GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:132
Tarih:13.08.2014

HDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının beşinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bölüm üzerine değerlendirmeye geçmeden önce -aslında sabah söz istemiştim ama Sayın Başkan grup başkan vekillerine söz verdi, bize vermedi- kadın politikaları üzerinden birkaç şey ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de kadına yönelik şiddet her geçen gün artmaktadır. Kadınlar, feminist kadınlar, sosyalist kadınlar, kadına yönelik şiddetten rahatsız olan dindar kadınlar sokaklarda her gün bu Parlamentoyu göreve çağırmaktadır. Geçen hafta bu Mecliste yaptığımız toplantıda, basın toplantısında Parlamentonun sadece kadın gündemli bir toplantı yapması gerektiğini, bu kadar yasa çıkmasına rağmen, İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke olmamıza rağmen neden hâlâ kadına yönelik şiddetin ortadan kalkmadığını ve bunun için nasıl tedbirler almamız gerektiğini tartışmak için. Ama görüyoruz ki asıl kadına yönelik şiddet buradan üretiliyor. Burada özellikle erkek siyasetçiler üzerinden, işte nasıl giyinmemiz gerektiğini, kaç çocuk yapmamız gerektiğini, nasıl gülmemiz gerektiğini, toplumda nasıl oturmamız gerektiğini, dolayısıyla ahlak bekçiliği yapan bir zihniyetten aslında kadına yönelik şiddetten burada bir şey çıkmaz. Ama buradan kadın konusunda tartışma yürüten kadın arkadaşlarımızın, bu erkek egemen sistemin, zihniyetin diline düşmemesi gerekir. Burada söyleyeceğimiz her söz, aslında erkek egemen sistemi eleştiren bir noktada olmalıdır. Hangi partiden olursak olalım kadın meselesi siyasi partilerüstü bir meseledir. Ama buradaki yapılan tartışmalara baktığımızda, daha çok partilerin politikasını yansıtan bir yaklaşım içerisinde oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, kadınlar olarak yeni bir dil yakalamak zorundayız. Bize karşı ayrımcı, ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi politikalara karşı yeni bir dil yakalarken başka ezilmişliklere de laf etmemek gerekir. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinden kadın arkadaşımız buradan konuşurken kendisini "Şeytan diyor ki..." diye ifade etti. Oysa yanı başımızda Şengal'de bir katliam yaşanıyor sevgili arkadaşlar. Ezidiler IŞİD tarafından katlediliyor ve bu "şeytan" diye ifade ettiğiniz şey sizin, Ezidiler tarafından kutsal olarak bilinen "Melek Tavus" diye ifade edilen bir kutsaliyet ifade ediyor ve aslında ilk IŞİD çeteleri Ezidilerin kutsal mekânlarına saldırdılar. Dolayısıyla biz bir şeyi ifade ederken, eleştirirken yeni ezilmişlikler, yeni bir nefret söylemi, yeni bir şey üretmeyelim. Kaldı ki, sabah burada bir araştırma önergesi verdik, Ezidilerin araştırılması, geleneksel olarak toplumun buradaki nefret söylemine maruz kalmasına dair, ama reddedildi. Görülen o ki aslında bu parlamentodakiler bile kendi dilini ifade etmiyor.

Sonuç itibarıyla, biz kadınlar burada kadına yönelik şiddet konusunda tartışma yürütmek istiyoruz. Kadın politikalarını, evet buradan ifade edelim, kadına yönelik şiddete "hayır" diyelim ama bunu gerçekten kadın kimliğimizle ifade edelim, ezilmiş kimliğimizle ifade edelim, partilerin politikasını burada dayatmayalım.

Şimdi, AKP'den arkadaşımız kendisinin şiddete maruz kaldığını ifade etti ama Rojava sınırında bir kadın tecavüze uğradığında hem de güvenlik güçleri tarafından bu kürsüden ifade edilmedi. Hâlâ bu ülkede güvenlik güçleri tarafından taciz edilen, tecavüze uğrayan yüzlerce kadının ifadesi verilmemiş, onu da bu kürsüde duymak isterdik. O konuda da ne yazık ki aslında sadece kendine geldiğinde şiddeti hatırlayan ama toplumun yaşadığı sorunları hatırlamayan bir nokta. Dolayısıyla, bir kez daha kadınların sesini burada ifade etmek istiyorum: Kadınlar bu Parlamentonun kadın politikaları konusunda konuşulmasını kadına yönelik şiddet değil, bu ülkede neden kadınlar aslında bu şiddete maruz konusunda tartışmaları yapmak durumundayız. Ben bütün partileri de sadece kadınları değil, erkekleri de bu tartışmalara davet ediyorum çünkü erkekler değişmediği sürece ne yazık ki kadına yönelik şiddet değişmiyor. Öncelikle erkeklerin zihniyetinin değişmesi gerekir.

Sevgili arkadaşlar, maddeye ilişkin, bölüme ilişkin önerilerimize gelince, biz başından beri ifade ettik: Bu torba yasa tamamen aslında işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini gasbeden bir yasadır. AKP iktidarı ne yazık ki acılardan da rant devşirmeyi çok iyi bilen bir parti hâline gelmiştir. Soma'da 301 insan diri diri gömüldü ve Soma'ya bütün Türkiye ağladı ve Soma'daki işçiler nedeniyle biz aslında işçilerin çalışma koşullarının, ağır iş kolunda çalışan işçilerin yaşadığı sorunların ne kadar vahim olduğunu bir kez daha gördük. Şırnak'ta hâlâ köleci sistemin, 19'uncu yüzyıldaki politikaların uygulandığını gördük ama bir değişim yok. Şimdi, bu torba yasaya bakıyoruz, AKP, bir yandan işçilerin lehine düzenleme yapıyormuş gibi görünse de bir yandan aslında yine sermayeyi koruyan bir noktada. Örneğin 107'nci maddede, bir düzenleme yapıyor, işçilerin lehine gibi, diyor ki: "Asgari ücretten 2 kat az olamaz linyit ve taşkömüründe çalışan işçiler için." Evet, bu çok önemli bir olay ama aynı zamanda aynı maddeyle, işte buradan ortaya çıkacak maliyeti sermayeye değil kamuya yükleyen bir yasa düzenlemesi. Şimdi, biz iktidara biraz önce bir öneride bulunduk, özellikle işten çıkartılan -iflas nedeniyle işçilerin hak ve özgürlüklerini vermeyen kurumların- işçilerin en azından öncelikle hakkını alması konusunda ama orada mali krizi düşünürken, devlete ne kadar yük olup olmadığını düşünürken başka bir düzenlemede sermayenin yükünü yüklenme konusunda ne yazık ki hiçbir yaklaşım yok.

Yine, sevgili arkadaşlar, 112'nci maddede -biraz önce sayın milletvekili de söyledi- Anayasa'ya aykırı düzenleme yapılıyor yani Anayasa bile hiç sayılıyor. Hani, gerçi, biz bu Anayasa'nın değişmesini istiyoruz ama Anayasa'nın iyi yanları da var. İyi yanlarını hiçbir yere atmadan mevcut düzenlemeler karşısında bu Anayasa'ya aykırı düzenlemeler kabul edilebilir bir nokta değil.

115'inci madde: Bu çok önemli bir konu, çünkü aynı zamanda, bu, aslında, AKP Hükûmetinin baştan beri kentsel dönüşüm politikasının bir yansıtılmasıdır. AKP, âdeta bir inşaat partisidir çünkü her alanı inşaata çevirdi, TOKİ aracılığıyla da bütün alanları kentsel dönüşüme çevirdi. Kentin bir kimliği var değerli milletvekilleri. "Kent" dediğin sadece binalardan oluşmuyor. Bütün yaşam alanlarımızı başımıza dar ettiniz. Bütün insanların nefes alacağı alanları şeye açtınız. Şimdi de meraları, otlakları kentsel dönüşüme açıyorsunuz. Şimdi, buna ne hakkınız var? Dolayısıyla, insanların yaşayabileceği bir alan bile yok. Dolayısıyla, yeniden bir rant elde etmek, yeni inşaat alanları oluşturmak gibi bir yaklaşım içerisinde, bu, kabul edilebilir bir nokta değil. Çünkü kentsel dönüşümde başka başka... Mesela İstanbul Okmeydanı'nda "risk bölgesi" diye ifade edilen bir alanda... İnsanları o alanda boşaltıp orada bir sınıf perspektifiyle, aslında ezilenleri, emekçileri, yoksulları, Kürtleri, Romenleri, Arapları, Azerileri hepsini kentin dışına iten, aslında zenginlere yeni alanlar açan bir siyasetin ötesinde değildir. Bu bir sınıf perspektifidir, yani emekçileri, ezilenleri yok sayan... Üstelik, AKP, en çok yoksullardan oy alıyor. Ama siz, en çok da yoksullara darbe vuruyorsunuz, bu kabul edilebilir bir nokta değil. Biz, başından beri, AKP'nin bu kentsel dönüşüm politikalarının yanlış olduğunu, eksik olduğunu, meselenin... Tabii ki kenti yeniden düzenleyelim, tabii ki insanlar iyi bir noktada yaşamak istiyor. Ben de gerçekten, ekolojik bir perspektifle, demokratik bir kimliği olan bir kentte yaşamak istiyorum. Ama bakın kentlerimize, İstanbul'a bakın arkadaşlar; İstanbul'da kentlerin o kadar ciddi sorunları var ki, "Kentsel Dönüşüm" adı altında bütün yaşam alanları dar edildi, insanlar nefes bile alamıyor.

Gezi direnişi sırasında, aslında, o ağaçlara sahip çıkmak, aynı zamanda nefes almamıza, geleceğimize sahip çıkmaktı. Şimdi, kuzey ormanlarında yeni alanlar açılıyor, üçüncü havaalanı açılıyor, dolayısıyla, aslında, ekolojik sistem tamamen ortadan kaldırılıyor. Bunun yerine de, aslında, sınıfsal olarak zenginlerin daha çok zengin olduğu, zenginlerin lüks ortamlarda yaşadığı, yoksulların daha kenar mahallelere, kentin dışına itildiği bir noktada siyaset yapılıyor. Bunun kabul edilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Aile hekimliği meselesinde de öyle. Zaten sağlık politikaları o kadar sorunlu ki. Değerli milletvekilleri, bakın, AKP iktidarı boyunca en çok yasa tasarısı çıkaran, torba yasası olan bir şey. AKP'nin iki tane torbası var: Bir tanesi emekçiler için, bir tanesi egemenler için. Emekçilerin torbası hiç dolmuyor, hep boşalıyor çünkü bu ülkede sermayedarların torbası doluyor. Sağlık sistemi, eğitim sistemi, bütün yasalar o kadar problemli ki. Yasa çıkarıyoruz, tekrar yasa çıkarıyoruz. Bakın, aile hekimliği konusunda yasa çıktı, şimdi yeni bir düzenleme yapılıyor, üstelik insanların -sağlık sistemindeki problemleri bir yana bırakalım- çalışma saatleri artırılıyor ama yaşam koşulları artırılmıyor. İşçi sağlığı, iş güvenliği yok. Mesela, AKP ne diyor? "İş sağlığı ve iş güvenliği" oysa "işçi sağlığı ve işçi güvenliği" diye bir kavram yok. Çünkü, dert, işçiler falan değil, dert; sermayeyi daha çok memnun etme, zenginleri zengin etme; yoksullar mı, ölsünler, onlar için bir anlamı yok. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Bunların yasa tasarısından bir defa çıkarılması gerekiyor.

Yine, sevgili arkadaşlar, bütün bu yasaya baktığınızda hazırlanış politikasının kendisi sorunlu bir politika. Baştan belirttiğim gibi söyleyeyim: Acılarımızdan da rant elde eden bir sistemi, zihniyeti kabul etmediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz. İşçiler, emekçiler, sendikalar örgütlü mücadeleyi mutlaka yükseltecektir. Bu emekçilerin, işçilerin mutlaka kendi özgürlüğünü sağlayacağı gücü var, biz bunu gördük aslında. Yeter ki yan yana duralım, bir arada olalım. O zaman yeni bir sistemi birlikte kurarız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)