GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 26 milletvekili tarafından, inşaat sektöründe yaşanan ölümlü iş kazalarına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 25/6/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:10
Tarih:05.11.2014

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi bir kez daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Önemli bir konuyu konuşuyoruz. Aslında, biraz önce MHP'nin verdiği araştırma önergesi, daha önce, Soma'da yaşanan cinayetten önce Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeler, şimdi bizim verdiğimiz ama muhtemelen reddolacak olan önergeler eğer dikkate alınmış olsaydı, 301 kişi yaşamını yitirmeden önce, on dört gündür bu sürecin içinde yer alan o vatandaşların suyun altında kaldığı bu süreci dikkate aldığımızda onlarla ilgili tedbirler almış olsaydık bugün burada ağıt yakan olmazdık.

Meclisin bir görevi de değerli arkadaşlar, yalnız kanun yapmak değil; kanunu doğru yapmak, kanunu vicdani yapmak, insani yapmak gibi bir sorumluluğu var.

İki: Meclisin, denetim yetkisini halk adına doğru kullanmak diye bir görevi ve vicdanı olması lazım. Ama, muhalefetten gelen bütün öneriler, bu konudaki bütün bilimsel veriler reddoluyor gidiyor.

Şimdi, muhtemelen biz bu önergeyi konuşacağız ama bir kez daha bu önergeyi konuşurken yarın bir kaza olursa -Allah korusun- çıkıp bu kürsüden kimse konuşmasın artık. Bu kürsüden onların artık konuşma hakkı olmaz, onun üzerinde de artık kimse ağıt yakmasın çünkü biz şimdiden uyarıyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, İngiltere'de on beş yılda -altını bir daha çiziyorum, on beş yılda- ölen insan sayısı Soma'da bir günde ölen insan sayısı kadardır. On beş yıldan bahsediyorum.

Şimdi, burada bütün bunlar bilinecek, bunlarla ilgili bütün verileri biz size söyleyeceğiz, Komisyonda anlatacağız, "Yapmayın, etmeyin, gitmeyin." diyeceğiz, yalvaracağız neredeyse, yakaracağız sizlere, "Ya, bunu böyle geçirirseniz bu iş cinayetlerini önleyemezsiniz." diyeceğiz ama siz gene bildiğinizi... O, vicdani değil de o arada size verilen talimatlar gereği oylarınızı kullandınız.

Şimdi, bunlar yetmemiş gibi, meseleyi tamamen, biraz önceki sözcünüzün getirdiği gibi, bir tek 301 kişiye bu işi endekslediniz. Ne olacak değerli arkadaşlar, Şırnak'ta ölenler ne olacak? Yetmedi, Bartın'da ölenler ne olacak? Yetmedi, Ermenek'te şu anda belki yaşamını yitirme noktasında olanların durumu... Yetmedi, Kozlu'da, Karadon'da, Dursunbey'de, Kemalpaşa'da, Gediz'de, Küre'de, Sorgun'da, Armutçuk'ta, Kahramanmaraş'ta yaşamlarını yitirenler yetmedi, birilerine... Yalnız ölen 301 kişi var sanki, daha önce madende birçok insan öldü. Sanki bu işi çözdüğünüz zaman Türkiye'deki sorunu çözüyorsunuz. Neden bahsediyoruz değerli arkadaşlar? Her yıl ölen 1.072 kişiden bahsediyoruz. Her yıl ölen 1.072 kişinin hesabını yalnız 301 kişiye endeksleyemezsiniz. O "Asansörden düştü." diye ifade edilen, yere çakılan insanların hesabını kim verecek? Tek tek ölen, daha Bartın'da iki gün önce ölen insanların hesabını kim verecek?

Burada ağıt yakılıyor, şimdi buradan hamasi nutuklar da söyleniyor; "Ucu kime dokunursa dokunsun, üzerine gidilecek..." Arkadaşlar, ucunun kime dokunduğu belli, ucunun sorumlusu da sizsiniz, bu yasaları yapan da sizsiniz; uyarıyı yapan biziz, reddeden sizsiniz. Ucu kime dokunacak? Ucu, herhâlde bize dokunacak değil. Vicdanı olan... Bu akşam rahat uyumak istiyor musunuz? Bu akşam ve bundan sonra da bu ölülerin gerçekten, rüyalarınıza girmesini istemiyor musunuz? Gelin, bu vicdanlı davranışınızı en azından bugün gösterin değerli arkadaşlar, bugün gösteremezseniz, sonra bu kürsüye çıkıp ağıt yakmayın bize. Bu ağıtlardan bıktık, işi de birilerine ihale etmenizden bıktık. Yeter artık, sorumluluğu alın. En azından, şu kürsüye çıkın "Sorumluluk bizdedir, özür diliyoruz." deyin. Bu toplumdan, bu ölenlerden, ailelerinden bir kez de özür dilemeyi bilin, bir kez de onu yapın. (CHP sıralarından alkışlar) İnsan olan bunu yapar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, AKP Hükûmeti döneminde iş kazaları 1,5 kat ve iş kazası oranı 25 kat artmış. Şimdi, bunları görmeyeceğiz, efendim, diyeceğiz ki: Bütün bunlar, işte, bunların ölmeleri Allah'ın takdiridir, buradan kaynaklanıyor. Ya, Allah'ın takdirini anlıyoruz da Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, diğer ülkelerde Allah başka bir şey mi takdir ediyor? Bu işi Allah'a da havale etmeniz bir o kadar yanlış değerli arkadaşlar. Allah'a havale ettiğiniz işleri anlıyoruz ama en azından, bu işi Allah'a havale etmeyin. Bu işteki sorumluluğunuzu bilin, ona göre davranın.

Bakın, değerli arkadaşlarım, çokça söyleyeceğim var bu konuda. Sosyal Güvenlik Kurumunun kayıtlarında, bir de altını çizerek söylüyorum, 2013 yılı itibarıyla, istatistiklere göre ülkemizde 1 milyon 580 bin iş yeri bulunmakta. Bu iş yerlerinde çalışan, şu anda sigortalı gözükenler -kayıt dışını ayırıyorum, Çin'den getirdiklerinizi, kayıt dışı çalıştırdıklarınızı ayırarak söylüyorum; Suriye'den gelip burada kayıt dışı çalışanları ayırarak söylüyorum- 12 milyon 984 bin 191 kişi.

Şimdi, biraz önce, burada Ali Rıza Öztürk arkadaşım "Polis devletine gidiyorsunuz." deyince "Nereden çıktı canım!" diyordunuz. Size bir rakam vereyim: Bakın, halkımıza gaz, cop ve su sıkmak için istihdam edilen polis sayısı 2002'den bugüne kadar 122 binden... Yani, 2002'de 122 bin polisiniz vardı, şimdi 229 bin polisiniz var. Yani, 229.965'e yükselen polis sayısı bir tarafta dururken değerli arkadaşlarım, işçinin, emekçinin korunmasını sağlamak için iş sağlığı ve güvenliğine sadece 264 kişi! Altını çizerek söylüyorum bunun. Bakın, polise ne kadar önem verdiniz. On binlerce, yüz binlerce polis aldınız ama bu söylediğimiz iş yerlerini denetlemek, iş sağlığı ve iş güvenliğini denetlemek için elinizdeki toplam müfettiş sayısı 264'tür değerli arkadaşlar. Bu yetmiyor mu? Yani, burada sizin sorumluluğunuz yok mu? Oraya iş müfettişi talebi gelse, bugün gerçekten o denetimler yapılsa, doğru dürüst, bunlarla ilgili önerilerimizi dikkate alsanız... Bunlarda sorumluluğunuz yok mu?

Peki, değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha söyleyeyim: Burada yalvarıp yakardık, ILO'nun bu konudaki sözleşmelerinden bahsettik, 167 sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni, 175 sayılı Tavsiye Kararı'nı ve ILO'nun 176 sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi'ni ve 183 sayılı Tavsiye Kararı'nı, ayrıca ILO'nun 187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik Sözleşmesi hükümlerini dikkate alın dedik. Nerede dedik? Komisyonda dedik. Nerede dedik? Mecliste dedik. Sayın Bakan buradan cevap verdi, hatırlayın hep beraber. Tarihe not düşmek için söylüyorum. Dedi ki: "Zaten bizim çıkarttığımız yasalar bunların hepsini kapsıyor." Kapsıyor da niye bu insanlar ölüyor, orada o sular boşaltılmıyor, orada o insanlar ölüme terk ediliyor değerli arkadaşlar? Çünkü bunun bir tek nedeni var: Bu ülke çok kötü yönetiliyor. Hele iş sağlığı, iş güvenliği konusunda, çalışanlar konusunda bu ülkenin alın terinin üzerinden istismar yapılıyor, burada hamasi nutuklar çekiliyor, o hamasi nutuklardan sonra da gereğinin yapılması konusunda verdiğimiz bütün önergeler reddedildi. Biz yalnız eleştirmedik, aynı zamanda öneriler getirdik. Önerilerimiz içinde dedik ki: Bir işçi sağlığı, iş güvenliği konseyi kuralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - İşçi olsun, işveren olsun, meslek örgütleri olsun. Hepsini reddettiniz. Şimdi burada ağıt yakmaya hakkınız yok diyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)