GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:117
Tarih:16.07.2014

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Torba tasarı, kamuoyuna servis edilişi bakımından, Soma'da henüz iki ay önce meydana gelen, ülkenin yaşadığı en büyük maden facialarından biri olan ve 301 madenci işçinin yaşamını yitirmesiyle neticelenen iş cinayetlerinden sonra, Hükûmetin yoğun bir baskı altında kalması ve bu felaketteki sorumluluğunu gizleyebilmek için yaptığı bir düzenleme şeklindedir. Tasarıya, medya aracılığıyla "cumhuriyet tarihinin en büyük affı" şeklinde duyurulan, Maliye Bakanlığına intikal eden borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemenin de eklenmesi sonucu, AK PARTİ, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, popülist siyasetinin parçası olan, seçim yatırımı olarak değerlendirdiğimiz ve tasarıda yer alan, büyük çoğunluğu yurttaşların aleyhine olan düzenlemeleri gölgelemeyi esas almıştır.

Değerli milletvekilleri, yasama usulü açısından AK PARTİ'nin torba düzenlemeleri Meclise sunması ve her defasında, birbiriyle alakalı olmayan ve müstakil bir yasa tasarısı niteliğinde olmayan düzenlemeleri önümüze getirmesi, Komisyon ve Genel Kurul çalışmaları esnasında da çoğunluğu üzerinden alakasız kanunlarda son dakika önerge değişiklikleriyle bir dayatmada bulunması, AK PARTİ'nin yurttaşların hakkını, hukukunu belirleyen yasama faaliyetine ne denli ciddiyetsiz yaklaştığını gözler önüne sermektedir.

Ayrıca, Hükûmet, taşeronluğu kaldıracak bir irade göstermenin aksine, Soma işçi kıyımının yaşanmasının asli nedeni olan taşeron uygulamasını devam ettirecek ve yaygınlaştıracak olan düzenlemeleri sorumsuzca Soma'ya ilişkin düzenlemelerle birlikte tasarıya eklemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, Soma gibi karşımıza çıkacak nice işçi kıyımının asıl müsebbibi olan neoliberal iktisadi politikaların yarattığı aşırı kâr hırsının araçları olan emek sömürüsü, güvencesiz çalışma ve taşeron uygulamalarını kaldırmadığı gibi, maden işçilerinin temel haklarını da bir lütuf gibi göstermeye ve AK PARTİ'nin bunu siyasi bir propaganda aracı hâline getirmesine neden olmuştur. AK PARTİ'nin yerel siyasetini tamamen sermayenin ihtiyaçlarına göre dizayn etmesi sonucu bu ülkenin emekçileri neoliberal kamusal dönüşümler ve buna göre şekillendirilen yasal mevzuat karşısında, sermayeye karşı bir bütün olarak savunmasız bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ döneminde hayatını kaybeden 13 bini aşkın emekçinin başına gelen iş kazalarının yaklaşık yüzde 90'ının önlenebilir kazalar olduğu bu konunun uzmanları tarafından defalarca ifade edilmiştir. İstihdam rejiminin esnekleşmesi ve bu alanların sermayenin insafına terk edilmesi, bugün içinde bulunduğumuz işçi katliamlarına zemin hazırlayan temel koşullar hâline gelmiştir. Yaşanan bunca acı deneyime rağmen önlem almayan AK PARTİ Hükûmeti, Soma'da yaşanan işçi kıyımı sonrasındaki tutum ve açıklamalarında "işçi güvenliği" kavramına yoğunlaşmak yerine "fıtrat" kavramına yoğunlaşmayı daha bilimsel görmüştür. Bugüne kadar uygulanan ve bir AK PARTİ buluşu olan, iş güvenliğini izlemeye yetkili kişilerin istihdamının işletmeci tarafından sağlanması tam bir işgüzarlıktır. Bir çalışanın patronunu denetleyebilmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Denetleme mekanizmalarının konunun uzmanı olan bağımsız kişilerden oluşması gerekmektedir.

Maden işçilerini de kapsayan yer altında çalışan işçilerin çalışma süreleri tasarının 7'nci maddesiyle düzenlenmektedir. Maddeyle İş Kanunu'nun 63'üncü maddesinin birinci fıkrasına "Yer altı işlerinde çalışan işçiler için yer altındaki çalışma süresi haftada otuz altı saat olup günlük altı saatten fazla olamaz." ibaresi eklenmiş ancak maden işçilerinin genel olarak çalışma süresi haftalık kırk beş saat olarak kalmıştır. Patronların maden işçilerine iki saat eğitim, madene iniş çıkış, vardiya değişimi, yer üstünde kimi işlerde çalıştırma istemleri kabul edilmiş, maden işçisine Soma katliamı sonrası kamuoyuna duyurulan altı saatlik çalışma müjdesinin gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 14'üncü ve 17'nci maddelerindeki düzenlemelerle, henüz tümüyle bile yürürlüğe girmemiş olan 6331 sayılı Yasa'da yeni istisnalar yaratılmakta, dolaylı yoldan yasa işlemez hâle getirilmeye çalışılmaktadır. İş güvenliği uzmanları ile iş yeri hekimlerinin bağımsızlığının gözetilmemiş olması, yasanın uygulanmasındaki en önemli sorunlardandır. İş güvenliği uzmanları ile iş yeri hekimlerinin iş güvencesi açısından kuvvetlendirici hükümlere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda iş yeri sendika temsilcisinin güvencesiyle paralellik kurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Yasanın uygulanmasının takibinde görevli iş müfettişlerinin bağımsız bir kuruluşta temsil edilmemesi, İş Teftiş Kurulunun özerk bir yapı yerine Bakanlık birimi olması da teftişte siyasi müdahale imkânı bırakmaktadır.

Değerli milletvekilleri, torba tasarının 16'ncı maddesinde yer alan düzenlemeyle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 2'nci maddesinde değişiklik yapılarak, uluslararası deniz yolu ve hava yolu taşımacılığı yapan araçların seyrüsefer hâllerinde kanundan muaf tutulması amaçlanmaktadır. Yeni düzenlemeyle, uluslararası deniz yolu ve hava yolu taşımacılığı yapan araçların seferleri kapsam dışına çıkarılmaktadır. Bu yaklaşımın gerekçesi olarak, bu faaliyetlerin tabi olduğu uluslararası sözleşmelerin bulunduğu öne sürülmektedir. Çerçeve Direktif'in istisnaları içinde yer almayan ve her yıl yüzlerce gemi adamının da iş kazasına maruz kaldığı bu sektörlerin kapsam dışına çıkarılması durumunda, belirtilen sektörlerin artık teftişi de yapılamayacaktır. Uluslararası sözleşmelerin gerekli olan hususları karşılaması durumunda, zaten istisna dışına çıkarılmaya da gerek olmayacaktır. Oysaki gerekçede de yer aldığı üzere, asıl amaç, sektörün rekabette korunmasıdır, "Rekabet sürsün, işçiler ölseler de olur." denilmek istenmektedir.

Tasarının 12'nci ve diğer maddeleri, AK PARTİ Hükûmetinin muvazaa korkusunu gözler önüne sermektedir. Kamunun personel ihtiyacını karşılamayan, kamu kurum ve kuruluşları ile işletmelerini taşeronlaştırmaya teşvik eden muvazaa kararlarını uygulamayarak kanun dışı taşeronlaştırmayı destekleyen Hükûmet, Anayasa'ya aykırı biçimde uygulamamakta ısrar ettiği muvazaa kararlarının benzerlerinin oluşmaması için tasarıda detaylı düzenlemelere yer vermiştir.

Tasarının 14'üncü maddesiyle, toplu iş sözleşmesi özerkliğine, Anayasa'ya ve Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı düzenlemeler getirilmekte, taşeron işçilerin örgütlenmesinin önündeki engeller de kaldırılmamaktadır.

Öte yandan, özel bir şirket adına toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin Kamu İşverenleri Sendikası tarafından yürütülmesi, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile toplu pazarlık hakkının temel ilkelerine de aykırıdır. Bu yasa maddelerine rağmen, taşeron şirketler işçilerin haklarını ihlal etmekte, kamu kurumları başta olmak üzere, asıl işverenler ise yasal sorumluluklarını yerine getirmemektedir.

Sonuç olarak tasarı, işçilerin zaten var olan ancak kamu ve taşeron şirketler tarafından ihlal edilen haklarının daha açık biçimde düzenlenmesinden öteye gitmemekte, işçilere yeni bir hak getirmemektedir. AK PARTİ Hükûmeti, bu düzenlemelerle ölümü gösterdiği taşeron işçileri sıtmaya razı etmeye çalışmakta, medya aracılığıyla yaratılan sanal müjde nidalarıyla taşeron işçilere yeni haklar getiriyor imajı çizmeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle, AK PARTİ Hükûmeti, birkaç makyajla taşeron işçilerin sorunlarını çözüyor görünmeye çalışmaktadır. Oysa, bu sorunların kaynağı, işçilerin haklarının ihlal edilmesinin asıl nedeni taşeronlaştırmanın bizatihi kendisidir.

Bu duygularla, tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)