GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ, ANKARA MİLLETVEKİLİ EMİNE ÜLKER TARHAN VE YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE TARAFINDAN İSRAİL'İN MAVİ MARMARA GEMİSİNE 31/5/2010'DA DÜZENLEDİĞİ OPERASYONUN ÖNCESİ VE SONRASINDA YAŞANAN GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 19 TEMMUZ 2014 CUMARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:120
Tarih:19.07.2014

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aradan dört yıldan fazla bir zaman geçti. 31 Mayıs 2010 gününde meydana gelen Mavi Marmara olayı günümüze kadar sürmekte, devam etmekte ve birçok aşama geçirildi. Çoğu zaman tazminatların ödeneceği belirtildi, son aşamasına gelindiği belirtildi, Netenyahu'nun masasında iki aydır beklediği söz konusu edildi. Bu arada, Türkiye'yle İsrail arasındaki ilişkilerin düzene girmekte olduğuna dair çeşitli beyanatlar söz konusu edildi Dışişleri Bakanlığı tarafından, Başbakan tarafından ve günümüze kadar geldik. Aslında değişen ne oldu? Değişen hiçbir şey yok. Sadece 9 kişinin ötesinde, bir de ayrıca komada bulunan Süleyman Söylemez Bey de maalesef hayatını kaybetti. Böylece, Mavi Marmara olayı sonrasında ölenlerin sayısı 10'a çıktı.

Aslında İsrail Türkiye'yle oyun oynadı. Mavi Marmara'yla bir gösteri yapmak, aslında oradaki, Gazze'dekilere yardım etmenin ötesinde, siyasi bir görüntü vermek amacıyla düzenlendiğini düşündüğüm Mavi Marmara'da, Türkiye'nin İsrail'den hiç beklemediği -ki bunu Dışişleri Bakanı da ifade etmektedir, etmiştir- beklenmeyen bir ölçüde tepki görüldü ve insanlar, bu 6 gemiden oluşan filo, "Gazze'ye özgürlük filosu" adıyla yola çıkan bu filo, ilaç, yiyecek ve birtakım ekipman, çocuk oyuncakları ve insani yardım için gittiğini söyleyen bu filo, saat dörtte İsrail askerleri tarafından baskına uğrayıp burada insanlarımız katledildi. Yakalanan, daha doğrusu ele geçirilen gemi yolcuları birçok işkenceye ve hakarete maruz kaldı, sorgulandı ve bunlar bu biçimde sonunda Türkiye'ye iade edildi.

Değerli milletvekilleri, bunları hepiniz aslında biliyorsunuz. Son zamanlara kadar da bunların devam ettiğini de biliyorsunuz. Nitekim en son 2 Mayıs 2014 gününde Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri geri düzeltmek amacıyla büyükelçisini göndereceği şeklinde de haberler ve beyanatlar söz konusu edildi ama daha sonra gönderilmedi.

Aslında, Türkiye'yi yönetenler dış politikada yazboz tahtası gibi deneme sınama yoluyla bir politika götürüyorlar. Devletlerde politikalar, gelecekte nelerle karşılaşacağınızı tahmin ederek, varsayımlar olsa bile onun üzerinden farklı birtakım gelişmeleri göz önüne alarak yürütülür. Yani diyelim ki Mavi Marmara yerine ulaşsa, doğru şekilde ulaşsa ne olurdu; ulaşmasa, İsrail'in baskınına uğrasa nasıl bir tedbir alırdınız, bununla ilgili neleri yapardınız, bunları ciddi bir biçimde tahlil etmek suretiyle yerine getirirdiniz ama maalesef Türkiye'nin dış politikasında yazboz tahtası uygulandı.

Aslında, Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığına geldiği ilk dönemlerde Hükûmetin mesela Suriye'yle ilgili doğru bir politikası vardı. Ticaret anlaşmaları yapmak, strateji anlaşmaları imzalamak, vizelerin kaldırılması ve sınırların açılması gibi birtakım politikalar gerçekten doğru politikalardı ve nitekim bunun sonrasında, Suriye ile Türkiye'nin yakınlaşması, oradaki insanların Türkiye'ye bakış açılarının değişmesi, Hatay meselesinin kendiliğinden çözümlenmesi gibi birtakım olaylara sahne oldu. Hatta, o tarihlerde ben de gittim, Halep'te üniversitede konferans da verdim. Şimdi, doğru olan bir politika birdenbire Büyük Ortadoğu Projesi'ne maalesef harcandı. Ve Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye'ye getireceklerini muhtemelen Türkiye yetkilileri, dış politikayı yürütenler veya Başbakan iyi niyetle şöyle düşündüler: "Misakımillî sınırlarına kadar uzanan bir büyük Türkiye'ye sahip olacağız." Ama bunun böyle olmayacağını çok iyi düşünmeleri gerekirdi çünkü Arap dünyası bile kendi içerisinde birleşemezken, Birinci Dünya Savaşı sırasında Sykes-Picot Anlaşması'yla sınırlar cetvelle âdeta çizilmişken yani sınır bile yokken ve değişik mezhep gruplarına farklı ülkelerde yer verilmişken bunun ardında başka şeyler olacağını Türkiye'nin düşünmesi gerekirdi. Nitekim, Türk ordusunun askerinin başına çuval geçirenlere karşı sessiz kalan Türkiye, aslında kritik noktayı orada kaybetmişti. Ondan sonra Türkiye'nin çizdiği tüm kırmızı çizgiler yok edildi, yeşil hâle getirildi o çizgiler. Buradaki yanlışı çok iyi görmeniz gerekirdi.

"Suriye'de Esat'ı devireceğim." derken aslında İsrail'i yücelttiniz. Bunun farkına varmadınız. Suriye'yi "Bir diktatörden kurtaracağız." düşüncesiyle iç karışıklığa sevk eden aslında Türkiye'den çok Amerika Birleşik Devletleri'ydi ve siz buna aldandınız ve destek verdiniz. On beş günde bitireceğinizi zannettiğiniz Suriye'deki olaylar, bakın, üç sene geçti, hâlâ bitmiyor ve bugün, İsrail, kendisine karşı durabilecek en güçlü kara ordusuna sahip bir devletin eksikliğinden faydalanarak, diğer taraftan, Mısır'da meydana gelen olaylardan faydalanarak, Libya'da meydana gelen olaylardan faydalanarak, Irak'ta meydana gelen olaylardan faydalanarak bugün istediği gibi at koşturabiliyor ve istediği gibi Gazze'yi bombalayabiliyor, cinayetler işleyebiliyor. Siz bunun farkına varmadınız.

Devlet yönetimi tecrübe gerektirir. Siz, "monşer" demekle geçmiş dönemdeki bütün bilgileri, bütün birikimleri bir kenara attınız ve Türkiye'yi de içinden çıkılmaz bir duruma soktunuz.

Değerli milletvekilleri, İsrail'e, sürekli olarak "one minute"yle başlayan ve kötüleyen tavrınız... Aslında, sizin ciddi bir iş yapmayacağınızın en önemli göstergesi neydi biliyor musunuz? O "one minute"i Başbakan söylediğinde, 2004 yılında Amerika'da Yahudi Üstün Hizmet Ödülü'nü Başbakana vermişlerken, bu ödülü Başbakanın o tarihte iade etmemesiydi. Bununla, siz onlara karşı ne kadar zayıf olduğunuzu gösterdiniz ve İsrail, bunun üzerine, sizin üzerinizden her türlü oyunu oynamaya başladı. Siz "İsrail'le arayı -Amerika'nın isteği üzerine- düzelteceğim." derken aslında İsrail sizinle oyun oynadı.

Bakın, Konya bölgesinde askerî harekâta izin verdiniz ama onun ötesinde, Hatay bölgesinde uçan İsrail insansız hava araçlarına ses çıkarmadınız. Kıbrıs'a ses çıkarmadınız. Kıbrıs'ın doğusundaki, Doğu Akdeniz Bölgesi'ndeki petrol aramalarına, doğal gaz aramalarına ses çıkaramadınız. Aksine, siz bunu önleyeceğiz derken, bunu savaş sebebi gibi gösterirken aslında ne yaptınız? Aslında, İsrail'le ticareti 4 kat daha fazla arttırdınız ve Türkiye Cumhuriyeti'nde olmadığı ölçüde İsrail'le ilişkilerinizi düzelttiniz, çok daha ilerisine götürdünüz. Ama İsrail sizinle... Telefonla özür dilediğini söyleyen İsrail'i diplomatik kurallara aykırı olarak hemen kabul ettiğinizi söylediniz ve bunu bir başarı olarak göstermeye kalkıştınız halk arasında ama meselenin boyutu öyle değildi.

Bakın, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol da ne diyor: "İsrail'den bu kadar büyük tepki beklemiyorduk." Bunu sizin büyükelçiniz söylüyor ama siz İsrail'le ticareti geliştiriyorsunuz, onun ötesinde, petrol aktarıyorsunuz, ortaya çıkacak, Doğu Akdeniz'de çıkacak doğal gaz boru hatlarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya sevk edileceği anlaşmalarını yapıyorsunuz. Daha da kötüsü, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulacağına karışan bir İsrail'e ses çıkaramıyorsunuz. Siz onunla iş birliği hâlinde hareket ediyorsunuz.

Diğer taraftan, "IŞİD" denilen bir cinayet örgütü var, "Allahü ekber" diyerek insanların kafasını kesiyor, buna ses çıkaramıyorsunuz ve onlara diyemiyorsunuz ki: Siz ne biçim Müslümansınız? Karşınızdaki insanlar Şii de olsa Allah'ı kabul ediyor mu, ediyor. Kur'an-ı Kerim'i kabul ediyor mu? Ediyor. Hazreti Muhammed'i "Peygamberim" diye kabul ediyor mu? Ediyor. Siz daha, buna, "Müslüman değildir." diyerek kafasını kesen insanlara "terör" diyemiyorsunuz. Siz bunlara diyemiyorsunuz ki; Müslümanlarla uğraşacağına git İsrail'le uğraş. Çünkü siz destekliyorsunuz, ayıp ediyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Bırak Hocam ya!

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Aynen.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - "Bırak"ı bırakın...

Daha Musul'da kaç gündür tutsak bulunan, başta konsolosumuz olmak üzere bizim o kadar... Ses çıkarmıyorsunuz, Meclisi uyutuyorsunuz, hâlbuki biliyor musunuz ki, IŞİD şu an Musul Konsolosluğumuzu üs olarak, karargâh olarak kullanıyor, bizim toprağımızı kullanıyor ve siz bu konuda bir beyanat bile vermiyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Danışıklı dövüş o.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bunu topraktan, insanlardan, toplumdan saklıyorsunuz. Yapmayın, kendinize gelin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - İsrail'e gerçekten takiye olarak değil başka türlü gelin. Dün Başbakan diyor ki Bursa'da: "Efendim, yeni bir haçlı seferiyle karşı karşıyayız." Hâlbuki, 2011 15 Nisanında Başbakan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Haçlı Seferlerini övüyordu, "Doğuya medeniyet getirdi." diyordu. Hangisine inanacağız? Siz de bu bilgileri düşünün, kendi fikirlerinize bakın, ondan sonra karar verin. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) - "Doğuya medeniyet getirdi." diye bir lafı yok. Yapmayın Allah aşkına.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Haçlı mı? Bakın, videosu var, Avrupa Konseyindeki konuşmasına bakın.

BAŞKAN - Sayın Halaçoğlu, lütfen...

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki konuşmasının videosu var.