| Konu: | İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 24.07.2014 |
CHP GRUBU ADINA ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun torba yasa tasarısına ilişkin görüşlerini dile getireceğim. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi, bir anlamda, karşıtların, azınlığın meşruiyet rejimidir; bir uzlaşma, hoşgörü okuludur; karşı düşüncede olanların da haklarının, özgürlüklerinin korunmasını öngörür. Demokrasi pınarını seçim sürecine indirgeyenler, onun hukuk, adalet, özgürlük, kuvvetler ayrılığı, azınlığın da güvencesi olma niteliklerini bir kenara iterek demokrasinin yozlaşmasına neden olurlar. Seçim kazanmanın kafa konforuna sığınarak, iftar sofralarında "biz-onlar" diye söylevler vererek kin, nefret, düşmanlık, ayrımcılık tohumları ekerler, insanların adalet, hak, hoşgörü duygularını köreltirler. Cemaatlere, tarikatlara ortak olarak, toplumun tarihten gelen bağımsızlık ve onur simgelerinin silikleştirilerek demokrasinin bu sakat, yanlış yorumunun olumsuz uygulamalarını Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde torba yasaya eklenen maddelerle bir kez daha yaşamak zorunda kaldık.
60 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen tasarı, muhalefetin uyarı, öneri, telkin ve eleştirileri dikkate alınmadan, iktidar mensuplarının verdikleri önergelerle 150 maddeye ulaştı. Birbirleriyle bağlantısı olmayan düzenlemelerin bir araya gelmesiyle torba tasarı çorba tasarıya dönüştürüldü. Yasa yapma tekniğine uygun olmayan yaklaşımlar bir yana, Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle farklı toplum kesimlerinin desteğini almak amacıyla Anayasa'ya, İç Tüzük'e aykırı işlemler yapılarak düzenin tepe noktasını tutanlara imtiyazlar sağlandı, kayıt dışı özendirilip, kara parayla mücadeleyle uyumlu olmayan, kamuoyunda "Rıza Zarrab maddesi" olarak bilinen kasa affı torbanın içerisine yerleştirildi. Parasının hesabını veremeyenlere şirinlik mektubu yazıldı, taşeronluk sistemine vize verildi, ocaklarda yaşam odası yapılması taleplerine kulaklar tıkanarak beklentiler ve umutlar söndürüldü. Siyasi iktidara mensup olanların yönetiminde bulundukları belediyelerin yurttaşın mülkiyet hakkını çiğneyerek yaptıkları, yapacakları teleferik, köprü gibi projelere olur verildi, cumhuriyetin doksan yıllık birikimleri olan kamu hizmet ve üretim ünitelerini dikensiz gül bahçesine dönüştürüp yandaşlara satışlarını iptal eden yargı kararlarının uygulanması engellenerek düzenlemenin tasarının içerisinde yer alması başarıldı. Belediyelerin vakıflara yapacakları taşınmaz tahsisleri yasallaştırıldı.
Değerli milletvekilleri, hukuk devletinde Anayasa'ya, hukukun evrensel ilkelerine, yasalara ve yargı kararlarına uymak zorunludur. Bu ilkeye uyulmaz ise çelişkiler, tutarsızlıklar alın çizgisi hâline gelir; adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, şiddet siyaset yönteminiz; kibir, öfke, hakaret siyaset üslubunuz olur. Günümüz Türkiye'sinde iktidar, hukukun evrensel ilkelerine uymamayı, Anayasa ihlalini günlük yaşamımızın ayrılmaz parçası hâline getirdiği için, kamu gücü kullanan organlar ve kurumlar arasında kavga var. Güvenlik güçleri yargının kararlarının gereklerini yerine getirmiyor, yürütme yargıyı tasallut altına almaya çalışıyor, yargı ise iftiraları kanıt, yalanları gerçek kabul ederek adaleti linç ediyor, basın iktidara müfreze kolluğu görevi yapıyor; haksızlık, adaletsizlik ve hukuksuzluğun adresi olan siyasal iktidar fırtınalı havada açık denize yelken açan kaptan gibi tehlikeli girişimlerle krize yeni boyutlar kazandırıyor. Dün "Türkiye'nin önünü açıyoruz.", "Yeni bir ahlak ve özgürlük anlayışının temsilcisiyiz.", "Türkiye'yi ileri demokrasi sürecine taşıyacağız.", "Askerî vesayeti kaldıracağız.", "Ergenekon, Balyoz, casusluk davalarının savcısıyız.", "Türkiye bağırsaklarını temizliyor."; güvenlik gücü mensuplarına "Çanakkale'den sonra en büyük zaferi kazandınız." diye övgü düzerek on binlerce insanın hayatını karartan, insanları ölüme sürükleyen; eşleri, çocukları, anaları, toplama kamplarının önünde umut bekçisi yapan kararları verenleri "Görevlerini yapıyor." diye cesaretlendiren; tutuklanan gazetecileri terör örgütü mensubu olmakla suçlayarak korku jeneratörlüğü yapanlar, bugün "Olmaz böyle şey, orduda komutan kalmadı.", "Bu işleri yapanların uluslararası çevrelerden, özellikle istihbarat örgütlerinden güç devşirdiklerini görürsünüz.", "Kırk yıldır gizlilik, takiye, yalan ve iftira yöntemleri üzerinde çalışan bir ihanet şebekesi, temizlenmesi gereken bir ur.", "Bu şebekenin yarı emniyet ve içindeki maşalarıyla nasıl hukuk cinayetleri işlediklerini fark edebilmek kolay değildi." Pensilvanya çetesi hakkında kitap yazdı diye gazeteciler her gün savcılıkta ifade veriyorlardı, hatta kitap hazırlığı yaptı diye mahkûm ediliyorlardı. Sırf kendileri gibi düşünmedikleri için, cemaati deşifre ettikleri için zindanlara atılan masum insanlar, darbeyle, darbe girişimiyle mücadele ediyoruz görüntüsü altında gerçek zanlıların yanında masum insanların da mahkûm edildiği bugün tek tek ortaya çıkıyor. "Paralel devlet kurdular, o sahte peygamberin inine gireceğiz. Devleti cemaatin polislerinden, hâkimlerinden, savcılarından temizleyeceğiz. Biz bunları yaptıkça 'Kusura bakmayın, bizi affedin.'" diyenlerin tutarsızlıkların, çelişkilerin abidesi konumuna gelenlerin başlattıkları cadı avını seyrediyoruz, yarattıkları devlet krizini yaşıyoruz. Krizi yaratanların timsah gözyaşları dökmeleri, ölü gözünde yaş aramaları, düğün evinde tefçilik, ölü evinde yasçılık yapmaları pişmanlığın, üzüntünün eseri değildir, toplumu kandırmak amacının ürünüdür. Yargıdaki, güvenlik güçlerindeki olumsuzluklarla ilgili "İnine gireceğiz." diye efelenmenin, sünnet olan oğlan çocukları gibi bağırmanın ilginç yanı, hepsinin 17, 25 Aralık sürecinden sonra sergilenmesidir. 17, 25 Aralıkta, oklar iktidar mensuplarına yönelip ayakkabı kutularında para saklandığı, yatak odalarında korunan para kasalarında milyon dolarların bulunduğu "Babacığım, dağıttım, 30 milyon avro kaldı, onunla konut alacağım." söylemi kamuoyuna yansıyınca bazılarının nasırına basılmış gibi haykırmaya başlayıp büyük İslam alimine "İnine girilecek sahte peygamber." deyip, güvenlik gücü mensuplarını, hâkimleri, savcıları günah keçisi ilan edip "Temizlenmeleri gerek, ur." diye nitelendirerek 17, 25 Aralık süreci, suçüstü yakalanan iktidar mensuplarının ahlak anlayışına da açıklık kazandırdı. Bu anlayışa göre, konutunda ayakkabı kutuları içerisinde yüklü miktarda para saklayan genel müdür ödüllendirilmeliydi, imam-hatip okulu yaptırmak için toplanan paraların bekçiliğini yapmıştı. Bakanların, oğullarının ve Başbakan için hazırlanan fezlekede görev alan güvenlik güçleri, savcılar, hâkimler cezalandırılmalıydı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Komisyonun teşekkülü engellenmeliydi, yolsuzluk iddiaları darbe teşebbüsü diye nitelenerek adalet devre dışı bırakılmalıydı.
Değerli milletvekilleri, torba yasa tasarısına Komisyonda yapılan ilavelerle Anayasa'nın değişik maddeleri ihlal edilmiştir. Bunların yasalaştırılması engellenmelidir. Tarih, yok edeceklerinin önce gözlerini kör eder, sonra adaleti ve hukuku çiğneterek haksızlık yapmaya yönlendirir. Dilerim Parlamentomuz böyle bir duruma düşmez.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)