GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU TARAFINDAN KURULAN BAKANLAR KURULU PROGRAMI'NIN GÖRÜŞÜLMESİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:135
Tarih:04.09.2014

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Hükûmet Programı'yla, on iki yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde 5'inci AK PARTİ Hükûmetinin, doksan iki yıllık cumhuriyet tarihi döneminde de 62'nci Hükûmetin Programı'nı burada görüşüyoruz.

Değerli milletimizin 2011 yılı seçimlerinde gösterdiği teveccüh ve verdiği yetki doğrultusunda on iki yıla yakın bir süredir Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı devam etmekte. Bugüne gelinen koşullarda baktığımızda, 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, o günün piyasa koşullarında, siyasetin dibe vurduğu bir dönem içerisinde, milletimizin kurduğu, milletin adamlarının bir araya gelerek oluşturduğu Adalet ve Kalkınma Partisi, kuruluşundan on üç buçuk ay sonra, 3 Kasım 2002 tarihinde Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti devletini idare etmekle milletimiz tarafından görevlendirildi. O gün konuşulan önemli meseleler vardı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı gerçekten çok güzel bir çalışma yapmış. Bundan önceki süreçlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına ulaşmak, onların verilerini bulmak zor bir işti ama en son süreçte baktığımızda, bugüne kadar bütün hükûmetlerin -1920'den başlamak üzere, en son 1999 yılına kadar geçen süre içerisinde- programlarını, görüşmelerini, tutanaklarını Meclis Başkanlığı Sayın Genel Sekreterin başkanlığında bir heyetle yayınlamış, hem İnternet sitesinde hem de kütüphanede mevcut.

O hükûmet programlarını okurken, göz gezdirirken inanın 2002 yılına kadar gelen süre ile 2002 yılından itibaren ortaya çıkan ve özellikle 2014 yılında, bugün görüşmekte olduğumuz 62'nci Hükûmetin Programı'yla ilgili görüşmelerde çok büyük farklılıkları göreceksiniz. Çünkü, 57'nci Hükûmete -58'inci Hükûmet de dâhil olmak üzere- gelen süreçte konuşulan konular sabit; enflasyon meselesi, işsizlik meselesi, IMF meselesi, hastane meselesi, sağlık meselesi, adalet meselesi.

Bakın, 2002'ye geldiğimiz süre içerisinde emekli maaşı sırasını bekleyen insanların sırada beklerken hayatlarını kaybettiklerini gördük. 2002'ye gelen süreç içerisinde hastanede doktor beklerken hayatını kaybeden insanları gördük. Hatta bu konularla ilgili trajikomik filmler yapıldı, filmlere konu olmaya başladı. 2002 görüşmelerini -eğer tutanaklardan bakarsanız- dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının söylediği meseleleri dikkatle izlemenizi tavsiye ediyorum. O süre içerisinde AK PARTİ iktidara gelmiş, Sayın Genel Başkanımız tarafından Acil Eylem Planı sıralanmış; ilk defa bir cumhuriyet hükûmeti döneminde Acil Eylem Planı'nın hangi sırayla yapılacağı tespit edilmiş ve ortaya konulmuş. Ama kamuoyu algısı konusunda, tam olarak algıyı yerleştirme konusunda biraz sıkıntı ortaya çıkmış. Niye? Geçmiş alışkanlıklarda hükûmetlerin verdiği taahhütlerin yerine gelmediğini bildiklerinden dolayı AK PARTİ iktidarının Acil Eylem Planı'yla ilgili algıda farklılık oluşmaması da normal olarak karşılanabilir. Ama AK PARTİ iktidarının "İktidarımızın 100'üncü gününde şunu gerçekleştireceğiz, 200'üncü gününde şunu gerçekleştireceğiz." diye taahhüt ettiği konuların birer birer ortaya çıkmasıyla birlikte AK PARTİ iktidarına güven hasıl olmuş. Nitekim 2004 yılında yapılan yerel seçimlerde AK PARTİ iktidarı, 2001 yılındaki genel seçimlerde aldığı yüzde 35'i katlayarak yüzde 42'ye çıkmış. Arkasından 2007 seçimleri...

Biliyorsunuz, 2007 seçimlerine girmeden önce Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Cumhurbaşkanlığı krizi yaşandı. Hiç akla hayale gelmedik, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Aralık 2006 tarihinde "Bu bir deli saçmasıdır." diye ifade ettiği, gazetelerde yer alan 367 garabetiyle karşı karşıya kaldık. O dönemde, Mayıs 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihî bir karar verdi. O tarihî kararda "Mademki Cumhurbaşkanı seçen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine, milletin iradesine başka mecralardan, başka mihraklardan baskı yapılıyor, artık bundan sonra Cumhurbaşkanını cumhur kendisi seçsin." diye bir Anayasa değişikliği yaptık. 21 Ekim 2007 tarihinde bu millet o Anayasa değişikliğine büyük bir çoğunlukla "Evet." dedi. Arkasından, 2007 seçimleri... 2007 seçimlerinde de AK PARTİ yüzde 47'ye yakın oy alarak tekrar iktidarını pekiştirmiş oldu. Önce, 2001 yılında yola çıktığımızda "Her şey Türkiye için" sloganıyla çıktık 2007 yılında devam ederken yaptığımız hizmetlerde "Durmak yok, yola devam." sloganıyla hareket ettik ve milletimiz bunu takdir etti.

Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının hükûmet programıyla ilgili yaptığı konuşmalar arasında iki önemli meseleyi size ifade etmek istiyorum. Diyor ki Sayın Baykal o dönemde: "Bakın, Türkiye'de önemli bir işsizlik sorunu var, Türkiye'de önemli bir enflasyon sorunu var. Siz bu getirdiğiniz hükûmet programında 'Hem ekonomiyi güçlendireceğiz hem işsizliği durduracağız hem de büyümeyi sağlayacağız.' dediğiniz zaman, iktisat kuramına göre bu bir çelişkiyi beraberinde getirir. Türkiye'de her yıl 500 bin insan iş gücüne katılmak mecburiyetinde. Eğer 500 bin insanı, kişiyi iş gücüne katmayı sağlayamadığınız takdirde, bu çapraşıklık devam eder."

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidara geldiği dönemde Türkiye'deki istihdam 19 milyon kişiydi. En son yapılan verilere göre Türkiye'deki istihdam 26 milyona ulaşmıştır. Yani, AK PARTİ iktidarı döneminde, on bir yıllık iktidarımız döneminde 6,5 milyon kişi yeniden yeniden istihdama katılmış. Bu manada baktığımızda istihdam olarak önemli bir katkı sağlamış oluyoruz. İnşallah, bundan sonraki süreç içerisinde de yapısal değişim ve dönüşümleri sağlayarak AR-GE'ye verdiğimiz önem -ki daha önce bununla ilgili kanunları da çıkardık- doğrultusunda bizim pahada ağır malları üretmek için bir inovasyon tekniğini ortaya koyabilip artık bir Silikon Vadisi yaratabilecek bir konuma gelebilmek için gayretler gösteriyoruz. Nereden görüyoruz? 20'ye yakın üniversitemizde teknopark kurarak. Burada yetişen, gelişen öğrencilerimizin, bilgi birikimi olan insanlarımızın bu doğrultudaki bilgilerini ekonomik hayata döndürerek oradan faydalanıp inovasyona, gelişmeye ve pahada ağır malları üretme yollarına gitmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, on iki yıl içerisinde geriye doğru baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti'nin son on iki yıllık tarihini gördüğümüzde en zor dönemlerin, en zor günlerin AK PARTİ iktidarları döneminde geçtiğini görürsünüz: Kapatma davasıyla karşılaşan bir AK PARTİ, 367 garabetiyle karşılaşan bir Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanlığı, arkasından daha değişik sonuçlar, darbe girişimleri. Farklı farklı noktalarla bu süreci inkıtaya uğratmak için gayret gösterenler maalesef bu memlekette bulunmuştur. Her şeye rağmen, bütün engellemelere rağmen, bütün karşı koymalara rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi milletin kendisine verdiği görevi hakkıyla yerine getirerek her dönemde -cumhuriyet tarihinde kesin olarak ilk defa, belki dünya demokrasi tarihinde de ilk defa- girdiği 6 seçimden başarıyla çıkmış, ortaya koyduğu 2 referandumu yine aynı şekilde değiştirmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Adalet ve Kalkınma Partisinin doğal lideri, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı da Cumhurbaşkanı seçtirerek başarılarını taçlandırmıştır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Hükûmet Programı'nı anlat Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, Hükûmet Programı 187 sayfa olarak anlatıldı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Vay, okuyalım diyorsun yani.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarımız da muhakkak bunu okumuşlardır. Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız 1 Eylül tarihinde Hükûmet Programı'nı özetleyerek okumaya çalıştı.

Burada bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hurşit Güneş, gelir dağılımı adaletsizliğiyle ilgili bir konuyu dile getirdi, dedi ki: "Sayın Başbakana TÜİK'in ifade ettiği, söylediği bir sözü getirmişler, yazmışlar, Sayın Başbakan da buradan söyledi." diye ifade etti. Ben Sayın Güneş'in ekonomi bilgisini tartışmak istemiyorum ama Sayın Güneş eğer bunu dikkatlice okumuş olsaydı, herhâlde bu söylenenin bir hamaset veya TÜİK'in farklı bir rakamı olarak ortaya koymadığını açık ve net bir şekilde anlardı.

Hükûmet Programı'nın 105'inci sayfasının son paragrafında diyor ki -aynen okuyorum-: "2002'de en zengin yüzde 10'luk kesimin ortalama geliri en yoksul yüzde 10'luk kesimin gelirinin 18,3 katı iken..." Yani en zengin yüzde 10'luk kesimle en fakir yüzde 10'luk kesim arasındaki gelir farklılığı 18,3 katı iken. "...yoksul kesimin geliri daha fazla artarak 2012 yılında 11,8 katına gerilemiştir." Yani, Türkiye'de en zengin yüzde 10'luk kesimle en fakir yüzde 10'luk kesim arasındaki 18,3'lük gelir farkı, 2012 yılı rakamlarıyla birlikte, yüzde 11,8 katına düşmüştür. Yüzde 10'luk kesim geriye kalan dilimler içerisinden birilerinden payını almış, onlar içerisindeki bu pay çerçevesinde gelir durumları da daha da iyileşmiş bir noktaya gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin daha önceki dönemlerinde, 2002 yılı önceki dönemlerinde, kişi başına aylık geliri 30 doların altında olan insan sayısı ölçümler için en önemli göstergelerden birisiydi. 2002 yılında kişi başına aylık 30 doların altında gelir sahibi kişi 136 bin kişiyken 2012 yılında 30 doların altında bir gelire sahip nüfus kalmamıştır. Sefalet içerisinde olan insan sayısı 2002 yılında 136 bin iken 2012 yılında bu sayı sıfırlanmıştır. Yine, kişi başına aylık geliri 65 doların altında gelire sahip nüfus Türkiye'de 2002 yılında 2,1 milyon iken 2012 yılında 46 bin kişiye düşürülmüştür. Yine, kişi başına aylık geliri 129 doların altında olan mutlak yoksulluk düzeyinde yaşamak zorunda kalan kişi sayısı 2002 yılında 21 milyona yakın yani 20,7 milyon iken bu sayı 2012 yılında 1,7 milyona düşmüştür. Açlık ve sefalet içerisinde kıvranan insanlarımıza AK PARTİ iktidarının yaptığı sosyal sorumluluk projesi içerisinde iyileşme hızlı bir şekilde devam etmektedir.

Bugüne kadarki yapılan hükûmet programlarının en önemli göstergelerinden birisi işte, "Şunları yaptık, şunları yaptık, şunları yaptık; şunları da yapmayı planlıyoruz." şeklindeydi ama ilk defa, 2011 yılında ortaya çıkan Hükûmet Programı ve 62'nci Hükûmetin bu yaptığı program çerçevesinde Türkiye elli yıllık perspektifini ortaya koyan bir vizyon politikasını, bir vizyon programını ortaya koymuştur. "2023 vizyonu şu şekilde olacak: 500 milyar dolarlık ihracata, 1 trilyon dolarlık gayrisafi millî hasılaya ve 25 bin dolarlık kişi başına gelire ulaşılacak." diye iddialı bir kavram ortaya koymuştur. Eskiden bunlar söylendiği zaman "Yüz günde şu yapılacak, beş yüz günde bunlar yapılacak. Olur mu acaba?" diye endişeler hasıl olurken bugün, 2011 yılında 2023 vizyonunu ortaya koyarken kamuoyu "Olur mu, olmaz mı?" tartışmasını bir tarafa bırakmış ve "İstanbul'un fethinin 2053 yılına denk gelen süresinde Türkiye'nin vizyonu bu olacak." diye yeni bir vizyon ortaya koymuş. "Türklerin Anadolu'ya ayak bastığı 1071 yılının bininci yıl dönümü 2071 yılında elli yıllık vizyon içerisinde Türkiye'nin geleceği nokta bu olacaktır." diye ortaya koymuş ve kamuoyu tarafından hem de dünya milletleri tarafından kabul gören bir noktaya gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, gelir dağılımındaki adaletsizliklerle ilgili farklı farklı noktalar söylendi, dış borçla ilgili farklı farklı noktalar söylendi. Doğru söyleniyor, borcun miktarı artmıştır. Yani ailede bir gelir varsa, gelir arttıysa borç da muhakkak ki artacaktır, harcamalar da muhakkak ki artacaktır ama asıl olan, gelirin artışına bakmak gerekir. 2002 yılında toplam kamu net borç stoku gayrisafi millî hasılanın yüzde yüzde 61,5'u iken, 2013 yılı rakamlarına göre 12,7'ye düşmüştür.

Yine, 2002 yılında kamunun toplam brüt borcu gayrisafi millî hasılanın yüzde 74'ü iken, 2013 yılında yüzde 36,3'e düşmüştür. 2002 yılında 86,5 milyar dolar kamunun borcu, 43 milyar dolar da özel sektörün borcu, toplam dış borç stoku 129,6 milyar dolar iken, gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 56,2'dir. Yani ülkenin elde ettiği gelirin yüzde 56,2'si toplam borç olarak giderken 2013 yılı rakamlarını vermek istiyorum: Kamunun toplam dış borç stoku 120 milyar dolar, özel sektör dış borç stoku 267 milyar dolar, toplamı 388 milyar dolar; gayrisafi millî hasılaya oranı toplam borcun yüzde 47,3'e düşmüştür. Yani eskiden borcumuz çok fazlayken, borcumuz karşılığında daha farklı faizler veya daha farklı alım gücü karşısında biraz daha ezik bir şekilde alma imkânı varken, 2013 yılı rakamlarına baktığımızda, gayrisafi millî hasılanın yarısından daha az bir miktarda borçlanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de yaşayan insanların gelirden aldıkları payları sizlerle paylaşmak istiyorum.

2002 yılı itibarıyla net asgari ücretle satın alınabilen ürün miktarlarını ifade ediyorum: 2002 yılında net asgari ücretle bir işçi 181 kilogram ekmek alabilirken, 2013 yılı Kasımında 277 kilogram ekmek alır olmuş.

2002'de 85 kilo pirinç alabilirken, 2013'te 168 kilo; 2002'de 180 kilo makarna alabilirken, 2013'te 340 kilo; 2002 yılında 1.370 adet yumurta alabilirken, 2013 yılında 2.260 adet yumurta alabilir hâle gelmiş.

Ayçiçek yağı, 64 kilo alırken 135 kiloya; kuru fasulye, 82 kilo alırken 112 kiloya; mercimek, 143 kilo alabilirken 223 kilo alabilir noktaya gelmiştir. Yani, artık, asgari ücretle çalışan insanların reel olarak geçimlerinde, hayat standartlarında önemli bir değişme ortaya çıkmıştır.

Memurun durumuna baktığımız takdirde: Bakın, 2002 yılında en düşük memur maaşıyla 386 kilogram ekmek alınabilirken 2013 Kasım rakamına göre 650 kilo ekmek alınmakta; 180 kilo pirinç 2002 yılında, 394 kilo pirinç 2013 yılında alınmakta. 2.914 adet yumurta en düşük memur maaşıyla 2002 yılında alınabilirken 2013 yılında 5.306 adet yumurta alınabilme durumunda. 2002 yılında 507 kilogram domates alınabilirken 2013 yılında 921 kilogram domates alınabilmekte. 2002 yılında en düşük memur maaşı 2,01 adet takım elbise alabilirken 2013 yılında 6,18 adet erkek takım elbise alabilmekte. 2002 yılında memur 2.438 kilovatsaat enerji satın alabilirken en düşük memur maaşıyla, 2013 yılında en düşük memur 5.263 kilovatsaat elektrik satın alabilir noktaya gelmiştir. 2002 yılında 1.047 metreküp doğal gaz satın alabilen en düşük memur 2013 yılında 1.765 kilogram doğal gaz satın alabilir hâle gelmiştir.

FARUK BAL (Konya) - Kilogram!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Metreküp, metreküp. Teşekkür ediyorum Hocam. Metreküp doğal gaz satın alabilir hâle gelmiş.

2002 yılında 12 kilogramlık tüpten 19 adet alabilirken 2013 yılında 28 adet tüp alabilir hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, muhakkak ki bu program eleştirilecektir. Bu programda muhalefet partilerinin söylediklerine dikkat edilecektir ki, bu çerçevede biz muhalefet partilerinin yapıcı olan eleştirilerini de dikkate aldığımızı ifade etmek istiyoruz. Biraz da açıkçası şunu ifade etmek istiyorum ki Sayın Hurşit Güneş konuşmasında "Bu Hükûmet Programı içerisinde yeni anayasa var." dedi, "Nasıl yeni anayasayı yapabilirsiniz?" diye de eleştiride bulundu.

Sayın Güneş, bakınız, sizin de içinde bulunduğunuz siyasi parti dâhil 4 siyasi parti bir araya geldi, 4 siyasi parti eşit temsil edilerek Anayasa Uzlaşma Komisyonunu gerçekleştirdi. Önce 48 maddeyi hayata geçirelim dedik, vazgeçtiniz. Bir grup başkan vekili dedi ki: "Hodri meydan, buyurun, 48 maddeyi hayata geçirelim." dedi, biz hadi dedik, vazgeçtiniz. Arkasından, 61 maddeyle ilgili Sayın Genel Başkanınız çağrı yaptı, ondan da vazgeçtiniz.

Ben, 1982 darbe Anayasası'nın bu millete olmadığını, yakışmadığını, 2015 seçimlerinde milletimiz anayasa değişikliğindeki çoğunluğu verdiği takdirde bizim bu Anayasa'yı değiştireceğimizi ifade ediyor; bu programın vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)