan ve Gelibolu Yarımadası UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne de alınmıştır.

Bizler savaşların değil bu savaşların hangi gerçeklik üzerinden yaşandığı, gerçek tarihinin ne olduğu, halkların bu savaşlarda ne yaşadıklarının öne çıkarılması, gerçek tarihine uygun bir bakış açısıyla faaliyetlerin yürütülmesinden yanayız. Başka halkların nasıl yok edildiği, savaşı yücelten, özendiren bir anlayışla değil, Türkiye'nin, hiçbir dönem yapmadığı, başaramadığı kabul etme, gerçekle yüzleşme, hakikati topluma ulaştırma anlayışıyla toplumla -sivil toplum örgütleri ile aydınlar, tarihçilerle- ortaklaşarak, doğayı tahrip etmeden, yapaylıktan oldukça uzak durarak bir gerçekliği ortaya çıkarma fikrini hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu tasarı hazırlanırken STÖ'lerin, tarihçilerin, çevrecilerin ve ilgili olan bilim insanlarının görüşleri alınmamıştır. AKP iktidarının her zaman yaptığı gibi bu değişikliği de oldubittiye getirdiğini düşünüyoruz. Ayrıca, tasarıda geçen, bu alanda çalıştırılacak işçilerin hangi koşullar altında iş yapacağı da başka bir konudur ve Hükûmetin bu konuya da bir açıklık getirmesini bekliyoruz. Aynı şekilde, yereldeki halkla, orada yaşayan vatandaşlarla nasıl bir ortaklaşma yapıldığını bilmiyoruz. Bu alanın bu şekilde düzenlenmesinin orada halkı nasıl etkileyeceği, buna rıza göstermeyecek halkın sorunlarının bilinmesi ve 4533 sayılı Yasa'yla yerel halka tanınan avantajların yer alıp almayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Kültür ve Turizm Bakanlığının UNESCO'ya yaptığı başvuru neticesinde Dünya Miras Merkezince yapılan değerlendirme sonucu hayata geçecek bu proje aslında geçiştirilecek bir proje olmayıp bir tarihin yaşandığı alanın doğasına uygun bir şekilde korunmasını öngörüyor. Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin yapıldığı yerler de Gelibolu Yarımadası içinde yer alıyor. Batık gemiler, toplar, siperler, kaleler, burçlar ve savaşla ilgili kalıntılar, savaşta hayatını kaybedenlerin mezarları, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiliz ve Fransız askerlerinin mezarları ve anıtları da yer alıyor. Bu alanın bu şekilde düzenlenmesi, savaş ruhunu değil, barışı, çoğulculuğu, hoşgörüyü, eşitliği, bütün halkların aynı değerde olduğunu, her halkın dilinin, sembollerinin, kimliklerinin saygıyı hak ettiğini vurgulayan bir anlayışı temsil etmelidir. Türklüğü, Türk'ü tek başına ve kazanımları sadece Türk'e ve Türklüğe mal eden yaklaşımdan özenle kaçınılmalıdır.

Demin de ifade ettiğim gibi, Türkiye, tarihi ile olduğu gibi doğayla da barışmalıdır çünkü doğa ve tarih iç içedir. Çanakkale savaşlarına ait kalıntılar korunduğu gibi, Kars Ani Ören Yeri, Kars tarihî Rus evleri, Diyarbakır Surları, tarihî Efes Kenti aynı özenle korunmalıdır. Örneğin, kendi seçim bölgem olan Kars'ta yüzlerce tarihî yapı vardır. Bu vesileyle de dile getirmek isterim ki Kars'ta bulunan bu yapılar yok olmak üzeredir. Sosyoekonomik açıdan en geri kalmış iller arasında bulunan kent, dünyaca ünlü Ani Antik Kenti ve Kars Kalesi gibi büyük tarihî miraslara da sahiptir. Tarihin çok eski devirlerine uzanan antik kalıntıları bulunan kent, Yontma Taş Çağı'ndan itibaren kesintisiz bir yerleşim yeridir. Kentte birçok tarihî ev, konak, cami ve Paleolitik Dönem eserleri bulunmaktadır. Ayrıca, Urartulardan, Selçuklulardan, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma sayısız taş ve madenî eser mevcuttur. Ani Antik Kenti, yabancı turistlerin merak ve ilgiyle ziyaret ettiği merkezlerdendir. Ayrıca, Modern Kars Müzesi, günümüzde arkeolojik, etnografik ve taş eserlerin sergilendiği önemli müzeler arasında yer almaktadır.

Bu zengin tarihî miras, ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle yok olmak üzeredir. Tarihî ve kültürel varlıkların çoğu tahrip olmuş ve ilin turizme elverişli mekânları hiçbir şekilde değerlendirilememiştir. Kars'ta tarihî mirası ve kültürel değerleri yaşatmaya ve tanıtmaya yönelik çalışmalar yok denecek kadar azdır. İlde kültür ve turizm alanında kayda değer herhangi bir yatırım bulunmamaktadır. Tarihî eserlerin tanıtımı yapılmıyor, ile gelen turistlere rehberlik edecek bir görevli bulamıyorlar.

Ani Antik Kenti korunmadığı için kale çevresinde ve içinde altın araması yapılmış, içeride koca çukurlar açılmıştır. Aramalar kilise duvarlarında da yapılmış, duvar taşları içi oyularak yerinden çıkarılmış, duvarların hepsi tebeşir veya taşlarla çizilmiştir. Ani Antik Kenti çok geniş bir alanı kaplamaktadır ve tam olarak gezilmesi için bir günlük bir zaman ayrılması gerekiyor. Buna karşın, antik kentin çevresinde herhangi bir şekilde dinlenme tesisinin bulunmaması ciddi problemlere neden olmakta ve mekân cazibesini yitirmektedir. Kars merkezde yer alan Kars Kalesi de aynı durumdadır. Bütün tarihî yapılar için restorasyon ve koruma çağrısı yaparken Ani Antik Kenti, tabyalar ve Kars Kalesi için ise ayrıca bir çağrı yapma ihtiyacı duyuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca belirtmek isterim ki Türkiye, ulusçu bir yaklaşımla kendisine ait gördüğü tarihi yüceltirken Hasankeyf'i sular altına gömmekten, Hakkâri'de "Kela Mîran" yani Mir Kalesi'nin askerler tarafından kullanılması politikalarından ve Dersim, Zilan ve benzeri birçok bölgede yaşanan tarihin izlerini silmekten el çekmelidir. Tarihi, tarihî yapıları korumak için çaba sarf edecekse doğa katliamı yapmaktan vazgeçmelidir. 21'inci yüzyılın çoğulcu, demokratik, çevreci ve barışçı anlayışını esas alarak doğayla da yeniden barışmalıdır. HES'lerle, barajlarla, betonlarla nehirleri, dereleri, ormanları ve tarihî mekânları yok etmekten vazgeçmelidir.

Kirlilikle yok olmak üzere olan Bafa Gölü, Ankara Çayı, Kars Çayı, kuruyan gölleri de içinde yaşadığımız ve geleceğe devredeceğimiz çevremize yaptığımız diğer haksızlıklar olarak görüyoruz ve acil tedbirlerin alınması gerektiğini vurguluyoruz.

Tabii ki burada bu kanun tasarısıyla ilgili olarak yapılması gerekenleri yukarıda sıraladık. Bunlarla ilgili olarak, 4533 sayılı Yasa'nın aslında değiştirilmesiyle ilgili bir kanun teklifi olduğunu da düşünerek düşüncelerimizi burada sonlandırıyor ve hepinize saygılar sunuyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)