| Konu: | MHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, ÜLKEMİZDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/262), GENEL KURULUN 24 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 24.07.2014 |
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılması ve alınması gerekli tedbirlerin ortaya konulması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Hayvancılık çok ağır uğraş, bilgi, beceri, sabır ve yılın üç yüz altmış beş günü mücadele gerektiren bir faaliyet alanıdır. Böyle bir faaliyet için çok büyük fedakârlıkta bulunmanız gerekmektedir. Bundan dolayıdır ki herkes hayvancılık yapamaz.
Hayvancılıkla uğraşanlar uzun yıllar emeklerinin karşılığını alamamıştır. Zaman zaman iyileştirmeler olmuşsa da bunlar kalıcı ve sürdürülebilir olmamıştır. Bu nedenle hayvancılıkta daima inişli çıkışlı bir tablo hâkim olmuş ve olmaktadır. Hayvansal üretimde sonuç alınabilmesi için istikrarlı ve millî politikalara ihtiyaç vardır.
Geçmiş yıllarda kendi üretimi kendine yettiğinden canlı hayvan ve et ihracatı yapan Türkiye uygulanan yanlış politikalar nedeniyle hayvancılıkta ithalatçı konuma gelmiştir. AKP Hükûmeti kurbanlık hayvan bile ithal eden, saman ithal eden bir Hükûmet olarak tarihe geçmiştir. Bugün de bu politikalar sürdürülmektedir.
Esasen 2011 yılında 110.731 ton olan sığır eti ithalatı, 2012 yılında gümrük vergilerinin yükseltilmesi sonucu 25.436 tona, 2013 yılında 6.140 tona düşmüştür. Aynı şekilde 2011 yılında 110 milyon 731 bin baş olan canlı hayvan ithalatı, 2012 yılında 213 bin başa, 2013 yılında da 2 bin başa kadar gerilemiştir. Ancak, ithalat döneminde elde ettikleri kârdan vazgeçmek istemeyen birtakım yandaş aracı kesim bu gelişmeden rahatsız olmuş ve et üretiminin yetersiz olduğu bahanesini ileri sürerek et ve hayvan ithalatını engelleyen gümrük vergilerinin düşürülmesi yönünde çalışma yürütmüşlerdir.
Bu aya kadar ithalatla ilgili sorulara "Yeterince hayvanımız var ithalata gerek yok." açıklaması yapan Tarım Bakanı da, bu ayın başında yaptığı açıklamada "Gerekirse ithalat yaparız." sözüyle ithalata yeşil ışık yakmıştır.
Dünkü Resmî Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla da Bosna Hersek'te yaşanan sel felaketi nedeniyle anılan ülkeye ekonomik destek sağlamak amacıyla Bosna Hersek menşeli 15 bin ton taze veya soğutulmuş ya da dondurulmuş büyükbaş hayvanların etinin ithali için uygulanacak gümrük vergileri sıfıra indirilmiştir. Dolayısıyla, uzun süredir devam eden ithalat söylentileri doğru çıkmıştır. Bugün itibarıyla Türkiye'nin hayvan ithal etmeye ihtiyacı yoktur. Bu şekilde et ithalatının önünün tekrar açılmaması gerekmektedir. Dost ve kardeş ülkemiz Bosna Hersek'e ekonomik destek başka yollarla da verilebilir. Böyle bir bahaneye sığınmak ahlaki de değildir.
Et fiyatı konusunda tüketicilerin hassasiyeti istismar edilmekte, kara propaganda yapılmaktadır. Aslında, kırmızı ette hem üretici hem de tüketici mağdur olurken, aradaki aracı ve satıcılar kârlarına kâr katmaktadır. Üreticiden eti 18-19 liradan almalarına ve arada toptancı ve dağıtımcı kesimlerin olmamasına karşın markette et en az 27-28 liradan, bonfile 38 liradan hatta 60 liradan satılmaktadır. İthalat lobicileri marketteki fiyatı baz alarak "et pahalı" demekte ve baskı kurarak et ithalatına zemin hazırlamaktadır. Bakanlık, hiçbir fiyat denetimi yapmamaktadır. Sütte de aynı tablo yaşanmaktadır. Üretici sütü ucuza satarken, tüketici pahalıya içmekte, yüksek kârı aracılar elde etmektedir. O nedenle Hükûmet hem üretici hem de tüketicinin mağduriyetini gidermek için öncelikle fiyat denetimi görevini yapmalı, çok yüksek kârlar elde eden aracıların üzerine gitmelidir.
Et ithalatı kararı et fiyatlarında en ufak bir düşüşe neden olmayacaktır. Bunun örneğini 2010 yılında yaşadık. Nitekim yüksek miktardaki ithalatın bile en ufak bir yararı olmamıştır. Hükûmetin ithalat kararından sadece üretmeden kazanan kesim rant sağlayacak, üreticiler büyük zarar görecektir. Keza 2010 yılında yapılan ithalattan üreticilerimiz büyük zarar görmüştür. Bu itibarla Hükûmet aklını başına toplasın, ithalat sevdasından vazgeçsin, ithalat lobilerine boyun eğmesin. Hele ki Kurban Bayramı'na yaklaşılan günlerde ithalatın arkası gelmesin. Et ithalatı besiciliğin sonu olur, ülkemizde hayvancılığı bitirir. Canlı hayvan ve et ithalatı, ithal ettiğiniz ülkenin yetiştiricisini kalkındırmaktan, ithalat yaparak kolay kazanç peşinde koşanların kasasını, cebini doldurmaktan başka bir işe yaramaz. Ayrıca eti pahalı yemeye, sütü pahalı içmeye de devam ederiz.
Vatandaştan vergi yoluyla toplanan kaynaklar en iyi şekilde değerlendirilmeli, kırsal alanda yaşam ve üretim mücadelesi veren üreticilerimize, çiftçilerimize harcanmalıdır.
Bugünkü girdi fiyatları ile 1 kilo karkas etin üreticiye maliyeti yaklaşık 18-19 lira civarındadır. Piyasaya da yaklaşık bu fiyatlardan satılabilmektedir. Üretici en az yüzde 10 para kazanmalı ki hayvancılığı sürdürebilsin. Bugün arpa fiyatı, kepek fiyatı, yem fiyatı, saman fiyatı, gübre fiyatı, mazot fiyatı ve veterinerlik hizmetleri ücretleri almış başını gitmiştir. Üreticiler girdi fiyatlarına gelen zamlara yetişememektedir.
Bu yıl tabii afetler nedeniyle hububat üretiminin düşmesine bağlı olarak saman üretimi azalmış olup samanda anormal bir sıkıntı yaşanmaktadır. Bu gidişle saman fiyatı buğdayın fiyatını geçecektir. Tarım Bakanlığı saman krizini ve üreticilerin mağduriyetini önlemek için şimdiden gerekli tedbirleri almalıdır.
Üreticilerin yem, kepek, arpa, saman, gübre, mazot, elektrik gibi girdileri ucuza temin etmeleri sağlanmalıdır. Bunun için öncelikle bu girdilerdeki fahiş vergiler kaldırılmalıdır. Yem bitkileri üretimine verilen destekler artırılmalı ve meraların etkin kullanımı teşvik edilmelidir.
Ancak, AKP Hükûmeti üreticilerin sorunlarını dert edinmemektedir. Bugünlerde burada görüşülen torba tasarıda da görüleceği üzere AKP Hükûmeti altın, pırlanta gibi kıymetli madenlerin vergisini kaldırma peşinde, meraları yapılaşmaya açarak rant devşirme peşindedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz hayvancılığında yaşanan sorunların aşılmasında, sahip olduğumuz potansiyelin çok iyi değerlendirilmesi ve hayvancılık desteklerinin, illerin potansiyelleri dikkate alınarak adil ve dengeli bir şekilde verilmesi gerekmektedir. Oysa destekleme uygulamalarında ciddi sıkıntılar mevcuttur. Hayvancılık ile ilgili hâlihazırdaki destekler Ziraat Bankası tarafından uygulanan sıfır faizli krediler ve hibe programları aracılığıyla sağlanmaktadır. Ancak üreticilerimiz destekleme uygulamalarındaki mevzuat güçlükleri nedeniyle bu desteklerden yeterince istifade edememektedirler.
Ziraat Bankası tarafından verilen kredi desteklemelerinde en önemli sorun, kredi miktarının yüzde 100 fazlasıyla istenen ipotek konusudur. Üstelik üreticilerin ipotek edebilecekleri tek varlıkları olan arazileri, gerçek bir ipotek aracı olarak görülmediğinden rayiç değerlerinin çok altında değerlendirilmektedir. Bu nedenle üreticiden ipotek için başka varlıklar istenmekte, şehirde evi, arsası varsa ya da arabası varsa onlar talep edilmektedir ya da kredibilitesi olan kefil aranmakta, genelde memur kefil bulmak durumunda kalınmaktadır. Oysa kredi uygulamalarında üreticinin koyacağı yüzde 25 öz kaynakla birlikte kurulacak tesis ipotek edilerek kredilendirme yapılabilir. Nasıl ki araba alırken, ev alırken kullanılan kredilerde alınan ev ya da araba teminat olarak gösteriliyorsa, üreticiden de kendisinin belli bir tutarda öz kaynak koyması kaydıyla, kurulacak tesise ipotek konulması suretiyle bu sorun çözümlenebilir. Bu şekilde üreticiler kredi kullanmak için şehirden ev, arsa ve memur kefil aramak durumunda kalmaz.
Sıfır faizli kredi denilmekle birlikte, biliyorsunuz Ziraat Bankasının üreticilere verdiği kredilerin faizinin yüzde 60'ı Tarım Bakanlığınca, yüzde 40'ı hazinece karşılanmaktadır. Dolayısıyla, banka kullandırdığı kredinin faizini almasına karşın, üreticiden bir dünya dosya masrafı almaktadır. Bu masraf 50 bin liralık bir kredide yüzde 10'u aşmaktadır. Üretici, banka tarafından istenen fizibilite raporu ve avan proje için 7-8 bin lira masraf etmektedir. Dolayısıyla, güya sıfır faizli denilen kredi üreticiye çok pahalıya mal olmaktadır.
Ayrıca Hükûmetin gerekli tedbirleri almaması sonucu, geçtiğimiz yıllarda güya sıfır faizli krediyle 6-7 bin liraya dana alan üreticiler, bu hayvanlarını buzağısıyla birlikte 3-4 bin liraya satamamışlar, büyük zarar etmişlerdir. Hükûmet bu mağduriyeti sadece seyretmiştir.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)