| Konu: | MHP Grubunun, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, son yıllarda ardı ardına meydana gelen ölümlü maden ocağı kazalarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 05.11.2014 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün de konuştuk, bugün de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tekrar dikkatinize, huzurunuza getirmeyi gerekli gördüğümüz bu, özellikle Ermenek'te yaşanan son maden kazası, kömür madenindeki kazayla ilgili görüşlerimizi, önerilerimizi ifade etmek üzere söz aldım.
Bir komisyon kurulmasını talep ediyoruz İç Tüzük gereği. Bir komisyonumuz var, "Soma Komisyonu" olarak adlandırılan bir komisyon var. Yaklaşık bu ayın sonunda da raporunu vereceğini ifade etti Sayın Başkan dün. Ama bu konunun yeterince ciddiyetle ele alındığını, gereken hassasiyetin gösterildiğini söyleyebilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Şu Genel Kurulumuzun, televizyonlarda görünen şu manzaranın ifadesi budur.
Değerli milletvekilleri, Ermenek'e gideniniz oldu mu hiç? Ermenek'i bileniniz var mı? Ermenek, dağların arasında kalmış, vilayet merkezine 120-150 kilometre, güneyde denize, Alanya'ya 140 kilometre, Anamur'a 110 kilometre, dağların arasında kalmış, kaybolmuş bir ilçemiz. Güzel bir ilçemiz, ekmeğini o dağların arasında topraktan kazanmaya çalışan, tarımdan kazanmaya çalışan güzel insanların yaşadığı bir ilçemiz. Onuruyla, şerefiyle kendi doğduğu toprakta, kendi çocuklarının karnını doyurmaya çalışan güzel insanların yaşadığı bir memleket. Dün, burada bir arkadaşımızın ifadesinden aldım, Emiş Bahar anamız diyor ki: "Önce ekmeğimizi çaldılar, emeğimizi çaldılar, sonra da canımızı aldılar." Aynen doğru bir hadise bu. Bu insanlar ormanlarda çalışıyordu. Bu insanlar karışla ölçülür, ormandan kazanılmış, çoğu da erozyona tabi topraklarda küçük tarım yaparak geçimlerini temin eden insanlar.
Ermenek'te çalışma yaşına gelip de gurbete çıkmayan insan yok çünkü o toprak o insanı besleyemiyor. O insanlar ya okuyup devlette memur olacak ya gurbete çıkacak, çocuğunun rızkını kazanacak. İşte böyle bir ortamda hiçbir hazırlık yapılmadan, hiçbir eğitim verilmeden, hiçbir koruma tedbiri alınmadan, insanımızın önüne konulan bir mayın tarlası gibi, bir tuzak gibi, bir ölüm tuzağı gibi madencilik o insanlarımızın maalesef kaderi oldu.
Biliyor musunuz, oralarda şimdi kış serttir, muhtemel eksi derecelerdedir hava ama buna rağmen, o maden ocağının yığıntıları arasında, 18 kişinin yakınları, çocukları, anaları, eşleri o soğuğun altında aşağıdan bir ses duymaya bir umudun peşinde tiril tiril titriyorlar ama ne yazık, heyhat, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuya ilgisi işte bu kadar. Esas handikabımız bu.
Değerli milletvekilleri, bir kader değil. Soma kazasının oluşundan bugüne beş buçuk ay geçti. Zannediyorum 13 Mayıstı, beş buçuk ay geçti 28 Ekime kadar. O zaman da nutuklar attık, konuşmalar yaptık. Devletimizi yönetenler, Hükûmet görevlileri birçok şeyler söylediler. Ne oldu netice? Soma'dan bu yana 1-2, 1-2 50'ye yakın madencimiz, madende çalışan insanımız hayatını kaybetti. Hangi tedbir, kimi kandırıyoruz?
Değerli milletvekilleri, devletin görevi önce insanının can güvenliğini sağlamaktır. Eğer can güvenliğini sağlayamıyorsa devlet, devlet olduğunu iddia etmek gibi bir hakkı yoktur.
Şimdi, buna kader deyip geçemezsiniz. Sayın Başbakanın o talihsiz beyanını okumak istemiyorum yani "Bu bir kaderdir, bu işin mahiyetinde vardır." Öyle değil. Yani 10 ayda 1.600 tane iş kazasında hayat kaybedilmiş Türkiye'de. Hani Avrupa Birliği üyesi olacağız, kalkındık, büyüdük, geliştik... Almanya'da 3 kişi ölmüş. Rakamlar muhtelif olmakla beraber Türkiye iş kazası noktasında Avrupa'nın 1'inci, dünyanın da 3'üncü sırasında yer alarak, Türkiye'ye yakışmaz, Türk milletine yakışmaz bir utanç tablosuyla karşı karşıyayız.
Ne yapıyoruz? Saysak, şurada sayımız 30'u geçmez. Bu mudur bu meseleye verdiğimiz önem. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, o madenin, o suyun altında on günden bu yana yatan... Allah'a niyaz ediyorum, inşallah sağ salim çıkarlar. Ama o madenin kapısında bekleyip soğukta tir tir titreyen o Emiş anaların, o kadınların, o çocukların, o yaşlı insanların çığlığını buraya taşıyorum. Bu kafayla çözemezsiniz bunu; bu yaklaşımla çözemeyiz bu meseleyi.
Değerli arkadaşlar, gelin Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, özellikle son dönemlerde insan hayatının bu kadar ucuzlamasını, her vesileyle...Trafik kazası oluyor, 20 kişi birden ölüyor. Ya, bu, Afrika'da bile görülmüyor arkadaşlar artık. İstanbul'un göbeğinde iş kazası oluyor, 10 kişi ölüyor. Bir şantiyede çadırlar yanıyor, 10 kişi ölüyor. İnsan hayatının bu kadar ucuzladığı bir dönemi, inanınız ki hatırlamıyorum.
Bana göre, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu meseleyi yani işçi sağlığını bir millî mesele olarak ele alınması; insan sağlığının, can güvenliğinin bir millî mesele olarak ele alınması ve ne yapılması gerekiyorsa bir ortak akıl üreterek, gereken kurumları kurarak. Gelin bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde sürekliliği olan bir komisyon kuralım. Bu teklifi dile getiren arkadaşıma da teşekkür ediyorum. Ama bu işe ciddiyetle yaklaşalım, böyle "gör beni" havasıyla konuştuk, geçtik, nutuk attık, işte terörle mücadelede olduğu gibi "Kanları yerde kalmayacak." nutkuyla bu işlerin engellenmediğini, önlenemediğini artık görelim.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu mesele -Ermenek'in, Güneyyurt'un, işte oradaki köylerin tamamından insan var burada- yalnız bu 18 kişinin değil, Ermenek'in, o dağların, o Toros Dağlarının vadilerinde, yamaçlarında yaşayan insanların bir can meselesi. Gökçekent, Bozyaka, Üzümlü, Güneyyurt, Aşağıçağlar, Yaylapazarı, Görmeli, Kazancı, bu köyler ve beldelerde yaşayan ve geçimini, ekmeğini maalesef, her aileden, hiç olmazsa bir kişinin -ki Ermenek'te 1.500 kişi kadar çalışan insanımız var- madenden sağlayan bu insanların sorunlarına kalıcı, bir ortak akıl, bir kurum oluşturarak, mevzuatı yenileyerek...
Sayın sendikacı karşımda oturuyor, Süleyman Bey, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, buna niye itiraz etmediniz? Merkezinde insanın olmadığı bir mevzuat, insanın sağlığını nasıl koruyacak? İş güvenliği, iş yerinin güvenliği, patronun güvenliğini sağlayan bir kanunla ölümleri nasıl engelleyeceğiz?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Hep söyledik burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu, bir çığlıktır; bu, Güneyyurt-Pamuklu (Cenne) mevkisinde toprağın altında yatan 18 canın çığlığıdır. İnşallah duyarsınız, bu acıları görürsünüz ve bir daha bu acılar yaşanmaz, bunun için gereken tedbiri alırsınız diye bir çığlık olarak ifade ediyorum.
Dikkate alacağınızı ümit ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)