GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4, 21 Ekim 2014 ile 4, 11, 18 ve 25 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 15, 22 Ekim 2014 ile 5, 12, 19 ve 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:3
Tarih:14.10.2014

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Meclisin çalışma gün ve saatlerinin belirlenmesiyle ilgili huzurlarınıza gelmiş, söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu Meclisin zaten ilk kurulduğu günden bu yana gelen, teamüllerle de artık şekillenen bir çalışma programı var. Ama, maalesef -yine, defalarca bu kürsüden sizlere bu konudaki endişelerimizi arz ettik- bazen Meclis bir ay, iki ay -tırnak içinde- eften püften konularla oyalanıyor, bazen de ne hikmetse iktidarın hesabına geldiği zaman veya yumurta kapıya geldiği zaman -halk tabiriyle- alelacele üç gün, beş gün, on gün sabahlara kadar çalıştırılıyor. Tabii ki memleketin çok acil işleri varsa gerekirse üç yüz altmış beş gün soluk almadan, gerekirse burada nöbetleşe uyuyarak yine bu görevimizi yerine getirmeliyiz. Ama, bu şekilde, keyfî uygulamalarla, yine keyfî gündem belirlemeleriyle eğer bu Meclis çalışacaksa inan edin arkadaşlar bunun bir ciddiyeti yoktur.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel bir AKP'li milletvekili arkadaşımız tablolarla burada neredeyse miting meydanlarında bile karşılaşılmayacak şekilde bir konuşma yaptı. Meclisin teamülleri arasında yine bazı belgeleri, bilgileri, evrakları, fotokopileri şöyle gösterme, Meclise arz etme usulü var. Ama, bu şekliyle eğer devam edersek -ve yine bir arkadaşımız söz aldı- eğer bu yöntem doğru ise yarından itibaren burası bir panayıra döner.

Yine bugüne kadar, mesela, "prompter" uygulaması yoktu, öyle bir uygulama da yapıldı. E, yarın bu işi sinevizyon gösterisine kadar döndürürse birileri, inan edin buranın bir ciddiyeti kalmaz. Eğer bir usul, bir teamül, bir kanun var ise buna herkesin uyması lazım; yok ise o zaman herkesin de gelip bildiğini yapması lazım, birbirimizi de o zaman kınamamamız lazım.

Evet, değerli arkadaşlar, yine, hangi kanun maddelerinin, hangi mevzuların öne alınması, öncelikli görüşülmesiyle ilgili AKP'nin bu getirdiği düzenlemeye de bir itirazımız var. Bunu, siz, sadece "Biz oy çokluğuna sahibiz, parmak sayısı bizde daha fazla, bunu tek başımıza biz belirleriz." diyemezsiniz. E, derseniz ne olur? Vallahi, derseniz bu, işte bir Bektaşi fıkrasında olduğu gibi "Ben yaptım, oldu." meselesine döner.

Bu memleketin öncelikli meseleleri var, doğru. Bu memleketin acilen görüşülmesi gereken meseleleri var, doğru. Bunlar siyasi olabilir, ekonomik olabilir, sağlık mevzusuyla alakalı olabilir, eğitimle alakalı bir şey olabilir ama yine, zaten, bu grup başkan vekillerinin bir ittifakı var, sürekli görüşmeleri var, mümkün olduğu kadar bunların bir ittifakla bir konsensüsle, bir mutabakatla görüşülmesi lazım. Mesela, bugün, Türkiye'nin acil bir demokrasi sorunu var, yine acil bir Orta Doğu sorunu var. İşte, kıyamet kopuyor, yer yerinden oynuyor, Orta Doğu'da sınırlar değişiyor, tezkere kararları alınıyor.

Değerli arkadaşlar, biz İncirlik Üssü'nün açıldığını, yabancı askerlerin Türkiye'de konuşlanacağını veya Suriye'de ki rejim muhaliflerinden 2 bin kişinin Türkiye'de veya güvenlikli bir bölgede, Türkiye tarafından da yani Türkiye'nin de içinde olduğu konsorsiyum içerisinde eğitileceklerini Amerikan Dışişlerinden öğreniyoruz. İnan edin bu çok iç açıcı bir şey değil, doğru bir şey de değil. Gönül isterdi ki ne olduysa ne bittiyse biz bunu televizyonlardan, Amerikan Dışişleri sözcülerinden veya Amerikalı politikacılardan, siyasetçilerden değil, kendi Cumhurbaşkanımızdan, Başbakanımızdan, Dışişleri Bakanımızdan ve ilk olarak da bu Meclisin çatısı altında duysaydık, duyabilseydik. Bir İncirlik meselesi var mesela; hâlâ, ısrarla Amerika Birleşik Devletleri açıklama yapıyor ama Türkiye'den, daha bunu doğrulama ve yalanlamayla da ilgili bir beyanat çıkmıyor. Peki, bu kadar önemli bir mevzuyu, Orta Doğu meselesini, kan revan içinde kalan bir coğrafyanın sorunlarını biz burada tartışmadan, Millî İstihbarat Teşkilatından, Genelkurmaydan, Dışişleri Bakanımızdan, Başbakanımızdan yeterli ve doğru bilgileri, açıklayıcı, tatmin edici, teskin edici, ferahlatıcı bilgileri almadan nasıl karar vereceğiz, ne yapacağız? Yapabileceğimiz tek şey polemik olur, birbirimize artık cevap vermenin de ötesinde hakaret ve küfürleşmelere kadar vardı bu iş, maalesef buolur. Bunun da bir faydası yok değerli arkadaşlar.

Onun için, biz, bu çalışma saatleri önerisiyle ilgili, öncelikle iki mevzunun acilen Mecliste, gerekirse yatmadan, uyumadan sabahlara kadar günlerce tartışılarak konuşulmasını istiyoruz. Bunlardan birincisi, Orta Doğu'daki son gelişmelerdir; ikincisi de Türkiye'nin acil ve radikal demokratikleşme programıdır çünkü bunlar birbirine bağlıdır, bunlar birbirinden ayrılamaz. Siz Suruç'u çözmeden Kobani'yi çözemezsiniz. Nusaybin'i çözmeden Kamışlı'yı çözemezsiniz. Silopi'de doğru düzgün, adil bir düzen kurmadan Zaho'ya, Erbil'e, Kerkük'e, Telafer'e gidemezsiniz. Bütün bir coğrafyanın bugün kaderi, ekonomisi, siyaseti, sosyal hayatı birbirine bağlandı.

Yani mesele sadece siyasi de değil. İşte, Gaziantep, yılda 5 milyar dolar ihracat yapan Gaziantep bugün feryat ediyor. Günlük, dönem dönem 6 bin araç giriş-çıkışının yapıldığı Habur feryat ediyor. İşte, Ürdün'e, Suudi Arabistan'a, Lübnan'a, Suriye'ye, Mısır'a, Irak'a ihracat yapan KOBİ'ler feryat ediyor ve enflasyon uzunca bir müddettir ilk olarak yüzde 9'lara, 10'lara gelip dayanmış bulunuyor. Sanayiciler ve ihracatçılar feryat ediyor çünkü -defalarca burada dile getirdik- sadece müteahhitlere, duble yollara, tünellere, yeni köprülere dayalı inşaat ve müteahhit ekonomisi çöktü. Ben bunu dile getirdiğim vakit yine karşıda, AK PARTİ sıralarında bulunan bazı arkadaşlarımız sataşmalarda bulundular. Ama açın, bakın benim ne söylediğime, Meclis zabıtlarına, son üç aydır, işte hemşehrimiz, bu işlerden sorumlu Bakan Mehmet Şimşek de aynı cümleleri kullanıyor, Sayın Ali Babacan da aynı cümleleri kullanıyor, Sayın Davutoğlu da benzer cümleler kullandı ondan sonra. Yani bizim, üretime, ihracata, katma değer üretecek yatırımlara, bu inşaatlardan ve ihalelerden daha fazla destek vermemiz gerektiğini ve yanlış yaptığımızı Hükûmetin kendi bakanları söylüyor.

Değerli arkadaşlar, işte, Orta Doğu'yu tartışalım derken sadece Kobani üzerinden, sadece IŞİD üzerinden, sadece PKK üzerinden, sadece Baas Partisi üzerinden değil, bir makro proje üzerinden tartışmamız lazım. IŞİD'i bugün yok ettik, zaten IŞİD bu dört aydır, beş aydır çıktı, bir kez daha aynı tabiri kullandım buradan, sanki bir dâbbetülarz yani İslami terminolojide yerin altından çıkan bir canavar misali ortaya çıktı ve Orta Doğu'yu birbirine kattı. Peki IŞİD giderse Orta Doğu bitecek mi? Onlarca örgüt var; Sünni, Şii, Alevi çatışması var; Hristiyan, Müslüman, Ezidi farklılaşması var; Filistin'de, Gazze'de Yahudilerle, siyonistlerle ciddi sorunlar var; Türk, Kürt, Arap, Azeri, Süryani, Ermeni sorunları var. Sünni Türkmen -bugün önemli bir kısmı IŞİD'in yanında- o coğrafyada Şii Türkmen'i öldürüyor, Şii Arap Sünni Arap'ı öldürüyor.

Yani, dolayısıyla bu sorunu sadece bir etnisite üzerinden, sadece bir din, mezhep üzerinden de tanımlamamız ve çözmemiz de mümkün değil. Onun için diyoruz, ekonomik, siyasi, kültürel, sosyokültürel, bütün boyutlarıyla bir Orta Doğu çalışması Meclisin önünde birinci görevdir. Sağlıklı bir dış politika, bir master plan, bir master dış politika belirlenmesi hepimizin boynuna borçtur ve ondan sonra da değerli arkadaşlar, bir yeni anayasa, bir toplumsal uzlaşma ve acil bir radikal demokratikleşme kanunları yeni anayasayla taçlanacak, o da önümüzdeki en önemli meseledir. Eğer bunları yapamazsak, böyle, çalakalem "Uluslararası anlaşmaları öne al, öbürünü geriye al." dersek, inan edin, Topkapı-Aksaray hattındaki minibüslerdeki muavinlerden öteye bir işlevimiz olmaz, o da bize yakışmaz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)