GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi
Yasama Yılı:5
Birleşim:12
Tarih:11.11.2014

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi ifade etmeden önce, AKP iktidarının yasama anlayışını ters düz eden, yasaların kategorizasyonunu anlamsızlaştıran bir yasama tekniğini tekrar bu Meclisin gündemine getirmesinden dolayı duymuş olduğumuz üzüntüyü ve kaygıyı burada paylaşmak istiyoruz.

Bu "torba kanun" denilen, aslında hiçbir toplumsal, siyasal, ekonomik sorunu tam anlamıyla ele alıp çözüm önerisi geliştirmeyen yaklaşımları AKP Hükûmetinin terk etmesi gerektiğini defalarca bu Meclis kürsüsünden dile getirdik ama maalesef bu konudaki alışkanlığınızı bugün de sürdürmeye devam ediyorsunuz. Özellikle, millî eğitim ve sağlık gibi en temel iki kamusal hizmetle ilgili bütün sorunları çözecek bir yasa tasarısını düzenlemekten çok, kıyısından, köşesinden geçerek aslında sorunları daha fazla büyütecek yeni bir yasa tasarısı çalışmasına imza atıyorsunuz diyorum.

Bu yasa değişikliğiyle, teklifiyle Sağlık Bakanlığına bağlı bir Türkiye sağlık bilimleri enstitüsü başkanlığı kurulmak isteniyor. Yine, tıp fakültelerine âdeta amir niteliğinde olan bir sağlık bilimleri üniversitesi kurulmak isteniyor. Ve vakıf üniversiteleriyle ilgili de vakıf üniversitelerindeki tıp fakültelerinin özellikle siyasi iradenin müdahalelerine açık olmasını sağlayacak bir düzenleme getiriliyor.

Bütün bu uygulamaların sakıncalarıyla birlikte, neden olmaması gerektiğini buradan ifade etmeye çalışacağız. Ancak, burada her zaman yaptığınız bir kurnazlığı yine bu yasa tasarısında da yapmışsınız. Gerekçede daha çok kanser hastalığıyla mücadele üzerinden, kanser hastalığıyla ilgili teknoloji ve inovasyon çalışmalarını yapan enstitüler üzerinden bu yasayı formüle etmişsiniz ve topluma, Meclise de o şekilde sunuyorsunuz. Bunun da ne kadar yanlış olduğunu mümkün olduğunca ifade etmeye çalışacağız.

Her şeyden önce şunu belirteyim: Türkiye'de kanserle ilgili yapılacak olan bütün çalışmalara biz destek sunmaya hazırız. Bunların bilimsel bir şekilde ele alınması, kanser hastalığının gerçek anlamda iller düzeyinde örgütlenmiş bir teşkilatlanma üzerinden bir mücadele hattına oturtulması bizim en büyük arzumuzdur. Çünkü neredeyse her yıl Sağlık Bakanlığının verilerine göre 140 bine yakın insan kanser hastalığından yaşamını yitiriyor. Yine, her yıl 150 bini aşkın insan da yeni kanser hastalığı teşhisi alıyor.

Kanser hastalarının sayısı neredeyse 1,5 milyona ulaşırken, kanser hastalığının Türkiye'ye yıllık maliyeti 2,5 milyar dolar civarındayken burada bu şekilde palyatif birtakım göstermelik yasa tasarılarıyla meseleyi ele almamanızı, tam tersine, güçlü bir kanser mücadelesi programıyla bu Mecliste bir mesai harcatmanızı beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle kanserle mücadelede mevcut durumumuz nedir? En basit, en anlaşılır parametreler üzerinden biraz bunu açmak istiyorum.

Şimdi, etkin bir kanser mücadelesi yapılması için toplumsal bilinçlendirme, uzman hekim sayısını artırma ya da bu konuyla ilgili bilim adamı ve bilim çalışmalarını artırma, buraya kaynak aktarma ve her şeyden önce de kanserden önleyici birtakım düzenlemeleri uygulamaya koyma konusunda AKP'nin sağlık politikaları ne düzeydedir, öncelikle bunu masaya yatırmak gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, uzman hekim sayısı açısından ya da yetişmiş bilim adamı sayısı açısından en fazla şu anda Türkiye'de sıkıntı çekilen konu uzman onkolog ve hematolog sayısıdır. Pek çok bölgede, bölge hastanelerinde bile uzman hematolog ya da onkolog bulmak konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Daha bu konuyla ilgili bile Sağlık Bakanlığı kendi önüne ayrıntılı bir programı alıp onkolog ve hematolog olmayı özendiren kapsamlı bir projeyle maalesef kanser hastalarının önüne çıkmamıştır.

Yine, özellikle bu konuda, ilaçlara erişim konusunda hepinizin, her milletvekilinin eminim ki her hafta muhatap olduğu çok ciddi sıkıntılar var. Bugün Türkiye'de ölümle pençeleşmek zorunda kalan, yaşam mücadelesi vermek zorunda olan pek çok kanser hastası ilaca erişim sorunu yaşamaktadır. Türkiye'deki kanser hastaları ilaçların pek çoğuna maalesef ulaşamamaktadırlar. Yani, bir yönüyle kanser hastası ölümle mücadele ederken bir yönüyle de ilaçlara ulaşmanın zorlu mücadelesinin yollarına girmek zorunda kalmaktadır. Bu kullanılması gereken ilaçların pek çoğu yurt dışından bile temin edilemiyor ya da temin ediliyorsa Bakanlık onayıyla ilgili, yüksek katkı paylarıyla ilgili, bekleme süreleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalıyor. Biliyoruz ki pek çok kanser ilacında neredeyse bir karaborsa durumu oluşmuş vaziyette. "Karaborsa" demek bu işin bir pazarlık merkezi hâline gelmesi demektir. Yani, insan sağlığıyla ilgili en temel ilaçlar konusunda Hükûmetiniz döneminde âdeta "karaborsa pazarlık merkezi" diyebileceğimiz uygulamalarla karşı karşıyayız. Bununla etkin bir mücadeleyi, bu sorunları gidermeyi bugüne kadar bu Meclis gündemine getirdiğinize biz tanıklık etmedik. Bugün yaşanan durum kanser hastaları için de "Paran varsa ilacı temin edebilirsin, paran kadar tedavi olabilirsin." anlayışıdır ki bu ülkenin büyük bir çoğunluğunun yoksul olduğu bir gerçeklikte maalesef çok büyük sıkıntıların gündemde olduğunun en açık göstergesidir. Dolayısıyla, burada -dediğim gibi- en temel konularda yani ilaç temini, onkolog sayısı konusunda bile kanser hastalığına deva olacak uygulamalardan çok uzak bir Hükûmetin getirdiği bir teklifle karşı karşıyayız.

Bakın, toplumsal bilinçlenme açısından da içinde bulunduğumuz durum aynı. Bugün kanser hastalığının etkin bir şekilde tedavi olması için yürütülen toplumsal bilinçlenme mücadelelerinde Sağlık Bakanlığının ya da sağlık politikalarının hiç inisiyatif belirleyen, irade beyan eden bir pozisyonunu görmüyoruz. Ülkenin her tarafına HES barajı, termik santraller, nükleer santraller yaparsanız kanser vakalarında patlama olmaması imkânsızdır. Bunu bilmek için sağlıkçı olmaya da gerek yok. Bunu sıradan bir eğitimden geçmiş olan her vatandaş bilir. Siz bugün ülkenin her tarafına termik santralleri kurarsanız, nükleer santral hazırlıkları yaparsanız o bacalardan çıkan atıkların kirlettiği hava, o santrallerden çıkan atık suların kirlettiği sular tabii ki bir ülkedeki kanserin prevalansını, insidansını artırır, bunlar bilinmeyen şeyler değil. Bunun için uzaklara gitmeye de gerek yok. Bakın, yakın dönemde Soma Yırca köyünde 6 bin zeytin ağacı bir gecede bir termik santral kurma uğruna âdeta katledildi. Bu konu hakkında biz bu ülkenin Sağlık Bakanından bir tek cümle bile duymadık. İşin siyasi boyutu, toplumsal boyutu, sosyal boyutu tartışılmış olabilir ama bu ülkenin Sağlık Bakanının zeytin ağaçları ve termik santral arasındaki ikilem üzerine söyleyeceği birkaç cümlenin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu yaşamın her alanına uyarlayabilirsiniz. Yüksek voltajlı enerjilerin salındığı HES barajlarından tutalım da, kanserojen olan baz istasyonlarının mantar gibi çoğalmasına kadar, her toplumsal gösteride insan öldüren biber gazlarının kullanılmasına kadar, bu ülkenin sağlıkla ilgilenen politikacılarının söylemesi gereken bir çift söz olması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, pratiğiniz bu olunca kanserle ilgili getirmiş olduğunuz bir düzenlemeyi de biz burada getirmiş olduğunuz olumsuzlukların bir kamuflaj çabası olarak halka anlatma, teşhir etme durumunu buradan ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu yasa tasarısında dile getirilen Türkiye sağlık enstitüleri başkanlığı ve sağlık bilimleri enstitüsü kurulmasıyla ilgili AKP iktidarının genel bütün yasa tasarılarında görülen merkezîleşme, kadrolaşma ve ranta açma kaygısını burada da ciddi bir şekilde gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz. Siz, bugüne kadar defalarca 12 Eylül Anayasası'na ve 12 Eylül kurumlarına karşı olduğunuzu söylediniz ama buradaki getirdiğiniz TÜSEB uygulaması âdeta bir nevi süper YÖK uygulaması şeklinde, Kenan Evren'i de aratacak bir uygulamayı maalesef gündemleştiriyor.

Burada, TÜSEB'in özerk bir kurum olması üzerinden bazı genel ifadeler var ama hemen altındaki cümleleri okuduğumuzda, gerekçeyi okuduğumuzda bu özerklikten ne anladığınızı da biz doğrusu anlayabilmiş değiliz. Burada, TÜSEB'le ilgili yönetim kurulu başkanlığına Sağlık Bakanını getirmek, yönetim kurulu üyelerinin çoğunu siyasi irade tarafından belirlemekle eğer bir özerklik tanımı yapıyorsanız, burada sizin özerklik tanımınızda ciddi bir defekt var demektir. Siz, tam tersine, burada, özerklik yerine daha fazla merkezîleşmeyi esas alan, daha fazla kadrolaşmayı esas alan yeni bir uygulama getiriyorsunuz. Yönetim kurulu başkanının, yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun siyasi irade tarafından belirlendiği bir mekanizmada iktidar lehine kararların çıkmasını beklemek kadar doğal bir şey olamaz ki bu da bahsetmiş olduğumuz bilimsel özerkliğin ruhuna tamamen aykırı bir uygulamadır.

Biz, özellikle bu TÜSEB'le yüksek öğretim kurumları ve onların bünyelerindeki hemen hemen tüm enstitülerin de görev ve işlevlerini yeniden tanımlayacak şekilde bir uygulamaya imza attığınızı buradan ifade etmek istiyoruz. Bilimsel ve idari özerklik sadece sizin belirttiğiniz bir husustur. Bu yasa teklifindeki özerklik kavramının hiçbir geçerliliği yoktur, tam tersine, sağlık alanında Hükûmetin ve sermayenin inisiyatifini artıran yeni bir düzenlemeyi burada önümüze getiriyorsunuz.

Özellikle yasanın içeriği incelendiği zaman da yine son derece vahim birtakım düzenlemeler var. AKP iktidarının hep eleştirdiği önceki muktedirlerin OYAK'ına benzer bir uygulamayı âdeta sağlık alanı OYAK'ı oluşturarak siz bu yasa düzenlemesiyle Meclisin gündemine getiriyorsunuz çünkü yasa tasarısı incelendiğinde TÜSEB içerisinde şirketlerin kurulabileceği ve bu şirketlerin de vergiden muaf tutulacağıyla ilgili gerçekten son derece kuşkulu, son derece şüpheli düzenlemelerin olduğunu buradan ifade etmemiz gerekiyor.

Yasa tasarısının özellikle bu şirketle ilgili kısmında, bizde bir hekim olarak "şirket" lafı geçtiğinde aklımıza sağlıkla ilgili bir şey gelmiyor. Sağlıkta şirketle ilgili hususları gündemleştirerek siz bir yönüyle artık sağlık alanını da tamamen ticarileştirdiğinizi, ticari anlayışınıza yedeklediğinizi bizce ortaya koyuyorsunuz, vergiden muaf tutarak da sosyal ve ekonomik hayata da yeni bir uygulama getirdiğinizi, yeni bir müdahale yaptığınızı, hatalı müdahale yaptığınızı uygulamaya koyuyorsunuz düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, özellikle tasarıda yer alan bu mali borç yükü yüksek olan vakıf yükseköğretimlerinin kapatılmasıyla ilgili durumu da yine son derece vahim bir düzenleme olarak ele aldığımızı buradan vurgulamak istiyoruz. Vakıf üniversitelerinin siyasi iradenin müdahaleleriyle kapatılmasıyla ilgili bir düzenleme var burada ve bu düzenlemenin de biz Anayasa'ya aykırı olduğunu buradan ifade ediyoruz. Özellikle, Anayasa'nın 130 ve 131'inci maddeleri nettir. Burada açık bir şekilde Anayasa'ya aykırı bir düzenlemeyi bu Meclis gündemine getiriyorsunuz.

Yine, özellikle bu tasarıda oluşacak tıp fakültesinin, Türkiye'deki bütün eğitim ve araştırma hastanelerinin kendisine bağlanmasıyla güçleneceği savınızın, öngörülen savınızın da doğru olmadığını, aslında bu uygulamayla tıp fakültelerindeki mevcut sorunları daha fazla derinleştireceğinizi, tıp alanında yapılan pek çok çalışmayı olumsuz bir şekilde etkileyeceğinizi ve kendinize bağlı yeni bir kartel oluşturma hevesinizi buradan biz ifade etmek istiyoruz.

Yine, bir önceki kurumda olduğu gibi burada da kurulması düşünülen üniversitenin mütevelli heyetinin; sağlık bakanı, bakan müsteşarı ve bakanın seçeceği bir üyenin olmasını ise biz yine bir akademik kadro alımlarında kadrolaşmanın önünü açacak bir arayış olarak değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu sağlıkla ilgili bahsetmiş olduğumuz hususların bir yönüyle millî eğitim boyutuna da aynı şekilde taşındığını yine bu teklifte görüyoruz. Millî eğitimle ilgili yapılan düzenlemede de Anayasa'ya aykırı olan pek çok uygulamalar var. Özellikle yükseköğretim öğrencilerinin okul bitirme sürelerinin azami bir süre şartına bağlanması bizce eğitim hakkına aykırı bir uygulamadır ve Anayasa'nın güvence altına aldığı herkesin eğitim hakkından faydalanması hususuna bu aykırı uygulamayı da burada tekrar gözden geçirmeniz gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Yine, özellikle ikinci yükseköğretimde katkı paylarının yüzde 50 oranında artırılmasıyla ilgili düzenlemede katkı paylarını kaldırdığını söyleyen, ücretsiz eğitime geçildiğiyle övünen bir Hükûmetin çelişkisi, uygulaması olarak buradan ifade edilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.

Eğitim alanıyla ilgili uygulamalarda da liyakatten çok demin sağlıkta bahsetmiş olduğumuz kadrolaşmayı esas alan birtakım mülakat usulleriyle bu yasa teklifinde düzenlemelerin olmasını da yine biz büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz. Genel olarak hem eğitimde hem de sağlıkta bugüne kadar yaptığınız şeyin daha çok özel sektöre, özel sermayeye alan yaratma, kendi kadrolaşmasını sağlama ve yeni bir rant alanı tanımlama olduğunu buradan ifade etmek istiyoruz. Bu yönüyle, bu getirmiş olduğunuz teklife karşıyız, buna karşıt oy kullanacağız. Sizin de yapmanız gereken şey bu kanun teklifini geri çekmek, 12 Eylül kurumlarını hatırlatan düzenlemelere hiç başvurmamak; tam tersine, YÖK başta olmak üzere, bu 12 Eylül kurumlarını kaldırmak, sağlıkta özelleştirme ve kartel oluşturma anlayışından vazgeçmek, bilimsel, özerk üniversitelerin önünü açacak uygulamalara hem imkân sağlamak hem de kaynak aktarmak diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)