GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:125
Tarih:24.07.2014

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 639 sıra sayılı temel kanun niteliğinde ve torba kanun şeklindeki Yasa Tasarısı'nın dördüncü bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bu tasarının kapağında adı yok, adı yazılmamış. Gördüğünüz gibi adı içeride başlıyor ve tam 5 sayfa devam ediyor, hepinizin bildiği bir husus. Okunması on dakika sürüyor. Garabet adıyla başlıyor, maksadı ve muhtevası ve yasalaşma süreciyle devam ediyor. Bu tasarı daha öncekilerin devamıdır ve hukuk devletinden kabile devletine doğru gidişin bütün emarelerini taşımaktadır. Bu yasa ne getiriyor? Torba olarak gelmekle kalmıyor, üstelik temel yasa olarak getiriliyor.

Temelinde ne var diye bakınca görülenler, ilk bakışta sırıtanlar şunlardır: Suç işletilen bürokratların problemleri çözülüyor. Suç işleyen demiyorum dikkat ederseniz, iktidar tarafından suç işletilen, suça itilen bürokratların problemleri çözülüyor yani yargılanmaların önü kesiliyor. Suçu işleten bir üst otorite olduğuna göre, bunun kefaletini sağlıyor ve bu işi çözüyor. İktidara büyük rüşvetler ödeyen iş adamlarının hesaplarını düzeltiyor. "Özelleştirme" adı altında talan edilen kamu mallarını satın almış görünenler ile satanlar arasındaki bölüşümüne yasal kılıf hazırlıyor. Torba yasalar, eski yolsuzlukların izini silmek ve yenilerinin zeminini hazırlayıp önünü açmak için kullanılıyor. Aynı zamanda, temel kanun hâlinde getiriliyor ki hangi madde kim için ve hangi olaya münhasıran getirilmiş o anlaşılamasın. Bu kanun da içinde olmak üzere, Hükûmetin çıkardığı bazı yasaların, hukuk devletinden uzaklaşmanın ortaya çıkardığı hercümercin kapatılmasına hizmet ettiği görülüyor ve biliniyor.

Yasa tasarısı ile ilgili önemli garipliklerden biri de Soma faciasının arkasına saklanarak getirilmesidir. Yasada elbette bazı vatandaşlarımızın sıkıntılarına çare bulan maddeler var ancak bu maddelerin esasen paravan olduğu, esas maksadın iktidarın hesapları olduğu da gayet açıktır. Eğer öyle olsaydı, onlar ayrı getirilirdi, el birliğiyle burada kabul edilir ve çözülürdü.

Değerli milletvekilleri, Soma faciası neydi bir hatırlayalım. Kimse "Soma kazası" demiyor, herkes "Soma faciası" diyor. Soma faciası, iktidar eliyle kurulmuş bulunan yolsuzluk ve yağma düzeninin Soma kömür ocağında patlayan bir uzantısıydı. Yani, kömür damarlarının üzerinde bir yolsuzluk damarı infilak etmiş ve patlamıştı, 301 insanımızın hayatına mal oldu, 301 ailenin hayatı ve geleceği karardı. Söz konusu ocağın veriliş şekli, çalışma şekli, kaza öncesi ocağa ve patronlarına iktidar ilgisi, kaza sonrası yine ocağa ve patronlarına iktidar övgüsü durumu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Maden ocağı sorumlularının madenin güvenliğine ve iş güvenliğine yapacakları harcamaları yolsuzluk düzeninin temsilcilerine yaptıkları kanaati oluştu. Yolsuzluk ve rüşvetin ülkeyi nasıl sardığı, devlet kademelerinde nerelere kadar ulaştığı 17- 25 Aralık 2013 tarihlerinde ortaya çıktıktan sonra, toplumdaki ümitsizliğin her geçen gün arttığı görülmektedir. Soma faciası bu ümitsizliği artıran sonuçlardan biri olarak hafızalardaki tazeliğini korurken bu facianın arkasına yolsuzlukları aklama yasası saklama işi vicdanların kabul edeceği bir şey değildir.

Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunu beş hafta meşgul etmiş, Meclis Genel Kurulunu da öyle görülüyor ki en az dört hafta meşgul edecektir. Dün Soma madeninde patlayan yolsuzluk, şimdi Palandöken'deki atlama kulelerinin temelinde patlamış, her gün ufaklı büyüklü birçok olay da patlamaya devam etmektedir. Bunların hepsini torba kanunlarla kapatmak mümkün müdür göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, yasalarla devamlı oynayan, bu arada İhale Yasası'nı hiç durmadan değiştiren, 32 defa yasal değişiklik yapan, 160'a varan yönetmeliklerdeki oynamalarla devamlı İhale Yasası değiştirilerek Türkiye ekonomisindeki rekabet sistemi altüst edilmiştir. Diğer taraftan, devamlı mali af çıkaran bir iktidarla karşı karşıyayız. 12 yılda 8 defa irili ufaklı af getirmek, ortalama 1,5 yıla tekabül ediyor.

Düzgün bir ülke yönetiminde ve düzgün bir ekonomi yönetiminde bunların hiçbiri olmaz. Ekonomi düzgün yönetilse, düzgün iş adamı ve esnaf vergisini, primini ödeyemez duruma düşmez, af da beklemez. Bu iktidarın ekonomiye indirdiği en büyük darbelerden biri rekabet ortamının bozulması ve iş adamının üretimden koparılmasıdır. Pazar ekonomisiyle yönetilen bir ülkede müteşebbis çok önemlidir: Üretimi yapan odur, istihdam sağlayan odur, rekabet şartlarında üretim yaptığı için yenilik peşinde koşan odur, yeni ürün üretmek zorunda olduğu için teknolojik gelişmelerin, AR-GE'nin önünü açan, finansmanını sağlayan da odur, bilimsel gelişmelerden sonuç beklediği için bu alana katkı yapan da odur, vergiyi ödeyen de odur. Buralar da yolsuzluğun kirli ellerine girerse bu sisteme bütün sistem çöküyor, Türkiye'de olan da budur. Sanayici ve dürüst iş adamı bertaraf edilmiş, iktidarın üzerinden haram para kazanan rüşvet ve yolsuzluk ortağı iş adamı suretindekilerin ekonominin asli unsuru hâline gelmiş bir tabloyla karşı karşıyayız. Rekabet sistemi bozulmuş, kurumlar üretimden kaçar hâle gelmiştir. Sanayici fabrikasını yabancıya satmaktadır. Fabrikasını satarak inşaat sektöründe iktidarın kanatları altına sığınarak kendini korumaya çalışan iş adamları ve sanayiciler biliyoruz. Ekonomideki bozulma, çözülme iç ve dış vahim siyasi olayların gölgesinde kaldığı için üzerinde durulamıyor, kamuoyu olup bitenden gerektiği gibi haberdar olamıyor. İktidarın rekabet ortamını bozması ekonomiyi tam anlamıyla çöküntüye götürüyor. Ekonominin kendi kuralları dışında, iktidar ve yandaşlarının beklentisine göre yönetilmesi serbest piyasa ekonomisini güdümlü ekonomi hâline getirmiş, faizleri bile Başbakan belirler hâle gelmiştir. Güdümlü faiz operasyonlarıyla sıcak ve haram para sahipleri bir gün içinde büyük servetler yığmaya başlamışlardır. Üretimden kaçış, ekonomik büyümenin ekonomik kalkınmaya dönüşmesinin önünü kesmiştir. Düşük de olsa belli oranda büyümeye çalışan ülkede iktisadi kalkınma durmuş, sosyal gelişme bir yana sosyal gerileme ve bozulma başlamıştır. İstihdamdaki kalite bozulmasından gelir dağılımındaki bozukluğun had safhaya çıkmasına kadar, hemen bütün alanlardaki bozulmanın temelinde yolsuzluk ve rüşvet ortamının iktidar eliyle geliştiriliyor olmasının rolü vardır.

Değerli milletvekilleri, bu sürecin bir tamamlayıcısı olarak bu iktidar özelleştirmeyle ilgili de düzenlemeler yapıyor. Bu tasarı, usulsüz şekilde "özelleştirme" adı altında yağma edilen kamu mallarının milletin mülkiyetine dönmesinin önünü kesiyor, mahkeme kararlarıyla tespit edilen yolsuzlukların sonucu kamu mallarının iadesini önlüyor. Kısacası, hukuken tespit edilen yolsuzlukların yasal düzenlemelerle devamı sağlanıyor. Her biri şaibeli olan özelleştirmelerle ilgili sadece üç örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri.

Bunlardan bir tanesi: TÜPRAŞ'ın 3/3/2005'te yüzde 17,76'lık hissesinin dönemin Maliye Bakanı tarafından bir otel odasında satışının sağlanmasıydı. Sonra bu satış iptal edildi, bu hisselerden 750 milyon dolarlık zarar ortaya çıktığı görülmüş oldu yani 750 milyon dolarlık bir yolsuzluk söz konusu idi.

İkincisi: Balıkesir SEKA fabrikasının, aile dostu bir şirkete 1,1 milyon dolara verilmesi, mahkemenin 51 milyon dolar kıymet takdir etmesi meselesiydi. 1'e 50, 1'e 10 değerinde tersine satışların söz konusu olduğu bu süreçler mahkeme kararlarıyla belirlenmiştir ama mahkeme kararlarının hiçbiri uygulanmamış, mesela bu SEKA'daki aile dostuna verilen satış mahkeme tarafından iptal edilince 6300 sayılı Kanun çıkarılarak derhâl bunun geri alınmasının önü kesilmişti.

Üçüncüsü: Bu yasa vesilesiyle sık sık gündeme getirilen Seydişehir Eti Alüminyum meselesidir. En az 4 milyar dolar değer takdir edilen bu kuruluşun 305 milyon dolara bir şirkete verilmesi bütün maden sahalarının, fabrikaların, taşınmazların yanına bir de elektrik barajı ve liman ilave edilerek verilmesi yine mahkeme kararıyla iptal edilmiş ama Hükûmet tarafından geri alınışı önlenmişti. Burada enteresan olan nokta, bu verilen şirketin sahibinin yakın zamanda tekrar karşımıza iktidarın rüşvet ortağı olarak çıkması ve millete galiz küfürlerle bu yağmanın ve bölüşümün iktidarla nasıl götürülmekte olduğunu hiç ar etmeden ifade etmiş olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bu örneklere ekleyeceğim ilave bir hatırlatma vicdanları sızlatacaktır. Bu da bu örneklerin ardından ve bütün özelleştirmelerde benzer hususlar yaşanmış iken 2014 yılı bütçesinin görüşmeleri sırasında Sayın Başbakanın, 10 Aralık 2013 tarihinde bu kürsüden...

Konuşmalara biraz mani olabilir miyiz Sayın Başkanım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Kars) - Deminden beri bağırıyorsunuz, hiç kimse konuşmuyor ki.

BAŞKAN - Pardon...

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Nasıl dedin bakayım bir daha söyle, bir daha söyle!

BAŞKAN - Pardon...

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Bir daha söyler misin?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Ne oldu, bir şey anlamadık ki. Bir şey olmadı ki.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - İsterse olsun, ben duyayım ne dediğinizi, size bir güzel cevap vereyim kardeşim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kutluata, devam ediniz lütfen.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Efendim, bu kürsüden -tam oraya gelince coştunuz- Sayın Başbakan, on iki yıllık iktidarları döneminde 50 milyar 513 milyon dolarlık özelleştirme yaptıklarını söyledi ve arkasından ilave etti "Türkiye'yi ağırlıklarından kurtarıyoruz." dedi. 17 Aralıktan bir hafta önce Başbakan bunu söyledi ve Türkiye'yi ağırlıklarından kurtarmanın ne demek olduğunu verdiğim bu özelleştirme örnekleri göstermektedir. O bakımdan, değerli milletvekilleri, bu pişkin tavırların, bu gidişin arkasının kesilebilmesi için iktidarın bu konuda en azından hami olmaktan geri durması gerekiyor.

Şimdi, özelleştirme konusundaki yağma ve talan o hâle gelmiştir ki kamuoyunun önüne çıkıp övünmeler ve milletin yüzüne bu durumu vurma noktasına gelmiştir. O bakımdan, satılan kamu mallarının geriye alınmasını önlemek üzere bu kanuna madde eklenmesinin önüne geçemedik, önleyemedik ama bunları kamunun vicdanına bırakıyoruz.

Özelleştirme konusunda Türk milletinin iki noktayı bilmeye hakkı vardır; bu, yarın mutlaka ortaya çıkarılacaktır. Birincisi; bu malları satın almış görünenlerin cebinden çıkan para ile hazineye giren para aynı mıdır? Bu noktanın netleşmesi lazımdır. İkincisi; aynı ise bu parayı ödeyen kişiler görünen hisselerin tamamını almışlar mıdır? Burada nasıl ilişkiler sürmüştür? Ülkedeki çürümenin önlenebilmesi için bunların kamuoyunun önüne net şekilde konulması gerek diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)