GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/38) ve (11/39) esas numaralı Gensoru Önergelerinin 14 Kasım 2014 Cuma günkü gündemin "Özel Gündemde Yer alacak İşler" kısmının 1'inci ve 2'nci sıralarına alınmasına ve Anayasa'nın 99'uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına; 18 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:13
Tarih:12.11.2014

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis Genel Kurulunun ülke gündemine ve İç Tüzük'e uygun olarak çalıştırılması sorumluluğu hepinizin bildiği üzere, efendim, Meclisteki çoğunluğa ait, AKP Grubuna ait. Beklenir ki ileri demokrasiyi ağzından düşürmeyen ve yetmiş sene öncesinde kalmış, tek parti yönetimini sürekli tenkit eden AKP, bu hususlarda demokratik kaidelere uygun davransın, hem gündem belirlemede hem de Genel Kurulda müzakereler esnasında muhalefetin de tartışmalara katkı vermesini temin etmek üzere çoğulculuğa riayet etsin. Tabii, biz bunları temenni olarak söylüyoruz ama nerede? Her geçen gün otokratlaşan ve muhalefeti yok sayarak itibarsızlaşmaya gayret eden bir rota çizmiş AKP, kafasını da önüne eğmiş ha bire durmadan ilerlemekte.

Değerli milletvekilleri, Meclis Genel Kurul gündemi neredeyse her gün değişikliğe uğramakta. Bunun iki anlamı olabilir. Eğer masumane yorumlar isek denilebilir ki: "AKP'nin bir planı programı yok, saldım çayıra Mevla'm kayıra misali karanlıkta el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyor." Diğer anlamı ise çok daha vahim: Muhalefeti sürekli değişikliklerle ve gündem maddelerini sürekli kaydırarak hazırlıksız yakalamak ve bu görüşmeleri de Meclis televizyonun kapandığı saatlerde yapmak. İşte, bakın, Cuma günü gensoru görüşülecek 2 bakan hakkında; Meclis denetimiyle alakalı olarak muhalefetin elinde vatandaşı aydınlatmak üzere en önemli imkânlardan birisi. Cuma günü görüşülsün istiyor Adalet ve Kalkınma Partisi. Niye? Çünkü Cuma günü Meclis televizyonu kapalı. O zaman sayın bakanlara ben sormak istiyorum. Hakikaten, alnınızın akıyla vatandaşa bu olan biteni anlatabilmek için, eğer bir kaygınız, bir endişeniz yoksa bizzat sizin istemeniz lazım, "Meclis televizyonu açıkken bize savunma imkânı verin ve biz de düşüncelerimizi milletimize aktaralım." demeniz lazım. Bu bile AKP'nin çoğulcu demokratik anlayışını sergilemesi bakımından manidar.

Birkaç gün önce gruplarla istişare edilerek değerli arkadaşlar buradan eczacılık hakkında bir kanun geçti yedi dakikada. Yani, şunu demek istiyorum: Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi grubu, Meclis çoğunluğunu oluşturan grup, istişarenin önemini kavrayabilmiş olsa inanın millet adına, Meclis adına çok fazla zaman kazanırız. Ama benim çoğunluk sayım yeter, sizlere de ihtiyacım yok, sizin vereceğiniz katkılara da ihtiyacım yok babından -söylediğim gibi- âdeta tek kale maç yapmayı kendine ve demokratik anlayışına uygun görüyor.

Değerli arkadaşlar, ülkeye sürekli zaman kaybettiren bir AKP Hükûmetiyle karşı karşıyayız. İş bilmez avukatın mahkemede davayı kaybettikten sonra suçu mahkemelere, hâkimlere yüklemesi gibi yaptığı, sürekli "Muhalefet çalışmalara engel oluyor." diyor. Bakın muhalefetin çalışmalara engel olmadığı, muhalefeti dikkate aldığınızda ve onlarla istişare ettiğinizde -dakikaları hesap ederek- dakikalarla nasıl kanun geçirildiğini muhalefet gösterebiliyor.

Değerli arkadaşlar, AKP öneresi içerisinde diğer ülkelerde açılan Yunus Emre kültür merkezleri anlaşmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanması da var. Milliyetçi Hareket Partisi sorumlu muhalefet anlayışı gereği ve ülke dışında bir ve beraber hareket etme zaruretinden dolayı, bunun öne alınmasını uygun görmekte ve oylamasında da olumlu bir duruş sergileyeceğini ifade etmekte.

Çalışma saatlerinin, tamamlanıncaya kadar, bitimine kadar değiştirilmesine ise, kusura bakmayın, sadece müstehzi bir ifadeyle gülüyoruz. Çünkü biz burada olacağız arkadaşlar ama adım kadar eminim, siz yine toplantı yeter sayısını bulamayacaksınız, siz yine karar yeter sayısını bulamayacaksınız. Bunun böyle olduğu defalarca görüldü. Yine, muhalefet sıralarına geleceksiniz "Arkadaşlar, yardımcı olun bunu geçirelim." Yani, istişare etme konusunda muhalefet yok ama istediğiniz hükümlerin, maddelerin Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi esnasında, Meclisin açık tutulması açısından sevgili muhalefet... Bu duruşunuza açıkçası bir çekidüzen vermeniz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, son dönemlerde, hakikaten, Başvekil Davutoğlu'nun duruşu, düşünceleri, konuşmaları gerçekten olağan dışı, sıra dışı bir fevrilik ve bir saldırganlık taşıyor. Ülkeyi germeden ve her kesime saygılı, uzlaşmacı bir lisanla ülkeyi yönetmesi gereken Başbakan, özellikle Milliyetçi Hareket Partisine karşı kan kusan cümlelerle iftiralar atmaktadır. Birileri, Davutoğlu'na muhtemelen şöyle demiş olmalı: "Milliyetçi Hareket Partisine ne kadar yüklenirsen Erdoğan'ın gözüne o kadar girersin ve böylece sana olan itimadı artar, hareket alanı bulursun, hatta ümitvar olmak lazım, bazı alanlarda sana danışır, senin görüşlerini alır." Davutoğlu da gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi, arkadaşlar -grup toplantılarını izliyorum- Milliyetçi Hareket Partisine zehir zemberek açıklamalar yapıyor.

Sayın Davutoğlu'na bizim tavsiyemiz şudur: Milliyetçi Hareket Partisine iftira atmak ve laf yetiştirmek yerine, ülkeye hizmet etmeye zaman ayırmalısın, sen bunun için varsın yoksa lafla peynir gemisi yürümez. Muhalefete çatmakla ülke abat, insanımız huzur bulmaz.

Diğer taraftan, Sayın Davutoğlu aynı zamanda bir akademisyen, kendisinden beklenir ki akademik bir olgunlukla ve aydın namusuyla, başka kapılarda beğenilme ve takdir edilmeyi beklemeden, dürüstçe ve bihakkın sorumluluğunu, görevini yerine getirmesi gerekir diye düşünüyoruz. Yoksa siyasi mevtaların defnedildiği kabristana baktığınız zaman çok emanetçi bakanlar, çok atanmış başbakanlar görürsünüz ve millet, onların maalesef adını bile hatırlamamaktadır.

Sayın Davutoğlu, Başbuğ ve arkadaşlarına uygulanan tabutluk işkencelerinin kaygısına düşmüş, sürekli bunu dillendiriyor, sanki Milliyetçi Hareket Partisi tabanını kandıracağını sanıyor.

Daha dün, Sayın Başvekil, Milliyetçi Hareket Partisine "faşist, ırkçı, kafatasçı" diyen, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alan sen değil miydin, sizler değil miydiniz? Hatta "Türk milleti diye bir millet yoktur." diyen sizin yol arkadaşlarınız değil miydi? Bu nasıl bir laf cambazlığıdır. Başbuğ ve arkadaşları kabrinden doğrulsalar muhtemelen bu riyakârlığı telin eder ve "Bizim avukatlığımız sizin gibi BOP çukurlarına düşmüş insanlara mı kaldı?" derlerdi. Öyle ya, Başbuğ ve dava arkadaşlarına iftira at, bühtanda bulun, Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini karala, "Milliyetçiyim" diyen öğretmene, doktora, milliyetçi kadrolara her türlü zulmü yap, hatta o kadar tahammülsüzlük göster ki devletine, milletine onun kadar hizmeti geçmemiş birtakım insanların isimleri için "Evet" de ama rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in üniversiteye isminin verilmesine "Hayır" de. Sonra da 1944 tabutluk olayları için gözyaşı dök. Ne denir buna? Timsahın gözyaşları denir.

Değerli milletvekilleri, Başvekil, Milliyetçi Hareket Partisine, yine, Ermenek'i eleştireceğine hatırlayın "17 Ağustos Marmara depremine bak." demişti. Kendisine de herhâlde AKP içindeki aklıselim insanlar şöyle demesi gerekiyordu: Ya, bırakın bu Milliyetçi Hareket Partisiyle uğraşmayı yani işini yap, sen Başbakansın, icra makamısın. Ne dedi? "Deprem mahalline bir haftada ulaşamadılar." dedi. Sayın Davutoğlu, bakın, hatırlatıyorum sadece bizler değil, kendi memleketinde, seçim bölgende, maden ocağında o ölüm çukurunda hâlâ daha gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen 16 tane hemşerin var, her gün sayıyoruz, bugün 16'ncı gün. Sayın Davutoğlu, âdeta kömür ocağının bütün suçunu bir bardak çay içen müfettişlere yıktın. Hatırlayın arkadaşlar, senin Enerji Bakanın âdeta selfie çektirir gibi maden ocağının sahibinin vermiş olduğu yemekte fotoğraflar çektirmedi mi? Ee, o haramsa bu nedir? O sofraya o zaman haram sofrası mı demek lazım? Sen müfettişlere laf söyleyeceğine önce kabine arkadaşlarına laf söyle diyor, Yüce milleti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar