GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 645, 240 ve 640 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 4, 5 ve 6'ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 21 Ekim 2014 Salı günkü Birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 30 Ekim 2014 Perşembe günü toplanmamasına; 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:6
Tarih:21.10.2014

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün en önemli gündem maddelerinden birisi 17 Aralık sürecinde başlayan yolsuzluk operasyonunun üstünün örtülmesi. Değerli arkadaşlar, "Vardı, yoktu.", "İftiraydı, düzmece bir plandı.", "Paralel yapının bir tezgâhıydı.", "İşte, bunca kasetlerin tamamı montajdı, eklemeydi.", "Ciddi bir belge vardı, yoktu.", bütün bunları Türkiye yaklaşık on aydır tartışıyor. Yüzlerce yazı yayınlandı, yüzlerce makale, yorum, televizyon programı yapıldı ama neticede kamuoyunun önüne açık, net, mahşerî vicdanı rahatlatacak bir netice ortaya konulamadı. Ben bu teferruatlara girmek istemiyorum yani "Ne yazıldı, ne çizildi?", "Ne oldu?", "Kim ne dedi?" fakat cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarında geldiğimiz nokta sadece kamuoyu açısından büyük bir tatminsizliktir. Tekrar ediyorum: "Vardı, yoktu.", "Doğruydu, yanlıştı." iddialarının ötesinde gelinen en önemli nokta bu dosya şeklen kapanmış olabilir ama ne zaman olsa, hangi tarihte olursa olsun bir gün Türkiye tekrar bu dosyaları açacaktır.

Tabii, hiçbir şey yoktu ise 4 bakan neden istifa etti? Yani öncelikle bu 4 bakan eğer hakikaten aklandılarsa tekrar bir günlüğüne bile olsa görevlerine iade edilmeleri lazım. İkincisi: Yine aynı tarihte istifa eden bir Bakan, Sayın Erdoğan Bayraktar televizyonların karşısına çıktı. "Biz -kendimce, bence- yanlış bir şey yapmadık ama ne yaptıksa bunları -o tarihteki Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın adını vererek- onun talimatıyla yaptık." dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir demokratik devlette, üstelik de 80 milyonluk bir devlette -yani 1 milyonluk, 2 milyonluk, 3 milyonluk aşiret devletleri var dünyada, düzmece demokrasilerle yönetilen devletler de var- ve bölgesinde örnek olma, lider olma iddiasında olan bir devlette bu iddiaları bu kadar basitçe geçiştiremezsiniz. 1 milyar doların varlığından bahseden telefon konuşmaları ve yine aynı şekilde bu işlerin içerisinde yer almış sözde bir iş adamının "tape"leri bu kadar basit bir şekilde geçiştirilemez. Bu Meclis kürsüsünde de Türkiye'de de hiç kimse, en fazla bu parasal ilişkilerin içinde olan, tabiri caizse, devletin kasasını elinde bulunduran Sayın Mehmet Şimşek ve Ali Babacan'la ilgili tek kelime itham edici bir ifadede, beyanatta bulunmadı. Niye bulunmadı? Yine bu operasyonların içinde adı geçen ve "tape"leri yayınlanan sözde iş adamı beyanatlarında "Ya bu adamlar çok acayip adamlar, bir türlü nüfuz edemedik." dedi kendi "tape"lerinde.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu mevzu hakkında da böyle çok fazla gidip gelmeden evvel, üzerinde fazla konuşmadan evvel ve sonrasında da ilk ve son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, her şeyi bir yana bırakın yani bu işlerin doğruluğunu, yalanlığını bir tarafa bırakın; Allah'ınızı severseniz bu çoluk çocukla ne işiniz var? Bunlarla VIP'lerde ne işiniz var? Bunlarla devlet protokolünde yan yana otururken ne işiniz var? Yani siz kendinize bakıp taşıdığınız sıfatlara, devlet adamı sıfatlarına ve oturduğunuz makamların önemine bakarak kendi kendinize sorun, Allah'ınızı severseniz bu insanlarla ne işiniz var? Hani kişiye soruyorlar, diyorlar ki: "Bana arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim." Gezdiğiniz insanlar, oturup kalktığınız insanlar, yemek yediğiniz insanlar, şakalaştığınız insanlar, bir dönüp bakın eğer sizin bulunduğunuz yerin ağırlığıyla mütenasip değilse, hele hele bu kadar karanlık ışık içindeyse, bu kadar magazin dünyasının içindeyse sizin bırakın bunlarla yan yana oturmayı, kilometrelerce kaçmanız lazım.

Onun için, değerli arkadaşlarım, tekrar söylüyorum: Hiçbir şey aklanmadı, hiçbir şey kapanmadı, hiçbir şey de kamuoyunun vicdanını ikna etmedi, teskin etmedi. Ne zaman olursa olsun bu dosyalar tekrar açılacak, bunun bilinci ve hesabıyla yaptıklarınızı tekrar gözden geçirin.

Değerli arkadaşlar, yine bu kürsüden defalarca sizlere hitap ettim ve gündeme getirdim; İstanbul'daki imar değişiklikleri, feryat figan bütün bir İstanbul talan edildi. İnan edin, Bizans'tan bu yana bu kadar bir talan olmamıştı İstanbul'da. Çocukluğundan beri İstanbul'da yaşayan, fiilen yirmi beş yıl oturmadan önce de bütün yaz tatillerini İstanbul'da, Boğaziçi'nde geçiren bir kardeşiniz olarak söylüyorum, benim yüreğim yanıyor, kendimi bir İstanbullu olarak hissediyorum. Ve İstanbul'da bu yapılanlarla ilgili verdiğim Meclis araştırma önergesinde çok basit bir şey istedim, dedim ki: "Ne kadar imar değişiklik dosyası varsa, 1994'ten bu yana, sizin sorumluluğunuz altında, bu imar değişikliği yapılan parsellerin, adaların, paftaların -neyse- ilk sahipleri kim? Yani, bu imar değişiklikleri yapılmadan önceki sahipleri kim, imar değişikliği yapıldıktan sonraki sahipleri kim, lütfen bunları bir açıklayın."

Ve yine aynı şekilde "Çok doğru bir şey yapıyoruz, bunlarda hiçbir yolsuzluk yok, biz bu değişikliklerin tamamını belli bir kurala göre yaptık." diyorsanız, o zaman buralarda oluşan rantın değeri ne kadar? Yani, imar değişikliği yapmadan önceki değeri ne, imar değişikliği yaptıktan sonraki değeri ne? Bunu da sordum.

Üç: Dedim ki: "Arkadaşlar, eğer bu yaptıklarınızdan bu kadar emin ve vicdan rahatlığı içerisindeyseniz, o hâlde gelin bir imar değişikliği rant vergisi koyalım." Bununla ilgili de bir kanun teklifi verdim Meclise. Bir komisyon kurulsun, o imar değişikliği yapılan parselin imar değişikliğinden önceki değeri ne, sonraki değeri ne; bundan oluşacak rantın yüzde 20'si devletin hazinesine girsin.

Benim söylediklerime itiraz ettiniz ve -buradan sayın iktidar milletvekillerine sesleniyorum, az sayıda beni dinleyen arkadaşa sesleniyorum- ellerinizi kaldırarak "Hayır." dediniz ama bugün Sayın Ali Babacan geldi, kameraların karşısına geçti, iki aydır bu rant vergisinden bahsediyor. Ama, ne zaman bahsediyor? Bütün İstanbul satıldıktan sonra.

Hiç Esenyurt'a gittiniz mi sevgili arkadaşlar? Böyle bir rezalet gördünüz mü? Orada neler oldu hiç baktınız mı? Ama döndük dolaştık, yine benim bu kanun teklifini vermemden iki yıl sonra, şu an Sayın Ali Babacan, Sayın Mehmet Şimşek bu rant vergisinden bahsetme durumuna geldiler.

Değerli arkadaşlar, yine aynı şekilde, bu "tape"lerde milletin anasına avradına küfreden iş adamıyla geçenlerde VIP salonunda yüz yüze geldim, karşılaştım, hacca gidiyormuş -tabii, VIP'ye nasıl girmiş, o da ayrı- hacca giden AKP'li milletvekilleriyle birlikte. Dedi ki: "Çok aleyhimizde konuşuyorsun." "Hayır, siz bu hesabı verin." dedim; bir. İki: "Siz 'İş adamıyım, otuz beş yıllık mühendisim -böyle söylüyor, 'İş adımıyım.' diyor- ben bunların tamamını hakkımla aldım.' diyorsunuz. Ben Meclis kürsüsünden Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım'a seslendim, 'Bu Hasankeyf Köprüsü 1.090 metre, birinci Boğaziçi Köprüsü 1.070 metre, Boğaziçi Köprüsü'nden daha uzun. Yarı fiyatına ver, Diyarbakırlı iş adamları bütün bu teknik ve mali şartları da yerine getirerek buna talip.'" dedim, tatminkâr bir cevap vermedi. Döndü bana ne dedi biliyor musunuz? "Ya, zaten o köprülerden birisi 130 milyon TL. Bu da benim için iş mi? Ben bunu zaten keyfine yapıyorum." "Sakın yorulma, keyfine de yapma. Bırak, bak bunu yarı fiyatına yapabilecek iş adamları var." dedim.

İşte, değerli arkadaşlar, bakın kimlerle yol yürüyorsunuz, kimlerle hacca gidiyorsunuz, kimlerle iş yapıyorsunuz. Onun için, AKP içindeki milletvekillerine sesleniyorum, vicdanı olan arkadaşlara sesleniyorum: Eğer bunlara bugün "Dur." diyemezseniz, sesinizi yükseltemezseniz, inan edin, siz de yarın az da olsa kalan vicdanınızda büyük acılar çekeceksiniz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)