| Konu: | AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİ İLE GÜNDEMDEKİ SIRALAMANIN YENİDEN DÜZENLENMESİNE; 615 SIRA SAYILI KANUN TASARISI'NIN İÇ TÜZÜK'ÜN 91'İNCİ MADDESİNE GÖRE TEMEL KANUN OLARAK BÖLÜMLER HÂLİNDE GÖRÜŞÜLMESİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 08.07.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, AKP'nin vermiş olduğu bu önergeyle 24'üne kadar, ramazan ayında cumartesi, pazar, pazartesi dâhil olmak üzere bitimine kadar süreyle çalışacağız Allah nasip ederse.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii ki, ramazan ayında normal olarak Meclis her zaman tatile girerdi ama çalışma konusunda bir karar almış bulunuyor tek taraflı olarak AKP. Çalışmaktan gocunmayız, çekinmeyiz ama bu kadar acele etmelerinin sebebinin ne olduğunu iyi anlamak gerekir. Yani hangi sebeple konuları bu kadar öncelikle, Meclisin tatile girdiği bir dönemde, devam ettirip bitirmek istiyor, bunu çok iyi değerlendirmek lazım.
Şimdi gündeme baktığımız zaman terörle ilgili bir yasa getiriliyor "terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi" adı altında. Aslında kiminle mücadele edecekleri de yazmıyor burada, PKK terörü müdür, başka bir terör müdür, belli değil. Yani DHKP-C midir, Hizbullah mıdır, bu da belli değil. Ama onun ötesinde sağlıkla ilgili bir yasa tasarısı geliyor. Ardından da 168 maddelik -herhâlde yanılmıyorsam, yeni ekler yapılmamışsa- bir torba yasa getiriliyor. Artık torbanın ötesine geçmiş durumda, herhâlde "harar" deniyor bunun ismine.
Şimdi, değerli milletvekilleri, niye bu kadar acele ediliyor? Yani terörle ilgili, terörün sona erdirilmesiyle ilgili yasa o kadar zaman geçti, o zamanlarda dile getirilmedi, bugün neden getiriliyor? Şöyle bir baktığımızda, Özgür Gündem'de 27 Haziran 2014'te KCK Eş Başkanı Cemil Bayık'la yapılan bir röportajda, Cemil Bayık açıkça şöyle diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmeden yasa çıkmazsa süreç bitmiştir." Yani açıkça tehdit ediyor ve o tehdit çerçevesinde de bir yasa getiriliyor.
Şimdi, yasanın içeriğini, bundan hemen sonrasında zaten yasa geleceği için orada uzun uzadıya tartışacağız, orada onunla ilgili, ne kadar Anayasa'ya aykırı olduğu, kanuna, teknolojiye uymadığı, uluslararası hukuk teamüllerine uymadığı meselesini zaten dile getireceğiz, onları ayrıca değerlendireceğiz ama burada hakikaten enteresan... Yani Cemil Bayık burada 6 maddelik yasa tasarısından da söz ederek Hükûmeti şöyle tenkit ediyor veyahut da suçluyor veya tehdit ediyor, diyor ki: "Hükûmet ve devlet, yasal zemini oluşturacak ortamı oluşturmaz ve zamana yayarak sadece zaman kazanmak isterse ve bununla Cumhurbaşkanlığını kazanmayı hedeflerse biz bunu kabul etmeyeceğiz ve o zaman süreç sona erecektir." Şimdi, önümüzdeki günlerde o zaman bu kanun tasarısının Meclisten geçtiğini düşünelim. Hemen bununla ilgili hangi tedbirleri alacağınızı veya Cemil Bayık'ın sözlerini hangi ölçüde yerine getireceğinizi göreceğiz. Eğer bunun bağlantısı olarak bunu çıkarmadığınızı, bu yasayı getirmediğinizi söyleyecek olursanız onu da göreceğiz.
Hâlbuki, Anadolu'nun güneydoğusunda neler oluyor, bunu hiç akla getirdiniz mi, hiç düşündünüz mü? Mesela, Enerji Bakanımız Sayın Yıldız açıkladı, güneydoğuda elektrik kesintilerini değerlendirirken şöyle dedi: "Güneydoğuda ödeme oranı yüzde 10." Evet, "yüzde 10" diyor. Şimdi, siz, eğer orada güçlüyseniz, devletseniz yüzde 10 ödemeye karşı birtakım tedbirler almış olmanız gerekirdi ama neden bu tedbirleri alamıyorsunuz, yüzde 10'da kalıyor ve onun dışında, ödeyen halkın üzerine neden birtakım "ek vergiler" adı altında, işte "kaçak bedeli" vesair adı altında yükleme yapıyorsunuz? Yine, dolayısıyla PKK'nın da bu konuda, elektrik faturalarının ödenmemesi konusunda halka telkinde bulunduğu ve baskı yapıldığı belirtiliyor.
Şimdi, gerçekten güneydoğuda neler oluyor? Güneydoğuda yollar kesiliyor, bayraklar gönderden indiriliyor. Sadece askerî birlikteki bayrak da indirilmedi, diğer resmî dairelerdeki bayraklar, hakikaten, yerinde duruyor mu, durmuyor mu, bir ona bakın.
Onun dışında, polis ve asker, karakollara ve kışlalara çekilmiş durumda. Herhangi bir işe müdahale edemiyor. Karakol yapımı protesto ediliyor ve bunun üzerine, askerlerin üzerine, polislerin üzerine, güvenlik güçlerinin üzerine molotoflar vesaire atılıyor. PKK yol kesiyor ve kimlik kontrolü yapıyor, hem de güvenlik güçlerinin 250 metre ötesinde yapıyor bunları. Jandarma kendisine saldıran PKK'lılara cevap vermiyor, verenler hakkında soruşturma başlatılıyor ve silahlarına el konuluyor. PKK insanlardan "vergi" adı altında haraç alıyor, mahkeme kuruyor. PKK şehirlere silah ve militan yığmaya devam ediyor, bunu Hükûmet de biliyor, istihbarat da biliyor ama emir yukarıdan geldiği için valiler ve de güvenlik güçleri herhangi bir şekilde ses çıkaramıyorlar. Askerler kaçırılıyor, yol yapan makineler yakılıyor, korucular katlediliyor ama Hükûmet "çözüm sürecinin devam etmesi" adı altında bunları göz ardı ediyor ve ölenleri insan yerine koymuyor ve açıklamalarda da "Bugüne kadar hiç ölüm olmadı." deniliyor.
Yine, PKK yollara hendekler açıyor, Diyarbakır-Bingöl yolu yirmi dört gün kapalı kalıyor ve trafik başka güzergâhtan gidiyor Elâzığ'a vesair yerlere. Yani böyle bir durum Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde veya Amerika Birleşik Devletleri'nde olsaydı ne olurdu? Bir gözünüzde canlandırın, yirmi dört gün iki il arasındaki yol kapalı kalabilir miydi veya böyle bir harekette ne kadar bulunabilirlerdi? Ama bu çerçevede Hükûmet hâlâ sessiz. Hatta iş adamlarının paraları gasbediliyor PKK teröristleri tarafından ama güvenlik güçleri bunları takip etmiyor ve "Aman, sürece zarar gelir." diye bunlar izlerini kaybettiriyorlar.
Şimdi, teröristbaşı 1999'da tutuklandığında aynen şunları söylemişti: "Bana müsaade edin..." Barış için çalışacağını, dağdan üç ayda bütün PKK terörist gruplarını indireceğini açıklamıştı. Yıl 2013, 23 Şubatta şöyle bir açıklama yapıyor teröristbaşı: "Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Başarılı olursak ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak, ölen ölecek, ben karışmıyorum." Şimdi, bu kadar aleni olarak isyan hazırlığında olduğunu söyleyecek teröristbaşı ve neler yapıldığını, neler yapılması gerektiğini söyleyecek ve Hükûmet sessiz kalacak... Nasıl bir devletsiniz? Nasıl bir Hükûmetsiniz? Neyi yönettiğinizi zannediyorsunuz? Böyle ülke mi yönetilir? Böyle bir demokrasi mi olur? Bütün bunlar hangi zaman diliminde gerçekleşti? 2003 yılından başlayarak 2014 yılına, geldiğimiz zamana kadar geldi on iki yıl içerisinde.
Şimdi, hiç zannetmeyin ki bunlar bu şekilde Meclisin tozlu raflarında kalacak. Yarın, tarih yazarları, sizin -Sayın Başbakanın da dâhil- söylediklerinizin hiçbirini kale almayacak, o yazılı belgelere başvurarak tarihi yazacaklar, sizin hakkınızda da yazacaklar. Hiç unutmayın ki tarihte hiçbir şey gizli kalmıyor, eninde sonunda ortaya çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, dolayısıyla, aslında tasarının bu şekilde gelmesi, Meclisin bu şekilde çalıştırılmaya çalışılması, önümüzdeki 10 Ağustosta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sayın Başbakana birtakım oyların kazandırılmasından öte, başka bir şey değildir ama şurasını hiç kimse unutmasın ki diğer taraftan, yurt dışında birtakım olaylar oluyor, Türkiye'yi ilgilendirmiyor zannediliyor. IŞİD'i şöyle bir göz önüne alın, ne gariptir ki IŞİD'in halife olarak ilan ettiği Ebubekir El Bağdadi iki yıl boyunca Amerikan kamplarında esir olarak kalmıştır, tutuklu olarak kalmıştır. Ne yapmıştır bu dönemde, ne yapmamıştır, ismi neden değiştirilmiştir? Bütün bunları göz önüne aldığınızda, şu an enteresan değil midir ki IŞİD, o bölgelerde peşmergeyle hiçbir zaman çatışmıyor, sadece Türkmen bölgelerine doğru harekette bulunuyor?
Bunların hepsinin bir anlamı olması gerektiğini düşünüyoruz ve dolayısıyla, bizim -her ne kadar lehinde almışsam da- aleyhinde olduğumuzu beyan ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)