| Konu: | HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNE VE ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNE YÖNELİK İHLALLERİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİNE İLİŞKİN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN GÖRÜŞMESİ NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 26.06.2014 |
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunsuz dinlemeler için kurulan Meclis araştırma komisyonunun raporunun görüşülmesinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kürsü, milletin kürsüsü, milletin sorunlarının dillendirildiği bir platform olmalı tabii ki. Millet aldatılmaz. Burada yapılan tüm konuşmalar samimi olmalı ve sonuç odaklı olmalı. "Dostlar alışverişte görsün." tavrıyla zaman kazanmak ya da iş yapmayıp da yapıyormuş gibi görünmek, bir kere, millî iradeye saygısızlık.
Ortada muhalefetin yıllarca söylediği, ancak 17-25 Aralık yolsuzluk hadiselerinden sonra da iktidarın can havliyle sıkça dillendirdiği bir suç var: İnsanların anayasal hakkı olan haberleşme hürriyeti ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden gayrimeşru dinlemeler. İddia olmaktan çıkmış. Ülkenin yönetiminden sorumlu Başbakan, Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına, şahsından ailesine ve çocuklarına kadar dinlenmedik kimsenin kalmadığını itiraf ediyor.
TİB 2012-2013 yıllarında 510 bin kişinin mahkeme kararıyla dinlendiğini açıklıyor. Bu sayı kanunsuz dinlemeler hariç. TİB'deki 2012 öncesi kayıtlar silinmiş değerli arkadaşlar. Tarih manidar. 2011 seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisine kurulan gayrimeşru dinleme tuzaklarının ve faillerinin hâlen daha bulunamadığını, bu ahlaksız tezgâhı ortaya çıkarmak namus borcu olduğu hâlde AKP'nin bu olaylarla ilgili kulağının üzerine yatmış olduğunu hatırlatmama bilmem gerek var mı?
Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz'ın 510 bin kişinin dinlenmesine vicdanı müsaade etmemiş olmalı ki "Bu sayı makul değil, ölçü kaçmış." diyor. Evet değerli milletvekilleri, ölçü kaçtı ki ne kaçtı. Şu sıralarda oturup da dinlenmediğinden emin olan var mı merak ediyorum. Vatandaş tedirgin, toplum huzursuz. Bir paranoya oluşmuş toplumda. Herkes kendi telefonlarından, bilgisayarlarından korkar hâle gelmiş. Evet, ey AKP, nereden nereye.
Herkesin bildiği gibi rüzgâr eken fırtına biçermiş. 2011'de Milliyetçi Hareket Partisini Meclis dışında bırakmak için kurulan bu namussuz dinleme tezgâhına karşı eğer ülkeyi yöneten Başbakan ve AKP sözcüleri adam gibi bir tepki koysalardı, bir muhalefet lideri hakkında ortaya sürülen CD ve kasetlere zevkten dört köşe olmuş bir hâlde "Efendim, eline, beline, diline sahip olacaksın." denmeseydi ve "Ne özeli kardeşim, genel genel." diye vicdanları sızlatan naralar atılmamış olsaydı bugün yaşanan kaos ve karmaşa bu boyutlara ulaşmayacaktı, AKP'nin en azından söyleyeceği bir şeyleri olacaktı. Maalesef Hükûmet, bu ahlaksız senaryoları hayata geçirenler karşısında âdeta onay verircesine sessiz kalmış, hatta alkışlamıştır.
Tekrar edelim ki buradaki dramatik sorun, iktidarın bu kanunsuz dinleme ve gözetlemelerin engellenmesi ve sorumluların ortaya çıkması için gayret sarf etmemiş olmasıdır. Oğluyla yaptığı konuşmalara İnternet yasakları getiren Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisine kurulan ahlaksız kumpaslara ve günlerce dizi film gibi İnternet'te yayınlatılmasına göz yumarak, gerekli tedbirleri üretmeyerek âdeta destek vermiştir ve bu işin açıkça siyasi sorumlusudur. Bunu onur meselesi yapıp istifa eden milletvekili adayları için Başbakan alacağı 3 tane oy için onların şeref ve haysiyetlerini, aile yapılarını düşünmeden meydanlarda istismara yönelmiştir; bugün bumerang gibi kendisini, ailesini ve bakanlarını vurmuştur. "Özel hayatım" dedikçe insanlar koro hâlinde "Ne özeli, genel genel." diye bağırmaktadır. Bu konuda söylenecek çok şey var.
Değerli milletvekilleri, bu meselelere "Oh olsun!" demeden milletin huzuru için acilen çözüm üretmek lazım geldiğini biliyoruz. Bu Komisyon da bunun için kurulmuştu. Maalesef, bu ahlaksız dinlemeler, gözetlemeler kendilerini vurduktan sonra AKP'nin aklı başına gelmiştir, bu rezillikler ayyuka çıkıp ayağa düştükten sonra. Keşke işin başında AKP muhalefetin rahatsızlıklarına kulak verip bu rezaletin üstüne gitme hususunda birlikte çalışmaya razı olsaydı. Tıpkı Soma Maden Ocağı olayında günah çıkarmak için araştırma önergesini reddedip on beş gün sonra kabul etmesi gibi, dinlemeler bir başka partinin başına geldiğinde keyif çatan AKP, kendi başına gelince "Bizi dinliyorlar." diye feryat figan etmiştir. Şimdi de bir yerleri suçlayarak kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. AKP deneme-yanılma yoluyla doğruları görmektedir. Bu arada onurlar ayaklar altına alınmış, ahlaki değerler pazara çıkarılmış, bunun hiçbir önemi yoktur Başbakan için, yeter ki siyaseten oya tahvil edilsin, yeter ki muhalefet zor duruma düşürülsün.
Sayın milletvekilleri, çoğunluğunu AKP'li vekillerin oluşturduğu bu Komisyon Raporu bugün Genel Kurulda müzakereye açılmıştır; maalesef, Mecliste 3-5 milletvekilinin bulunduğu bir Genel Kurul önünde. Genel Kurulda müzakereye açılmış ama maalesef -tekrar ediyorum- AKP milletvekilleri, ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan AKP Grubu Meclis sıralarını boş tutmuştur. İncelendiğinde görülecektir ki hem çalışma yöntemleri hem de meselenin asıl sebeplerini ortaya koyma açısından bugün Meclis Genel Kurulu gündemi önüne getirilen rapor yetersizdir.
205 sayfalık raporun 180 sayfası uluslararası hukuk, anayasal ve yasal mevzuatla ilgili, kitabi bilgiler. Bu ahlaksız dinlemelerin sorumlularının kimler olduğu ya da olabileceği hiç tartışılmamış, sanki Komisyon çoğunluğu bir zülfüyâr endişesi taşımış gibi, "Sorumlular kimdir?", "Amaçları nedir?" sorularını Komisyon kendisine hiç sormamıştır. Hâl böyleyken yani bu kanunsuz dinlemeleri yapanlar ortaya çıkarılıp cezalandırılmadığı için bu çalışmaların bir netice vermesi mümkün değildir. Üstü âdeta kapatılsın, gitsin istenmiştir AKP tarafından. Mevcut mevzuatta aslında bu ihlalleri yapanlar hakkında gerekli yaptırımlar vardır. Burada bir eksiklik yok ama tatbik edende bir sıkıntı var değerli arkadaşlar.
Yasaları uygulayan idaredir ve yargının siyasi sorumluluğunu da Hükûmet taşımaktadır. Bu raporda laf olsun torba dolsun anlayışıyla âdeta bir kitap neşretmek üzere 180 sayfa mevzuat kısmına ayrılır iken uygulamadaki sorunlara yani Hükûmetin sorumluluğuna hiç değinilmemiştir. Bu alanda görev ve sorumlulukları bulunan Emniyetin, Jandarmanın, MİT'in TİB'in görevini yapmadığı ya da yapamadığı ve suçluların neden tespit edilemediği hususlarına hiç dokunulmamıştır. Cumhuriyet savcıları ve yargı neden olaya müdahil değildir, neyi beklemektedirler bu konu hiç ele alınmamıştır. Bu kadar soru cevapsız kaldığı için de tüm bu kurumların siyasi sorumluluğunu taşıyan Hükûmetin kanunsuz dinlemelere karşı karartma yaptığı şüphesi hasıl olmuştur. Hukuk devletlerinde tabii ki bu şüphelerin aydınlatılması zarureti vardır.
Değerli arkadaşlar, hukuksuz dinleme ve özel hayatın gizliliğine müdahaleler üç şekilde olabilir: Ya yasal dinleme olabilir, ancak dinlemeyi yapan kamu görevlisinin amacı aşan uygulamaları vardır; ya bu yasal kurumlar yasa dışı amaçlarla kullanılabilirler ya da istihbarat örgütlerinin işlemiş oldukları hukuksuz dinleme suçu olabilir.
Mevzuatta fazlaca bir sıkıntı olmadığına göre kanun dışı dinlemelere ülkemizde neden sıkça rastlanmaktadır? Bu soruya doğru cevap verebilmek için üçlü sacayağına dikkat etmek lazımdır; ya dinleme kararı veren mercilerdir ya teknolojidir ya da dinleme yapan kurumlardaki ihmal ya da kasıtlardır suçlu.
Sayın milletvekilleri, özel hayata müdahale etmek veya hukuksuz dinlemeler yapmak üzere birçok yöntem vardır. Elbette bu konuda şehir efsaneleri de vardır. Herkes dinlendiğine inanmaktadır ve 76 milyon insan dinleniyor olarak kendini görüyor ise burada da bir sıkıntı var demektir.
Bir toplum bu noktaya gelmişse ülkeyi yönetenlerin bunda çok büyük payı vardır. Çağdaş ülkeler kılı kırk yararak "aslolan özel hayata müdahale etmemek, haberleşme hürriyetine saygı duymak" derken bizde işin kolayına kaçılmıştır. Hemen dinleme kararı alınması, hemen uygulamaya konulması herhâlde büyük bir ilkellik olsa gerektir.
TİB 2005 yılında kurulmuş, bir yıl sonra da dinlemeler başlamıştır. Dinleme işlerinin tek bir çatı altında toplanması ve bu işlerin mevzuat dahilinde, hukuka uygun olarak yapılıyor olması beklenir iken, 2006 ve 2010 yılları arasında ihlaller hızla artmış, hukuksuzluklar âdeta yasal bir kisveye büründürülerek toplum hayatına bir kâbus gibi çökmüş, milletin neredeyse tamamında bir korku imparatorluğu oluşturulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisinin daha önce verdiği araştırma önergelerinde Hükûmetin gerekli tedbirleri üretmediği, ihmal ve savsaklamalarla olayı örtbas etmeye çalıştığı vurgulanmış, 2011 seçimleri öncesinde Milliyetçi Hareket Partisine kurulan tuzakların müsebbiplerinin ortaya çıkarılmasında Hükûmetin isteksizliği ve ihmaline sık sık vurgu yapılmıştır.
Hukuksuz dinlemelere karşı hiçbir şey yapmayan Başbakanın, dinleme ofisinde ortaya çıkan böceklerle bu minvalde koparılan fırtınaların daha sonra dillendirilecek paralel yapı iddialarının âdeta altyapısını oluşturmak üzere kamuoyuna servis yapıldığı yönünde ciddi şüpheler, ciddi kaygılar vardır. Nitekim, Başbakan Erdoğan'ın makamına böcek konulduğu iddiasıyla ilgili 11 şüphelinin tamamının mahkemede ilk etapta serbest bırakılması bu tahminleri güçlü kılmaktadır. Ondan sonra hepinizin bildiği üzere, bir hâkim Başbakanın isteğini, arzusunu yerine getirmek üzere grup konuşmasında verdiği talimatı yerine getirmiş, 5 tanesini akşamüzeri yeniden tutuklamıştır.
Üstelik Erdoğan'ın "Ülkenin Başbakanını dinlemişlerse vatandaşa kim bilir neler yapmışlardır." sözleri de komikliktir, acizliktir. Evet, Sayın Başbakan, senin yönettiğin ülkede vatandaşa neler yapıldı neler?
Şayet bostan korkuluğu değilse işlevin niye engel olmadın, niye vatandaşlarını koruyamadın? Başbakanlık çözüm makamıdır, sızlanma yeri değildir. Hele hele devletin en üst makamı olan Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, efendim, siyasi partilerin genel merkezlerinin dinlenmesi gibi aslında ülke güvenliğini yakından ilgilendiren iddiaları önce ortaya atıp sonra da bir daha ağzına almaması şayet planlı bir şey değilse daha sonra yapılacak operasyonlara bir altyapı hazırlandığı şüphesini uyandırmaktadır. Çünkü Başbakan, iddiaların peşine düşme, sorumluları ortaya çıkarma hususunda yine her zamanki gibi kulağının üzerine yatmış görünmektedir. Bugünlerde bu vahim iddialar vuzuha kavuşturulmadan, değerli milletvekilleri, orta yerde durmaktadır. Bu iddialarla ilgili ne söz konusu makamlar ne de Başbakan kamuoyunu aydınlatacak bir adım atmamışlardır. Bu konuda Sayın Başbakan bildiklerini kamuoyundan niçin gizlemektedir? Acaba bu iddialarla Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, her seçim öncesi yaptığı gibi, istismarla, istismarlarla bazı siyasal avantajlar yakalamak ya da kimi rakip güçlere mesajlar vermek kurnazlığıyla mı hareket etmektedir? Her iki taraf için de onlarca kuşku ve soru uyandıran bu iddialarla vatandaş nezdinde AKP'nin yine kaset siyasetine soyunduğu gibi bir iddia dillendirilmektedir. Asıl kaygı ve üzüntü verici olan, değerli milletvekilleri, dinlemeler ve gözetlemeler üzerinden siyaset üretilmesi, âdeta on iki yılık AKP yönetimlerinde bir siyaset aracı olarak topluma kanıksatılmıştır.
Komisyon, kanunsuz dinlemeler hususunda bir müddet disiplinli çalışıyor gibi bir intiba verdikten sonra, son dönemlerinde işlevsizleştirilmiş, somut bilgiler veren sunumlar yapan uzmanlar susturulmuş, aforoz edilmiştir. Çünkü bu uzmanlar zülfüyâre dokunmuştur; "Kitlesel dinlemelerin bu kadar organize bir biçimde yapılabilmesi Hükûmetin bilgisi dışında gerçekleştirilemez." yani "Hükûmet sorumluluğu var." dedikleri için.
"Delilden sanığa gitme" gibi bir ilke dururken "Önce sanık yarat, sonra delil topla." gibi bir hukuk dışı zemine kayılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurulması iddiası üzerinde durulmamıştır. Hükûmet bu rezaleti hiç üzerine almamış, merak dahi etmemiştir. Savcılar ve hâkimler de Başbakanın hemen yanı başında yer alan, aynı zamanda bir milletvekili olan iddia sahibini bir dinleyelim dememişlerdir. Bildikleri bir şey var da söylemiyor ise hukuk devletinin katledilmesidir bu ama bilmeden, cahilce suçluyorsa da, hâkim ve savcıların, hiç olmazsa kendi onurlarını koruma açısından, bu şahsı yargının huzuruna çıkarmış olması gerekmez miydi? Ama maalesef Hükûmet, kör, sağır ve dilsizleri oynamış, yargı gözlerini kapamıştır.
Anayasa'nın 20 ve 22'nci maddeleri ile Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu'nun ilgili maddesinde yer alan düzenlemeler aslında AB standartlarından aşağıda değildir. Ne çare ki sorun -biraz önce de söylediğim gibi- uygulayıcılarda, sorun hükûmettedir. Hükûmetin kanunsuz dinlemeler karşısında suçluları ortaya çıkarıp cezalandırmak yerine hiçbir adım atmaması, sessiz kalması, bu hukuksuzluğa zımni bir onay verdiği anlamına gelmektedir. Bu tutum da kanunsuz dinleme yapmak isteyenlere cesaret vermektedir. "Her alanda muktedir bir Başbakan ve güçlü Hükûmet" naraları atanlar, her ne hikmetse, bu alanı gördüklerinde suspus olmakta ve başı önde mahcup delikanlı rolünü oynamaktadırlar. Bu meselenin daha fazla konuşulmasının Pandora'nın kutusunu açacağı gibi bir kanaat oluşmasına yol açmaktadır Başbakanın ve AKP'nin bu tavrı.
AKP'li komisyon üyeleri, hukuk devletinde dinlemenin istisnai olduğunu, mümkünse hiç başvurulmaması lazım geldiğini unutarak, acaba sürekli dinlemeleri nasıl yasal bir mevzuata kavuştururuz arayışı içine girmişlerdir. Hâlbuki 17, 25 Aralık yolsuzluklarında konu Erdoğan ve kendi bakanları mevzubahis olunca, mahkeme kararıyla yapılan yasal dinlemelere dahi karşı çıkmışlardır. Yani onlar, dinlemelerin yasal ve makul olup olmadığına değil de Başbakan ya da AKP'yle ilgili yapılıyor olup olmamasına bakmaktadırlar.
Milliyetçi Hareket Partisi, CHP için hukuksuz dinlemeler yapılırken suskun kalan, hatta bundan siyaseten bir takım elbise çıkarmaya çalışan Erdoğan ve AKP, ayağına basılınca arşıâlâya fırlamıştır. Başbakan, siyasal görevi denetim olan muhalefete yüklenerek muhalefetin Mecliste denetim işlevini yerli yersiz kullandığını tekrarlamaktadır. Bu dinlemelerin müsebbibini de ortaya koymadığına göre, bugüne kadar mağdur muhalefet hiç kale alınmamış sonucu ortaya çıkmaktadır.
Muhalefet bu ahlaksız dinlemeleri soruşturmak için yüzlerce soru sormuş, cevapsız kalmıştır. Onlarca araştırma önergesi vermiş, Mecliste çoğunluğu olan AKP tarafından yeterince destek bulmamıştır.
TİB'in dinleme kapasitelerinin ne olduğu, yetki aşımlarına nasıl müdahale edildiği bilgileri dahi kamuoyundan gizlenmiş, gizemli ve korku veren bir kurum imajı yaratılarak rejim umacıları peydahlanmıştır. Bugün TİB, özellikle son dönemde yapılan düzenlemelerle, telli ya da telsiz tüm iletişimi kontrol etme hususunda tek yetkili kuruluştur ama herhâlde dünyada tek örnektir ki muhalefet denetimine kapalıdır ve millet bu kurumun işini hukuk sınırları içerisinde yapıp yapmadığından kaygı duymaktadır.
Ülkemizdeki toplam 75 milyon cep telefonunun görüşme ve mesajlaşmalarının tespiti ve bu yetkinin mahkeme kararlarıyla üçer aylık periyotlarla âdeta otomatikman hukuki bir zemine çevrilmesi kaygı vermektedir. Artık, Türkiye'de, demokratik ülkelerde olanın aksine, dinleme normal ve sıradandır.
Ülkeyi yöneten AKP, bu hususlarda demokratik ve sorgulanabilir zemin yaratmak yerine, bu dinlemelerden, ahlaki olsun olmasın, nasıl yararlanacağının peşine düşmüştür. AKP döneminde neredeyse yüzlerce dinleme skandalları oluşmuştur. Başbakanın beyanıyla bütün kurumlar, binlerce üst düzey görevli -siyasi, idari- dinlenmektedir. Trajikomik olan, bu ülkeyi itiraf sahibi AKP yönetmektedir. Sözde karar makamında oturmaktadır ama hiç üzerine almamaktadır.
Terör, uyuşturucu, cebir ve tehdidi engelleme amacıyla yapılan önleme dinlemeleri ile millî güvenliğimiz için önemli olan dinlemeler kullanılarak yapılan gayrimeşru dinlemelerin mutlaka durdurulması gerekmektedir. Yetkililerin ve kararı veren hâkimlerin bu hususta bireysel sorumlulukları da dâhil, mutlaka ek tedbirler üretilmelidir. Siber güvenlik planlarına ihtiyaç vardır ülke güvenliği açısından. Dinleme kararı veren ve uygulayanların çoklu denetim mekanizmalarına tabi olması hayati önem taşımaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu hususun maalesef ortaya konan bu raporla açıklığa kavuşturulması, suçluların ortaya konması mümkün değildir. Dolayısıyla bu raporu yetersiz bulmaktayız Milliyetçi Hareket Partisi olarak.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)