| Konu: | MANİSA'NIN SOMA İLÇESİNDE BAŞTA 13 MAYIS 2014 TARİHİNDE OLMAK ÜZERE MEYDANA GELEN MADEN KAZALARININ ARAŞTIRILARAK BU SEKTÖRDE ALINMASI GEREKEN İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ TEDBİRLERİNİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 11.11.2014 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin sorunları hakkında Meclis araştırması açılması önergemiz üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde toplam istihdamın yaklaşık yüzde 23'ü tarım sektöründe çalışmaktadır. Bunun yarısının mevsimlik tarım işçilerinden oluştuğu tahmin edilmektedir. Mevsimlik tarım işçilerinin çoğunluğunun da kadın ve çocuk olduğu bilinmektedir.
Mevsimlik tarım işçileri, başta ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, hiçbir güvencesi olmadan, uzun çalışma süreleri ve ağır çalışma şartları altında ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin insan onuruna yakışır ve güvenli bir şekilde ulaşımı sağlanmamakta, ölümlerin ve ağır yaralanmaların yaşandığı kazalarla sıkça karşılaşılmaktadır. Bu defa kara haber Akşehir'den gelmiştir. 31 Ekim 2014 günü Konya'nın Akşehir ilçesinden Isparta'nın Gelendost ilçesine elma toplamaya giden tarım işçilerinin balık istifi bindirildiği midibüsün Akşehir-Yalvaç yolunda şarampole devrilmesi sonucu yaşanan feci kazada 17 kişi ölmüş, çoğu ağır olmak üzere 29 kişi yaralanmıştır. Akşehir'de ocaklara ateş düşmüş, gözyaşları sel gibi akmış, gencecik fidanlarını kaybeden, "Olmaz olsun şu fakirlik! Bebeleri ortada kaldı!" diye ağıtlar yakan anaların ve babaların feryatları Akşehir semalarını inletmiş, yürekleri dağlamıştır. Buradan bir kez daha kazada hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Milletimizi büyük bir üzüntüye boğan bu kaza mevsimlik tarım işçilerinin içinde bulundukları sorunları bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Sorunların temelinde de işsizlik, yoksulluk, borçluluk ve çaresizlik yatmaktadır, Akşehir'de de bu durum açık bir şekilde görülmektedir. Akşehir'in, Tuzlukçu'nun, Yunak'ın köylerinde tarımdan geçimini sağlayamadıkları için Akşehir'in varoşlarına göçen insanımız 1 göz, 2 göz evlerde 5-6 nüfusla zor şartlarda geçim mücadelesi vermektedir. Gençlerimiz, kızlarımız, gelinlerimiz kimi okul harçlığı, kimi çeyiz parası, kimi de aile bütçesine katkı için mevsimine göre kimi pancar çapasına, kimi elma toplamaya gitmekte, on iki saati aşan sürelerde çalışmakta, bunun karşılığında 30-35 lira almaktadır. Kendilerini bu işe götüren çavuş, dayıbaşı, işverenden aldığı 50 lira yevmiyenin 15-20 lirasını komisyon ve servis parası diye kesmektedir. Başka çaresi olmayan insanlarımız canlarını tehlikeye atma pahasına 23 kişilik midibüse 46 kişi balık istifi binmek zorunda kalmaktadır. Hâl böyleyken insanımızla dalga geçercesine kişi başına düşen millî gelirimizin 3 kat arttığını ve 10.500 dolara yükseldiğini söyleyenlere soruyorum: Akşehir'deki, Yunak'taki, Tuzlukçu'daki insanımız bu 10.500 dolarlık payını neden alamıyor? Her bir çiftçimizin, her bir tarım işçimizin payına düşen bu paraları kimler hortumluyor? Bu paraları kimler sıfırlıyor, bu paralar kimlerin ayakkabı kutularına, kimlerin elbise kılıflarına, kimlerin çikolata kutularına, kimlerin çelik kasalarına giriyor, milletimize gelin bunları da anlatın. Tarım işçisi aileler çadırlarda, tek odalı evlerde barınırken, maden ocaklarında yaşam odaları yapılması teklifi reddedilirken milletin parasıyla 1,5 katrilyon liraya bin odalı saltanat sarayı yaptıran, tarım işçileri kamyon ve römork kasalarında taşınırken, balık istifi arabalara binmek zorunda kalırken milletin parasıyla 410 trilyon liraya yeni uçak alanlar tüm bunların hesabını vermek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, hesap vermekten kaçmaya ve gündem değiştirmeye çalıştığı anlaşılan Sayın Başbakan, 15 yıl önce yaşanan asrın felaketi Marmara depreminde bölgeye kim, ne zaman gitmiş bunun derdine düşmüştür. Bu kapsamda Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'ye basit, ucuz, çarpık ve yalan yanlış içerikli soru yöneltmiştir. Sayın Başbakan, siz başkasının ne zaman, nereye gittiğini bırakın da kendiniz Akşehir'e niye gelmediniz bunun hesabını verin. Hem de seçim bölgeniz olan Konya'nın Akşehir ilçesine niye gitmediniz? Hemşehrilerimizin ağıtlarını sağır sultan duydu, siz mi duymadınız? Önce bunun cevabını verin. Sayın Başbakan, bırak geçmişi, bugüne gel, Akşehir'e gel. Akşehir'de cenazeler defnedilirken 100 kilometre ileride kamp yaptığınız otelden zahmet edip hemşehrilerimizin acılarını paylaşmaya gelmiyorsunuz, sonra da suçluluk psikolojisiyle başkalarına laf ediyorsunuz.
Akşehir'de, Ermenek'te yaşananlar faciadır, cinayettir. Siyasi sorumlusu olarak öncelikle bunların hesabını verin. Siz daha maden ocağındaki suyu tahliye etmekten acizken, kalkıp asrın felaketiyle karşılaştırma yapıyorsunuz.
Başbakanlıkta elinizin altındaki belgelere, dosyalara bakarsanız Marmara depremiyle ilgili neler yapıldığını, yaraların nasıl sarıldığını göreceksiniz. O dönem Milliyetçi Hareket Partisinden bakanlık yapan arkadaşlarımız depremin ilk saatlerinden itibaren bölgede olmuşlardır. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli de Başbakan Yardımcısı olarak deprem bölgesine gitmiş, çalışmaları yerinde incelemiş, "devlet adamı" vasfıyla depremzede vatandaşlarımızı sevgiyle, şefkatle kucaklamış, acılarını paylaşmıştır. Ama sizin gibi binlerce polis ve jandarmayı dağa taşa dikerek koruma ordusuyla gitmemiş, içinde benim de bulunduğum dar bir kadroyla ve arama kurtarma çalışmalarına zerre zarar vermeden dolaşmıştır. Sizin gibi uçakla gitmemiş, arabayla giderek il il, ilçe ilçe, köy köy tüm deprem bölgesini dolaşmış, vatandaşımızla ilgilenmiştir. Sizler gibi, vatandaşlarımıza galiz küfür edip, danışmanına tekmeletmemiştir.
374 bin konutun hasar gördüğü Marmara depreminin enkazı sekiz ayda kaldırılırken, siz, Konya'da göçen Zümrüt Apartmanı'nın enkazını on yılda ancak kaldırabildiniz. Bunlar gün gibi ortadayken Sayın Başbakan konuları çarpıtarak gündem değiştirmeye çalışmaktadır.
Sayın Başbakana yine Akşehir'le ilgili sormak istiyorum: On iki yıllık AKP iktidarında Akşehir için ne yaptınız? İl olmayı hak eden ve yıllardır bekleyen Akşehir'i görmediniz, görmezden geldiniz. Akşehir sizin döneminizde geriye gitmiştir. Akşehir'in köy ve beldeleriyle birlikte nüfusu 2000 yılında 114.918 iken, her geçen yıl azalarak 2013 itibarıyla 93.883'e inmiştir. Adrese dayalı nüfus sayım sonuçlarına göre son beş yılda Türkiye'nin nüfusu yüzde 7,2 artarken Akşehir ilçemizin nüfusu yüzde 2,4 azalmıştır. Özellikle köyler ve beldeler boşalmıştır. Peki neden? Akşehir'in gençlerine istihdam sağlayacak yeni yatırım yapmadığınız gibi engel çıkardınız. Teşvik politikalarınızla Akşehir'i mağdur ettiniz. Uyguladığınız yanlış tarım politikalarıyla çiftçimizi, köylümüzü perişan ettiniz; yerini yurdunu terk edip kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda bıraktınız.
Akşehir Gölü'nü bile kuruttunuz, tedbir almadınız. Akşehir Gölü etrafında bulunan ve yıllardır vergisini ödedikleri tapulu tarlalarına ektikleri ürünler için vatandaşlarımıza tarımsal destek vermediğiniz gibi "Ecrimisil ödeyin." diye yakasına yapıştınız.
Döneminizde ürün fiyatları yerinde sayarken mazot, gübre, enerji, ilaç, tohum gibi girdilerin fiyatlarındaki yüksek artışlar çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçimizin, köylümüzün mazot ve gübre alabilecek gücü dahi kalmamıştır.
Kiraz ve vişne gibi meyveler toplama masrafını bile kurtarmıyor. Kuraklık ve don hububatı ve meyveleri vurdu. Şeker pancarı para etmiyor. Bugünlerde pancarını söküp şeker fabrikalarına teslim eden çiftçilerimiz, pancarın şeker varlığını gösteren polar oranının düşüklüğü nedeniyle uğradığı zararı nasıl telafi edeceğini kara kara düşünmektedir. Ama siz hiç umursamıyorsunuz, size göre çiftçimiz, köylümüz çok iyi durumda.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet pişkince ve gerçeklerden uzak açıklamalar yapmaktadır. Geçtiğimiz perşembe günü Sayın Başbakanın "Kes yapıştır, kopyala yapıştır" yöntemiyle hazırlandığı anlaşılan yeni ekonomi programına dair bakanlarıyla birlikte yaptığı sunumda bir gazetecinin Ermenek'te işçilerin madende çalışmasıyla ilgili sorduğu soruya Tarım Bakanı: "Nüfus artıyor, insanlar tarımsal faaliyet yapıyor ama tarımsal faaliyet yılın on iki ayı yapılan bir faaliyet değil, geri kalanında da bu adam başka bir iş de yapmak istiyor. Eğer orada bir ekonomik faaliyet varsa, örneğin bir madende çalışma imkânı varsa o zaman gidip bir de madende çalışıyor." diyerek Karaman'ın tarımsal üretim değerinde ciddi artış olduğunu söylemiş ve Sayın Başbakan da bakanı tasdik ederek bölgeye teşvik verildiğinden ve kiraz üretiminden bahsetmiştir. Allah aşkına Ermenek'te ve bölgede hangi nüfus artışından, hangi tarımsal üretimden, hangi teşvikten bahsediliyor? Zannedersiniz ki insanlar hobi olsun diye yerin altına girip çalışıyor, spor olsun diye elma toplamaya gidiyor. İnsanımızın hangi şartlarda yaşadığını görünce aslında kendilerinin utanıp yerin dibine geçmeleri lazım. Bugünlerde, televizyon ve gazetelerde sıkça gösterilen Ermenekli hemşehrilerimin kıyafetlerini, kasketlerini, lastik ayakkabılarını, naylon ayakkabılarını da mı görmediniz?
Türkiye'nin nüfusu beş yılda yüzde 7,2 artarken, Ermenek'te nüfus ne olmuş? Beş yılda yüzde 4,1 azalmış, özellikle köy ve beldeler boşalmış. Aynı bölgedeki yani Toroslardaki Karaman ve Konya'nın diğer ilçelerinde durum yine aynı. Nüfus beş yılda Başyayla'da yüzde 19'un üzerinde, Sarıveliler'de yüzde 11'in üzerinde, Taşkent'te yüzde 14,5, Hadim'de yüzde 12,5, Bozkır'da yüzde 11 azalmış. Bölge insanı ekonomik sorunlardan dolayı göçüyor.
Sayın Başbakana ne demeli? Lafa gelince Torosların evladı olduğunu söylüyor ama Torosların "T"sini dahi bilmiyor. Ermenek, Sayın Başbakanın doğduğu Taşkent ilçemizin de yer aldığı Toroslarda ilçelerimiz, köylerimiz ekonomik gelişmişlik yönüyle ülkemizin en geri kalmış bölgesidir. Toroslarda işsizlik, yoksulluk had safhadadır. Şiddetli geçim sıkıntısı çeken hemşehrilerim gırtlağına kadar borca batmıştır.
Bu arada geçtiğimiz günlerde sayın bakanlar Ermenek'te kömür ocağında mahsur kalan işçilerin kredi borçlarının silineceğini, diğer işçilerin ve esnafın kredi borçlarının üç ay erteleneceğini söylemiş. Şimdi buna ne dersiniz değerli arkadaşlar. Bankalar kredi verirken sigorta yapmaktadır. Kişi hayatını kaybederse sigortadan karşılanmaktadır. O nedenle kredi borçları silinecek demek, Ermenek'teki asil insanımızla alay etmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Diğer taraftan, Sayın Başbakanın talimatıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan Akşehir'e 100 bin lira gönderilmiş. Kazada yakınlarını kaybeden ailelere belediye 500 lira, kaymakamlık 500 lira yardım yapmış, yaralılara da 250 lira verilmiş. Duydunuz mu? Akşehir'de basın toplantılarıyla bunlar duyurulmuş. Yardımın reklamı olur mu arkadaşlar? İnsanımızı niye rencide ediyorsunuz? Bizim inancımızda bir elin verdiğini diğer elin bile görmemesi asıldır. Ayrıca, bu parayla kaç gün idare edebilecekler? Sayın Başbakana diyorum ki: Bugüne kadar yapmadın, bari şimdi memleketine ve hemşehrilerimize sahip çık.
Bu kapsamda soruyorum: Soma faciasında ölen 301 madencimiz için yapıldığı gibi, Akşehir ve Ermenek'te hayatını kaybeden işçilerimizin de borçlarını silip ailelerine, anne ve babalarına ölüm aylığı bağlanması için kanunda belirtilen şartların aranmayacağına dair düzenleme yapacak mısınız? Bu ailelere iş imkânı verecek misiniz? Yoksa, yaşanan faciaların üzerini örtüp "Mevsimlik tarım işçilerinin, madencilerin fıtratında böylesi kazalar vardır." deyip unutturacak mısınız?
Değerli milletvekilleri, Türk hukuk sisteminde mevsimlik tarım işçilerine yönelik düzenlemeler son derece yetersiz olup mevsimlik tarım işçileri ile ilgili özel bir yasa bulunmamaktadır. Tarım işçilerinin sosyal güvencesi, ekonomik ve sosyal hakları yoktur. Tarım işçileri çavuş ya da dayıbaşı denilen aracılar aracılığıyla iş bulmakta, bunun karşılığı aracılara para vermektedir. 27/05/2010 tarihli Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği'ne göre, aracılık belgesi almayan kimselerin aracılık yapamayacağı ve aracıların işçilerden ücret alamayacağı düzenlenmiş olmasına rağmen uygulamada buna uyulmamakta, bu konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahallî mülki idare amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmamaktadır. Hükûmet kendi çıkardığı yönetmeliğe niye uyulmadığının, işçilerimizin hiçbir belgesi olmayan çavuş ve dayıbaşlarının insafına neden terkedildiğinin, niye etkin bir denetim yapılmadığının hesabını vermelidir.
Yine Başbakanlık tarafından "Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi" konulu 24 Mart 2010 tarih ve 2010/6 sayılı bir genelge yayımlanmış; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da 2010 yılında "Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planı" hazırlamış ancak uygulamada genelge ve eylem planında belirtilen tedbirlerin hayata geçirilmediği, öngörülen hedeflere ulaşmada bir mesafe katedilmediği, verilen görevlerin yerine getirilmediği görülmektedir.
Bu arada Sayın Bakanım, Cihanbeyli'den bir mesaj geldi. Spor Bakanımız gitmiş herhâlde. "Sayın Bakanın dedikleri hiç doğru değil. Cihanbeyli'de, bu bölgede ne çadır var ne okul yapıldı." diye de beni uyardı. Kendisinin dikkatine sunarım.
Hükûmet, öngördüğü tedbirleri ve eylemleri niye hayata geçirmediğinin, verilen görevlerin sorumlularınca neden yerine getirilmediğinin hesabını vermek zorundadır.
Mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi, başta ulaşım olmak üzere beslenme, barınma, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda yaşadıkları sorunların giderilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin alınması, kısacası tarım işçilerinin mutlaka yasal koruma altına alınmaları gerekmektedir.
Anayasa'mıza göre, devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü bulunmaktadır. Ancak bugün itibarıyla ülkemizde en önemli sorun işsizliktir, yoksulluktur, güvencesiz istihdam koşullarıdır, uzaklaşılan, piyasalaştırılan sosyal devlet anlayışıdır. Sosyal devletin temel amacı, herkese insan onuruna yaraşan asgari bir yaşam düzeyini sağlamaktır. Ancak ülkemizin dört bir yanında milyonlarca işçi, hakları ihlal edilerek, insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesinden yoksun biçimde, ağır çalışma koşullarında, günde on iki saati bile aşan sürelerde asgari ücretle, köle gibi çalıştırılmaktadır.
Kamuda çalışan taşeron işçileri ve mevsimlik işçiler kadro umudu taşımakta, ne zaman kadroya alınacaklarını sürekli bizlere sormaktadır.
Bilindiği üzere, Karayollarında "taşeron işçisi" adıyla çalıştırılan işçilerin açtıkları davalar sonucu, yargı bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir. Yargıtay da bu kararı onaylamıştır. Ancak AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır bu yargı kararlarını uygulamamaktadır.
İşçiler ekmeğinin peşindedir, haklarının peşindedir. AKP Hükûmeti; yargı kararlarına saygı göstermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İşçilerin yasal, haklı ve meşru haklarına saygı duymalıdır. Bu işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılması suçtur. AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir.
Milliyetçi Hareket Partisinin kamu hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören, mevsimlik işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifleri, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamaktadır. Taşeron işçiler, kıdem tazminatı haklarına halel getirilmeden behemehâl ve derhâl kadroya alınmalıdır.
Aslında, bu Meclis araştırması önergesinin kapsamına taşeron işçileri ve kamuda çalışan mevsimlik işçilerin sorunları da alınmalı, bir bütünlük içerisinde konuya çözüm getirecek öneriler getirilmelidir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)