| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 08.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 629 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize iyi geceler diliyorum.
Gerçekten önemli bir yasayı görüşüyoruz. Türkiye siyasi tarihi açısından bir dönüm noktası olarak ifade edeceğimiz bir yasa. Her şey değil tabii ki ama bu yasanın bu Meclis kurulunda görüşülüyor olmasının kendisinin bile çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak, mesele bu yasa değil, bu Mecliste birçok yasa çıkartıldı, birçok demokratikleşme paketleri çıkartıldı... Biraz önceki sayın hatip de ifade etti, demokratikleşme paketlerinin birçoğunun sonuç vermemesinin -o başka bir noktada söylüyor ama- temel nedeni de hazırlanma zihniyetiyle alakalı bir durum.
Şimdi, biraz önce Sayın Bakan, burada PKK'ye dair bir tanım ısrarla sorulduğunda "PKK terör örgütüdür." diye tanımda bulundu. Şimdi, eğer siz bu zihniyeti değiştirmezseniz, eğer terörizm kavramında ya da terörle mücadele konusunda ısrar ederseniz, bu meseleye terörizm perspektifinden bakarsanız kalıcı bir çözümün olması mümkün değildir. Önemli olan zihniyetin değişmesidir. Sizin "terörist" dediğinize insanlar "özgürlük hareketi" diyor; kendi dili, kimliği, kültürü için mücadele ettiğini söylüyor. Dolayısıyla, bu noktada bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.
Bu kürsüde bütün bunları konuşuyor olmak önemli bir nokta. Ben ikinci dönemdir milletvekiliyim. "Bu ülkede savaş var." dediğimiz için bile birçok tartışmaya neden olduk. Her defasında bu kürsüde bize dönülüp "terörist" denildi. Bu dönemleri de atlattık. Hâlâ konuşabiliyorsak, bu noktaya gelmişsek bu da tabii ki önemli bir nokta ama burada bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.
Burada PKK'yi doğru tanımlarsanız çözümünü de doğru ifade edersiniz. Şimdi, bu sadece Kürtler açısından geçerli bir durum değil. Değerli milletvekilleri, siz Türkiye cephesine bakın, biz buradan Türkiye'ye konuşuyoruz.
Şimdi, sizin "terörist" dediğiniz, "Terörle mücadele ediyoruz." dediğiniz örgütle konuştuğunuzda, Türkiye halkına da "Niye görüşüyorsun?" diye bir soru sorma hakkını veriyorsunuz. O yüzden bu tanımı doğru yapacağız. Bu bir terör sorunu değildir. Şimdiye kadar bir devletin kendi yurttaşlarını, Kürt yurttaşlarının dilini, kimliğini, kültürünü yok sayması, bunun için baskı uygulaması, şiddet uygulaması... Bir terörden bahsedilecekse o zaman devlet teröründen bahsetmek gerekir. Binlerce insan yaşamını yitirdi, on binlerce insan burada yaşamını yitirdi, on binlerce faili meçhul cinayetten bahsediyoruz. Bu savaşın en büyük mağdurları kadınlar. 90'lı yıllarda yaşanan dönemde binlerce kadın tacize, tecavüze maruz kaldı. Şimdi madem bir tartışma yürüteceğiz, bütün bunları değerlendirelim birlikte.
Şimdi biz bu sorunu çözmek istiyoruz. İyi bir noktaya geldik. 21'inci yüzyılda insanlar sorunlarını kavga ederek, savaşarak daha çok kişi ölsün diye çözmüyorlar; müzakere ederek, diyalog kurarak... Olması gereken şey de bu. O açıdan, bugün bu yasanın görüşülüyor olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. O yüzden, İmralı'da Sayın Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmeleri biz önemsiyoruz, Türkiye halkı adına önemsiyoruz.
Şimdi Yıldız Hemşireden bahsediliyor. Bir daha Yıldız hemşireler olmasın istiyorsanız, bir daha insanlar ölmesin, Kürt annesi de, Türk annesi de ağlamasın, diğer halkların annesi de ağlamasın diyorsak burada yapmamız gereken şey, bu yasanın daha iyi nasıl çıkacağıdır; eleştirmek değil. Doğru, AKP iktidarı bu yasanın çıkartılması konusunda yeterince cesur davranmıyor. Aslında bu, sorunu çözmez, bu bir çerçeve yasasıdır. Bize sorarsanız, bu yasayla aslında hiçbir sorun çözülmüyor, muğlaktır, ne yapılacağı belli değildir. Sadece, iktidarın şu sözü, "Bundan sonra yapılacak." sözüyle karşı karşıyayız ama ona rağmen savaş olmayacak, ölümler olmayacak, insan ölmeyecek dediğimiz için önemsiyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'nin Meclisidir, 76 milyonun sorumluluğunu taşıyorsunuz. Bugün Kürdistan ve Türkiye'de savaşın, çatışmanın olmaması, bırakalım Türkiye'yi, Orta Doğu'da barışın olması meselesi önemli. Biraz önce sayın milletvekili burada IŞİD'in yaptığı katliamları anlattı; insanların kafalarını kesiyorlar, kadınlara tecavüz ediyorlar. Şimdi, bu şey kabul edilebilir mi? Orta Doğu'da barış, dünyada barış, Türkiye'de ve kendi coğrafyamızda barış diyorsak bu perspektifle bu işe bakmak durumundayız. O yüzden, dilimizi değiştireceğiz, zihniyetimizi değiştireceğiz. Bu sorun bir terör sorunu değil, bu sorun bir hak ve özgürlük sorunudur. 76 milyon birlikte yaşayacaksa ama bir kimlikte değil, tek dil, tek millet, tek inanç, tek düşünceyle değil, çok kimlikli, çok kültürlü yapımızla bir arada yaşayacağız. Hep söylenir "Farklılıklarımız zenginliğimizdir." diye ama şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bütün farklılıkların zenginliği gasbedilmiştir; Ermenilerin, Asurilerin, Kürtlerin, Türkmenlerin. Ama, biz farklılıklarımızla zenginliğimizi koruyacaksak yani kendi dilimiz, kimliğimiz, kültürümüz, rengimizle bu coğrafyada eşit hukuk temelinde yaşayabileceksek o zaman gelecek vadeden bir şeydir. Dolayısıyla, birbirimizin zenginliklerine el koymayalım, gasbetmeyelim ama birbirimizin zenginliklerini birlikte paylaşalım. Bu coğrafya herkese yeter, Mezopotamya, Anadolu, Trakya bütün herkese yeter, yeter ki kardeşçe yaşamasını bilelim değerli milletvekilleri.
Şimdi, tabii ki bu çerçeve yasasıyla bir başlangıç yapılıyor ama asıl bundan sonrası önemli. Örneğin, bu yasada hakikat, adalet ve araştırma komisyonu kurulmasına dair bir bölüm yok, 2'nci maddede bu tanımlanıyor. Şimdi, oysa yapılması gereken şeylerden birisi de bu hakikate ulaşmak. Hakikat neydi? Çünkü, bizim yaşadıklarımızı Batı yanlış anladı, anlatılmadı, devlet başka anlattı. Bizim savaşta yaşananların bütün boyutlarıyla açığa çıkarılması, bunun tanzim edilmesi, hakikatle yüzleşmek, gerçekle yüzleşmek gibi bir sorumluluğumuz da var.
Şimdi, adalet yoksa barış da yoktur sevgili arkadaşlar. Eğer bugün Dersim'den Sivas'a, Maraş'a, Çorum'a, Roboski'ye bütün bunların hesabı sorulmazsa... Çünkü hepsi aynı zihniyetin ürünü; hepsi Türkiye'de tek yapının, ulus devletçi anlayışın, farklılıkları yok sayan anlayışın bir ürünü olarak ortaya çıktı.
Şimdi, diğer bir konu da, mesela biz burada Kürt sorununu konuşunca bazı milletvekilleri "Aman Türkiye'nin demokratikleşmesi ne olacak?" Gezi direnişinden bahsediyorsunuz, evet, Gezi'nin taleplerine bakın. Gezi direnişi sırasında biz hep Gezi Parkı'ndaydık, halkla birlikte olduk, kadınlarla birlikte olduk. Gezi'nin talebi de barıştı, adaletti, eşitlikti, özgürlüktü. Şimdi, bu talepler, aynı zamanda Diyarbakır Meydanı'nda 2013 "Nevroz"unda Sayın Öcalan'ın mektubu okunduğunda da ortaya çıkan taleplerdi: Eşitlik, adalet, özgürlük ve barış. Aslında herkesin talebi aynı ve bu ülkede herkes barış istiyor, adalet istiyor, eşitlik istiyor ve özgürlük istiyor. Yani, Kürt sorununun çözümü sadece Kürtler açısından değil, bütün Türkiye açısından olmazsa olmaz bir durumdur, bunu buradan değerlendirmek gerekir.
Değerli milletvekilleri, o açıdan, biz bu yasayı konuşurken "Bu daha başlangıç" diyoruz, öyle olması gerekir. Bunu gerçekten güçlü bazı adımlarla pekiştirmek lazım.
Şimdi, biraz önce Sayın Bakan diyor ki: "Bizim karakollarımız, askerî bölgedeki özellikle askerler azalmadı, arttı." Şimdi, bu bir çelişki değil mi? Barış döneminde azalması gerekmez mi? Kalekolları niye yapıyorsunuz, güvenlik barajlarını niye yapıyorsunuz? Madem barışacağız, madem birlikte helalleşeceğiz o zaman niye oraya diyelim ki yeni güvenlik barajları yapıyoruz, yeni kalekollar yapıyoruz, yeni korucular alıyoruz? Mesela, bu koruculuk sisteminin lağvedilmesi gerekir. Korucu yapılan insanlık suçuna bulaşmamış başka alanlarda istihdam edilmesi; insanlık suçuna bulaşmış insanların, bu hakikat, adalet ve araştırma komisyonlarınca tespit edilip yargılanması gerekir ama onun dışındakiler başka alanda istihdam edilebilir. Şimdi bunun lağvedilmesi gerekir, bölgedeki, özellikle Kürdistan'daki kalekolların inşaatının derhâl durdurulması gerekir.
Şimdi, bunlar olmadığı sürece, sizin söylediğiniz şeyle yaptığınız şeyin arasında böyle çelişki olduğunda insanlar size inanmıyor. Bir yandan diyorsunuz ki biz toplumsal barışı ilan edeceğiz, bir yandan diyorsunuz ki işte bu terörizmle mücadele ediyoruz; bir yandan diyorsunuz barışacağız, bir yandan askerî alımları artıyorsunuz, güvenlik şeylerini artırıyorsunuz. Dolayısıyla, böyle ikili bir politika olmaz.
Değerli milletvekilleri, gerçekten başka şansımız yok, başka çözüm noktası da yok. Şimdi, burada eğer biz birlikte çözeceksek bütün bunları, açık bir şekilde bu tartışmaları yürütelim. İktidar partisinin meselesi değil bu; ana muhalefetin de, sadece bizim de meselemiz değil, partiler üstü bir durumdur.
Savaş, herkesi öldürür sevgili arkadaşlar. Savaş, ölüm demektir, işkence demektir, zulüm demektir, ırkçılık demektir. Şimdi, o zaman barış bunların tersi demektir, barış partiler üstü bir durumdur. Sadece iktidarın, kendisine çıkar edineceği bir mesele hâline getirmesi kabul edilebilir bir nokta değildir. O yüzden, barışı inşa edeceksek o zaman barışın nasıl olacağına dair katkılarımızı sunalım, nasıl olmayacağına dair değil.
Bu kürsüde birçok milletvekili "İşte, bunlar bu kadar kötü, bunlar bu kadar şey..." Peki, "İyisi nasıl olacak?" meselesini birlikte yapalım. Yani seyrederek olmaz, içinde olarak bunu geliştirmek gerekiyor.
Umarım, bundan sonra hemen yapılacak iş, Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılması, bu sürecin yol temizliğinin yapılması... Çünkü, bu, müzakerelerin başlangıcı açısından bir yasadır, bitmiş bir süreç değildir, ikinci aşamanın başlangıcı olarak değerlendirmek gerekir. Bundan sonra birçok yasanın çıkması gerekiyor ve demokratik bir cumhuriyeti ancak böyle inşa edebiliriz; aksi takdirde, bütün bu yaşananlardan buradaki herkes sorumlu olur diye düşünüyor, hepinize tekrar iyi geceler diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)