| Konu: | ARAŞTIRMA ALTYAPILARININ DESTEKLENMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 111 |
| Tarih: | 02.07.2014 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yoğun, gereksiz tartışmalı gündemin arasında kaynamaması gereken önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu sıkışıklık arasında kendisine yer bulabildi. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çok önemli eksiklikleri olmakla beraber ülkemizin araştırma altyapısı açısından, ekonomik büyümesi açısından önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Uzun dönemdir bu tasarı bekliyordu değerli arkadaşlar. Bütçe döneminde de ilgili bakanları uyarmıştık "Bir an önce çıkaralım." diye. İlgili rektörlerimizle yaptığımız görüşmelerde, araştırma merkezlerinin yöneticileriyle de yapmış olduğumuz görüşmelerde bunların bir an önce çıkarılması gerektiği belirtilmişti. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun gecikmiş bir tasarı olduğunu -eksiklikleri olmakla beraber- baştan söylememiz gerekiyor. Çünkü burada baktığımız zaman değerli arkadaşlar...
Ama baştan bir iki tespitimi sizinle paylaşayım. "Gecikmiş ama araştırma altyapıları" diye devam ediyoruz. Böyle tercümesel bir koku alıyoruz. Söyledim arkadaşlara "Bir ayrım yapabilmek için koyduk." dediler ama yine de bunu daha farklı bir şekilde yansıtmak mümkün olabilirdi diyeceğim. Hakikaten de bu görüşmelerimizin ışığında bu tasarının çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Hakikaten biz önemli buluyoruz ama sohbeti daha çok önemseyen arkadaşlarımız da var Genel Kurulda, bu ramazan gününe rağmen enerjileri bitmemiş herhâlde.
Değerli arkadaşlar, 2023 diyoruz, siz de kabul ediyorsunuz, bizimkinin telif hakkını ödemeseniz de, arkasından 2053 geliyor dedik. Sayın Başbakan ileri gitti, orayı da atladı "2071" diyor ama bunun olması için öncelikle bilim, teknoloji, AR-GE politikalarında gerçek anlamda, sadece planda, programda, partinin eylem planında yazanlar değil, Hükûmet programında yazanlar değil, hızlı bir şekilde önlemler alınması gerekiyor. Şimdi, ama bu tasarı bir adım olmakla beraber, tespitlere baktığımız zaman, farklı farklı şeyler görüyoruz. Şöyle bir tespit var tasarının genel gerekçesinde: "Bilim, teknoloji ve yenilik yapma yeteneği, rekabet üstünlüğünün ve sürdürülebilir sosyoekonomik gelişmenin en önemli etkenlerinden biridir. Ülkemizde de son yıllarda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Ancak toplam AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının, gelişmiş ülke örnekleri ile karşılaştırıldığında düşük olduğu görülmektedir." Bu bir tespit, kanunun gerekçesinde yazan. Ayrıca "AR-GE harcamaları içindeki özel sektör payı da düşüktür." diyor. Bu tespiti yaptıktan sonra da Onuncu Kalkınma Planı'ndaki ilgili bölüme referans vererek şöyle diyor: "Ana eksenlerden birisi bu planda 'Yenilikçi Üretim, İstikrarlı Yüksek Büyüme' olarak belirlenmiştir. Buna göre; AR-GE ve yenilik politikalarının temel amacı; teknoloji ve yenilik faaliyetlerinin özel sektör odaklı artırılarak faydaya dönüştürülmesi, yeniliğe dayalı bir ekosistem oluşturularak araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesi ve markalaşmış teknoloji yoğun ürünlerle ülkemizin küresel ölçekte yüksek rekabet gücüne erişmesine katkıda bulunulması olarak tespit edilmiştir." Tespitler güzel.
Peki, bunu nasıl yapacağız? Özel sektörün yenilik yapma yeteneğinin artırılması, insan gücünün geliştirilmesi, araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesi, desteklerin etkinliğinin artırılması ve altyapıların etkin kullanımının sağlanması. Yani bu tespitler güzel. Bu çerçevede de bu tasarı hazırlandı. "Onuncu Kalkınma Planı'nda var." diyor. Ama bu tespitler uygulanmadığı sürece ve planlamalar uygulamaya dönüşmediği sürece maalesef lafta kalıyor ve temenniden öteye geçemiyor. Burada tespitler yine hem Kalkınma Planında hem gerekçede var. Bu araştırma merkezlerinin işleyişinde, yönetiminde, personel yapısında eksiklikler olduğunu ve burada yapılan çalışmaların, sonuçların yeterince ticarileşemediğini ve ürüne dönüştürülemediğini yukarıdaki tespitlerin yanı sıra hepimiz de biliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sorun burada. Belli araştırmalar yapılıyor.
Sayın Başkanım, arkadaşlar çok... Benim yüksek sesle insicamım bozuluyor, eğer dinlemeyeceklerse sorun değil ama hâlâ devam ediyor, yoğun bir uğultu var. Kusura bakmayın.
BAŞKAN - Sayın Günal, sözlerinizi arkadaşlar duydular, buyurun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ben devam ediyorum ama konuşmam engelleniyor hâlâ burada bakıyorum. Biz zaten yukarıda yirmi dört saat esaslı komisyondan geldik, konuşma sıramızın da ikincisine yetiştik, tekrar döneceğiz. Yani böyle önemli bir kanun tasarısı görüştüğümüz için söylüyorum. Hem ben konuşurken insicamım bozulmasın hem de arkadaşlar faydalansın diye söylüyorum. Baştan desteklediğimizi söyledik, eksiklikler olduğunu söyledik. Hiç olmazsa belki önergelerle tamamlanmasına vesile olabilirler. Dolayısıyla burada bir yapısal çözüm ihtiyacı bulunduğunu tespit etmiş arkadaşlarımız ama bunun uygulanmasıyla ilgili bazı eksiklikler var.
Şimdi, Onuncu Plan'ın içerisinde bunlar yazıyor. Ama bunlarla beraber uygulanması gereken teşvik politikaları var, bunlarla beraber yapılması gerekenler var. Yani biz sadece araştırma merkezi kanunu çıkarınca bu iş çözülmüyor. AR-GE merkezli diyoruz, inovasyon odaklı bir üretim sistemi geliştirmemiz gerekiyor.
Peki, nasıl yapacağız bunu? Önce eksiklikleri tespit etmeden bunu yapma şansımız var mı? Yok. Yani kronik dış ticaret açığıyla uğraşan, bir taraftan cari açıkla dışa bağımlı bir ekonomik yapıyla boğuşan bir ülkede bu yapısal dönüşümleri nasıl yapacağız, açıkçası şaşırıyorum. Çünkü sorunun esasına inmeden palyatif tedbirlerle uğraşıyoruz.
İşte, yukarıda, bir ayı aşkın bir süredir bir torba, çuval, harar, ne derseniz -hâlâ devam ediyoruz eklemelerine- bir kanun tasarısı görüşüyoruz. Bu arada böylesine önemli bir kanun bekliyor. İçinde Soma'yla ilgili kısım da var. Hemen çıkaralım dedik. Bunlar bekliyor.
Önce sorunları tespit etmemiz gerekiyor. Burada bizim ürün odaklı dışa bağımlılığı azaltmış, rekabete dayalı bir yüksek teknoloji, yüksek katma değerli bir üretim sistemi oluşturmamız lazım, böyle bir ekonomik sistem oluşturmamız lazım. Kendi kendine yürüyen sistemle ancak ne yapıyoruz? Pembe tabloları, TÜİK'in yaptığı birtakım baz yılı kaydırmalarıyla veya işsizlik hesaplamalarında tanım değişiklikleriyle, yöntem değişiklikleriyle sanki kendimizi ekonominin sorunlarını çözmüş gibi takdim ediyorsunuz. Dolayısıyla bu kanunun uygulanması için öncelikle eksikliklerinin tamamlanması gerekiyor.
Şimdi, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha önce parti programımızda ve seçim beyannamelerimizde belirtmiş olduğumuz hususlar esas itibarıyla bu tasarının desteklenmesini gerektiriyor ama yapılması gereken daha çok şey var. Neden? Burada araştırma merkezlerinin hepsi bir paket içerisine konuluyor. Üç ana konuya ayrılmış: İleri teknolojiler, tematik laboratuvarlar, bir de merkez laboratuvarları.
Şimdi, değerli arkadaşlar, çok değişik araştırma merkezleri var. Yani kültür araştırma merkezleri var, tarih araştırma merkezleri var, sosyal bilimler var; biyolojik, fen bilimleri, sağlık bilimleri; bir de malzeme teknolojileri, yüksek enerjiyle ilgili birtakım araştırma merkezleri var. Bunların hepsini aynı kategoriye koyduğumuz zaman, "sorunu çözelim" derken tekrar içinden çıkılmaz hâle getiririz. Yani "Efendim, işte üniversitedeki araştırma merkezleri ayrı, bunlar ayrı, yönetimine filanca gelecek, şunları atayacağız, bunları atamayacağız, yönetim kurulu şöyle olacak, danışma kurulu..." Bunlar işin ayrıntı kısmı ama özü itibarıyla şunda anlaşmamız lazım: Nasıl bir araştırma merkezi olacak? Eğer kamunun araştırma merkezleri ile üniversitede kuracaklarımızı özel sektörle entegre edemezsek bu sorunu çözemeyiz. Sadece yönetimine belli kişileri alarak "Şunları şunları koyduk ama kontrolü bizde olsun." mantığıyla bakarsak bunları çözemeyiz.
Yani üniversitelerde kurulu araştırma merkezleri var. Ben, 2003 yılında üniversiteye "full time" öğretim üyesi olarak geçtiğim zaman -bir araştırma merkezinin müdürüydüm ama bir süredir kurulmuş- baktım YÖK'ten yazışma numarası dahi alınmamıştı, arkadaşlara yukarıda söyledim. Ama fiiliyatta baktığınız zaman resmî olarak bu da bir araştırma merkezi. Yani bunlarda tematik olarak, konular olarak belli ayrışmaları sağlamak gerekiyor.
Bir de, bunların hepsini standart araştırma merkezi gibi tek düzenlemeyle yapmak da doğru değil. İleri teknoloji gerektiren, büyük yatırım gerektiren araştırma merkezlerinin öncelikle birinci kategori olarak uluslararası düzeyde araştırma yapabilecek olanları farklı bir kategoriye koymak lazım. İkincisi de ulusal araştırma merkezi niteliğinde olabilecekler olur. Üçüncüsü de normal üniversitelerle beraber belli konularda yapılacak araştırmalar olur.
Şöyle bir yanlış oluyor değerli arkadaşlar uygulamada: Şimdi, bunu kuracağız, bu kanun böyle çıkacak. Bunun yönetimi kimlerden oluşacak, kanunda yazıyor. O arada, bir anda bakıyorsunuz -onun için önergeler de hazırladık- üniversitenin otoritesine bırakmıyoruz, üniversiteye güvenmiyoruz. Diyoruz ki: "Özel sektörden, oradan buradan gelecek arkadaşlar, bunlar yapacaklar." Ama burada bir düzene koymak lazım, en az şu kadarının... "5 ila 9 kişiden oluşur." Güzel de bunun kaçı nereden olacak, tamamı mı özel sektörden olacak, kaçı üniversiteden olacak, kaçı ilgili kurumdan olacak belli değil. Yani şunu söylüyorum: "5 kişiden oluşur." deyip 1 tane üniversiteden hoca koyarak burada bir merkez kurulabiliyor, böyle bir sınırlama yok.
Peki, nasıl olacak? Şöyle bir örnek vereyim: 2002 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında alınan kararlar vardı, 2023 Bilim ve Teknoloji Vizyonu. Ben de -rahmetli DPT diyorum artık- DPT'nin o zamanki Müsteşar Yardımcısı olarak toplantıya katıldım. 6'ncı Çerçeve Programı için bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda baktım üniversitelerde bir kümelenme olmuş, yani 3-4 tane üniversite belli projelere yoğunlaşmış. Şimdi, bu yanlış bir şey. Burada gen teknolojileri var, biyoteknoloji var, zirai teknolojiler var, tohumculuk var, metalürjisi var, otomotivi var; onların olduğu illerdeki üniversitelerin lokomotif görevi görmesi gerekir dedik. Örneğin otomotivle ilgili bir araştırma yapacaksanız, öyle veya böyle, Marmara'daki üniversitelerin -Bursa, Kocaeli neyse- buraların lokomotif olması gerekir ve fiziksel ortamın da, araştırma merkezinin de buralara yakın olması lazım. Mesela mevcut merkezlerde seramik araştırma merkezleri var. Bunların bir şekilde İç Anadolu'da, Eskişehir, Kütahya yöresinde ve bu üniversitelerin özellikle katılımıyla oluşturulması daha doğru olur. Yani bir merkezi bir yere kurduk... Veya tohumculuk yapacağız, bunun içerisinde bunu Ankara'da kurduğumuz zaman ayrıdır, bunun merkezini Harran'da ya da Çukurova'da kurup bunları lokomotif üniversiteler olarak belirleyip özel sektörün dinamizmini, kamunun dinamizmini, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kurumlarını bunlarla entegre etmek başka bir şeydir. Yani biz buradan kanunu çıkararak, bunların hepsini bir torbaya koyarak araştırmayı, geliştirmeyi sağlamış olmayız. Eğer bunu yapmazsak sorunu çözemeyiz değerli arkadaşlar.
Burada, şu anda, farklılaştırılması gereken birçok yer var. Örneğin, burada birkaç tane üniversitenin önderliğiyle kurulmuş olan Türk Hızlandırıcı Merkezinin altyapısı olan Hızlandırıcı Enstitüsüdür. Şimdi, bunları normal bir üniversitedeki araştırma merkezi mantığıyla yaparsak buradan bir sonuç alma şansımız yok. Yani bunlar için farklı kategori lazım ve kanun maalesef bunları düzenlemiyor, esnek, genel kararları, kuralları belirliyor. Ha, bu da bir aşama, evet, doğru ama bu kadar uzun süre sonra çıkmış bir tasarıyı da tam çıkarmak lazım. Neden? Çünkü 2010 yılında karar alınmış, dört yıl sonra ancak burada kanun hâlinde görüşebiliyoruz değerli arkadaşlar yani bunun kararı 2010 yılında alınmış, dört yıldır da arkadaşlarımız uğraşıyor yani ancak tasarı hâline gelmiş. Böyle pat diye, Meclisteki bu gereksiz, tartışmalı siyasi tasarılardan maalesef bu yapısal önlemlerle ilgili tasarılara sıra gelmiyor.
Onun için, gelin, buradayken önergelerle bu eksiklikleri tamamlayalım, bu üç tane ana ayrıştırmanın yeterli olmadığını, belli şekillerde gerekirse usul ve esaslar da -Bakanlar Kurulunca veya Danışma Kurulunca belirlenecek şekilde -3 Bakanlığımız burada görevli- burada bunları yeniden yapılandıralım diye düşünüyorum. Aksi takdirde, yine bir şeyi çıkarmış oluruz, 3-5 kişi orada kurumsal olarak, müdür olur, çalışmacı olur, bir şey olur ama başka türlü bunları yapamayız. Bunların farklı statüleri var değerli arkadaşlar.
Başka bir husus var: Burada merkez laboratuvarları var. İşte, arkadaşlarımız iyi niyetli olarak diyor ki: "Ya, işte, daha çok dağınık laboratuvarlar vardı, biz de bunları bir araya topladık, israfı önledik." Ama bu yeterli değil. Yani ne yönden yeterli değil? Bir üniversite içerisinde birkaç tane fakültenin kullanacağı laboratuvar, eğer merkez laboratuvarından anladığımız işte, 3-5 bilgisayar, çıktı makinası, eğer buna benzer teknik aletse o zaten araştırma merkezi laboratuvarı olmaz.
Şimdi, içimizde bilim adamları var, araştırmacılar var, bürokrasiden gelen arkadaşlarımız var. Bir biyoloji laboratuvarıyla kimya laboratuvarı veya fizik laboratuvarında kullanacağımız şeyler aynı mı? Bir metalürji işinde, malzeme işinde, mühendisliğinde kullanılacak laboratuvar... Yani temel birtakım makineler hariç hiçbirisi aynı değil. Ben de şunu diyorum: O zaman kümeleme tarzı -sanayide yaptığımız gibi- birkaç tane... Ankara'da kaç tane üniversite var, şu konularda hangileri araştırma yapıyor? Demin söylemiş olduğum, bir konuda bir üniversitenin lider olması, oraya yakın bir sanayi kurumunun da lider olması gerekiyor. Aksi takdirde çok başlılık, herkes kendi adamını oraya koymaya çalışacak ve kamu yararı ortadan kalkacak. Buradaki, diyelim ki fizikle ilgili yapılacak araştırmalar şu anda Ankara Üniversitesinde bir araştırma merkezi var, örnek; bunlar yapılsın. Peki bu araştırma merkezinde enerjiyle ilgili konu görüşülecek ama burada söyledik, BOREM var, Atom Enerjisi Kurumu var, diğer şeyler var. Bunların da katkısının sağlanması lazım yani bir ulusal araştırma stratejisi olması lazım, sadece araştırma altyapısını sağlamak yetmiyor. Yani yenilikçi diyoruz, tamam, yüksek katma değerli, yüksek teknolojili; güzel de kamunun enerjisini, birikimini, özel sektörün dinamizmini getirip üniversitelerdeki akademik araştırma altyapısıyla eğer bir araya koymazsak yine birkaç kişiye post yaratmış oluruz. Filancayı buraya müdür yaptık, yüksek şeyle bunu çalıştırdık deriz ve böyle geçer.
Müdür demişken söyleyeyim: Arkadaşlarımıza söyledik, önergemiz de var. "En az işte lisans düzeyinde..." Yani işte o zaman eyyamcılık gibi geliyor bize. Dedik ki: "En az doktora düzeyinde olsun." Komisyonda kabul ettiremedik. Neden? Şimdi bakın, uluslararası araştırmacılar gelecek, hocalar burada araştırma yapacak, sadece idari müdür değil burada yer alan arkadaşlar, teknik konularda da yönetim kurulunun bütün işini görüp özetini, takibini, projesini takip edecek bir müdürden bahsediyoruz. Şimdi o müdür lisans düzeyinde olacak. O zaman bu idarecilik gibi bir şey, teknik olarak bunun ne olduğunu bile anlayacak durumda değil. Tamam, çalışan arkadaşlarımız olabilir, bürokrasiden birileri kayabilir ama o idari müdür olur. O zaman bunu ayırmak lazım. Yani bu söylediğim şey, olayın hafife alındığını gösteriyor, onun için çırpınıyorum. Elimize böyle bir fırsat geçmişken, bunları -tekraren söylüyorum- uluslararası çapta olacakları ayrı bir kategoride, ulusal araştırma merkezlerini kamunun araştırma merkezleriyle entegre ederek, üniversiteyle, özel sektörle ve üniversite-sanayi işbirliğini de gerçekten yapacak şekilde ortak ortamlar kurmamız lazım. Eğer böyle eyyamcılık yaparsak üniversitedeki birkaç kişiye post yaratmış oluruz, onların yanına da ticaret odasından ve kamudan bazı arkadaşlarımızı yönetim kurulu üyesi veya ofis çalışanı olarak entegre etmiş oluruz. Bu da Türkiye'nin 2023 vizyonuna da, 2053 uzun erimli vizyonuna da maalesef uygun olmaz; başta Onuncu Kalkınma Planı'nda ve kanun tasarısının temel gerekçesinde söylenen eksikliklerimizi bu şekliyle gideremeyiz. Ha, bunlarla beraber, bunların uygulanmasını da çok iyi şekilde takip etmek lazım. Ne yapmak lazım? Kalkınma Bakanlığımızın bunu yapması lazım. DPT rahmetli oldu, yakında Kalkınma Bakanlığı da bu gidişle rahmetli olacak, Bakanım bakıyor ama. Sayın Başbakan bizden 402 tane sektörel değerlendirme izleme raportörü kadrosu istiyor, yukarıda torbaya ekledik, inşallah önünüze bayrama kadar gelir. Yani şöyle bir şey oluyor: Daha önce bu Genel Müdürlük kurulurken söylemiştik "Siz DPT'yi kapatacak mısınız?" diye, burada birçok arkadaşımız var geçen dönemden milletvekili olan, gülmüşlerdi; sonra, DPT kapandı, onun yerine Başbakanlıkta alternatif bir birim kuruluyordu, sonra KHK'yla kurulmuş. Şimdi de arkadaşlarımız getirdiler -dört yıl beklemişler 2011'den bu yana- nedense şimdi, ben de dedim ki: "Herhâlde Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı olamayacağını anladı, Başbakanlıkta bunlarla takviye yapıp kendine danışmanlar ordusu yapıyor." Hükûmet içerisinde de frenciler, gazcılar var; her gün Merkez Bankası, Maliye Bakanı, Başbakan Yardımcısı, farklı bir kategori gibi, sanki ayrı bir koalisyon ortağı gibi sunuluyor; dedim ki "Herhâlde oralardan da destek alamıyor, kendine göre sektörel izleme, değerlendirme uzmanlığı kuracakmış." İşte, Sayın Bakan burada, İktisadi Sektörler Genel Müdürlüğü var, Sosyal Sektörler İzleme Genel Müdürlüğü var, Türkiye'nin her konusunda da uzman arkadaşlarımız var, zaten bunlar Başbakanın da müşavirleri, istediği zaman Sayın Bakan hepsini verir.
Sonuç olarak, böyle palyatif tedbirlerle bunu çözemeyiz. Bu sektörlerin analizleri zaten yapılmış, planda programda var, sadece iyi uygulamamız lazım; iyi uygulamak için de kanunu eksiksiz çıkarmamız lazım.
Biz, Türk milletinin bu zorlukları aşacağına ve sonrasında lider ülke olacağına inanıyoruz ama kısır çekişmeleri bırakıp bu yapısal önlemleri almamız şart diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)