| Konu: | VATANSIZ KİŞİLERİN STATÜSÜNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 01.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme oldukça geç kalmış bir sözleşme.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu "vatan" kavramı, "vatandaşlık" kavramı "hiçbir devletin vatandaşı olmama" kavramları bütün dünyanın, özellikle az gelişmiş ülkelerin en büyük sorunlarının başında geliyor. Bugün Afrika'da olsun, Asya'da olsun milyonlarca insan kendi ülkelerinde de bir statüye sahip değiller, gidebilecekleri bir ülke de maalesef yok. Buna en önemli örneklerden birisi Suriye'de bulunan Kürtlerin yaklaşık üçte 1'lik kesimi. Suriye'deki Kürtlerin bir kısmı vatandaşlık haklarına sahip, bir kısmı yabancı ama o ülkede ikamet eden anlamında ecnebi yani yabancı kimliğine sahip, bir kısmı ise halk arasında "mektûm" denilen, hiçbir yere kaydı olmayan ve hiçbir şekilde var kabul edilmeyen, var olan ama yok sayılan bir kitleden oluşuyor.
Yine, aynı şekilde, Avrupa'da Romanların bir kısmı, Türkiye'de yine "Roman" veya "Çingene" diye tabir edilen vatandaşlarımızın belli bir kısmı da bu kayıt dışılık içinde yaşıyorlar. Bunları, tabii, tasnif etmeye kalktığımız vakit, bunların bir kısmı geleneksel sistemin içerisine girmeyen, devlet sistemine henüz intibak edemeyen ve halk arasında hâlâ "Kaydı yok." denilen kesimler. Mesela, bu konuda yıllar önce en önemli yazılardan, hikâyelerden birisini Aziz Nesin yazdı "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adı altında; bu, televizyon filmi, dizi olarak da sunuldu; var, yaşıyor ama kaydı yok.
Tabii, "vatansızlar" tabirinin bir diğer kesimini de bulundukları ülkelerde varlıkları görülmesine rağmen -işte biraz önce Suriye Kürtlerinde izah etmeye çalıştığım gibi- yok kabul edilen, tırnak içinde, siyasi mülahazalarla yok kabul edilen kesimler oluşturuyor.
Üçüncü bir kesim de yine bulunduğu ülkede barınamayan, yaşayamayan, vatandaşlık haklarını kaybeden ancak başka bir ülkenin de onu kendi vatandaşı olarak kabul etmediği kesimden oluşuyor. İşte, dünyada mülteciler, göçmen kampları bu insanlarla dolu ve bunların hukuk mücadelesi bütün bir dünyada devam ediyor. Türkiye'nin böyle bir süreçte bu konuyu ciddiye alması ve üzerinde çalışması gerçekten çok önemli ama nasıl yapacak, nasıl tanıyacak, kimlere bu hakkı verecek, işte esas tartışma konusu da burada başlıyor.
Yine, buna bir örnek olarak Suriye Kürtleri üzerinden gidersek, bu insanlar Suriye'de niye yok kabul ediliyorlar? Suriye Hükûmeti şöyle söylüyor, diyor ki: "Ben 1960 senesinde bir kanun çıkardım ve bu kanuna göre bu ülkedeki varlığını daha önceki tarihlere göre beyan etmiş, ispatlamış kişileri vatandaş olarak kabul ettim, vatandaşlık verdim. Bunun ötesinde, yine, burada yaşadığını ama başka bir ülkeden geldiğini söyleyenlere de yabancı kimliği verdim, ecnebi kimliği verdim fakat hiçbir şekilde bu iki kategoriye de girmeyenleri de yok kabul ettim."
Şimdi bu insanlar ne olacak? Bu insanlara Suriye Hükûmetinin dediği: "Siz Türkiye'den gelmişsiniz, işte Türkiye'de yaşayan Kürt'sünüz, Arap'sınız, Süryani'siniz, bir şekilde Suriye'ye geldiniz, dolayısıyla siz başka bir ülkenin vatandaşısınız, ben sizi vatandaş kabul etmiyorum."
Peki, bunların Türkiye'deki durumu ne? Bunların Türkiye'deki durumu da maalesef benzer bir durumda. Mesela, benim kendi akrabalarım var, dedesinin kaydı Nusaybin'de, bunun kaydı var ama dedesi bir şekilde gitmiş Suriye'ye, çocukları olmuş, torunları olmuş, bugün bir kişiden 100 kişilik bir aile meydana gelmiş, torunlarla, torunların çocuklarıyla birlikte; Suriye bunları vatandaş olarak kabul etmiyor, Türkiye'de de bunların dedelerinden sonra bir kaydı yok; babalarının, annelerinin, torunların Türkiye'de bir nüfus kayıtları bulunmuyor. İşte, bunlar şu an, öyle, dünyada başka bir yerde aramaya gerek yok, burnumuzun dibindeki vatansız insanlar.
Onun için, biz defalarca bu konuda çalışmalar yaptık, dedik ki: "Herhangi bir şekilde, babasının veya dedesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ispat eden, belgeleyen kişilere otomatikman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmelidir." Ama maalesef, bugüne kadar bu konuda ciddi bir adım atılmadı.
Yine, aynı şekilde, kayıt dışı olan vatandaşların bir şekilde kayda geçirilmeleri lazım ve çok sayıda da Afrika'dan Somalili, Etiyopyalı, Mozambikli vatandaşlar geliyor buraya. Bunların bir kısmının kendi ülkelerinde vatandaşlıkları var yani ellerinde göstermelik de olsa bir pasaport var ama bu insanların büyük bir kısmı bu pasaportlarla da gelmiyorlar buraya, kaçak yollarla geliyorlar. Bir kısmının o pasaportları da yok ve hemen hemen her hafta basında bir haber çıkıyor, işte, "Yunan adalarına geçmek isteyen kaçak mültecilerin bulunduğu feribot, kayık, filika -neyse- battı; 10 kişi, 20 kişi, 50 kişi denizde boğuldu, öldü." veya "İstanbul'da yaşamakta oldukları bir evde 15 kişi -bu vakalar da oldu yani bunları böyle kafadan söylemiyorum- yanarak öldüler." veya "...dumandan, gazdan boğularak öldüler." Enteresan bir konu, bu kürsüden defalarca sizlere hitap ettim. Bu, Mozambik'ten gelen, Angola'dan gelen, Kenya'dan gelen, Somali'den gelen mülteciler ceplerindeki son üç beş kuruşu, 300, 500, bin, 2 bin doları getirip Aksaray'daki insan kaçakçılarını bularak teslim ediyorlar ve yollarda can veriyorlar ama ne hikmetse bizim İçişleri Bakanımız, Emniyet Genel Müdürümüz, İstanbul Valimiz, İstanbul Emniyet Müdürümüz, Aksaray Karakolumuzdaki Başkomiserimiz bu insan kaçakçılarını bulamıyor. İnan edin arkadaşlar, en fazla vebal içinde olduğunuz mevzulardan birisi budur. Ben bir soru önergesi verdim: Bugüne kadar kaç kişi insan kaçakçıları vasıtasıyla Türkiye dışına, Avrupa'ya veya başka bir ülkeye kaçmak isterken hayatını kaybetti, kaç kişi? Binlerce -bunun resmî rakamı da gelmedi henüz bana- sadece benim basından takip ettiğim, gördüğüm, gözlemleyebildiğim rakamlar 5 bin civarında yani hayatını kaybeden, değişik vesilelerle boğulan, yanan, kaza geçiren ve hayatını kaybedenler. Onun için, hakikaten bu "vatansız" dediğimiz, eski tabirle "haymatlos" dediğimiz insanların ciddi bir dramı var. Ülkemizin içinde böyle bir zümre var, Suriye'de, Irak'ta, İran'da böyle kişiler var. 14 yaşında, 15 yaşında evlendirilen, İran'a, Irak'a veya Suriye'ye gelin gönderilen insanlar var, ne bunların kaydı var ne çocuklarının kaydı var. Bir de siyasi durumda Türkiye vatandaşı olup da bir şekilde kitleler hâlinde Şeyh Sait olayında, Dersim'den Suriye'ye, Irak'a gidip de hâlâ ne orada ne burada vatandaş olamayan insanlar var.
Bir de bunların ötesinde -biraz evvel grubumuz adına konuşan arkadaşımız Sayın Kaplan da dile getirdi- Mahmur'da ciddi bir vatandaş kitlemiz var. Niye gittiler, nasıl gittiler, kim götürdü, niye götürdü, nasıl götürdü, ne olacak? Arkadaşlar, doğan çocukların hiçbir kabahati yok, hepimizin belki kabahati var ben de dâhil, ama giden çocukların, orada doğan çocukların, yetişen çocukların bir kabahati yok. Bu çocukların orada da kaydı yok, burada da kaydı yok ve bunların sayıları öyle 5, 10 değil, binlerle ifade edilen rakamlar konuşuluyor, şu an oradaki rakam 10 binin üzerinde.
Dolayısıyla, bir an evvel bu vatansız kişilerin statüsüne ilişkin sözleşmeyle bağlantılı olarak hem uluslararası gereken tüm yükümlülükler yerine getirilmeli hem de bizim yüz yüze olduğumuz daha somut, daha belirgin, müşahhas, elle tutulur -biraz evvel saymaya çalıştığım konularla ilgili- ciddi adımlar atılmalıdır. Bu, Hükûmetin veya muhalefetin sorunu değil bir insanlık sorunudur. Halledilmesi için her birlikte çalışmamız lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum.