| Konu: | ARAŞTIRMA ALTYAPILARININ DESTEKLENMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 03.07.2014 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Araştırma altyapılarının desteklenmesini öngören bu tasarı, geç kalınmış ve içeriği yetersiz olsa da önemli bir düzenleme niteliğindedir.
Türkiye, bilim, teknoloji ve yenilik performansında dünyada hâlâ çok gerilerde bulunmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu'nun hazırladığı 2013-2014 Küresel Rekabet Raporu'na göre Türkiye, küresel rekabet gücü sıralamasında 148 ülke arasında 44'üncü, inovasyon kapasitesinde 45'inci, AR-GE'de üniversite-sanayi iş birliğinde 52'nci, bilimsel araştırma kurumlarının kalite sıralamasında 63'üncü, şirketlerin AR-GE harcamalarında 68'inci, bilim insanı ve mühendis sayısında 53'üncü, faydalı model ve patent sayısında ise 41'inci sırada yer almaktadır.
Dünyada yüksek büyüme oranlarını yıllara sâri bir biçimde sürdürebilen ülkelere bakıldığında bu ülkelerin katma değeri yüksek ürünler ürettikleri ve ihracatlarını da bu ürünlere dayalı olarak gerçekleştirdikleri görülmektedir. Ülkemizde bu şekilde bir üretim ve ihracat yapısına geçilebilmesi için AR-GE, yenilik ve teknoloji alanında önemli bir atılım yapılması gerekmektedir ancak sanayimiz bir türlü AR-GE yoğun üretim yapısına geçememektedir.
2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,53'ü olan AR-GE harcamalarımız 2012'de yüzde 0,92'ye yükselmiştir. Bu oran, Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda belirlenen yüzde 2 hedefinin çok altında kalırken aynı zamanda Avrupa Birliği ortalamasının da yarısının altında kalmıştır. Aynı dönemde, millî gelirin yaklaşık 3,5 kat arttığı dikkate alındığında, AR-GE harcamaları için aynı nispette kaynak ayrılmadığı görülmektedir. AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2018 yılı için yüzde 1,8; 2023 yılı için yüzde 3 olarak hedeflenmiştir. Ancak, AKP iktidarının geçmiş yıllar performansına bakınca gelecek için umutlu olmak gerçekçi değildir. Zira, geçmiş beş yılda sadece 0,25 puan, geçmiş on yıldaysa sadece 0,39 puan artış gösteren bu oranın önümüzdeki beş yılda 2 katına çıkması, gelecek on yıldaysa 2,08 puan artış kaydetmesi gerçekçi görünmemektedir.
Tüm dünyada büyümenin motor gücü, ekonomilerin imalat sanayisine dayalı ihracat yapabilme kapasitesidir. Yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi ve ihracatındaki payı birçok ülkede çift hanelere ulaşmışken Türkiye'de AKP döneminde iyice düşmüştür. Ülkemizde 2003 yılında yüzde 5,7 olan yüksek teknoloji ürünlerinin sanayi üretimi içindeki payı 2012 yılında yüzde 3,5'e gerilemiş; yine, 2002 yılında yüzde 6,2 olan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı da 2012 yılında yüzde 3,7'ye düşmüştür.
Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine ulaşılması da mümkün değildir. AKP döneminde, tüketime, sıcak paraya ve ithalata dayalı politikalar sonucu, Türk sanayisi yurt dışından gelen ucuz ara mallarının tahribatıyla karşı karşıya kalmış ve sektörel öncelikleri, giderek montaja dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklenmiştir. Türkiye, sanayileşme bir tarafa, gittikçe sanayisizleşmektedir. İstanbul Sanayi Odasının 249 büyük sanayi kuruluşumuzun 2001-2010 yılı verilerine dayanan çalışması, sanayimizin montaj ağırlıklı bir hâl aldığını, katma değerin nispi olarak azaldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hem sanayimiz hem de ihracatımızın ithalata bağımlılığı kaygı verici boyutlara yükselmiştir. Bunu sadece enerji ithalatıyla açıklamak da mümkün değildir. Dâhilde işleme rejimi kapsamında, firmaların taahhüt ettiği ihracat ile buna bağlı ithalatın oranı yüzde 62,1'e yükselmiş yani bir başka deyişle 100 dolarlık ihracat için 62 dolarlık ithalat yapılmaktadır. Bizim ülke olarak ekonomide yeni ufuklara, yeni projelere ve çarelere ihtiyacımız vardır.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)