| Konu: | CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 06.11.2014 |
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin millî değerlerimize basın üzerinden yapılan saldırı ve tasallutların araştırılmasını isteyen Meclis araştırması önergesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, siyaset sosyolojisinde devlet oluşumunu açıklayan en önemli teori toplumsal sözleşmedir. Aşiretten millete ve kabile yönetiminden devlete geçiş, toplumsal uzlaşma ve toplumsal sözleşmeye dayandırılır. İnsanlar, varsayılır ki, bir araya gelmiş ve demişlerdir ki: "Bizim bir arada yaşamamızın gerekleri ve sorumlulukları vardır. Bu gerekleri yerine getirip getirmediğimizi, şayet birileri getirmiyorsa da onların cezalandırılmasını temin eden, temin edilmesini sağlayan bireysel iradelerimizin üzerinde bir irade olsun; bizlerin canını korusun, mal emniyetini temin etsin, kural koysun, denetlesin ve ceza versin; işte, bu iradenin adı da devlet olsun." denilmiştir.
Devlet, bu çerçeveyi çizerken, hem bireyin hürriyetlerini hem de milletin ortak hukukunu ve yaratılan ortak değerleri dikkate almak durumundadır. Birey ve milletin hukukunun dengelenmesini ve herkesin bu hayati dengeye riayet etmesini istemek yine kamunun bir talebidir ve o devletin de ömrünü biçmektedir.
Bu değerleri korumak, yaşatmak ve geleceğe aktarmak da sadece polis ve zabıta gücüyle olmaz. Burada da, hem aile içinde hem de okullarda verilen millî eğitimin öneminin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Sadece bireyler değil, sivil toplum kurum ve kuruluşları da, milleti bilgilendirmekle mükellef olan basın yayın kuruluşları da bu değerlere, millî değerlere sahip çıkmak durumundadır.
Bu, böyle mi oluyor? Maalesef hayır. AKP hükûmetleri döneminde uygulanan siyaset stratejisi ve eğitim yanlışlıklarıyla, "hayati" denilen denge bozulmuş ve onlarca asırlık gelenekler, görenekler ve inançlar ayaklar altına alınmıştır. "Geçmişimizle yüzleşeceğiz, tarihi yeniden yazacağız." gibi bir hadsizlikle, Türk milletinin tertemiz geçmişini töhmet altında bırakan koca koca laflar edilmiş ve "Ezber bozuyoruz." nakaratlarıyla milleti bir arada tutan değerlerimiz örselenmiştir.
AKP, insanlığa örnek Peygamber ahlakıyla donatılmış, donanmış abidevi şahsiyetlerin yazdığı tarihimizi tartışılır hâle getirmiştir. Hangi etnik kökenden, hangi inanç kolundan gelirse gelsin "Türk milleti" ortak adıyla anılan ve günümüze kadar milletin tamamının ortak kabulüne mazhar olmuş millî kimliğimiz sorgulanmış; 36 alt kimlik, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrışmasının fitili ateşlenmiştir ve tüm bu aymazlıklar da maalesef "adalet, özgürlük ve demokrasi" gibi yüce kavramların arkasına saklanılarak yapılmıştır.
Gelinen nokta itibarıyla, yedi düvelin pençesinden Türk milletinin iffet ve namusunu kurtaran, ona hürriyet ve bağımsızlığını veren 19 Mayıs ruhu, cumhuriyetimizin temel kabulleri ayaklar altına alınmıştır. Hayatını milletine vakfetmiş, en büyük vasfının da yüce Türk milletine mensubiyet olduğunu ifade etmiş ve milletimize millî kimlik kazandırmaya çalışan Atatürk ve mirası reddedilmiştir.
Anadolu topraklarını Türkleştiren, İslamlaştıran Alperenler, inanç önderleri itelenmiş, Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşi Veliler itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır.
Milletimizin sevincinin, kaynaşma ve kucaklaşmasının zirve yaptığı millî bayramlarımızın manalarına gölge düşürülmüş, altları boşaltılmıştır.
Ay yıldızlı al bayrağımızı sevme, "Bayrak fetişizmi" diye adlandırılmış, bayrağın göndere çekildiği ve yavrularımızın gönlünde bayrak sevgisi oluşturma gayesi taşıyan bayrak çekme törenleri iptal edilmiş hatta bayrağın gönderden indirilmesine seyirci kalınmıştır.
Şehitlerin emanetine sahip çıkılmamış, televizyon kameraları önünde, bedenini milletine adamış gazilerimize hakaret edilmesine göz yumulmuştur. Milleti, devleti ve yüce dini adına gözünü kırpmadan hayatından vazgeçen şehitlerimiz ile Batı emperyalizminin piyonu, Allahsız, kitapsız, Marksist terörist PKK'nın kayıpları aynı kefeye konmuş, 3 tane oy için, milletine hayırlı evlat yetiştirenler ile canilerin ana-babaları bir tutulmuş, havuz medyasınca bu şerefsiz duruş, "Analar ağlamasın, kan dökülmesin." teraneleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
"Milletin birliği" ve "tek vatan" kavramları örselenmiş, cumhuriyetimizin en anlamlı gününde, terör odaklarına geçit töreni yaptırılmıştır. Eli kanlı caniler şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarında muzaffer bir ülkenin askerleri geçiyormuş gibi çiçek ve alkış yağmuruna tutulmuştur.
Devletin geri dönülmez, karanlık bir yola girdiği ortamda, PKK müzahiri, devlet, millet ve Türklük düşmanı, emperyalizmin parayla satın alıp maaşa bağladığı köşe yazarlarınca masumlaştırılmaya çalışılmıştır. İslam'a ve onun değerlerine bin yıldır hizmet eden Türk milleti, kendisine ve milletine silah çekmiş, 40 bin evladını katletmiş PKK'yla pazarlık masasına oturtulmuştur.
Sadece devlet yönetimi alanında değil, en temiz, en masum Türk'ün inanç alanında da kafalar karıştırılmış, inançlar sorgulanmış ve hatta şirk boyutuna kadar gidilmiştir. "Başbakan" sıfatını taşıyan ve bir faniden başka şey olmayan şahıs kutsanmış, ona dokunmak ibadet sayılmış, ona -haşa- yüce Yaradan'ın sıfatları yakıştırılmış, "Tayyip'i üzmek, Allah'ı üzmektir." denilmiştir. Başbakan için şükür namazı istenmiştir. "Depremler Başbakana teşekkür edilmediği için sürüyor." denilerek Cahiliye Dönemi ifadelerine başvurulmuştur. İslam'ın giriş kapısı olan kelimeişehadet bile inkâr edilerek "Başbakan ikinci peygambermiş" gibi söylemlerle şirke düşülmüştür.
Daha sayalım mı? Kur'an'ın emirleri yok sayılarak zina suç olmaktan çıkarılmış, domuz eti üretimi serbest bırakılmış, 17-25 Aralık, hırsızlık ve yolsuzluklar meşrulaştırılmıştır. Milletin malının bir avuç harami tarafından soyulup soğana çevrilmesine seyirci kalınmış, mahkeme kapıları kapatılmıştır.
Allah'ın evi olan camilerimiz, imar rantlarına ve kamu arazilerinin yağmalanmasına alet edilerek kullanılmış, Müslüman milletimizin camiye olan hürmeti istismar edilmiştir. Allah'ın haram dediği faiz, faiz lobisine 5 kat artırılarak verilmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi'ne eş başkan olunmuş, 1,5 milyon Müslüman'ın kanının akmasında eller kana bulanmıştır.
Tüm bu yanlışlar, hakaretler, şirkler, kendi milletinin hukukunu emperyalizme peşkeş çekmeler, milleti ayrıştırıp bölmeler, kamu kaynaklarıyla beslenen iktidar borazanı yazılı ve görsel medya marifetiyle yapılmıştır. 1918 sonrası ortaya çıkan mütareke basınını bile aratacak şekilde havuz medyasına mensup gazete ve televizyonlarda bu gidişat milletin gözünde çarpıtılarak gizlenmiştir.
Haçlı zihniyetinin ülkemizde tam da istediği budur. Millet, gerçekleri bilmesin, görmesin ve uykuya dalsın istenmiştir. Bunun için gazeteler, televizyonlar pazara çıkarılmış, AKP militanı kişiler medyaya yönetici, yazar ve çizer olarak atanmıştır. "Alo Fatih" hatları kurulmuştur. Gerçekleri dillendiren kesimleri daha başta mahkûm eden yalan yanlış haberler servis edilmiş, AKP iktidarının taleplerini yerine getirip sebeplenme hesapları yapılmıştır. Uyuşturucu, terörizm, hukuk dışılık, reyting uğruna televizyon dizilerinin esas konusu yapılmış, bu dizilerde millî değerlerimiz ve dilimiz kasten katliama uğratılmıştır. Bu hususlar elbette yarın kamu vicdanında ve mahkemelerde yeniden yargılanacaktır.
Milleti bir arada tutan bu değerlerin muhafazası hepimizin görevidir. Başkaları istedi diye ne bir insanımızdan vazgeçeriz ne de bu değerlerimizin pazarlığını yaparız. Bizim talebimiz, mücadelemiz, sahiplenişimiz tüm partilerin ortak kaygısı ve mücadelesi olsun diye bekleriz. Tüm partilerin bu değerlere sahip çıkması, millî bünyemizi elbette güçlendirecektir.
Nasıl milliyetçilik sadece bir partinin tekelinde değil ise Atatürk'ün, laikliğin, cumhuriyetin avukatlık hakkı da kimseye verilmemiştir. İslam'ın savunuculuğu da bir partinin uhdesinde olamaz. Din Allah'ındır, bu dinle şereflenen de Müslüman Türk milletinin tamamıdır. Bu değerlerin istismarının iki şekli de yanlıştır, iki şekli de zafiyettir. Dinin savunuculuğunu ifade edenler, Müslüman Türk milletinin ateist bir terör örgütüyle mücadelesinde doğru yerde saf tutmalı; cumhuriyeti, laikliği ve Atatürk'ün bayraktarlığını kendine yakıştıranlar da PKK'nın siyasi söylemi olan çözüm projesi karşısında dik durmalı, millî ve üniter devlete, millî kimliğe sahip çıkmalıdır.
Basının içinde bulunduğu, Türk milleti dışında herkese ve özellikle emperyalizme hizmet eden yanlışlığın, gaflet ve dalaletin, hatta ihanetin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) -...sebep ve sonuçlarını ortaya çıkarmaya yönelik Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)