GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kocaeli Milletvekili Mehmet Ali Okur ve 6 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
Yasama Yılı:5
Birleşim:6
Tarih:21.10.2014

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de HDP Grubu olarak Kocaeli ilimizin Gebze ilçesinde bir teknik üniversitenin açılmasını memnuniyetle karşıladığımızı sözlerimin başında ifade etmek istiyorum.

Kurulacak üniversitenin, hem Kocaeli ilimize, Gebze ilçemize hem de Türkiye eğitim öğretimine olumlu katkılarda bulunacağına olan inancımızla şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir üniversitenin kuruluşuyla ilgili söz almışken bu vesileyle Türkiye'deki eğitim öğretim sorunlarıyla ilgili olarak da birkaç şey söylemek isterim. Şimdi, Türkiye'de eğitim öğretim eğer sorgulama konusu yapılacaksa, eğer tartışma konusu yapılacaksa ve özellikle de üniversiteler konuşulacaksa YÖK'ten başlamak gerektiğini ifade etmek isterim. Türkiye'de artık Yükseköğretim Kurulunun yani YÖK'ün, 12 Eylül askerî darbesinin ürünü olan bu kurumun lağvedilmesi gerektiğini, ortadan kaldırılması gerektiğini YÖK Başkanının kendisi teklif ediyor, işlevini yitirdiği ve Türkiye'de eğitim öğretimin demokratikleşmesi, üniversitelerin özerkleşmesi anlamında artık bu kurumun engelleyici faktör olmaktan çıkarılması gerektiğini ifade ediyor. Uzun süredir bizler de müteaddit defalar bu talebi dillendiriyoruz, YÖK'ün her kuruluş yıl dönümünde de bu konu mutlaka gündeme gelir ve tartışma konusu olur. Bugün açısından tekrar, bugün yeniden bu tartışmanın güncellenmesi gerektiğini ve özellikle üniversitelerde bilimin özerk yapısının, üniversitelerin özerk yapısının tartışma konusu olması gerektiğini ifade etmek isterim.

Tartışma konusu etmekten kastım şu: Üniversitelerin artık askerî vesayet tarzı bir uygulamayla yönetilemeyeceğini, yönetilmemesi gerektiğini bilmek gerekiyor. Bu nedenle, üniversitelerin özerk yapısına ilişkin olarak bizim artık cesaretli kararlar almamız gerekiyor, olması gereken kararları almamız gerekiyor.

Türkiye'de özellikle üniversitelerin kuruluşu ve fonksiyonları itibarıyla baktığımız zaman, birçok ilimizdeki üniversitelerin, üniversiteler bünyesinde kurulan fakültelerin işlevsiz olduğunu görmekteyiz. Siz maden çıkarılan yerde madencilikle ilgili fakülte açmanız gerekirken farklı bir üniversite, "sosyal bilimler" adı altında bir fakülte kuruyorsunuz, edebiyat bilimlerini kuruyorsunuz, madenle hiç alakası olmayan yerlerde ise madencilik fakültesi kuruyorsunuz. Dağlık arazilere sahip yerleşim birimlerinde ziraat fakültelerini kuruyorsunuz, ziraatla uğraşan, geçimini ziraat üzerine inşa eden kentlerimizde farklı fakülteler kuruyorsunuz. Dolayısıyla, üniversite aç, adı üniversite olsun da ne olursa olsun şeklinde yaklaşıldığı için, bilimsel bir perspektiften uzak yaklaşıldığı için birçok ilimizdeki, birçok üniversite maalesef işlevsiz, fakülteler işlevsiz, amaca hizmet etmiyor.

Şimdi, üniversite konusuna liseye yaklaşımla yaklaşıldığı zaman böyle sonuçlar ortaya çıkar. Esasında şu anda Türkiye'deki birçok üniversite tabeladan ibaret üniversitedir. Var, adı üniversite ama tabela üniversitesi. Hatta bazı yerlerde tabela var, bina yok. Bu üniversitelerden herhangi birisine Meclisten zarf içinde bir kutlama mesajı göndermek isterseniz göndereceğiniz bir adres yok. Rektörlüğü kirada, öğrencileri başka kentlerde okuyor ama o kentte üniversite var, adı üniversite. Tek tek isme girmek istemiyorum ama böyle üniversitelerimiz var, birçok kentte var, hem de tek bir örnek yok, birden fazla örnek var. Birçok kere dile getirdim, Millî Eğitim Bakanımız, ben bu konuyu dile getirdiğim zaman biraz alınıyor da ama örneğin Hakkâri Üniversitesine... Sayın Bakana burada defalarca söyledim, dedim ki: "Siz Hakkâri Üniversitesine bir mektup gönderseniz, nereye gönderirsiniz?" Önerdim o zaman da. Üzerinden bir yıl geçmiş, aynı öneriyi tekrar yapacağım çünkü değişen bir şey yok, bir yıl içerisinde değişen bir şey yok. Geçen sene bu zamanlar burada konuşmuştum, bunu söylemiştim. "Depin polis noktasına." deyip ancak öyle bir şey ulaştırabilirsiniz üniversiteye. Eskiden asker mektupları şöyle gelirdi, işte bakkallara mektup gönderirlerdi, "Falan kimsenin eliyle falan kimseye." diye mektup gönderirlerdi askerden. Şimdi üniversiteye, mesela Hakkâri Üniversitesine siz bir mektup gönderdiğiniz zaman ya Hakkâri'deki bir bakkalın adresini vermek durumunda kalırsınız ya da "Depin polis noktası eliyle üniversite rektörlüğüne." demek durumunda kalırsınız çünkü üniversitenin, gerçekten -abartmıyorum- bir adresi yok, çünkü üniversite yok.

Öğrencileri Çukurova Üniversitesinden mezun oluyor. Şu anda Hakkâri Üniversitesinin öğrencileri bu sene mezuniyet diplomalarını Çukurova Üniversitesinden alacaklar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Zozani, ortaokul binası yok mu?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Okul binası olsa adres verecekler, yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İmam hatibe vermişlerdir!

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Şimdi, tabela asacak bir yer bulamadıkları için nereye yazı yazmışlar biliyor musunuz? Dağa üniversitenin ismini yazmışlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Dağı taşı üniversite yapmışlar bunlar ya!

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hakkâri'ye gittiğiniz zaman, cepheden baktığınız zaman, dağın tepesine Hakkâri Üniversitesinin ismini yazmışlar, inşaat yok, bir şey yok, üniversite yok. Ama Hakkâri'deki en büyük tabela da bu, dağa yazılan yazı "Hakkâri Üniversitesi", nereden bakarsanız bakın göreceksiniz. Bir ucube olarak o tabela orada duruyor. Bakın dördüncü yıla girdik, burada her defa, her fırsatta bunu dile getiriyoruz. Sayın Bakana söylüyoruz, diyoruz ki: "Ya, ilgilenin." Orada üniversite yapıyorsunuz, engelleyici bir faktör yok. Herkes o üniversitenin bir an önce bitmesini istiyor ama hâlâ işler yerinde duruyor. Baharda bu konuyu gündeme getirdik, komisyonda Sayın Bakanla konuştuk. Bana oradaki inşaatın fotoğraflarını gönderdi. Birkaç gün sonra o inşaatın fotoğraflarını aynı şekliyle, bugün çekilmiş hâliyle kendisine iade edeceğim, çünkü değişen hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yapılmamış. İki yıldır TOKİ bu üniversite kampüsü alanında yapılacak olan 500 yataklı öğrenci yurdunu ihaleye çıkaracak. İki yıldır uğraşıyoruz TOKİ Başkanının kendisine giderek. Ya, parası var, ilgili bakanlık, Gençlik ve Spor Bakanlığı parayı vermiş, ihale yetkisini size vermiş, e bunu ihaleye çıkarın. İki yıldır daha oradaki, üniversite kampüsü alanındaki yurt binası ihalesi yapılacak.

Bunun dışında, rektörlük şehir merkezinde bir binada kiracı olarak duruyor. Allah'tan belediye bir bina yapmış, o belediye içerisinde, üniversitenin ilgili birimleri içinde barınıyor, belediyenin bir iş merkezinde üniversitenin ilgili birimleri barınıyor. Bunun dışında bir şey yok.

Diğer illerde durum bundan farklı mıdır? Diğer illerde durum bundan farklı değildir.

Dolayısıyla, şimdi, eğitim öğretim işine el attığınız zaman ciddiyetle ele almamız gerekir. 4+4+4'ü biz burada tartışırken de söyledik. Evet, Türkiye'de eğitim öğretim sistemi sorunlu bir sistemdir. Mevcut olandan kimse memnun değil ama muradınıza hizmet edecek şekilde düzenleme yapmak yerine bilimsel metotlarla eğitim öğretim sistemini yeni baştan inşa edelim dedik. Bugün de bu önerimiz bakidir, bugün de aynı öneriyi yapıyoruz. 4+4+4'e geçtikten sonra Türkiye'de eğitim öğretim sisteminde ne değişti? Sadece 3 tane 4'ü peş peşe koyduk, bunun dışında başka bir amaca hizmet etmedik. Murat ettiğimiz bazı amaçlar var mıydı? Subjektif bir değerlendirme içerisinde olmayacağım ama hiçbir şeye hizmet etmedi. Sadece çağrı merkezlerinin telefonlarının başındaki 3 tane 4'ten ibaret kaldı. Sistemden iyileştirme, sistemin restorasyonundan kastınız eğer buysa, bu hiçbir şeye hizmet etmedi. O 3 tane 4 çağrı merkezi telefonlarının başında da zaten vardı. Başka da bir şey olmadı burada.

Gelin, bu işe sil baştan el atalım, eğitim öğretim sistemimizi olması gereken, bir daha yazboz tahtasına dönüştürülmeyecek bir noktaya taşıyalım deriz. Bunu yapalım derim. Teklifimizi o zaman da açık yaptık size. Dünyanın başka ülkelerinde iyi örnekler varsa onları alalım. Mesela bazı İskandinav ülkelerindeki modeli önerdik. Onlarda da 4+4+3 var, +4 var, +5 var. Öğrenciyi daha ilköğretimden sonra kabiliyetlerine göre yönlendiriyorlar ve üniversitelerden mezun olduktan sonra işsiz olmuyorlar. Ama bu ülkede sadece eğitim fakültesi bitirip eğitim formasyonunu tamamlamış 300 bin iş bekleyen öğretmenimiz var. Mühendisi, diğerine vesaire hiçbirine girmiyoruz. Fen-edebiyat fakültelerinden mezun olanların işleri zaten içler acısı. İş veremediğiniz için öğretmeni polis yapmak durumunda kaldınız, öğretmeni güvenlik görevlisi yapmak durumunda kaldınız, mühendisi güvenlik görevlisi yapmak durumunda kaldınız. Bugün birçok mühendis iş bulabilmek için taşeron firmalarına müracaat etmek durumunda kalıyor.

Şimdi, Gebze'deki teknik üniversitede de teknik elemanlar yetişecek. Nerede istihdam edeceksiniz? Buna ilişkin bir perspektifiniz var mı? Maalesef yok. Ama burada işi seçim reklamına dönüştürmek, seçim yatırımına dönüştürmek siyasetin mahareti gibi gösteriliyor. Bundan artık bu aşamadan sonra kimsenin kazançlı çıkamayacağını herkesin bilmesi gerekir. Bu tür işler seçim propagandasına, seçim yatırımına dönüştürüldüğü zaman ters teper. Göreceksiniz ki bunlar da ters tepecek.

Bu vesileyle bir başka konuya daha değinme ihtiyacı duyuyorum. İki gün önce Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde yabancı bir televizyon kanalının muhabiri şüpheli bir kazada yaşamını yitirdi. Bugün soru önergesiyle ilgili bakanlığa da sorduk ama bu, Lübnan asıllı Amerikalı gazetecinin ölümünden bir gün veya iki gün önce dile getirdiği iddialarla -ki o gazeteci, bağlandığı televizyon kanalında, haber bülteninde Türkiye Millî İstihbarat Teşkilatının gözetiminde Suriye'ye, IŞİD çetelerine yardım tırlarının geçtiğini iddia etmiştir, dile getirmiştir ve bir gün sonra bir mikser altında kalarak yaşamını yitirmiştir- bu kazayı bir tesadüf olarak kabul edip, es geçmek mümkün değildir. Bu olayın, özellikle de bu kazanın araştırılması gerekir. Serana isimli bu gazetecinin ölümüyle ilgili hiçbir şüpheye mahal vermeksizin, hiçbir şüpheye zemin bırakmayacak şekilde bu olayın ve onun dile getirdiği iddiaların araştırılması gerekir.

Dile getirmek istediğim üçüncü bir husus daha var: Zaman zaman, kürsüye çıkan hatiplere milletvekilleri, biz de yerimizden sataşmalarda bulunuruz, konsantrasyonunu bozucu davranışlar içerisine gireriz. Haklı ya da haksız yerinden müdahaleler bu Mecliste sık sık oluyor. Geçen hafta bunlardan bir tanesine de ben maruz kaldım. Konuşma tutanağım burada; sataşmada bulunan milletvekilimiz Sayın Şuay Alpay kendisine haksızlık ettiğimi ifade etmiştir sonrasında. Kendisini incitici bir ifadede bulunmuşsam o ifadeyi geri alıyorum ancak şu konuşma tutanağında -saydım- on dakikalık konuşma sürem içerisinde Sayın Şuay Alpay 29 defa benim konuşmama müdahale etmiş. Tek tek saydım, 29 defa buradan benim konsantrasyonumu bozucu, tahrik edici ifadelerle konuşmama müdahale etmiştir. Ben kendisine 11'inci sataşmadan sonra cevap vermişim. Tek tek saydım, tutanaklar burada. Tutanağı da kendisi bana getirdi. Buna rağmen diyorum ki eğer kendisini incitici bir şey sarf etmişsem geri alıyorum ama milletvekillerinin kendi yerinde otururken ya da milletvekili kürsüdeyken, birisi burada konuşurken sırf insicamını bozmak için, konsantrasyonunu bozmak için, sırf bir adım öne geçmek için yerinizden yaptığınız bu tarz sataşmalar, özellikle iktidar partisi milletvekilleri açısından bir sorundur. Çok talep ediyorlarsa ben, her konuşma hakkımdan, iktidar partisi milletvekillerinden kim arzu ediyorsa, her konuşmamdan konuşma süremin yarısını kendilerine veririm, buyursunlar burada kendilerini ifade etsinler, bizim dile getirdiğimiz iddialara cevap versinler.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Bu kadar mert olma, boş ver.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bu kadar açık ve net söylüyoruz ama sırf konuşma şansı bulamayıp oradan kendini göstermeye çalışmak, oradan "Bir şeyler söylemiş olayım, kayıtlara geçsin." diye söylemek herhâlde doğru bir siyaset yöntemi değildir, bizim de burada itiraz ettiğimiz nokta burasıdır.

Zaman zaman buradan dile getirdiğimiz konuların tamamında haklı olduğumuzu iddia etmiyoruz. Bakın, Serana Shim'le ilgili biraz önce dile getirdiğim iddiayı, bak, diyorum ki kendi iddiası olarak ifade ediyorum. Yardım tırlarının görüntüsüyle ilgili olarak bir değerlendirmede bulunmuş ve bir gün sonra kazada ölmüş. Biz bunu burada dile getirdiğimiz zaman size oradan baskın çıkmanız için laf atmak düşmez, bu iddianın peşine düşmek düşer çünkü diyoruz ki "Gelin, birlikte bunları araştıralım."

Mesela "6-7 Ekim olayları" deniliyor. Burada da bugün... Bakın, olaylar "6-7 Ekim olayları" değildir, "7-8 Ekim olaylarıdır." Niye "7-8" değil de, "6-7" şeklinde ifade ediliyor biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanının Antep'teki konuşması karambole gitsin diye ifade böyle yapılıyor. Olaylar konuşmadan bir gün önce başlıyor. Oysaki 7-8 Ekim olaylarında ölümlü hadiseler 7'sinde ve 8'inde başlamıştır, 7'sinde ve 8'inde olmuştur. Yani bu kadar ince düşünüyorsunuz da, bu kadar ince kurguluyorsunuz da, karşınızdakilerin de bu kurguyu çözebileceklerine ihtimal vermiyor musunuz bunu merak ediyorum.

Dolayısıyla, ben demin ifade ettim. Bu kürsüden, benim tarzım değildir, hiçbir zaman, hiçbir kimseyi incitme taraftarı değilim. Birisini incitiyorsam da çıkarım burada derim ki: "Evet, söz maksadını aşmıştır." Ama bu tablonun da görülmesi gerektiğine inanıyorum.

Sözlerimin sonunda tekrar Gebze teknik üniversitesinin Kocaeli'mize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.