GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:11
Tarih:06.11.2014

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böylesine bomboş bir salona konuşuyor olmaktan dolayı gerçekten üzgünüm. Bu yasaları hep beraber çıkartıyoruz; yararlarını ve sakıncalarını hep beraber izlememiz, cankulağıyla dinlememiz lazım ve eğer düzeltilebilecek hatalar varsa bunu birlikte tartışmamız lazım. Aslında Meclisteki, Genel Kuruldaki müzakerelerin amacının bu olması gerekir ama ne yazık ki burada hiçbir arkadaşımızı görmüyoruz. Çalışmalarımızı sizlere anlatabilmek için yeterince bir ilgiyi burada görmemekten ben çok büyük bir üzüntü duyuyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Dilek Hanım, hepimiz buradayız, ilgili arkadaşlar burada.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Evet, 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı'yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü sizlere burada aktarmak üzere söz almış bulunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz İstanbul Tahkim Merkezi Tasarısı tahkim merkezinin kurumsal yapısını düzenlemektedir. Bu konuda ülkemizde 1991 tarihinde 3731 sayılı Kanun'la, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki New York Sözleşmesi onaylanmış ve iç hukuk kuralı hâline gelmiştir.

Yine 2001 yılında Milletlerarası Tahkim Kanunu'yla ilk yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ardından, yine bu dönemde, 24'üncü Dönemde yapmış olduğumuz 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nu bu Meclisten çıkardık. Tahkime ilişkin olarak iç hukuk düzenlememizde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda da düzenlemeler bulunmaktadır.

Bu düzenlemelerdeki temel amaç, ulusal yargılamada yaşanan sorunlar, tarafsızlık endişesi ve uzun yargılama süreleri olarak gösterilmektedir. Ara buluculuk ve tahkim gibi alternatif çözüm yöntemleriyle tarafların belirlediği kurallar yoluyla uyuşmazlıkların etkin ve daha az masrafla çözümlenmesinin sağlandığı ve böylelikle de toplumsal barışın daha çabuk korunduğu, daha iyi korunduğu iddia edilmektedir. Lakin özellikle uluslararası tahkimde asıl nedenin küresel şirketlerin yatırımlarına istedikleri hukuksal güvenceyi sağlamak olduğunu ifade etmek mümkündür. Bir anlamda küresel şirketler kendi yargılama usullerini yaratmakta ve finans arayışında olan ülkelere de bu konudaki taleplerini dayatmaktadırlar. Küçük ülkeler ise, gelişmekte olan ülkeler ise, ekonomileri yeterince gelişmemiş ülkeler ise bu konuda ne yazık ki direnememektedirler. Oysaki asıl yapılması gereken bağımsız, güvenilir ve makul sürede sonuçlanan bir ulusal yargının oluşumunu sağlamaktır. Nitekim Almanya'da tahkim yargılamasının rağbet görmemesinin nedeni bağımsız, tarafsız ve çabuk işleyen bir yargı sürecinin orada varlığıdır.

Tasarının gerekçesinde 2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı'nda belirtildiği şekilde hukuki altyapının güçlendirilmesi amacıyla bu Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı'nın hazırlandığı ifade edilmektedir.

Yine, gerekçede uyuşmazlıkların mahkemeler önünde değil de tarafların tercih ettikleri tahkim veya alternatif uyuşmazlık yöntemleriyle çözümlenmesi amacını taşıdığı, bunun için de İstanbul'da bağımsız ve özerk bir yapıya sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek kurumsal bir tahkim merkezinin kurulmasının hedeflendiği belirtilmektedir.

Sonuç olarak, uluslararası şirketler ülkelerin ulusal yargılarını kendi ticari çıkarlarına zarar verebileceği endişesiyle kendi özel yargılarının ve usullerinin geçerli olduğu tahkim kurumunun ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tüm dünyada geçerli olabilmesini istemekte, diğer bir deyişle dayatmaktadırlar. İşte, bu dayatmalara biz tavır alamadığımız için bu kanunları bu şekilde tartışmak ve çıkarmak durumunda kalıyoruz.

Yeni dünya düzeni, "küreselleşme" adı altında dayatılan bu özel yargı sistemi yüzyılların süzgecinden geçerek oluşan, kuralları objektif olarak önceden belirlenen, tarafsız ve bağımsız yargı sistemi yerine ekonomik olarak güçlünün kurallarının geçerli olacağı, güçsüzün ise boyun eğmek zorunda kalacağı, hukuk güvenliğinin ve adaletin tam olarak sağlanamadığı bir yargılama süreci olarak karşımıza ne yazık ki çıkabilecektir.

Bu sakıncaların kısmi olarak giderilebilmesi amacıyla yaptığımız önerilerimiz ve eleştirilerimiz AKP Grubu tarafından ne yazık ki dikkate alınmamış ve tasarı çok ciddi hata ve eksikliklerine rağmen komisyondan geçirilmiştir.

Tasarıya karşı sadece biz eleştiride bulunmuyoruz. Komisyon çalışmaları sırasında tarafımıza dağıtılan bilgi notlarında tasarıya ilişkin görüşleri sorulan bakanlıkların, yüksek yargı organlarının, baroların, bankaların, üniversitelerin, belediyelerin, büyük illerin savcılıklarının, adalet komisyonlarının ve ticaret odalarının eleştirel yaklaştıklarını ne yazık ki görmekteyiz. Bakanlıklar bile bu konuda eleştirel yaklaşırken, o eleştirileri hiçbir şekilde duymama konusunda, kulaklarını tıkama konusunda uzman olan AKP Grubundaki komisyondaki arkadaşlarımıza söyleyecek söz bulamıyorum.

Örneğin Millî Savunma Bakanlığı bildirdiği görüşünde aynen şunu söylüyor: "Tasarıyla kurulması planlanan İstanbul tahkim merkezine ilişkin tahkim yargılaması hususundaki esaslar yani tahkim yargılamasının nasıl yapılacağı, verilecek kararlara karşı kanun yollarına başvuru, hakemlerin reddi, hakemlerin seçilmesi gibi konularda taslakta düzenlenmeler yoktur." Bu kapsamda tahkime ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği hususundaki atfın uygun olmadığı, çerçeve maddelerin kanunla düzenlenerek ayrıntıların yönetmelikle düzenlenmesinin daha uygun olacağı belirtilmektedir, Millî Savunma Bakanlığı görüşünde.

Dışişleri Bakanlığı ise aynen şöyle söylüyor: "Merkez bünyesinde yürütülmesi öngörülen uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının sonucunda verilecek kararların hukuksal değeri, kararların icrası usulü ve söz konusu mekanizmaların diğer hukuk yollarıyla ilişkisi konularında da genel bir düzenleme içermesinin yerinde olacağı düşünülmektedir." Yani kanunda bizim de eleştirdiğimiz gibi boşlukların olduğunu, bunların kanunla düzenlenmesi gerektiğini Dışişleri Bakanlığı da belirtiyor ama yine AKP Grubundaki arkadaşlarımız bunu ne yazık ki duymadılar, görmediler.

Hatta merkeze intikal edecek uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usul hukuku kuralları, verilen kararlar için yargı yoluna başvuru gibi esaslı konuların kanunda düzenlenmesi gerektiği, yönetmelikle düzenlendiği takdirde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceği görüşünü biz söylemiyoruz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı söylüyor.

Sermaye Piyasası Kurulu da -bu sermayeyi daha çok ilgilendiren bir yasal düzenleme aslında- bu konuda yine aynı şeyleri söylüyor, diyor ki: "Tasarıda karar alma süreci, kararın niteliği, bağlayıcılığı, karara karşı başvurulacak kanun yolları bulunup bulunmadığı gibi hususlarda boşluklar bulunmaktadır. Merkezin uluslararası faaliyet göstermesi amaçlandığından uyuşmazlık çözümüne ilişkin bu belirsizliklerin merkezin anılan özelliklere sahip bir yapı olarak görülmesini engeller."

Son olarak, Türkiye Barolar Birliği ise şunu söylüyor: "Gelişmekte olan ülkelerin bazıları da bu müesseseyi gelişmiş endüstri ülkelerine hizmet eden uydurma bir kurul olarak da değerlendirmekte ve sistemin tarafsızlığından şüphe duymaktadırlar. Bu durumda, gelişmekte olan ülkelerin tahkim müessesini dışarıda bırakmasının millî yargılama yetkisine olan katkısını veya zararını hesaplamak suretiyle hareket etmeleri daha mantıklı olacaktır." görüşlerini dile getiriyorlar ve daha onlarca görüş var; üniversitelerin görüşleri var, yine mahkemelerin görüşleri var. Çok sayıda bu görüşlerde bizim belirtmiş olduğumuz eksiklikler belirtiliyor ama ne yazık ki bu eksikliklerin tamamlanması konusunda bir çaba sarfedilmedi. Biraz önce arkadaşlarımın da söylediği gibi, o zaman aslında bu yasa çıkartılırken bir yerlere selam gönderiliyor, laf olsun diye çıkartılmış gibi oluyor ama gerçek anlamda uygulanabilirliği tartışılmıyor. Uygulanabilirliği neredeyse yok hükmünde, biraz sonra anlatmaya çalışacağım nedenlerle. Hükûmetin, bakanlıklar tarafından bile yapılan bu eleştirileri dikkate almamasını gerçekten ben anlayabilmiş değilim. Finans çevrelerinin de aynı şekilde eleştirilerini dikkate almamış olmalarını yine anlayabilmiş değiliz.

Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak kuralların İstanbul tahkim merkezi organları tarafından belirleneceği ifade edilmektedir tasarıda. Bu konudaki eleştiri ve sorulara ise tahkim merkezine başvuranların istediği hukuku uygulayabileceği, hakem kararlarının Türkiye'de uygulanması söz konusu olduğunda veya taraflarca Türk hukukunun geçerli sayıldığı durumlarda emredici hükümlerin geçerli olacağı belirtilmekte ama yasada bu konuda en ufak bir hüküm yok, sadece bunlar sözlü olarak belirtildi. Ancak, bu konuda emredici ve sınırlayıcı hükümleri içeren Milletlerarası Tahkim Kanunu'na, iç hukuk kuralı hâline gelen New York Sözleşmesi'ne ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na hiçbir atıf ne yazık ki yapılmamıştır. Yani kanunda olan boşlukların doldurulmasına, atıflar yoluyla bile doldurulmasına izin verilmemiştir. Örneğin, Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 1'inci maddesinde belirtilen: "Bu kanun Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olamayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz." gibi tahkime başvurulacak anlaşmazlıklara ilişkin konulara bile tasarıda yer verilmemiştir.

Yine, aynı kanunun 4'üncü maddesinde belirtilen tahkim anlaşmasının yazılı şekilde olması; 7'nci maddesinde belirtilen hakemlerin seçimi, reddi, görevin sona ermesi; 15'inci maddesinde belirtilen hakem kararlarının iptal koşullarına tasarıda yer verilmemiştir. Yani, bu tasarıyla aslında hangi uyuşmazlıklar tahkime gidecek, kimler hakem olarak seçilebilir, hakemlerin reddi nasıl olacak; onun yanında, bu hakemlerin kararlarına karşı beğenmeyen, haksızlığa uğradığını iddia edenlerin nereye başvurabilecekleri, nasıl bir yol izleyebilecekleri bütün uluslararası mevzuatta olmasına rağmen bizim mevzuatımızda hiçbir şekilde yer almamıştır.

Tasarı gerekçesinde, İstanbul'da bağımsız ve özerk yapıya sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek düzeyde kurumsal bir tahkim merkezinin oluşturulması amacı dile getirilmiş. Ancak, merkezin oluşturulmasında kamu kurumlarından üye alımından vazgeçilmemiştir. Eğer bağımsız ve tarafsız olacaksa, gerçekten, uluslararası örgütler ya da uluslararası ticari konularda öne çıkmış şirketler burada bizim merkezimizi kabul edebilir diyorsak biz, o zaman niye bir kamu kurumu gibi bunu şekillendiriyoruz, biz bunu da anlayabilmiş değiliz. O zaman kanunun amacı ile yapılış şekli gerçekten birbiriyle çok ciddi anlamda çelişiyor. Örneğin, Adalet Bakanlığı, YÖK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Borsa İstanbul, Sermaye Piyasası Kurulu gibi, yürütmenin doğrudan veya dolaylı kontrolü altındaki kurumlardan temsilci seçimi merkezin tarafsızlık ve güvenilirliğini zedeleyecek niteliktedir. Bir kamu şirketi ile özel şirket arasındaki anlaşmazlıklarda merkeze bu durumda ne denli güven duyulacaktır? O hâlde, yabancı bir ülkedeki tahkim merkezinin tercih edileceğini düşünmek zor olmasa gerektir. Tasarı bu hâliyle yasalaştığı takdirde, uluslararası alanda rekabet edebilecek bir tahkim merkezinin oluşturulması söz konusu olmayacak, hiçbir işlevi olmayan bu merkez sadece kâğıt üzerinde var olacaktır.

Tasarının 6'ncı maddesinde, diğer bileşenlerin yönetim kurulları aracılığıyla üye ataması yapılırken, baronun üye atamasının tüm baro başkanları tarafından, 81 ilin baro başkanları tarafından seçilecek avukatlarla yapılacağı belirtiliyor. Biz şunu anlayamıyoruz burada, pek çok hukukçu var: Diğer bütün kurumlara, YÖK'e güveniyorsunuz, BDDK'ya güveniyorsunuz, Sermaye Piyasası Kuruluna güveniyorsunuz, ticaret odalarına güveniyorsunuz ama Türkiye Barolar Birliğinin yönetim kuruluna güvenilmiyor. "Sadece 81 ilin başkanları bu tahkim genel kurulunda yer alabilecek insanları seçebilirler." diyor. Bunu anlayabilmiş ve biz arkadaşlarımıza da, avukat arkadaşlarımıza da, barolara da anlatabilmiş değiliz; ben sizlerin de anlatabileceğini sanmıyorum.

Ayrıca, tahkim merkezi genel kuruluna seçilecek kişilerin biz tahkim konusunda uzman kişiler olması konusunda önerilerde bulunmamıza rağmen, ne yazık ki, komisyonda bu önerilerimiz reddedilmiştir. Aynı şekilde, hem katılımcılığı hem de güvenilirliği biraz daha artırmak amacıyla "Bu tahkim merkezi genel kuruluna iki dönemden daha fazla seçilemesin kişiler." dememize rağmen bu konudaki önerilerimiz de kabul edilmemiştir.

Yine, tahkim merkezinin iktidara bağımlı bir yapı hâline dönüştürülmesinin gerekçelerinden, bizim gerekçelerimizden bir tanesi şudur: Adalet Bakanlığının 1'inci sınıf yargıçlardan seçeceği bir yargıç da genel kurulda yer alacaktır.

8'inci maddede ise genel kurul tarafından seçilecek 3 yönetim kurulu üyesinden birisinin hukukçu olması gerekmektedir. Bu kişinin de kurulun başkanı olması gerekmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki iktidarın bu kadar hâkim olduğu bir yapıda Adalet Bakanlığından gelecek olan yargıç ne yazık ki bu yönetim kurulunun başkanı konumunda olacaktır ve bu tahkim merkezinin her türlü kuruluşuna hâkim hâle gelecektir.

6'ncı maddede, yine, tahkim merkezinin genel kurulunu oluşturacak kişilerin mesleğinde en az on yıllık tecrübeye sahip olması aranırken tahkim ve ara buluculuk konularında deneyimli olmasının aranmamasını da eleştirmemize rağmen bu konudaki eleştirilerimiz de dikkate alınmamıştır.

Tasarının 7'nci maddesinde genel kurulun görevleri belirtilmiştir. Bu görevleri arasında yönetim kurulu tarafından hazırlanan tahkim ve alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak kuralların onaylanması da bulunmaktadır. Bu kurallar merkezin en önemli ve can alıcı görevleridir. Yani, bütün kurumlar tarafından eleştirilen bu kurallar yönetim kurulu tarafından önerilecek ve genel kurul tarafından karar verilecektir. Oysaki bütün kurumlardan gelen eleştiri, bu kuralların yani tahkimin işleme kurallarının yasada yer alması gerektiği konusundadır. Ama, ne yazık ki bu eleştirilerimiz dikkate alınmamıştır. Bu durumda merkezin güvenilirliği ve tercih edilirliği ortadan kalkacaktır diye düşünüyoruz.

Ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temsilcisi kendi bünyelerindeki hakem heyetlerine uyuşmazlıkların çözülmesi için avukatlar tarafından herhangi bir yönlendirme olmadığını ve tercih edilmediğini belirtmektedir. Şimdi, siz böyle bir tahkim merkezinde eğer kuralları önceden belirtmezseniz, bu tahkim merkezinde kurallar her an değişebilecek durumda olursa hangi avukat arkadaşımız kendi müvekkilini ticari işlerde de olsa ya da başka işlerde de olsa gönderebilecektir bu tahkim merkezine? Elbette güven duyulmayacaktır.

Tasarının 8'inci maddesinde ise yönetim kurulunun 3 kişiden oluşacağı ve 2 kişiyle karar verildiğinde de oy birliğiyle karar verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? 2 kişi olduğunda oy birliğiyle karar verilecek. O zaman, demek ki yönetim kurulu karar veremeyecek demektir. Biz bu nedenle yönetim kurulu sayılarının 5'e çıkartılmasını önergelerimizde getiriyoruz. Bu kabul edildiği takdirde en azından bu türden teknik hatalar da düzeltilebilecektir.

Yine, böylesine önemli bir tahkim merkezinde denetçinin 1 kişi olabileceği, 3'ten fazla olmayacağı, 1 kişi olabileceği belirtiliyor. Şimdi, siz uluslararası camiada çok etkin olan bir tahkim merkezi kuracağınızı düşünüyorsunuz ve bunun girdisi çıktısı elbette çok fazla olacak ama "Tek denetçiyle bu tahkim merkezi denetlensin." diyorsunuz. Bu da olmaması gereken bir şey. Biz o konuda önerimizi de getirdik, umarım kabul edersiniz.

Tasarının 12'nci maddesiyle oluşturulan Millî Tahkim Divanının ve Milletlerarası Tahkim Divanının görev ve yetkileri konusunda bir cümle dahi bulunmamaktadır. Hem uluslararası anlamda siz böylesine bir kurumu kuracağınızı söylüyorsunuz ama o millî ve milletlerarası tahkim divanının görevleri konusunda bile en ufak bir şey ne yazık ki tasarıda yok.

Bu durumda, divana yönetim kurulu tarafından seçilecek hukukçu üyelerin dahi tahkim ve ara buluculuk konularında uzmanlıklarının aranmaması aynı zamanda ciddi bir sorundur. Üstelik yönetim kurulu başkanı ve genel sekreterin doğal üyesi olduğu 5 kişilik divanın kararlarının kesin olması da hak kayıplarına yol açacaktır. Yani siz, Adalet Bakanlığının denetiminde bir tahkim divanı oluşturuyorsunuz, yönetim kurulu başkanı ve oradaki insanları da oranın doğal üyesi yapıyorsunuz, ondan sonra da bu tahkim divanının kararlarına karşı yaptığını itirazlarda da "Kesindir bu." Diyorsunuz. En azından genel kurula itiraz edilebilmelidir. Bu ne için itiraz edilecekse artık. Yani bir görevlendirme olmadığı için gerçekten ne için itiraz edileceğini de anlayabilmiş değilim ben bir hukukçu olarak. Sizler biraz sonra, anlarsanız bize anlatabilirsiniz. Ama bu konudaki düzenleme de bizim talebimizle değiştirilmemiştir ne yazık ki.

Tasarının 15'inci maddesinde yer alan merkezin bağış kabul etme olgusu merkezin tarafsızlığına gölge düşürecek niteliktedir. Merkeze bağış yapan taraflar bu merkeze başvurdukları takdirde onlarla ilgili bir karar verildiği takdirde, ne yazık ki bu konuda bağımsızlık, tarafsızlık ve güvenilirlik konusunda merkez çok büyük yaralar alabilecektir diye düşünüyoruz.

Yine, özellikle merkeze üye veren kuruluşlara mali yükümlülükler getirilmektedir. Merkeze üye veren kuruluşlara siz böyle mali yükümlülükler getirirseniz bu merkeze kimse üye göndermek istemeyecektir. Bu merkez daha doğmadan ölmüş durumuna gelecektir.

Biraz önce de söylediğim gibi, efendim, Merkezle ilgili kuralları koymadınız, yasada herhangi bir değişiklik de yapmadınız, atıf da yapmadınız, dediniz ki: "Bu işin doğası gereği." Ama bu 16'ncı maddede Medeni Kanuna ve Dernekler Kanunu'na atıf yapılıyor ama Milletlerarası Tahkim Kanunu'na ya da Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na atıf yapılmıyor çünkü kendilerini bağlamak istemiyorlar. Artık nasıl bir keyfî düzenleme yapılacaksa oradaki kurallar konusunda gerçekten biz bunu bilemiyoruz. Yani orada yönetmelik de denmedi buna karşı çıkılacak diye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - O düzenleyici maddelerin nasıl şekilleneceğini ne yazık ki bilemiyoruz.

Şu anda söyleyeceğim şeyler bunlar. Bizim bu eleştirilerimiz aslında dikkate alınması gereken eleştirilerdir. Gerçekten birçok teknik konuda da aksaklıklar vardır. O aksaklıkların önergelerimiz çerçevesinde düzeltileceğini umuyorum, herkese saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)