| Konu: | TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 10.07.2014 |
HDP GRUBU ADINA SELMA IRMAK (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün çok önemli bir yasa tasarısının son görüşme turlarını yapıyoruz. Otuz yılı aşkın bir süre bu ülkede birkaç nesli kaybettiğimiz bir süreçten sonra artık sorunlarımızı müzakereyle çözme kararını vermiş bulunuyoruz ya da bu son turdan sonra artık bunu oylamaya sunacağız. Bu bizce çok önemli, çok tarihî, Meclis açısından kayda değer ve belki de bir dönüm noktası olarak ele alınabilecek bir süreç, böyle değerlendiriyoruz ve böyle bakıyoruz.
Devlet ve devleti temsil eden hükûmet yıllarca bu ülkede sorunları şiddet yoluyla, güvenlik politikalarıyla çözmeye çalıştı. Bunu sadece Kürt sorununda değil, insan hakları sorununda, ifade özgürlüğü sorunlarında, basın yayın sorununda, hak ve özgürlükler sorunlarında da aynı yöntemi izledi yani daha çok güvenlik sorunlarını ele aldı ve bu biçimiyle yürüttü. Ama geldiğimiz aşamada görüyoruz ki ve gördük ki şiddet eksenli politikalar, güvenlik eksenli çözüm yöntemleri ne yazık ki çözüm olmamış, sorunları daha da derinleştirmiştir ve bugün devlet artık, vatandaşıyla olan sorunlarını müzakere ederek çözmeye karar vermiştir. Bu çok önemli bir aşamadır, bu belge bize bunu gösteriyor. Otuz yılı aşkın bir süreçten sonra edindiğimiz bir bilgidir, kazandığımız bir bilgidir ve çok değerli bir bilgidir. Bu bilgiyi elbette çok dikkatli de kullanmak durumundayız ve gözümüzün nuru gibi de sakınmak zorundayız diye düşünüyoruz.
Evet, belgede belirtildiği gibi, kuşkusuz eleştirilmesi gereken yönler var, çerçevenin biraz daha belirginleştirilmesi var, kötü niyetle kullanıldığı zaman aksi sonuçlar yaratabilecek noktalar da var. Bunları tartıştık, tartışmaya da devam edeceğiz.
Şunu da söylemek lazım: Tek bir belgeyle sorunun çözümüne de inanmıyoruz, sihirli bir değnek değil kuşkusuz ya da bir reçete değil. Bu sorun sadece bir güvenlik sorunu olarak ele alınamaz, sadece "Müzakereye karar verdik ve barış sürecini böyle başlatıyoruz." diyerek de çözülecek bir sorun değil. Ülkemizdeki bu sorun ekonomiktir, siyasidir, politiktir, kültüreldir, insan haklarını da kapsayan çok kapsamlı bir sorundur. Elbette bu nedenle bu çözüm sürecinin ele alınış biçimi bu konuları da kapsamak zorundadır ve eğer bu konuları kapsamaz ve buna dair yeni yasalar -yeni yasal düzenlemeler- çıkarmazsak bu, kâğıt sadece bir kâğıt olmaktan öteye geçmeyecektir; bunun hükmü, kâğıdın hükmü sadece kâğıt olmaktan öteye geçemeyecektir. Dediğim gibi, tarihîdir, önemli bir adımdır ve bu Meclis böyle bir adımı atmıştır ve tarihine yeni bir süreç ekleyerek başlamıştır fakat yetmeyecektir, gereğinin yapılması, içeriğinin doldurulması önem arz etmektedir. Dünyadaki bütün barış ve müzakere süreçlerinde, bildiğimiz gibi süreçler taraflar arasında yürür fakat bu tarafları izleyen bir komisyon olması şarttır. Dolayısıyla, izleme komisyonu oluşturulması müzakere yasa tasarısında var, bunun hayata geçirilmesi hayati bir konudur. Bununla birlikte müzakere yasasının ilk maddesinde belirtilen 9 ana başlık var. Bu 9 ana başlıkta bir an önce komisyonların oluşturulması ve bu komisyonların işlev görmeye başlaması çok önemlidir.
Belirttiğimiz gibi, barışlar taraflar arasında ve savaşanlar arasında olur; evet, anlaşmalar da yapılır, kâğıtlar üzerinde bir sonuç da belki elde edilir ama bundan daha önemli bir şey vardır, bir de "toplumsal barış" dediğimiz süreçler vardır. Toplumsal barış, toplumsal kesimlerin birbirlerine karşı olan yargılarını, önyargılarını, biriktirdikleri öfkeleri ve birbirlerini kıracak kadar oluşturdukları nefretleri gidermek üzerine oluşturulan süreçlerdir. Toplumsal barış gerçekleşmeden de kâğıt üzerinde imza edilen barışların hiçbir anlamı olmayacaktır. O yüzden biz, mesaimizin büyük bir bölümünü toplumsal barışı kurmak üzerine oluşturmak zorundayız, mesaimizi buna harcamak durumundayız; aksi hâlde, dediğimiz gibi sağaltıcı adaleti, onarıcı adaleti, toplumsal ve kalıcı barışı sağlamamız mümkün olmayacaktır. Bir süreci belki kapatabiliriz ya da bir örgüt şiddet kullanmaktan, şiddet yoluyla hakkını aramaktan vazgeçebilir, halk isyan etmekten vazgeçebilir, bir nesil "Evet, ben müzakere ederek sorunu çözeceğim ya da barış anlaşması imzaladım." diyebilir fakat sorunun kaynağı kurutulmadan, gerçek barış sağlanmadan yeni bir örgütün ortaya çıkmayacağının hiç kimse garantisini veremez, yeni bir isyan dalgasının oluşmayacağının garantisini kimse veremez.
Biz nesillerimizi ve çocuklarımızı neredeyse birbirinden ayrı olarak yetiştirdik. Şu anda gençlerimiz birbirine karşıt bir pozisyondadır. Birkaç nesli ne yazık ki biraz da böyle kaybettik. Aradaki kan ne kadar fazla olursa barış da o kadar geç gelecektir. O yüzden çocuklarımızın birbirlerine karşı, Türk-Kürt demeden, Alevi-Sünni demeden, Müslim-gayrimüslim demeden birbirlerini kucaklayabilecekleri, toplumsal yapıyı inşa edebilecekleri, barışı ve özgür günleri kurabilecekleri bir konum yaratmadan biz bu çalışmadan vazgeçemeyiz. Önümüzdeki en büyük sorumluluk belki de budur. Yeni nesli birbiriyle barıştırmak, geleceği barış, özgürlük ve eşitlik üzerine kurmak durumundayız.
O nedenle, atılacak adımlar önümüzde duruyor. Örneğin güven sorununu, bir kere, sağlamak zorundayız. Gençlerimize, ağlayan annelerimize, ailelerimize, çocuklarını yitirmiş ve çocuklarının yitimiyle yeni bir yaşama, daha doğrusu yaşarken ölme hâline son vermek için kısa sürede yapılacak işler vardır. Örneğin hasta tutukluların bırakılması bir ilk adım olabilir. Cezaevlerinin boşaltılması bu biçimde bir başka adım olarak önümüzde duruyor. 17 bin faili meçhul bu ülkenin zihninde yer alıyor. Sevgili Pervin Buldan'ın eşi Savaş Buldan'ın yarın mahkemesi görülecek. Mehmet Ağar bu mahkemeye gelecek ve burada ifade verecek. İşte, onların şahsında 17 bin faili meçhulün hesabını sormak ve onunla yüzleşmek bir başka bir adım olarak önümüzde duruyor.
Onun dışında, 4 bin köyün boşaltıldığı, 3,5 milyon insanın göçürtüldüğü bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu ayrı bir savaş trajedisidir. Burada kadınların yaşadığı trajedinin zaten adı, esamesi okunmuyor. Bunu gidermek için köye dönüşlerin bir an önce düzenlenmesi, devletin bu konuda üzerine düşen görevi ve sorumluluğu yerine getirmesi şarttır.
Ayrıca, geçmişle yüzleşme, geçmişle hesaplaşma, hakikat ve adalet komisyonlarının kurulması ve bu temelde atılacak adımlar, maddi ve manevi tazminatlar, özür, toplumsal barışın ve onarıcı adaletin sağlanması için elzem olan konulardır. Bunlar bizi bekleyen görev ve sorumluluklardır. Müzakere yasası çok önemlidir ama bununla birlikte yapılacak işler çok daha ağır, çok daha önemli ve çok daha sonuç getirici şeyler olacaktır. O nedenle barış dilini önce kurarak, birbirimizi birbirimize karşıtlaştıran dili terk ederek belki işe başlamak gerekir. Çocuklarımıza, gençlerimize ve yeni nesle şu ana kadar sürdürülen, yürütülen güvenlik politikalarını, birbirini kabul etmeme, birbirini reddetme politikalarını aşılamadan yol yürümek belki de bizim önümüzde duran en büyük sorumluluklardan bir tanesidir. Önümüzdeki dönem, dediğimiz gibi hızla oluşturulacak kuruluşlar, kurumlar, oluşturulacak komisyonlar ve bununla birlikte toplumsal yapıda sağaltıcı hareketlerin, rehabilite edici kuruluşların, kurumların oluşturulması bu süreci başarıya ulaştıracaktır.
Müzakere yasasını elbette ki olumlu buluyoruz, Hükûmetin de bu konuda attığı adımı değerli ve olumlu buluyoruz ancak altının doldurulması, bu konudaki yasama, yürütme erklerinin daha ciddi bir biçimde bu işi ele alması gerektiğini de belirtiyoruz. Şimdiden geleceğimiz aydınlıktır, bu aydınlık devam etsin istiyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)