| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 08.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakere çerçeve yasası olarak değerlendirdiğimiz tasarı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok teorik çözümlemeler yapmaya bence gerek yok, mesele çok basit. Bu yasa tasarısı, değerli milletvekilleri "Yüz yıldır var olan bir sorunu yasayla mı çözeceğiz, savaşla mı çözeceğiz?" kararını bu Meclisin önüne, milletvekillerinin vicdanının önüne getirmiştir. Yüz yıldır biz bu sorunu savaşla çözmeye karar vermişiz. Yüz yıldır inkârı, reddi, asimilasyonu bir politika şeklinde kendi halklarımızın önüne getirmişiz ve bu inkâra, asimilasyona karşı yükselen en küçük itirazı bile zorla, baskıyla, ölümle, katliamla çözmeye çalışmışız. "Yüz yıldır yapmış olduğumuz bir yöntemden vazgeçip şimdi devlet olmanın gereği olarak, savaşla çözemedik, bundan sonra yasayla çözmenin gayreti içerisinde olacağız." diyor bu tasarı. İsmi doğru konmamış olabilir, içeriğinde yetersizlikler olabilir, kendi içerisinde başlı başına bir meseleyi çözemiyor olabilir ama bir zihniyeti ortaya koyma açısından biz buradaki yasanın, buradaki tasarının önemli olduğunu, tarihî olduğunu düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri "devlet" dediğimiz örgütlenme, sorunları yasayla çözme becerisini gösterebildiği ölçüde devlettir. Bir devlet, var olan bir sorunu yasayla çözmekten korkmamalıdır. Tam tersine, sorun varsa, o sorunu yasalar çıkararak, yasalarda sorunları tanımlayarak, o yasalarda sorunların çözümünü tarihsel perspektif içerisinde ortaya koyarak ancak devlet olabilirsiniz. Onun dışındaki yöntemler, aslında, devlet örgütlenmelerinin başvurduğu yöntemler değildir.
İlk defa, Türkiye'de rasyonel devlet aklı devreye giriyor. İlk defa, savaş yerine; kan, gözyaşı, acı, katliam, ölüm yerine rasyonel devlet aklı "Ben bu işi müzakereyle, diyalogla, barışla çözmeye çalışıyorum." diyor. O nedenle önemlidir buradaki yasa tasarısı. Bu rasyonel devlet aklı, bu yasa tasarısını çıkardıktan sonra da eğer eski alışkanlıklarına başvurursa, eğer bu çerçeve yasanın içeriğini çok doğru ortaya koymazsa, doldurmazsa; yöntemi, tarzı, metodolojiyi eski alışkanlıklar üzerinden inşa etmeye devam ederse; birilerinin hep buradan ifade ettiği, neredeyse özlemle dile getirdiği o acıları yaşamaya devam edeceğiz. Bunları öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. O nedenle, bizim yapmamız gereken rasyonel devlet aklının önümüze koymuş olduğu bu çerçeve yasanın içeriğini olabildiğince bütün detayları düşünerek doğru bir şekilde doldurmak ve kalıcı barışa giden yolu, tarihî bir fırsatı heba etmeyecek şekilde kendi halklarımıza kazandırmak olmalıdır.
Bu yolun sonunda kalıcı barış varsa, bundan daha büyük bir onur var mıdır, bundan daha erdemli bir şey var mıdır? Bu yasayı savunmak eğer kalıcı barışa giden yolu savunmaksa, eğer büyük demokratik çözüme giden yolu savunmaksa, bundan daha değerli, daha önemli, daha erdemli bir duruş, bizce yoktur.
Karşı çıkanları saatlerdir burada dinliyoruz, ben çok şaşırıyorum. "Yasayla çözmeyelim." diyorsanız alternatifiniz nedir? Savaşla mı çözmeye devam edelim? Gençler ölmeye devam mı etsin? İnsanlar acı çekmeye devam mı etsin? Bir yüzyıl yeterince acı bu topraklarda yaşanmadı mı? Bir yüzyıl daha bu acıları yaşamaya bu halkların tahammülü var mıdır? Bunu soğukkanlı bir şekilde, mantıklı bir şekilde bence burada masaya yatırmak gerekiyor.
Bundan sonrası önemli. Bundan sonra da gelin bütün sorunlarımızı yasayla çözelim, Anayasa'yla çözelim. Bu ülkede Kürt'ün sorunu varsa, Kürt'ün bir tek yasada adı geçmiyorsa bunu yasada tanımlayarak çözelim. Alevi'nin sorunu varsa, Alevi'nin sorunu yasalarla çözülmüyorsa, gelin bunu yasalarda Alevi'nin hakkını tanımlayarak çözelim. Gayrimüslimin, samimi Müslüman dindarın, bu ülkedeki herhangi bir farklılığın sorunu varsa bunu yasalar içerisinde, Anayasa içerisinde çözelim. Bütün demokratik hukuk ülkelerinin, bütün gelişmiş ülkelerin başvurduğu yöntem budur. Biz de ilk defa bir zihniyet değişimini bu Mecliste tartışıyoruz ve bunu korkmadan tartışmamız lazım, bunu korkmadan ortaya koymamız lazım çünkü inkâr dönemi, ret dönemi, asimilasyon dönemi bitti.
Bakın, Kürt meselesinden bahsediyoruz. Siz bitirmek istemeseniz bile bitti. Güneye gidin, hiç gitmediğiniz, ülkenin güneyine gidin, Irak, Suriye sınırına gidin; bin kilometre Türkiye'nin sınırının karşı tarafına bakın. Bin kilometre ötede sizin hâlâ inkârını savunduğunuz Kürt realitesi Orta Doğu'da bir statükoyu yerle bir ediyor. Orta Doğu'da tarihî bir ulus devlet yapısını sorgulayacak şekilde dünya gündemini, Orta Doğu gündemini şekillendiriyor. Güney Kürdistan'da da, Rojava'da da sınıra kadar gelmiş olan Kürt realitesini bizim "Yasayla tanımlamayalım." dememiz ne anlama gelir, ne kadar gerçekçi olur, bunun bir inandırıcılığı artık kaldı mı? Siz sınırın öte tarafında Türkmenlerle, Asurilerle, Süryanilerle, Araplarla, Sünni, Şiilerle ortak geleceği şekillendiren Kürt realitesi ortadayken, bin kilometre sınırınızda bu realite kendini dayatmışken burada "Anayasa'ya ana dilde eğitim yazarsak ülkeyi böler mi, bölmez mi?" sığlığıyla yaklaşabilir misiniz, böyle bir anlayış olur mu?
O nedenle artık hepimizin zihniyetlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. Biz çözüm sürecinin ruhunu net ifade ediyoruz: Türkiye'nin Kürtlerle birlikte tarihî bir adım atması, tarihî bir Türk-Kürt ittifakının bütün halklarımıza, bütün Orta Doğu halklarına bir barış modeli yaratması diyoruz. Bundan korkmaya hiç gerek yok. Türkiye, bir yazarın benzetmesiyle "Bütün kasları yerinde olan büyük bir atlet." Ama koşamıyor, halkları koşamıyor, refaha, demokratik, özgürlükçü bir seviyeye, hedefe bir türlü koşamıyor. Çünkü karnında derin bir sancı var, büyük bir ağrı var. Bu ağrıyı çözmediğiniz sürece bu atletin kasları ne kadar gelişmiş olursa olsun yol almak mümkün değildir değerli arkadaşlar. Ulusal, etnik, siyasi, kültürel, ekonomik bütün sorunlarımızı müzakere yöntemiyle çözelim. Bundan daha iyi bir şey var mı? Barıştan korkmaya gerek yok.
Sabahtandır Sayın Bakana son iki yılın istatistiki verileri üzerinden sorular soruluyor. Ben isterdim ki Sayın Bakan çıkıp da şöyle bir cevap versin... Hatta ben kendisine sorayım: Sayın Bakan, iki yıldır çözüm süreci var. Çatışmalı süreçten dolayı kaç genç yaşamını yitirmiştir çözüm sürecinde ama çözüm sürecinden hemen önceki iki yılda kaç genç yaşamını yitirmiştir, bu tabloyu önümüze koyun, önceki iki yıl, çözüm sürecindeki iki yıl. Ayrım yapmıyorum, askeri, polisi, korucusu, sivili, gerillası, bu ülkenin insanını bu iki yıl içerisinde bile yaşatan bir iş yapıyorsak bunu göğsümüzü gere gere çok güçlü bir şekilde buradan haykırmalıyız.
Biz Kürt sorununun bir sonuç olduğunu düşünüyoruz; reddin, asimilasyonun, inkârın sonucu olduğunu düşünüyoruz ve bunun aşılması gerektiğini ifade ediyoruz.
Dünya örnekleri çok, Komisyonda da çok bahsettik, süre yetmiyor. Ama bugün bir memnuniyetimi belirteyim: Parlamentonun büyük bir çoğunluğu çözümün devamından yana, çözüm sürecinin devamından yana bir irade ortaya koyuyor. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyduğu duruşu Hükûmetin önemsemesi ve bundan sonraki süreçte de Cumhuriyet Halk Partisini de bilgilendirecek şekilde sürecin bir aktörü şeklinde kabul etmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Çözüme karşı çıkanların da bir ay sonra çözüm sürecine oy vereceğini ifade etmek istiyorum. 3 cumhurbaşkanı adayı var, her 3'ü de "Çözüm süreci devam etmeli, savaş yerine barış gelmeli." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bugün burada konuşanların ifade ettiklerine bakmayın. Bir ay sonra Cumhurbaşkanlığı için sandık başına giden Türkiye'deki her yurttaş, çözüm sürecine "evet" diyecek, barışın umuduna "evet" diyecek.
Ben de bu duygularla bu yasa tasarının kalıcı barışa vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)