GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE AVRUPA BİRLİĞİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN KİŞİLERİN GERİ KABULÜNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:106
Tarih:19.06.2014

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 554 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliğinin dış politikalarının ilk dönemlerinde etkisini hissettiren "insan hakları" perspektifinden ayrılarak güvenlik odaklı yaklaşımı benimsemesinin sonuçları Avrupa Birliğine komşu ülkelerde de etkisini hissettirmiş ve Avrupa Birliği sınırlarında her gün bir tekrarı yaşanan trajedilere zemin hazırlanmıştır. Avrupa Birliği politikalarında göç ve iltica konularının son yıllardaki bu değişimiyle "göç politikalarının harici boyutu" kavramı daha fazla vurgulanır olmuştur. Avrupa Birliğine yönelik göçün kontrol edilmesinde üçüncü ülkelere sorumluluk yükleyerek bir anlamda sınır kontrolünü sınırların ötesine taşımak hedeflenmektedir. Söz konusu harici boyut Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle gerçekleştireceği bilgi alışverişi ve çeşitli mekanizmaların kurulması olabileceği gibi ikili ya da çok taraflı anlaşmalar müzakere edilmesini ve imzalanmasını da kapsamaktadır. Sözleşme çerçevesinde geri kabul anlaşmaları da bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geri kabul anlaşmaları, temel olarak, bir ülkenin, ülkesinde kalma şartlarını taşımayan ya da bu şartları kaybetmiş olan üçüncü ülke vatandaşlarının, vatandaşı oldukları ülkeye gönderilmelerini düzenlemektedir. Daha açık bir ifadeyle, geri kabul anlaşmaları, ülkeye düzensiz yollardan giriş yapmış, yani pasaport, gerekli vize ya da benzeri seyahat dokümanları olmaksızın ve genellikle yasayla belirlenmiş gümrük kapıları ile diğer giriş noktalarından sayılmayan yerlerden ülkeye girmiş ve hâlen ülkede bulunan kişiler ile giriş sırasında bu şartları yerine getirmiş olsa da vize süresinin bitmesi veya bunun gibi nedenlerle artık bu şartları taşımayan kişilerin vatandaşı oldukları ülkelere gönderilmelerine yönelik anlaşmalardır. Ancak bu anlaşma ve metinlerin konu kısmında "insanlar" yer almaktadır. Bu nedenle, elbette konunun insan hakları hukukuna bakan, insani bir yönü vardır ve bu nedenle önemle üzerinde odaklanmak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, geri kabul anlaşmasının ve muhtemel uygulamalarının insan hakları açısından bazı problemli noktaları bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye tarafından geri kabul edilen, mülteci statüsü ya da geçici sığınma statüsü almaya uygun olduğu hâlde sınır dışı edilmesi ya da keyfî gözaltına maruz kalması olası üçüncü ülke uyruklulara yapılacak muameleye ilişkin temel insan hakları koruma mekanizmalarının eksikliğidir.

İkincisi, yakalanan ve geri kabulle karşı karşıya kalan düzensiz göçmenlere ilişkin muamelenin uluslararası yükümlülüklere aykırı hareketi ve koruma taleplerinin incelenmesi hususunda Avrupa Birliği üyesi yetkililerine verilen geniş takdir alanıdır.

Üçüncüsü ise, anlaşma taslağının uygulanmasının üzerinde şeffaflık, izleme ve hesap verilebilirlik bakımlarından eksikliklerinin bulunmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Göç Örgütünün yaptığı açıklamaya göre, 2013 yılında 2.360 göçmen sınırları geçmeye çalışırken hayatını kaybetmiştir. Devletlerin sınırlarda göçmenlere karşı aldığı önlemlere her gün yeni biri eklenmektedir. Sınırlarda artan ölümler, devletlerin aldığı bu önlemlerle yakından ilgilidir. Sınırlara tel örgü ve duvar çeken devletler, göçmenleri daha büyük riskler alarak yola çıkmaya zorlamaktadırlar.

Devletlerin düzensiz göç hareketlerini kontrol etmeye çalışırken aldıkları bu önlemler, savaş, çatışma, zulüm, insan hakları ihlali gibi nedenlerle ülkelerinden kaçmak zorunda kalan mültecileri de olumsuz olarak etkilemektedir. Uluslararası Af Örgütünün, içinde Türkiye'den de sınır dışı edilenlerin konu edildiği, geri kabul anlaşmalarıyla değişik ülkelerden Suriye'ye sınır dışı edilen insanların Suriye hapishanelerindeki çok kötü akıbetlerine yönelik somut, kişiler bazlı raporları açıklanmıştır. Türkiye tarafından, 2002-2013 yılları arasında, kaçtıkları Suriye rejimine geri teslim edilen 2.675 kişi olduğu bizzat İçişleri Bakanlığı tarafından belirtilmiştir. Geri kabul anlaşmasına konu olan kişiler, tüm bu aşılması zor engelleri aşarak bir insani korumaya kavuşacağını düşünen, bunun için yolculuğunun başında ölümü göze alan ancak derdini dinlemeye yönelik hiçbir cılız çabaya dahi rastlamadan geri gönderilmek istenen kişilerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu nedenlerle, Türkiye'nin, vatandaşları lehine vize serbestisi çabasında bulunurken, bunun karşılığında, Avrupa'nın sınırlarına ulaşmış ve belki de uluslararası hukuktan kaynaklanan hakların arayışında olan üçüncü ülke vatandaşlarını, onları kaçmış oldukları ülkeye teslim etmeyi taahhüt eden bir geri kabul anlaşmasını aynı masada konuşması kanaatimizce etik değildir. Bu durum ister istemez bir hizmet veya mal değiş tokuşu olarak da algılanabilecektir. Meselenin bu şekilde ve böylesi bir zeminde ele alınması, en azından insan hakları ve insan onuruyla bağdaşmamaktadır.

Vizesiz serbest dolaşımın sağlanabilmesi için "geri kabul anlaşmaları" adı altında insan hayatını tehlikeye atan taahhütler altına girmek nitelikli bir dış politika da değildir. Siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda güçlü bir ülke olmayı hedefleyen Türkiye, serbest dolaşım hakkı elde etmede başka insanların hayatlarını hiçe sayan geri kabul anlaşmaları imzalamak zorunda da değildir.

Bu hâliyle, Türkiye kamuoyunun da bu vizesiz seyahatin bedelleri hakkında yeterince bilgilendirilmemesi bizce manidardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde en popüler göç kontrolü önlemlerinden olan geri kabul anlaşmaları, insan hakları ve insan onuru çerçevesinde değerlendirildiğinde, hedef ülkelerin sorumluluklarını başka ülkelere yüklemeye çalışmasına ve ciddi insan hakları ihlallerine sebebiyet verecek zincirleme sınır dışı mekanizmaları kurma potansiyeline sahiptir.

Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşan kişilerin, geldikleri ülkelere bakıldığında, Suriye, Afganistan, Irak, İran, Somali gibi savaş ve insan hakları ihlallerinin yoğun yaşandığı ülkelerin başta geldiği açıkça görülebilmektedir. Geçmiş ve mevcut uygulamalar, bu kişilerin, vardıkları Avrupa ülkelerinde korunma ihtiyaçlarını yetkili makamlara iletme imkânı bulamadan, ikili geri kabul protokolleri veya yasa dışı geri alma metotlarıyla Türkiye'ye gönderildiklerini göstermektedir.

Sağlıklı bir sığınma prosedürü olmayan Türkiye'nin geri kabul anlaşmasıyla, uluslararası korumaya ihtiyaç duyup duymadığına bakılmaksızın göçmenleri ülkelerine geri gönderme konusunda soyunduğu hevesli taşeronluk, uluslararası insanlık trajedisine katkıda bulunmak anlamına gelebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek Türkiye'de gerekse de Avrupa Birliğinde ulusal güvenlik ve maliyet noktaları öne çıkarılarak yürütülen tartışmalar, düzensiz göçmenlerin insan haklarından soyutlandığı, yabancı düşmanlığını destekleyen ve her alanda ayrımcılığı körükleyen bir algı inşasına da neden olacaktır. Türkiye ve Avrupa Birliği arasında düzensiz göçün kontrolü alanında devam eden müzakerelerde ve kamuoyunda gerçekleşen tartışmalarda tartışılan konunun insana ilişkin olduğu görmezden gelinmektedir.

Göçmenlerin sayılara indirgenmesiyle yapılan maliyet hesapları, göçün yarattığı ulusal güvenlik tehlikesi iddiaları ve insan hayatları üzerinden politik kazanç sağlayarak tarafların pazarlıklarda elini kuvvetlendirme çabaları demokrasi ve evrensel insan hakları ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Zira, Türkiye'deki yetkililerin geri kabul anlaşmasını iç kamuoyuna Avrupa Birliğiyle vizelerin kaldırılması olarak lanse etmeleri, Avrupa Birliğinin de bu anlaşmanın göçmenlerden ucuza kurtulma yolu olduğunu kendi kamuoyuyla paylaşmakta sakınca görmemesi, insan haklarının gerek dış politik pazarlıklarda ve gerekse iç politikada iktidar yarışına kurban edilme çabasının görünür bir kanıtı niteliğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin yeni iltica politikasını şekillendirirken insan haklarını ve iltica hakkını göz önünde bulundurması ve sivil toplum örgütlerinin bu sürece dâhil olarak sürece etkide bulunması büyük önem taşımaktadır. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi, mülteci hakları alanındaki mevcut en önemli uluslararası belgedir. Birçok değişikliğine rağmen sözleşme, mültecilerin korunmasıyla ilgili en önemli hukuki metin niteliğindedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında hazırlanan belge, savaşın Avrupa'da yarattığı mülteci krizine çözüm olarak oluşturulmuştur. Sadece 1951 öncesindeki olaylar için geçerli olan sözleşmede Avrupa coğrafi sınırlaması da yer aldı, ancak ihtiyaçları karşılamadığı görülünce 1967 yılında yenilendi, sözleşmedeki coğrafi kısıtlama ortadan kaldırıldı. Böylece devletlerin kendilerine sığınan mültecilere koruma sağlamasının temel belgesi oldu.

Fakat, 1951 sözleşmesinin hazırlanmasında rol oynayan Türkiye, 1967 belgesini de coğrafi çekince koyarak imzalamış bulunmaktadır. Böylece Türkiye, sadece Avrupa'dan gelenlere mültecilik statüsü tanıyacağını beyan etti. Oysa, resmî rakamlara göre son altmış yılda Avrupa'dan Türkiye'ye sadece 45 kişi gelerek mülteci olmuştur. Buna karşın, bugün itibarıyla Türkiye'nin doğu ve güneyinden gelen yaklaşık 20 bin kişi -Suriye'deki savaştan kaçarak sığınan 1 milyonun üzerindeki kişi hariç- başka bir ülkeye gitmek ve mültecilik statüsü alabilmek için beklemektedirler. Bununla birlikte, Türkiye'de hâlen bir mülteci yasası yoktur, bu anlamda etkin bir şekilde görev almış ve çalışan sivil bir kurum yoktur, hemen hemen bütün işler polis tarafından yürütülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin öncelikli olarak bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Bu sorun ancak tekneler batıp birileri öldüğü zaman ya da Suriye gibi yığınsal göçler yaşandığında gündeme geliyor. Oysaki sürekli olarak böyle bir sorun bulunmaktadır. İnsan hakları standartlarına ve hukukuna uygun bir yasal altyapının oluşturulması kaçınılmazdır. Sonuç olarak önemle üzerinde durulması gereken husus, bireylerin serbest dolaşım hakkı gibi ülkelerin sosyal, ekonomik ve toplumsal zenginliğe katkı sağlayan önemli bir kazanımının, geri kabul anlaşmalarına konu olan düzensiz göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarının ihlali pahasına elde edilemeyeceği ve pazarlık konusuna dönüştürülemeyeceğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde göçün dünyada büyük bir sorun hâline gelmesine neden olan etkenler, ekonomik yoksulluk, savaşlar, otoriter ve baskıcı rejimler, etnik ve inançsal kısıtlılık, cinsiyet eğilimleri önündeki engeller, devletlerin vatandaşlarının can güvenliğini sağlayamaması, siyasi çalkantılar ve şiddet eylemleri olarak sıralanabilir. Bu durumdaki insanlar, daha iyi bir yaşam arzusuyla ya da en azından hayatını idame ettirebilmek amacıyla göç edebilmektedirler.

Her toplumun ve bireylerin devletten beklentisi, ekonomik anlamda kuvvetli bir bütçe, geniş kapsamlı demokrasi ve özgürlükler ile adil bir yargı sistemidir. Dolayısıyla, bireylerin göç etmelerinde bu hususlar önemli rol oynamaktadır. Günümüz sosyal yaşamı içinde, gelişmiş demokrasiler, gelişmiş ekonomiler, kısaca gelişmiş ülkeler kavramını ön plana çıkarmaktadır. Bu bağlamda, göç hareketlerinin yönünü gelişmiş ülkeler olarak göstermek pek de yanlış olmayacaktır. Göçmenlerin Avrupa içlerine yerleştirilip zenginliğe ortak edilmesi yerine sosyal bir korku hâline getirilmesi, onların ötekileştirilmesiyle sonuçlanacaktır.

Bütün bu düzenlemeler doğrultusunda, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanması teklif edilen bu anlaşmanın, temel insan hakları ve içerisinde bulunduğumuz bölgenin siyasi istikrarsızlıkları dikkate alınarak bizce yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktayız. Bu anlamda gereken duyarlılık gösterilerek -bugün Orta Doğu'ya da baktığımızda, işte Irak'ın durumu ortadadır, Suriye'nin durumu ortadadır- ve bu geri kabul anlaşmasının aynı zamanda insan hakları bağlamında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmesi ve imzalamış bulunduğumuz diğer, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi çerçevesinde değerlendirilip ancak insani bir boyut kazandırıldıktan sonra ve Türkiye'nin de aynı zamanda sosyal, ekonomik, bu vesileyle yaşayabileceği sosyal patlamaları da göz önünde bulundurarak, tekrar, yeniden gözden geçirilerek Meclisin gündemine alınması yönünde düşüncelerimizi Genel Kurulun huzurunda tekrar belirtiyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)