GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan (10/1054) esas numaralı, kaçak olarak ülkemize gelen ve ülkemiz üzerinden yurt dışına çıkış yapmak isteyen göçmenlerin sorunları ve ölüm nedenlerinin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 15 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:4
Tarih:15.10.2014

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aynı mevzuyla ilgili defalarca huzurlarınıza geldim. İlk milletvekili olduktan sonra, seçildikten sonra ne zaman bu konuyu ifade edebilecek bir ortam ve zemin bulduysam sizlere arz ettim ama o günden bugüne kadar maalesef en ufak bir iyileşme ve bu konuyla ilgili, Hükûmetin üzerine düşeni yapma iradesi ortaya çıkmadı.

Değerli arkadaşlar, nedir bu kaçak göçmenler meselesi; çok kısa ve öz olarak ifade edelim. Gazete manşetlerine bakın, her on günde bir, on beş günde bir, bir haber görüyorsunuz veya televizyonlarda bir habere rastlıyorsunuz: "Ege sahillerinden, işte Trakya sahillerinden, yine Ege Denizi'ne kıyısı olan sahillerden Yunan adalarına gitmekte olan bir taka, bir bot veya bir kayık battı; işte şu kadar insan denize düştü; şu kadarı çocuk, şu kadarı kadın, şu kadar insan hayatını kaybetti."

Değerli arkadaşlar, yıllardır bu haberler aynı şekilde tekrarlanıyor. Yine, aynı şekilde, bu sefer, kara yolundan giderken yani, maalesef, bunlara bile rastladık, oldu: "Bir tankerin içerisinde, bir kamyon kasasının arkasında şu kadar insan kapalı kaldı, boğuldu, hayatını kaybetti..."

Yine, bir başka haber şekli: İşte, "Filan evde, filan filan filan ülkelerden gelip Türkiye dışına gitmeye çalışan şu kadar göçmen işçi, çıkan bir elektrik kontağında yanarak öldü."

Değerli arkadaşlar, inan edin, bunların sayısını ben bilmiyorum şu an ama en az birkaç bin, sadece bu ölüm olayı birkaç bin ve ben yine burada huzurlarınıza defalarca geldim ve şunu sordum: Sayın İçişleri Bakanlarına sordum, İstanbul, İzmir, Edirne Valilerine sordum, dedim ki: Bugün, Mozambik'ten, Kenya'dan, Kongo'dan çıkıp İstanbul'a gelen ve cebinde son 3-5 bin doları da, köyündeki ineğini satarak, memleketinde eşinden dostundan, ahbabından dilenerek getirdiği son 3-5 bin doları ve avroyu da Aksaray'daki insan kaçakçılarını bularak veren insanlar, bu kadar yolu katediyorlar, Aksaray'da, Laleli'de, İstanbul'da bu işleri yapanlar kimdir, bulabiliyorlar; bizim İçişleri Bakanlarımız bulamıyor, İstanbul Valisi bulamıyor, İzmir Valisi bulamıyor, Emniyet Genel Müdürü bulamıyor! Peki, hadi, Aksaray Karakolu da mı bulamıyor?

Değerli arkadaşlar, eğer "Biz bunları bulamıyoruz ve bilmiyoruz." diyorsanız inan edin, bu, Türkiye için bir yüz karasıdır, mümkün değil.

İkincisi, yine bir laf var: Buna kargalar bile inanmaz. Koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti, sistematik olarak yirmi yıldır, otuz yıldır süren bu trafiği, bu insan kaçakçılığını eğer kontrol edemiyorsa, eğer bu işi yapanları bilmiyorsa, yakalayamıyorsa, "Ben acizim, çalışıyorum ama bir şey yapamıyorum." diyorsa, buna kargalar bile inanmaz.

İkinci bir sonuç: Eğer bu dediğiniz doğruysa, eğer bu söyledikleriniz doğruysa, siz hakikaten çalışıyorsunuz, uğraşıyorsunuz, didiniyorsunuz ama bu işi engelleyemiyorsanız ve bu işi çözemiyorsanız da inan edin, bu da 80 milyonluk Türkiye'ye bir utanç vesilesidir. Mümkün değildir, böyle bir şey mümkün değildir.

Şimdi, buradan nereye geliyorum değerli arkadaşlar? Peki, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Yani bu binlerce insan bu şekilde hayatını kaybedince vicdanınız sızlamıyor mu?

İkincisi: Hangi gerekçe bunu mazur gösterebilir? İşte, "Efendim, ne yapalım? Türkiye'nin etrafı ateş çemberi, Kafkaslardan, Irak'tan Suriye'ye kadar; bu insanlar bir şekilde kendilerini Türkiye'ye atıyorlar, biz de bunların bir kısmını kendimiz içeriye alıyoruz şu veya bu şekilde, ondan sonra da nereye gidiyorlarsa gitsinler, bunların peşine de düşmüyoruz bu kadar; ne hâlleri varsa görsünler." Bir hukuk devleti, insani, vicdani, İslami endişeleri olan bir yönetim böyle diyemez. Hani Dicle'nin kenarında bir kurt, bir koyunu kaparsa sizden soruluyordu? Hani dünyanın neresinde bir mazlumun ayağına bir diken batarsa sizden soruluyordu? Aksaray'ın ortasındaki bu rezalete son veriniz lütfen; lütfen, rica ediyoruz.

Bir kez daha bu kürsüden sizlere arz ettim, tekrar arz edeyim: Bayramdan önce Suriye'de bir akrabam, eşimin teyzesi raporlar almış, Mardin'den Türkiye'ye geçecek yani Şenyurt veya Kamışlı, neyse. Hükûmet belli dönemlerde izin veriyor. O dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarına bizzat ulaştım ve -ondan sonra Kamu Güvenliği Müsteşarı oldu bu arkadaşımız- rica ettim, ben hasta olan teyzemizi getiremedim, hâlen orada. Getiremedim, Mardin Valiliğiyle de getiremedim, İçişleri Bakanlığı Müsteşarına da rica ettim, getiremedim. Aynı ailenin, bu teyzenin bir diğer oğlu ve öbür bir teyzemizin oğlu, bunlar bir şekilde kendi başlarının çaresine baktılar, Türkiye'ye geldiler. Açtım, aradım, rica ettim, dedim ki: Aman, bu insan kaçakçılarının ağına düşmeyin, gitmeyin. Biri şu anda Bulgaristan'da, Avrupa'ya geçemiyor, Almanya'ya gidemiyor; öbürü de Bulgaristan'da yakalandı, tutuklu.

Peki, siz kendi sınırlarınızı, kendi topraklarınızı ve "kardeşim" dediğiniz insanları niye bu durumlara sokuyorsunuz? Eğer bu insanlar burada misafir edilecekse doğru düzgün misafir edilecek, eğer gitmek istiyorlarsa yine uluslararası normlar, standartlar neyse, canları tehlikeye atılmadan, ölmeden, öldürülmeden, ölümlerine sebebiyet verilmeden bu insanlar gönderilecek yoksa "Geldiler, ne yapayım?", "Gittiler, ne yapayım?", "Ölen ölsün, kalan sağlar benim." dediğiniz vakit, inan edin, bu cinayetlerin vebali üzerinizde kalır, "kalmıyor" diyorsanız, gelin bir izahatta bulunun. "Hayır, bunların bu şekilde gelmesi de normal, bunların gece karanlığında yağmurda, çamurda, dalgada, fırtınada kayıklara, takalara binip de kaçmaları ve boğulmaları da normal. Bizi ilgilendirmiyor, alakadar etmiyor." diyorsanız buyurun, söyleyin, kayda geçsin bunlar, buradan kayda geçsin.

Değerli arkadaşlar, onun için, kesinlikle bunlar cinayettir ve bunun da daha vahimi, bence daha da vahimi -keşke sadece ilgisizlik olsa, keşke sadece alakasızlık olsa, keşke sadece vurdumduymazlık olsa daha da korkunç olan şekli, bu cinayetlerden belli bir kesim para elde ediyor, kazanç elde ediyor, rant elde ediyor. İnsanların hayatıyla oynayan şebekeler var. Bu şebekeler ceplerini dolduruyorlar ve insanları öldürüyorlar yani en vahim olanı da budur. Keşke sadece İçişleri Bakanlığının, Emniyet Genel Müdürlüğünün, İstanbul Emniyet Müdürünün, Aksaray Karakolunun beceriksizliği veya lakayıtlığı olsaydı, ilgisizliği olsaydı, keşke bu kadar olsaydı. Bu kadarla da değil, milyon dolarlar dönüyor, milyon avrolar dönüyor ve ayrıyeten topyekûn bu yirmi beş otuz yıllık bilançoyu eğer üst üste koyarsak bu milyonlar, milyar dolarlara, milyar avrolara tekabül ediyor. Bu da maalesef devlet güçlerinin bir kısmının cebine giriyor. Girmese bu kadar lakayıtlık, bu kadar gözardı mümkün değil, mümkün değil arkadaşlar.

Onun için gelin, bir Meclis araştırması açalım, bu cinayetlerin vebali boynumuzdan düşsün, doğru düzgün araştıralım, sorumluları ortaya çıkaralım, yapılması gerekenleri hep birlikte yapalım.

Saygılar sunarım.