| Konu: | MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye'nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 04.11.2014 |
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir kez daha, Türkiye'nin en önemli meselesi olan dış politikayla alakalı bir Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak huzurlarınızdayız.
Değerli arkadaşlar, bu mevzuyu bu kürsüden defalarca konuştuk. Türkiye, yüz yıllık tarihinin -Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yüz yıllık tarihinin- en karışık, en karmaşık ve en zor günlerini yaşıyor. Defalarca buradan dile getirdik, böylesine zorlu ve böylesine bütün bir coğrafyayı ilgilendiren bir konuda polemik yapmak, günlük basit politik manevralara bu kürsüyü alet etmek hiçbirimize yakışmaz. Peki, ne yapalım? Defalarca şunu söyledik, dedik ki: "Bu Meclis araştırması önergelerini de bir yana bırakalım, gelin, bu Mecliste gerekirse üç gün, beş gün, on gün yatmadan bu durumları bir müzakere edelim."
Çevremizde neler oluyor? Her ağzını açan "Yeni bir Orta Doğu kuruluyor." diyor. Evet, yeni bir Orta Doğu kuruluyor. 1914-2014; tam yüz yıl sonra aynı oyunlar, aynı senaryolar tekrar sahneleniyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz, sadece, grup toplantıları ve Meclis kürsüsü üzerinden polemik yapıyoruz. "Gelin." derken kime çağrıda bulunuyoruz? Sayın Başbakana, Sayın Dışişleri Bakanına, Hükûmet yetkililerine ve bu konuda bilgisi, belgesi olan, bizi aydınlatacak, katkı sunacak herkese çağrıda bulunuyoruz. Gelin, burada, bunları, önce bir doğru düzgün konuşalım, bilgilenelim, ondan sonra da topyekûn önümüzdeki yüz yılı belki aydınlatacak bir yol haritası bulalım. Fakat, maalesef, en eften püften mevzularla alakalı günlerce, gecelerce bu Meclisi meşgul eden iktidar, asla böyle bir müzakereye, böyle bir uzlaşmaya, böyle bir bilgilendirmeye yanaşmıyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, "O, yanlış; bu, yanlış." "Amerika, gelip müdahale etmesin; Türkiye, topraklarını kullandırmasın; İncirlik Üssü de devreye girmesin; peşmerge de geçmesin." Peki, ne olsun? İşte, esas soru bu; ne olsun? "Hiçbir şey olmasın, Türkiye, kapılarını, pencerelerini kapatsın, otursun." Peki, bu, mümkün mü? 200 bin insan, Kobani'den Türkiye sınırlarına hücum etti ve girdi. Yine Hükûmetin verdiği resmî rakamlara göre 1 milyon 600 bin Suriyeli var. Hükûmet, bir şaşkın ördek gibi, ne yapacağını bilmiyor. Orta Doğu'da petrol kuyuları el değiştiriyor, rafineriler el değiştiriyor. Türkiye, bir boru hattı yaptı Kürdistan idaresiyle birlikte, bu, çalışmıyor; Ceyhan'dan yüklediği petrol gemisi, dünyada yükünü indirecek liman bulamıyor ve siz "Bunların hiçbirisi beni ilgilendirmiyor, ben, kapımı, penceremi kapatırım, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım." diyemezsiniz.
Burada tartışma konusu şu: Peki, ne yapmak lazım? İşte, soru bu. Ne yapmak lazım? "Ne yapmak lazım"a doğru bir cevap verebilmek için doğru düzgün analizler yapmak lazım. Önce bir "master" proje yapmak lazım. Bu Orta Doğu'da neler oluyor? Dünyanın bütün devleri, büyük ülkeleri bizim bu coğrafyamızda niye kavga ediyor? Biz, Türkiye olarak, kendi içimizdeki barışı nasıl sağlayabiliriz, Orta Doğu'daki soydaşlarımızla, dindaşlarımızla, komşularımızla nasıl bir diyalog geliştirebiliriz? İşte, bunlarla ilgili eğer bir uzlaşma ortaya çıkmazsa, tatminkâr, uzun vadeli ve uygulanabilir bir siyaset hattı belirlenemezse, inan edin, her gün birbirimizi eleştireceğiz. Şimdi, en son, peşmergenin gelişi de işte bununla alakalı bir mevzu. Yine çalakalem, Hükûmetin çok fazla da düşünmeden, önceden hazırlığını yapmadan... İşte, madem IŞİD kapının önüne kadar geldiyse onu engellemek lazım, onu engellemek için NATO'nun, Avrupa Birliğinin, ABD'nin güçlerine izin verilmesi lazım, yetmiyorsa Türkiye'nin müdahale etmesi lazım, o da yetmiyorsa peşmergenin gelmesi lazım, o da yetmiyorsa Özgür Suriye Ordusunun devreye girmesi lazım. E, peki, bu curcuna içerisinde nereye varmayı düşünüyorsunuz? Hedef belli değil.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir hedef de hedef olamaz: Yani bir yazar bir tarihte bir gazetede köşesinde dile getirmişti, "Uzayda bile bir Kürt devleti kurulursa buna karşı çıkmak lazım." E peki "Kürt'ün çadırı olmasın, benim evim yıkılsın." derseniz buradan neye varırsınız? Buradan da bir yere varamazsınız arkadaşlar.
Yani ben burada, dikkat ederseniz, böyle çok köşeli polemiklere girip de, şu olsun, bu olsun da demiyorum çünkü bunun cevabı böyle iki cümlelik değil. Bunları önce, kızmadan, bağırmadan, birbirimize hakaret etmeden, küfretmeden, sinirlenmeden, doğru düzgün konuşabilmemiz lazım. Bunları yapamazsak değerli arkadaşlar, günübirlik politikalarla, işte Hükûmetin içine düştüğü perişanlık ve çaresizliğin içine düşeriz. Yarın ne olacak, nasıl bir Suriye olacak, nasıl bir Kürt politikası olacak, nasıl bir Halep olacak, nasıl bir Musul olacak, bir politika var mı, bir proje var mı? Yok. Varsa çıksın anlatsın Dışişleri yetkilileri.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu peşmerge meselesine de bir iki cümleyle değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, mesele sadece Kobani, sadece peşmerge meselesi değil. Şengal'deki Ezidilerin dramı da bizim dramımız, Telafer'deki, Tuzhurmatu'daki Türkmenlerin sefaleti, perişanlığı, çaresizliği de bizim sorunumuz. Buna nasıl yaklaşacağız?
Şimdi, mesela, bazı arkadaşlarımız her fırsatta Irak Türkmenlerini dile getiriyorlar. Doğru, getirmek lazım, hepsi kardeşimiz. Peki, Irak'taki Türkmenlerin Sünni olanları, bugün IŞİD'le beraber Şii olan Türkmenleri vuruyor; bunu nasıl çözeceğiz? Nasıl yaklaşacağız? Hangi diyalogları, hangi politikaları devreye sokacağız? Yani öyle bir siyaset ortaya koyalım ki Sünni Türkmen'in de, Şii Türkmen'in de, Kürt'ün de, Arap'ın da, Sünni Arap'ın da, Şii Arap'ın da, Alevi'nin de, Süryani'nin de burnu kanamasın, doğru düzgün bir Orta Doğu olsun, bir düzen olsun. İşte "master plan" dediğim, kastettiğim bu. Eğer bir demokratik uzlaşma modeli çıkaramazsak, bunu millete anlatmadan önce, Orta Doğu'ya ders vermeden önce, önce Türkiye'nin içinde, kendi içimizde bir uzlaşma, bir barış, bir yumuşama, bir toplumsal mutabakat sağlayamazsak millete ne söyleyeceğiz, ne öğreteceğiz?
Sonra, değerli arkadaşlar, bu peşmerge de bizim düşmanımız değil, kardeşlerimiz. Bakınız, bugün Irak'taki Federal Kürdistan Bölge Yönetimi bir karar aldı ve Türkmenceyi de resmî dil olarak ilan etti. Hani bizim burada yapamadığımızı... Bugün Kürdistan yönetimi, oradaki Kürdistan yönetimi Türkmenceyi de Kürtçeyle beraber resmî dil ilan etti. Bütün o okullarda başlangıcından itibaren Türkçe, Türkmence eğitim serbest. Parlamentoda, bölgesel parlamentoda Türkmence de konuşabiliyorsunuz, Kürtçe de konuşabiliyorsunuz. Meclis Başkanı Türkmence biliyor, bizzat kendisi tercüme ediyor anlamayanlara da, Türkmence bilmeyenlere.
Onun için, bu coğrafyada kadim zamanlardan beri birlikte yaşayan bizler, hepimiz bir uzlaşma, bir barış çıkarmak zorundayız Türkmen'iyle, Kürt'üyle, Şii'siyle, Alevi'siyle, Arap'ıyla, Süryani'siyle, Asuri'siyle. Eğer bunu sağlayamazsak, arkadaşlar, inan edin kıyamete kadar bu kan davası, bu kan dökme devam edecek ve birilerinin işine yaradığı müddetçe de elin oğlu silah da verecek, benzin de dökecek. Barışı sağlamak bizim elimizde bu Meclis çatısı içerisinde öncelikli.
Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)