GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:125
Tarih:24.07.2014

ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 639 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 71'inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Torba yasa tasarısı içerisine her şeyi doldurmaya devam ediyoruz. Aile hekimliği statüsü, devriiktidarınız döneminde yeni kurulmuş bir model ama ben bazı şeyleri -belki biraz sizi rahatsız edebilir ama- sizlerle paylaşmak, biraz da artık bir şeylere dur demek adına size söylemek zorunda hissediyorum kendimi.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu içerisinde Komisyonda birlikte çalıştığımız, görüşlerine saygı duyduğumuz çok sayıda hekim arkadaşımız var ama çok büyük bir vebalin altına imza attığınızı ifade ediyorum. Nereden gelirse gelsin, ister yürütmeden imzalansın gelsin ister Sağlık Bakanlığının önerisi gelsin, bir kere, bizim hekimler olarak, aynı zamanda Türkiye'de insan sağlığıyla alakalı olan hekimleri savunmak adına, bizlerin görüşü alınmadan ve kendi komisyonumuzda görüşülmeden bir şeylerin buraya, torba yasanın içerisine sokuşturulmasına karşı durmamız lazım. Zaten aile hekimliği denilen bir modeli, daha önce bu ülkede aile hekimliği varken, onlar sınavlara girerken, belli sınavlarda belli başarıyı elde ettikten sonra üç yıllık bir ihtisas süresi sonucunda aile hekimliği statüsü kazanırken, bir oldubittiye getirerek, Türkiye'de sistemi değiştirme adına pratisyen hekimleri aile hekimi yaptınız. Bu büyük bir yanlıştır, bunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Bakın, bahsettiğim şeyi yanlış anlamayınız, aile hekimliği uygulamasının yanlışlığından bahsetmiyorum. Aile hekimi olarak hekimleri tanımlayıp, âdeta, özellikle sağlık alanında eğitimini tamamlattırmadan, pratik ve teorik eğitimini yerine getirmeden, sadece sertifikalandırarak birilerine bir unvan vermek, Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan 76 milyon insanın sağlığına yapılacak en büyük darbedir. Buna hepimizin şiddetle karşı olması gerekiyor.

Burada daha önce, bu nöbet sistemiyle alakalı olarak, aile sağlığı merkezlerinde ve toplum sağlığı merkezlerinde görev yapan hekimlerle alakalı, onların görev alanlarını yukarıdan aşağıya tanımladık. Özellikle, bu tedavi edici hekimlik değil, koruyucu hekimlik, birinci basamak hekimlik konusunda hangi görevleri üstlenmeleri gerektiğini, bu görev alanlarıyla alakalı hangi faaliyetleri yürütmeleri gerektiğini ifade ettik.

Ne oldu şimdi? Daha önce bunları netleştirmişken birden, aile sağlığı merkezlerinde ve toplum sağlığı merkezlerinde çalışan, sorumluluğu çok fazla olan, zaten nöbet olmasa bile kendilerinin bakmakla yükümlü oldukları insanların her an bire bir sorunuyla ilgilenen bu arkadaşlara zorlayıcı bir nöbet getiriyoruz.

Şimdi, hekimlikte bir yere adapte olmak, sağlıklı sağlık hizmeti sunmak, bu sağlık hizmetinin kaliteli olmasını temin etmek için ortalama bir adaptasyon süresi gerektiğini buradaki hekim arkadaşlarımızın tamamı bilir. Yani şimdi, aile sağlığı merkezlerinde ve toplum sağlığı merkezlerinde bu arkadaşlarımıza nöbet sorumluluğu getirerek millet olarak bir şey kazanacak mıyız? Kazanmayacağız. Yarın kendi yakınınızın keza aynı şekilde acil bir durumu olduğunda oradaki arkadaşa, hekim arkadaşa müracaat ettiğinizde, oradaki hekimi bulsanız veya bulamasanız birtakım sorunlarla yine karşı karşıya geleceksiniz.

Acil vakaların 112 Acil sistemiyle ne zaman davet edileceği, nasıl değerlendirileceği, ileri bir merkeze nasıl gönderileceği belliyken, toplum sağlığı merkezlerindeki bu arkadaşlara mesai saatleri bitiminden sonra yeniden bir angarya yüklemenin, yük yüklemenin bir anlamı yok. Hekimlerin tek derdi para değil; önemli olan kaliteli, nitelikli bir sağlık hizmeti sunmak. Getiriyorsunuz, "Yok şu saate kadar geçmezse para alsın, yok izin kullansın..." Bu mesleği bu kadar küçümsemeye, özellikle saygınlığını azaltmaya... Ben, inanın, bunları konuşurken bile zül duyuyorum.

Bizim konuşmamız gereken, Türkiye'de sağlık hizmetinin ve hekimlik kalitesinin artırılması, insanların daha rahat bir ortamda, daha leziz bir şekilde sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği noktasında, baştan itibaren, Komisyondaki çok sayıda gerçekten kendini yetiştirmiş hekim arkadaşlarımız var, onların da görüşüne değer vererek, birilerinin baskısıyla değil, özgür bir şekilde, yeni bir modeli mutlaka hazırlamamızın gerektiğine inanıyorum.

Tabii ki burada, torbanın içerisinde şunu hepinize hatırlatmak isterim: Sayın Başbakan Hemşireler Günü'nde, sağlık çalışanlarıyla ilgili on iki yıldır bir eksiği giderme adına "Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının yıpranma payını beş yılda bir olarak vereceğim." diye söz vermişti. Bunu az önce, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partili hatip arkadaşımız da ifade etti, sağlıktaki şiddeti, ortamın zorluğunu; paramedik alandaki ve acillerdeki yoğunluktan bahsetti. Ben, bu torbada, bunun yerine, sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesinin ve fiilî yıpranma paylarının mutlaka verilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)